İçeriğe geç

İkaros’un Yeni Yüzü Kitap Alıntıları – Ramazan Korkmaz

Ramazan Korkmaz kitaplarından İkaros’un Yeni Yüzü kitap alıntıları sizlerle…

İkaros’un Yeni Yüzü Kitap Alıntıları

Ah bu para sıkıntısı olmasa!
Havada bir sıkıntı var, adı sensizlik.
Bize her şeyden önce sağlık lazımdır.
Sev beni buna çok ihtiyacım var.
Sen de beni anlamazsan bana bu dünyadan çekip gitmek, sana da ara sıra kabrime çiçek getirmek düşer.
Senin üzülmüş olduğunu düşündükçe daha fazla üzülüyorum.
Sensiz bir hayatın benim için hiçbir cazibesi olamıyacağını biliyorsun. Aşkım gibi ümidim de sendedir.
Arkandan koştum, seslendim. Cevap vermedin. Nasıl titrediğimi bir bilsen! Ümidim yarında.
Sizi benden ayırdığı için cumartesi öğleden sonralara, pazarlara, bayram ve tatil günlerine fena halde kızıyorum.
Siz renklerden sarıyı tercih ediyorsunuz diye, başta gül olmak üzere çiçeklerin sarı renkte olanlarına bayılıyorum. Siz kabak tatlısını seviyorsunuz diye gittiğim lokantada bu tatlıdan varsa iki üç porsiyon yediğim oluyor. Dairede ikide bir sizin odaya gelip Türkçe Sözlük e bakmam, kalem ucu, iğne, kurutma kâğıdı vesaire istemem, bütün bunlar hep sizi görmek, göz bebeklerimi sizinle doldurmak için icâd edilmiş vesilelerdir.
Yağmur bekleyen başaklar gibi ruhum mektubunu bekliyordu.
Benim de dertlerim bitmez söylesem!
Anne, istemiyordum ne tacı ne sarayı!
Kim yalnız değil ki hayatında?
Hani ev bark? Hani çoluk çocuk?
Saadet bu ömrün neresinde?
Koşun çocuklar; koşun komşu kızlar,
Avuçlarıma sığmıyor yıldızlar
O gün bugün sırtımı kendim sıvazlıyorum
Gemi yüzü görmeyen bir limanın hüznünü
Kimsesiz gönlüm kadar hiçbir gönül duymadı
Ölmek istemeyen adamdı;
Ellerini koparamadılar
Güneşte kızarmış elma dalından
Bulutlar, sisler içinde bunaldım;
Gök mavisine hasret
Ruhum dalga kahrından usanmış dertli
kaya
Başlar sarkmış pencerelerden,
Omuzlarda sallanan tabut
Süzülüp taze bir gün ışığından,
Yepyeni dostlarla çıkmak yarına!
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.
Gönül sende göz yolda kaldı;
Ne postacı semtime uğrar;
Ne turnalar selam getirir;
Vefasız çıktın Beşiktaşlım
Kundaksız uzatıldın iğneli beşiğine
Ve böylece Azrail
Istırabı mıhladı küçücük benliğine
Boşuna çalıyorsun Postacı,
Boşuna çalıyorsun kapımı,
Artık benim değildir,
Üstünde ismim adresim yazılı mektuplar
Ban sor güzelim, üzme kendini,
Ben şairim,
Elbette bilirim
Bu yağmurun ne zaman dineceğini;
Ne zaman açacağını havanın
Benim niyetim Türkçe’deki bütün ses imkânlarını yakalamaktır.
Bilmem ki hatıralar
Ne istersiniz benden
Gelir gelmez sonbahar
Sevdiğimi söylemezsem
Sevmek derdi beni boğar
Boş ver diyordu uykumda ölüler;
Boş ver kardeşim dünya işlerine.
Her mevsimiyle insanı ayrı ayrı saran
Bunca güzelliği nasıl koyup gideceğiz
Yaman çalacak o çalmayası saat yaman
Geçmiş ola bir kez yumuldu mu gözlerimiz.
Eskiden sonbaharın bir güzelliği vardı.
Gel gör ki Atatürk’ün ölümünden bu yana
Sonbahar dahi bir tuhaf bir başka geliyor
Sen ben uyurken biri var uyumaz
Bir tıkırtı olsa derhal doğrulur
Nöbette talimde ayakta kış, yaz
Memleket namusu ondan sorulur.
Atatürk’ ün en bariz özelliklerinden birisi de ulusuna hizmeti bir aşk haline getirmiş olmasıdır.
Gerçek olamaz olsa olsa bir düş
Dokuzu beş geçe Atatürk ölmüş
Böyle toptan bir yas nerde görülmüş
Beraber ağlıyoruz kurtlar; kuşlar.
Ben ölürsem ölürüm, bir şey değil;
Ne olursa garip eşyama olur.
Bir hayır sahibi çıkar mı dersin,
Mektuplarımı iade edecek?
Ya kitaplarım, ya şiir defterim?
Yanarım bakkal eline düşürse.
Ötede ne var ne yok belli değil
Kimse bilmiyor nedir karşı kıyı
Ne de olsa yaşıyor insan
Ne de olsa bir gün ölme var.
Hayata beraber başladığımız
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Sesin öyle güzel ki
Duymak isterdim
Öldükten sonra bile
Bir de baktım ki ölmüşüm!
Dünya sönmüş başucumda;
Bir türlü gözümden gitmez
Ne gurbetlere düşmüşüm!
Uzun bir sefere çıktı, diyorlar;
Gemiyi gören var mı? Hani deniz?
Öldü kimse görmedi melekleri;
Sorma nasıl habersiz gitti giden
Gerçekte hiç kimse ölümü kendisine yakıştırmaz ve herkeste az çok bir ölmezlik inancı vardır. Belki de insanın yaşama gücü bu aldanışla beslenmektedir.
Nedir ki eninde sonunda ölüm?
Ayrı düşmek değil mi aşinalardan?
Alıştım bir kere gökyüzüne;
Bunca yıllık yoldaşımdır bulutlar.
Sıkılırım,
Kuşlar cıvıldamasa dallarında
İnsan, içinde sonsuzluk özlemi, ebedileşme arzuları olan bir varlıktır. Fakat ölüm, bütün idealizmi, güzellikleri tek rapor la halledecek kadar kaba ve acımasızdır.
Ölmek istemeyen adamdı
Öldük ölümden bir şeyler umarak
Kafamda her gece
Geleceksin
Gitti gelmez bahar yeli;
Şarkılar yarıda kaldı.
Bütün bahçeler kilitli
Anahtar Tanrı da kaldı.
Talihimin bu müthiş haksızlığına ( çirkinlik ve kısalık) bir arslan kükremesiyle haykırıyorum. Bütün bu engellere rağmen talihimin bütün namussuzluğuna rağmen yaşayacağım.
Evren sürekli bir akıştır, oluştur, ilerleyiştir. Bu sonsuz akışta değişmeden kalabilen hiçbir şey yoktur.
Ne vefasız geçmişten hayır var,
Ne gelecekler imdada koşar,
Çoktandır tekneyi aldı sular;
Çoktandır ümitler sende ölüm
Neyleyim sen güzelsin, bende gençlik var.
Ölüm gibi mukadder bir yol ki bu aşk
Ayna, psikolojide insanın kendi içindeki narsist eğilimleri, kişilik parçalanmışlığını yansıtan bir simge olarak kullanılır.
Şaşırdım kaldım nasıl atsam adım;
Gün kasvet gece kasvet
Bulutlar; sisler içinde bunaldım
Gök mavisine hasret
Çünkü yaşamak nedir? Arkamızda kalan dev gibi bir yalan değil midir? Ve emin ol Nihal’ciğim bildiğimiz yalnız bu dünyadır.
Gökyüzü sonsuzluğu ve ölümsüzlüğü simgeler.
Beşikten başlayıp mezara uzanan,
Tenha ve korkulu bir köprüdür ömrüm.
Kötülük, insanın ancak acı çekerek arındıracağı kusurlu doğasına Tanrı’nın verdiği bir cezadır.
Jung’un belirttiği gibi içe dönük tipler İnsanlara ve nesnelere karşı güvensiz dirler.
Amerika’yı keşfedeni, şeftalinin ne zaman çıkacağını veya beş kere beşin kaç edeceğini insan bilmese de yaşayabilir. Fakat insan sevgisiz, aşksız yaşayamaz.
Bilinçaltı genellikle dizginlenmiş, bastırılmış veya yok sayılmak üzere itilmiş duyguların barınağıdır.
Gençlik böyledir işte gelir gider;
Ve kırılır sonra kolun kanadın;
Koşarsın pencereden pencereye
İnsanın kalbinde bir duygu yükselmeye görsün, düş gücü hemen gökyüzünü ve kuşu çağrıştırır.
Aynalar; aynalar; sevgili aynalar;
Yok beni anlayan, seven sizin kadar
Ne belli bir yerim var; ne de sevdiğim biri
Sürünüp gidiyorum.
Ben öyle her insandan, o kadar uzağım ben
Sütünden tatlı mıdır; anne, sanki bu hayat?
Bana sor sana anne, yaşamak bir hüner mi?
El aç, yalvar gündüze, geceye boyun uzat.
Bu uğurda bir ömür çürütmeye değer mi?
Mazim! Ah, o bir daha bulunmaz bir hazine!
Mutlu insanların geçmişi anmaya ihtiyaç duymayacaklarını söyleyen Freud ne kadar haklıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir