İçeriğe geç

II. Halife Hz. Ömer (ra) Hayatı, Şahsiyeti ve Dönemi Kitap Alıntıları – Ali Muhammed Sallabi

Ali Muhammed Sallabi kitaplarından II. Halife Hz. Ömer (ra) Hayatı, Şahsiyeti ve Dönemi kitap alıntıları sizlerle…

II. Halife Hz. Ömer (ra) Hayatı, Şahsiyeti ve Dönemi Kitap Alıntıları

Hz Ömer gece namazına ailesini kaldır ve onlara , “ Ailene namazı emret ; kendin de ona sabırla devam et . Senden rızık istemiyoruz ; aksine biz seni rızıklandırıyoruz . Güzel sonuç , takva iledir .“ ayetini okurdu …
İslam hiç kimseyi din konusunda zorlamaz, kişinin kendi arzusuyla yapmasını ister. İman insanların kendisine zorlanacağı bir husus değildir. Çünkü o kalbi bir ameldir. Kalpleri de Allah’tan başkası bilemez.
Hz Ömer’e halkı üstünde ki hırkanın dahi hesabını sorardı
Hz Ömer’e halkı üstünde ki hırkanın dahi hesabını sorardı!
Dünya hepimizi değiştirdi..
Ey insanlar, gideceğiniz ahiret yurdu için yerinizi iyi seçin, işlerinizi ıslah edin, Rabbiniz olan Allah’tan korkun!
Allah’ı zikredin, çünkü bu şifadır.
İnsanları zikretmekten sakının, çünkü
o da hastalıktır.
Dünyayı talep ettiğimde bunun ahiretime zarar verdiğini gördüm. Hep ahirete yöneldiğimde de dünya cihetinden zarar ettim. Şayet durum böyleyse ben fani olanın (dünyanın) zararda olmasını isterim.
Bil ki her duruma uygun bir hazırlık vardır. Hayra hazırlık da sabırla olur. Sana isabet eden şeye karşı sabırlı olman seni Allah’a karşı haşyet içinde olmaya götürür.
Ömer (ra) bir vali tayin ettiği zaman elindeki malını kayıt altına alırdı. Sonra da mallarını tekrar gözden geçirir ve bir fazlalık görürse buna el koyardı. Ayrıca bazı valilerin akrabaların elinde biriken mallara da el koymuştur. Bunu, meşru yollarla elde edilmemiş kanaatine vardığı zaman yapardı. Ebu Bekre’nin malının yarısına el koymuştu. Ebu Bekre buna, Ben sana valilik yapmadım sözleriyle karşılık verince Ömer (ra), Fakat senin kardeşin beytülmalden ve develerin Öșründen sorumlu, o sana borç mal veriyor ve sen de bununla ticaret yapıyorsun şeklinde karşıllık verdi.

Şimdiki yönetim sistemleri ne kadar da Ömer aklına, hissiyatına muhtaç.. Gericilik, irtica, mürteci diyenler utansın.

Allah’a yemin olsun ki mağrur kimse başkasının dedikleriyle gurura kapılan kimsedir.
Resûlüllah (s.a.v) altmış üç, Ebubekir (r.a) altmış üç ve Ömer (r.a) altmış üç yaşında vefat ettiler.
Ömer (r.a)’in kendisinden sonra gelecek olan halifeye vasiyetleri içinde şu da vardır: Bir valiyi bir seneden fazla görevde tutmamak.
İlk Müslümanlar olmalarından dolayı Muhacir ve Ensar’a önem ver. Çünkü İslam’ın akidesi ve siyasî nizamı onların omuzlarında yükseldi.
Amelin Allah için olduktan sonra kınayıcıların kınamasından korkma!
Malların zenginlerin elinde dolaşan bir güç olmasına izin verme!
İşte Von Kremer şunu söylüyor: Müslüman Araplar savaşlarda yüce bir ahlakı temsil ediyorlardı. Peygamber onlara, rahiplerin, kadın ve çocukların, savaştan uzak duranların öldürülmesini haram kılmıştı. Aynı şekilde tarlaların çiğnenmesini, ağaçların yakılmasını da yasaklamıştı. Müslümanlar yaptıkları savaşlarda bu emirlere sıkı bir şekilde sarıldılar.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
İskenderiye kütüphanesinin yakılması meselesini Mısır’ın fethi ve tarihine dair eser yazan ve bu kıssayı anlatanlardan çok önceleri yaşamış olan kimseler zikretmemişlerdir.
Allah (c.c) bir topluluğa, ancak niyetlerindeki samimiyetleri sayesinde yardım eder.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Allah (c.c) bir kulu sevdiğinde onu başkalarına sevdirir. Şayet bir kula buğz ederse onu başkalarına buğz ettirir.
Ömer (r.a) bir vali tayin ettiği zaman elindeki malını kayıt altına alırdı. Sonra da mallarını tekrar gözden geçirir ve bir fazlalık görürse buna el koyardı. Ayrıca bazı valilerin akrabalarının elinde biriken mallara da el koymuştur. Bunu, meşru yollarla elde edilmemiş kanaatına vardığı zaman yapardı.
Bugünün işini yarına bırakma. Böyle yaparsan işler birikir gider. Bu durumda da işlerin bir kısmı yapamaz, bırakırsın.
Kim çok konuşursa çok hataya düşer. Kimin de çok hatası olursa hayâsı azalır. Kimin de hayâsı azalırsa verası azalır. Kimin de verası azalırsa kalbi ölür.
Ey Ahnef, kim çok gülerse heybeti azalır, kim insanlarla çok oturup kalkarsa onu hafife almaya başlarlar. Kim neyi çok yaparsa onunla tanınır.
Ömer (r.a), bir işe talib olan birini o işe tayin etmezdi. Kim bu işe talib olursa bu konuda kendisine yardımcı olunmaz derdi.
İlim öğreniniz, onu Allah için öğrenmek haşyet, arzu etmek de ibadettir. Müzakerede bulunmak tesbihat, onu araştırmak cihattır. Onu bilmeyene öğretmek sadakadır. Onu ehline vermek Allah’a yaklaşmaktır. Çünkü o, helâl ve haramı bildiren işaretlerdir. Cennet ehlinin feneridir. Yalnızlıkta insana yoldaş olur. Gurbette arkadaş olur. Halvet anında da konuşacağın kimse olur. Zorluk ve bolluk anını gösterendir. Düşmanlara karşı emniyet içinde olmaktır. Allah onunla toplumları yüceltir. Onları bunun sayesinde hayırda öncü, faaliyetleri takip edilen ve izlerinden gidilen önderler kılar.
Bu vergi İslam devletinde yaşayan zimmilerin vermesi gereken bir vergidir. Ayrıca kafirleri zelil kılmak için tayin edilen bir vergi olduğu da bilinmektedir.
Zenginler ve fakirler arasında sevgiyi meydana getirmek içindir.
Bu prensip, insanların geneli için bütün hürriyetleri İslam şeriatının sınırları dahilinde garanti altına almış durumdadır.
İslam insanlar arasındaki mesep, cinsiyet, ırk, idareci ya da halk olsun bunları üstünlük sebebi olarak görmemiştir.
İslam’ın özü Allah’a mutlak şekilde itaat etmektir.
Ömer (ra)’ın ve diğer sahabilerin eğitimlerini aldıkları metod Allah katından indirilmiş olan Kur’an metoduydu.
Ömer (ra) nübüvvetin altıncı senesi Zilhicce ayında Müslüman oldu. O sırada yirmi altı yaşındaydı. Hz. Hamza’dan iç gün sonra Müslüman oldu.
Şüphesiz ki İslam içinde yetişip de cahiliyeyi bilmeyen birisi İslam’ın bağlarını rahatlıkla tek tek çözüp atabilir.
Halkın durumu iyileşmeyince, benim önüme gelen onların da önüne gelmedikçe nasıl olur da bunları yerim!
Ömer (r.a) gelen Kûfe heyetinden bu konuda söz aldıktan sonra insanlara seslenip Kûfelilerin güçlerini aşan binalar yapmayacaklarına söz verdiklerini söyledi. Ona, güçlerini aşan sözünden maksadın ne olduğu sorulduğunda bunun israf ve sınırı aşmak olduğunu belirtmişti.
Bir şehir için yolların genişliği, bir bedendeki akciğer gibidir.
Camide renkli bir unsur kullanmadı ki insanlar namazlarında bunlarla meşgul olup da huşu açısından karışıklığıa düşmesinler.
Çünkü sözü uzatmak, asıl verilmek istenen düşünceyi yok eder, kişiyi usandırır.
öğrendiğinle amel etmedikçe de daha fazlasını öğrenemezsiniz.
Dikkat edin, ya öğrenen ya da öğreten olun, çünkü öğrenen de öğreten de ecirde eşittirler. Bundan sonrakilerde hayır yoktur.
Kim şerrin ne olduğunu bilmezse başkalarından daha fazla şerre düşebilir.
Ömer (r.a) üzerinde yara ve darbe izleri bulunan bir deve görmüştü. Devenin yanına yaklaştı ve Senden dolayı hesaba çekilmekten korkuyorum dedi.
Orada bulunan bir adam Ey müminlerin Emiri, Allah seni affetsin, bir köleyi çağırsan da bu işte sana yardımcı olsa! dedi. Ömer (r.a) bunun üzerine, Benden ve Ahnef’den daha iyi bir köle var mıdır? Kim Müslümanların işini üstlenirse emanete riayet konusunda köleye ne gerekiyorsa, o konuda efendiye gerekenin aynısı idareci için de geçerlidir dedi.
Ömer (r.a): Şu binekleriniz konusunda Allah’tan korkmuyor musunuz? Onların sizin üzerinizde haklarının olduğunu bilmiyor musunuz? Onları bıraksanız da yerin bitirdiklerinden otlansalar! dedi.
.. kendi hanımını yanına çağırdı. Bir rivayete göre de kızı Hafsa’nın yanına gitti. Hafsa Ey Mü’minlerin emiri bu saatte seni buraya getiren şey nedir? diye sordu. Ömer (r.a) Ey yavrucuğum, bir kadın kocasının yokluğuna ne kadar süre dayanabilir? diye sordu. Hafsa, üç-dört ay sonra sabrı tükenir dedi. Bunun üzerine Ömer (r.a) valilerine askerleri dört aydan fazla tutmamalarını söyledi. İşte bu, Ömer (r.a)’ın eşlerinden uzak kalmış olan erkekler için uyguladığı siyasettir.
Ömer (r.a) bir delikanlı gördüğünde Mesleğin var mı? diye sorar ve olmadığını öğrenince, Bu şahıs gözümden düştü derdi.
Allah’ı zikredin, çünkü bu şifadır. İnsanları zikretmekten de sakının, çünkü o da hastalıktır. Uzletten de payınıza düşeni alın!
Namazda elini kolunu oynatan birini görünce, Şayet kalbi huşu içinde olsaydı, azaları da huşu içinde olurdu demiştir.
Din Allah’ın gönderdiği hayat metodur.
Ben Halid bin Velid’i herhangi bir hıyanet ya da yanlışından dolayı azletmiş değilim. Lakin insanlar onun yüzünden fitneye düşmeye başladılar. Bu yüzden gerçek failin Allah olduğunu bilmelerini istedim.
Ey insanlar, sizi çok yiyip de şişmanlamaktan sakındırıyorum. Şişmanlık namazda tembelleşmeye, cismin bozulmasına, hastalıkların artmasına sebep olur. Allah (c.c) aşırı şişmanlamış kimselere buğzeder. Size orta yolu tavsiye ediyorum.
Ona dediler ki, Gidip Emiri’l Mü’min’e İnsanların bu ihtiyacını konuşsan. İnsanlar bir ihtiyacından dolayı geldiklerinde heybetinden dolayı Ömer’le konuşamadıklarını ve ișlerini göremeyip geri dönüyorlar. Abdurrahman Ömer (r.a)’ın huzuruna girip bunu söyledi. Ömer (r.a) Allah sana mükâfatını versin ey Abdurrahman, bunu sana onlar mı söyledi?“ deyince Abdurrahman, “Allah’a yemin olsun ki evet dedi. Bunun üzerine Ömer (r.a), Ey Abdurrahman, ben insanlara karşı o kadar yumuşak davranıyorum ki, hatta bu yüzden Allah’tan korkuyorum, aynı șekilde bazen öyle sert davranıyorum ki bu yüzden de Allah’tan korkuyorum, çare nedir? dedi. Abdurrahman ağlar halde ayağa kalkıp elbiselerini toplayıp, Bu söze ne diyebilirim ki, bu söze ne diyebilirim ki? demeye bașladı.
Hz. Ali (r.a) çeşitli sorun ve meselelerde Hz. Ömer (r.a) ‘in danışmanı olmuştur. Hz. Ali (r.a)’ ın belirttiği hiçbir görüș yoktur ki, Ömer (r.a) onu uygulamaya koymuş olmasın. Hatta Ömer (r.a) yüzden demiștir ki, Ali (r.a) olmasaydı Ömer helâk olurdu.
Resûlullah (s.a.v) șöyle buyurmuştur:
Bu dünyada bir yabancı gibi ya da bir yolcu gibi ol!
Allah’tan son derece korkmasından ve nefsini çokça muhasebe etmesinden dolayı șunu söylerdi. Fırat kenarında bir kuzuyu kurt kapsa Allah’ın bu sebeple Ömer’i hesaba çekmesinden korkarım.
Ömer (r.a) ‘le istişare eden sahabiler tarihin başlangıcı olarak dört seçenek tespit ettiler. Bunlar Resulullah (s.a.v)’in doğumu, peygamber oluşu, hicreti ve vefatıydı. Doğum ve nübüvvet senesi hakkında kesin bir karara varamadıklarından bu konuda bir netice ortaya çıkmadı. Vefat tarihinden de Müslümanlara hüzün vereceğinden dolayı vazgeçtiler. Geriye hicreti kaldı. Bunu Rebiülevvel ayından muharrem ayına tehir ettiler. Çünkü hicret kararı Müslümanlar arasında Muharrem ayında verilmişti. İkinci Akabe biatı ise zilhicce ayında olmuştu. Bu da hicretin başladığı sıralardı. Akabe biatından ve hicret kararından sonra doğan ilk hilâl de muharrem ayı hilâliydi. Bu yüzden başlangıç olarak muharrem uygun görüldü.
Allah iyilikte bulunan kimseyi mükâfatlandırır, kötüyü de cezalandırır.
Tevhide (Allah’ı birleme) yapılan çağrıda insanoğlu için bütün özgürlükler ve haklar saklıdır.
Bir defasında Medine ve civarında bir kıtlık yaşanmıştı. Kıtlığın olduğu bu yıla kıtlık senesi adı verilmişti. Ömer (r.a) bu esnada, durumlar düzelmedikçe yağ, süt ve et yemeceğine yemin etmişti.
İslâm’a göre adaletin tesisi insanlığın en mukaddes görevleri arasında kabul edilmiştir.
Râşid halifeler zamanında çokça müracaat edilen Şûrâ sisteminin, onların kendi kafalarından uydurdukları bir şey olmayıp bizzat Kur’an ve Sünnetten çıkarmış bir esas olmasıdır. Bu Rabbani bir esastır.
Abdurrahman b. Avf yaklaşıp şu hadisi okudu: Șayet veba hastalığının bir yerde baş gösterdiğini duyarsanız oraya girmeyiniz. Bulunduğunuz yerde de ortaya çıkacak olursa oradan çıkmayınız!
Ömer (r.a) Şûrâ esasına göre devleti idare etmiştir Müslümanların görüşüne müracaat etmeden bir işe karar vermiyordu.
Tarih göstermiştir ki Ömer (r.a), kendisi halifeliğe gelince sertliği yumuşaklığa dönüşmüştür.
Allah’a mâsiyetin olduğu yerde kula itaat yoktur.
Resûlullah (s.a.v) o sırada, Ey Hattab’ın oğlu! Canımı elinde bulunduran Allah’a yemin olsun ki şeytan seninle karşılaşınca yolunu değiștirmekten başka bir şey yapmaz buyurdu. Bu hadis Ömer (r.a)’ın faziletine işaret etmektedir. O hep doğruyaya yapıștığı için Șeytan ona bir şey yapamamıştır.
Adama yaklaşmasını söyledi. Umeyr yaklaşınca Hayırlı sabahlar şeklinde cahiliyede kullanılan bir selam verdi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v) Allah bize, seni bizi selamladığından daha hayırlı bir selamı, cennet selamını bağıșladı ey Umeyr! dedi.
Allah’ın insanoğluna yaptığı en büyük ikramın en açık göstergesi Allah’ın onu sevmesi, ondan razı olması ve bunu da İslam’a çağıran Nebi (s.a.v)’e tâbi olmakla gerçekleștirmesidir.
İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın. (Kaf, 50/18.)
Ömer (r.a) nübüvvetin altıncı senesi Zilhicce ayında Müslüman oldu. O sırada yirmi altı yașındaydı. Hz. Hamza’dan üç gün sonra Müslüman oldu. O günlerde Müslümanların sayısı otuz dokuza ulașmıștı.
Kim sırrını gizlerse, kendisi hakkındaki bütün tercihleri kendi elinde bulundurmiş olur..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir