İçeriğe geç

İFA: İnsanın Fabrika Ayarları 1. Kitap Kitap Alıntıları – Sinan Canan

Sinan Canan kitaplarından İFA: İnsanın Fabrika Ayarları 1. Kitap kitap alıntıları sizlerle…

İFA: İnsanın Fabrika Ayarları 1. Kitap Kitap Alıntıları

Hareket etmek için görür; Görmek için hareket ederiz
William Gibson
bir yerden başlayıp yapmak başarmanın en önemli şartıdır.
Zihnimiz bedenimizle eşlenik gelişir. Yani bedensel hareket açısından ne kadar efor sarfediyorsak, o hareket aşamaları için paralel olarak zihinsel açıdan da efor sarf ederek beynimizi devreye sokmuş ve dolayısıyla da forma sokmuş oluruz.
İşte bu sebeple küçük çocukların dijital cihazlarla çok erken yaşlarda karşılaşmaları ve bunlarla çok vakit geçirmeleri, bilişsel yeteneklerini gözle görülür biçimde azaltıyor.
Bir insanı mantık yoluyla ne kadar tartışılmaz derecede ikna ederseniz edin, o insanın duygusal devrelerinde gerekli değişiklikler oluşmadığı takdirde davranışlarının değişmesi çok zordur.
Özellikle fiziksel harekete bağlı olarak salgılanması artan endorfin, anandamid ve serotonin gibi hormonların da etkisiyle, spor ya da egzersiz yaptığımızda kendimizi daha iyi hisseder ve daha yüksek bir zihinsel işlev düzeyine sahip olabiliriz. Fakat bu maddelerin salgısı, zihinsel faktörlere fazlasıyla bağlıdır ve bu olumlu sonuçlar sadece kasların hareket ettirilmesiyle ilgili değildir.
Bir kuşun uçması gibidir insan olmak: Kendisine verilen yetenekleri kullanmayı boş verdiği her durumda, kanatlarını kapatan bir kuş misali, hızla irtifa kaybeder insanoğlu.
İnsan kalabilmek,dahası gerçekten gelişkin bir insan olabilmek ,sürekli gayret ve çaba ister.
Ama günümüzde tokluktan ölen insanların sayısının açlıktan ölenlerden katbekat fazla olması bu açık gerçeği bize tekrar hatırlatıyor.
Artık doğanın dengesinden çok kendi hevesini gözeten bir canlı türünün dünyayı kendine göre şekillendirmesinden bahsetmek durumundayız.
Bilinmeyenden korkmak, ayarlarımızın bir parçasıdır çünkü
İnsanların kültür, inanç, alışkanlık ve ön kabullerinden daha zor bir engelle hiç karşılaşmadım.
İnsanın en çok zorlandığı konu belki de gerçekliğe dair dürüst bir duruş sergilemek olsa gerek.
Yalan ise o gün bugündür dünyayı dolaşmakta, gerçek gibi giyinip toplumun ihtiyaçlarına karşılık vermektedir. Çünkü Dünya, hiçbir şekilde Çıplak Gerçek ile karşılaşmak istemez.
Fiziksel egzersiz yapan canlıların ömürleri, yapmayanların ömürlerinden daha uzun oluyor.
İnsanın Has sisteminde doyurulmalı ve tatmin edilmelidir elbette. Fakat hazların, yaşamsal davranışlar için teşvik etmek amacıyla var olduklarını ve haz sistemlerinin kötüye kullanılmaları durumunda hayatı nasıl berbat edebileceklerini sürekli aklımızda tutmamız lazım.
Nietzsche’nin dediği gibi eğer o sıkıntı öldürücü değilse bizim için geliştirici etki yapar .
Zihnimiz ve bedenimiz, bilgisayarların algoritma zincirine mahkûm hale geldikçe, düşüncelerimiz ‘bilgisayarlaşmaya’, yaratıcılığımız kısıtlanmaya başlıyor.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Belli parametreleri belli değerlere ulaştırmak sağlık değildir. Sağlık; hayatımızdaki toplam kaliteyi gözeterek, fabrika ayarlarımıza göre Ne kadar doğru yapıyorum? Nasıl hissediyorum? sorularının kişisel cevaplarının bilinci ile yaşayabildikçe korunabilen bir hediyedir.
Eğer her gün et ve tavuk yiyebilmek istiyorsanız, bu gelişmeleri (GDO ve biyoteknoloji) mecburen sineye çekeceksiniz. Hem nükleer tüketim düzeyinde yaşayıp hem de yeşil ve çevre dostu enerji istemek anlamsız, karşılıksız ve çocukça bir istektir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Mükemmelini yapacağım diye sürekli düşünüp hiç faaliyete geçemeden nice fırsatlar, hatta ömürler kaçıran insanlar çoktur. O yüzden bir yerden başlayıp yapmak başarmanın en önemli şartıdır.
Zan esarettir ve eğer cesaret varsa, esaret de eninde sonunda ortadan kalkacaktır.
Tipik bir şehirli ve modern teknolojinin içine doğmuş bir insansak, insanlığın hep daha ileri doğru gideceğine, teknolojinin hep böyle gelişmeye devam edeceğine, aklın ve bilimin tüm sorunlarımızı zamanla çözeceğine ve tabiattan ayrı suni bir yaşamı ilanihaye sür dürebileceğimize dair boş bir inanç ve özgüven oluşturmamız da gayet mümkün. Fakat biraz tabiatı öğrenip anlamaya çalıştığımız da; biraz beslenme , üreme , canlı olma ve ekosistem gibi kavramların temellerini kavramaya başladığımızda bu temelsiz özgüven yerini gerçekçi ve akıllıca bir endişeye bırakacaktır.
“Mükemmelin iyiyi öldürmesine izin verme!”
Zan, esarettir ve eğer cesaret varsa esaret de eninde sonunda ortadan kalkacaktır.
Fakat biraz düşününce, her canlıda beyin bulunmadığını hemen fark ederiz.
Sadece belli koşullar sağlandığında, sadece aynı dar rutin içerisinde “iyi hissedebilen” bir insan, sağlıklı değil “bağımlı”dır.
Nereden geldiği belli olmayan, çoğu deneyim ve akıl yürütmeye dayanmayan, sınanmamış birçok inançla doludur zihinlerimiz.
Faaliyet ve eylem tipi ne olursa olsun dışarıdan eylemin tipine bakarak ardındaki niyet hakkında çıkarımda bulunmamız oldukça zordur.
Sağlık, sadece hasta olmama hali değildir. Sağlık, bütüncül bir barış halidir.
En az 200 bin senedir var olan bir rutinimiz var: Önce düşün, sonra yap. Etrafımızdaki insanlara baktığımızda ise az düşünüp hemen faaliyete geçenlerin daha hızlı mesafe aldıklarını fark ederiz.
Tokluktan ölen insanların sayısının acliktan ölenlerden katbekat fazla olması
Motivasyon neden lere bağlıdır. Fakat insanı yönlendiren nedenler, mantıksal olmaktan ziyade öncelikle dürtüsel ve duygusaldır.
Sadece belli koşullar sağlandığında, sadece ayni dar rutin içerisinde iyi hissedebilen bir insan, sağlıklı değil bağımlıdır
Eğer bedenimiz bu kadar zayıf ve çaresiz olmasaydı, insanoğlu ve şimdi soyları tükenmiş olan yakın akrabaları, hayatta kalmak için zihinlerini bu kadar zorlamak zorunda kalmayacaklardı.
İnsan yolculuğunda bir Homo sapiens sapiens yani bir ‘insan ferdi ‘ olarak doğmak işin sadece başlangıç kısmıdır. İnsan kalabilmek , dahası gerçekten gelişkin bir insan olabilmek , sürekli gayret ve çaba ister. Bir kuşun uçması gibidir insan olabilmek : Kendisine verilen yetenekleri kullanmayı boş verdiği her durumda , kanatlarını kapatan bir kuş misali , hızla irtifa kaybeder insanoğlu.
Zan esarettir ve eğer cesaret varsa, esaret de eninde sonunda ortadan kalkacaktır.
Sözün güzelliği kısalığındadır .
~İbn-i Sina
İnsan
Tek damla kan ve bin bir endişedir .
~ Sadi-i Şirazi
İnsan, büyük bir canlılık orkestrasının içindeki nadide bir enstrümandır
İnsanın en çok zorlandığı konu belki de gerçekliğe dair dürüst bir duruş sergilemek olsa gerek.
Bir kuşun uçması gibidir insan olmak: Kendisine verilen yetenekleri kullanmayı boş verdiği her durumda, kanatlarını kapatan bir kuş misali, hızla irtifa kaybeder insanoğlu.
İnsan; yek katre-i hunest ,sâd hezârân endîşe. ( tek damla kan ve bin bir endişedir).
Sadî-i Şirazî
Çok hücreli bir canlıda yer değiştirme şeklinde bir hareket varsa, bir beyin; bir beyin varsa da bir şekilde hareket olmak zorundadır.
Homo sapiens sapiens yani bir insan ferdi olarak doğmak işin sadece başlangıç kısmıdır. İnsan kalabilmek, dahası gerçekten gelişkin bir insan olabilmek, sürekli gayret ve çaba ister.
Sadece belli koşullar sağlandığında, sadece aynı dar rutin içerisinde iyi hissedebilen bir insan, sağlıklı değil bağımlı dır. Sağlık hali, hayatta karşımıza çıkabilecek farklı koşullar içinde dahi hem zihin hem de beden sağlığımızı sürdürebilecek bir uyum düzeyinde yaşayabilmektir.
Zira kendimizi iyi ve konforlu hissettiğimiz innaçlarımız, çoğu zaman bilgi ve gerçek deneyime dayanmayan zanlardan ibarettir ve eğer bunların dışında bir bakış açısını deneme cesaretimiz olursa aynı dünyaya bakarak yepyeni şeyler görebilme ve zihnimizin kalıplarının dışına çıkma şansımızda olacaktır diye inanıyorum.
İnsan, büyük canlılık orkestrasının içindeki nadide bir enstrümandır. Diğer tüm canlılar gibi.
Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye.
Yedikten sonra 4-5 saat kadar daha yeme.
Şifa, hazımdadır. Yani kolayca hazmedeceğin miktarı ye.
Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, yemeği yemek üstüne yemektir.
-İbn-i Sina
Zira gerçek deneyim, bir videonun kaydedebileceğinden çok daha derinlikli ve çok boyutludur. Bu nedenle o deneyimin yerini hiçbir öğrenme yöntemi dolduramaz.
Mesela güneşli havalarda genellikle sinirlenmeye daha yatkın olduğumuza dair bir gözlem vardır. Fakat bir araştırmaya göre, eğer güneş gözlüklerimizi takacak olursak bu sinirlilik hali belirgin oranda azalıyor. Bunun nedenini anlamak aslında zor değil. Güneşin parlaklığından dolayı gözümüze giren ışık miktarını sınırlayabilmek için sürekli kaşlarımızı çatarız. Kaşların çatılmasını sağlayan yüz kası hareket örüntüleri ise beyne aynı zamanda olumsuz bir durum olduğu sinyalini gönderir çünkü bu tip bir yüz şekli, kızdığımız zamanda sıklıkla yüzümüze yerleşiverir.
Sadece belli koşullar sağlandığında, sadece aynı dar rutin içerisinde iyi hissedebilen bir insan, sağlıklı değil bağımlı dır.
Bir insanı mantık yoluyla ne kadar tartışılmaz derecede ikna ederseniz edin, o insanın duygusal devrelerinde gerekli değişiklikler oluşmadığı taktirde davranışlarının değişmesi çok zordur.
Çıplak Gerçek

19. yüzyıla ait bir efsaneye göre, Gerçek ve Yalan bir gün karşılaşırlar. Yalan, Gerçek’e: “Bugün muhteşem bir gün!” der. Gerçek, gökyüzüne bakıp iç çeker, çünkü gün gerçekten de çok güzeldir. Birlikte biraz zaman geçirirler. Derken bir kuyuya varırlar. Yalan, Gerçek’e: “Su çok güzel, haydi birlikte yıkanalım” der. Gerçek biraz şüphelidir; suyu kontrol eder ve gerçekten de çok güzel olduğunu fark eder. Bunun üzerine ikisi de kıyafetlerini çıkartıp yıkanmaya başlarlar. Aniden, Yalan sudan çıkar, Gerçek’in kıyafetlerini giyer ve hızla kaçar. Gerçek, kuyudan çıkar; elbiselerini bulamayınca bir hayli öfkelenir. Yalan’ı bulmak ve elbiselerini geri almak için her yere koşar. Bu sırada Gerçek’i çıplak biçimde oradan oraya koşarken gören Dünya, bakışlarını küçümseme ve öfke ile geri çevirir ve onu görmek istemez.

Zavallı Gerçek, çaresizlik içinde kuyuya geri döner. Artık sonsuza dek saklanacak ve ortadan kaybolacaktır çünkü çıplaklığından çok utanmaktadır. Yalan ise o gün bugündür dünyayı dolaşmakta, Gerçek gibi giyinip toplumun ihtiyaçlarına karşılık vermektedir. Çünkü Dünya, hiçbir şekilde Çıplak Gerçek ile karşılaşmak istemez.

Öğrencinin etrafında, sınavlardan alınacak notları her şeyin üzerinde görüp geri kalan tüm insanî ihtiyaçları göz ardı edecek kadar gözünü karartmış bir çevre kültürüyle karşı karşıyayız.
Tarladaki buğdayı doğrudan yiyerek beslememeyiz. Bunun için o buğdayı toplayan, sao ve samanı ayıran, işleyen, öğüten, hamur yapa, mayalayan, pişiren ve ürünü bizlere ulaştıran insanlara da ihtiyacımız var. Bilgi de günümüzde böyle ara basamaklara ihtiyaç duyuyor.
, bizi kronik sorunlara götürecek birçok yolu engelleyen en sihirli reçetelerden birisi, bedeni hareket ettirmek.
Hareket etmek için görür, görmek için hareket ederiz.
Günümüzde yapay gıda üretiminin bu kadar yoğun olduğu bu ortamda unutulmaya yüz tutan açlık hissi, aslında bedenimiz için en faydalı ve ucuz iyileştirme yöntemlerinden birisi olabilir.
Beklenmedik , sürprizli ve hafif stres yaratan her şey bizi bir şekilde hem bedenen hem de zihnen geliştirecektir .
Rutinler , tekrarlar , özellikle de pek kendimizi kaptırmadan , akışa geçmeden yapageldiğimiz tekrarlı ve sıkıcı işler hem zihinsel hem de bedensel açıdan bizi hep yorar ve sıkar . O rutini bir şekilde kırdığımızda ise kendimizi daha iyi hissederiz .
Tabiat çok sıkı kurallarla denetlenir . Bu kurallara uygun olmayan bir şeyin yaşayabilmesi mümkün değildir .Dolayısıyla eğer GDO işlemleri sonucunda ürettiğiniz bir canlı yaşayabiliyor, büyüyebiliyor ve üreyebiliyorsa , o hala gayet biyolojik bir canlıdır ve tadını seviyorsanız yiyebilirsiniz.
Gıda israf ediyorsak , çöplerimizin önemli bir kısmı yarı yenmiş gıdalardan oluşuyorsa , canımızın her istediğini istediğimiz zaman bulabilmek istiyorsak , özellikle de “mevsimi dışında” bitki ve besin tüketmek alışkanlığına sahipsek , üzgünüm ama çevreye bu denli zarar veren nice uygulamaları da bilmeden talep ediyoruz demektir .
Besinleri az, çeşitli ve aralıklı şekilde tüketmemiz gerekiyor.
Fabrika ayarlarımız çeşitli ve seyrek besinlere göre ayarlanmışken, tarım sonrası bizler daha dar bir seçenek aradığında ama fazla miktarda besin üretebilmeye basladık . Bu da belki insan türünün kendi ayağına sıktığı en önemli kurşunlardan biri oldu .
Rutinden sakının. Bedeninizi hoş sürprizlerle şaşırtın. Farklı gıdalar deneyin; arada sırada vejeteryan yahut vegan tarzında beslenin . Her gün et yahut baska kuvvetli gıdaları tüketmekten vazgeçin.
Tabiatta bizim tükettiğimiz şekliyle mevcut olmayan her besin maddesi , tüketilmesi halinde belli bir “metabolik bedelle” tüketilir .
Açlığa sadece katlanabilen değil , açlığı apaçık bir faydaya ve fırsata dönüştürebilen ataların torunları olduğumuzu unutmamalıyız .
Mükemmelin iyiyi öldürmesine izin verme!
“Hareket etmek için görür;
Görmek için hareket ederiz ”
•William Gibson•
Ne yaparsak yapalım, rutinden kaçınalım
Her gün aynı şeyleri yemek, her gün aynı şeyleri yapmak bedenimize ve zihnimize pek iyi gelmez.
Zira bu beden ve bu zihin, biz ne kadar düzenli ve sistemli yaşarsak yaşayalım temelde kaotik bir tabiata sahiptir.
Tehlikenin ne zaman geleceği çok önceden kestirilemez.
İnsanda bütüncül bir iyilik hali sağlamadan, yeme içme yahut ilaçlarla sağlık kazanılamayacağını çoktan anladık. Bu anlayışımızı tıbben bir türlü uygulayamama nedenimizse koruyucu hekimlik müessesesinin ölmüş olmasıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir