İçeriğe geç

İçimdeki Kitap Alıntıları – Ece Ergönenç

Ece Ergönenç kitaplarından İçimdeki kitap alıntıları sizlerle…

İçimdeki Kitap Alıntıları

Farklı olmal lanetiydi
Yalnızlığında bile zihnin başkalarıyla doluysa, kendini taşıdığın her yer yine kalabalığın oluyordu
Yer gök birleşti. Artık korku ve karma yok. Yerde Süleyman, gökte Yusuf ol
Herkes hak ettiğini yaşayacak, kimse kimseyi kandıramayacak, özler sadece doğrularını haykıracak
Oysa her ölüm, bir vedayı hak ederdi
Uyku, düşün gerçeğe uyanışıdır
Zaten bir şekilde ruhlarını tımar edemeyen türler en sonunda kendilerini imha eder
Bir kelime her şeyi imkansız kılabiliyor
Bunca uyuyanın arasında belki de uyanmak lanetti.
Ruhlarını tımar edemeyen türler en sonunda kendilerini imha eder.
Gerçekler kimsenin işine gelmez. Tarih değişir, değişirse dengeler değişir. O yüzden günümüzde yazılan tarihi değil, kurgulanmış tarihi okuyoruz.
Zayıfların manipülasyon aracıydı korku
Insan alıştığı tüm kötülüklerin izleyicisi olur
Inkar, insan için en kolay ve bilindik yoldur çünkü gerçekler değişim gücü ister.inkar,isteyerek körlüğü seçmektir.Kulaklar sagirligi seçer
Imkansız dedikleri her olguyu incelemeden rafa kaldıran zihniyetlerin önüne ne ne kadar kanıt sunarsan sun, kabul etme şansları kalmıyor.BIr kelime her şeyi imkansız kılabiliyor. Bu,bilincin ölümüdür .
Insanların birbirleriyle iletişim kurduğu ancak anlamak için dinlemediği bir dünyada ,kişinin yalnızlığını paylaşabileceği kimsenin olmayışını bilmek belki de en zoruydu..
Kısıtlı algısındaki her şeyi bildiğini zanneden insan, daha kendindeki yetenekleri fark edemiyordu.
İnsan kendine yakalandığında, dünyası tek kişilik oluyordu.
Dünya koca bir labaratuar gibi ve kaçma şansın yok. Bir deney faresi olduğumu bilmek içimdeki isyanı artırıyor.
Eskilerin nizam ve estetik anlayışının günümüzde yok yok oluşunu; insanın nereye yetişeceğini bilemediği sebepsiz acelesine, kaybolan insani duyguların değersizleşmesine bağladı.
Çünkü kadın olmadan insanlık, tek koluyla zirveye tırmanamazdı.
Artık hiç bir şey onu üzemezdi. Kırılabileceği bir insana ya da hayal kırıklığına uğratabilecek bir varlığa gücünü teslim etmiyordu.
İnsani sorumlulukların yükü hayatlarından çalarken, geleceğini oluşturmak için gençliklerini feda ediyordu insanlar ..
Bazen günlerce çalışmak yormazdı insanı da işittiği bir cümlenin ağırlığı fazla gelirdi.
Vicdanının sızısı; onu ruhunun kaybından, insanlığını yitirişinden. Yaratan, kendi kendine eziyet edene ne yapsın? O zaten kendi cehennemini yaşıyor.
Cehalet iyileştirilmezdi çünkü cehalet, geliştirilebilir hiçbir potansiyel taşımazdı. Bilgisizlik cehalet değildi. Cehalet, kısıtlı algısındaki dünya görüşü ile etrafına zehir saçan ve sorgulama yeteneğini bünyesinde hiç barındırmayandı.
Hiç büyümedik ki. Zaman söylüyor büyüdüğünü, beden eskiyor ama sen hala aynı ürkek çocuksun.
”Hiç büyümedik ki. Zaman söylüyor büyüdüğünü, beden eskiyor ama sen hala aynı ürkek çocuksun ”
Çoğu varlık dünyaya geliş amacını korku engeline takıldığı için gerçekleştiremez.
Temelinde cezalandırılma korkusuyla Yaradan’dan gelen kitapları
bile okumaya çekinen insanoğlu, sorgulamadan, kulaktan dolma
bilgilerle inançlarını yaşarken, sarsılmaz imanlarıyla aslında
gerçeklerden çok uzak olduklarının farkında bile değillerdi. Körü
körüne inanç, aslında anlatılmak istenilenin önüne geçen bir korkuydu.
Altyapısı korku olan hiçbir olgu, sorgulayan insanın beyninden
sağ çıkamazdı.
“ Tüm hırçınlıklarımız,kaoslarımız,kendine bile tahammülü olmayan insanın sevilme çabasından ”
İnsanların birbirleriyle iletişim kurduğu ancak asla anlamak için dinlemediği bir dünyada ‘kişinin yalnızlığını paylaşabileceği kimsenin olmayışını bilmek belki de en zoruydu
hiç büyümedik ki
Zaman söylüyor büyüdüğünü,
beden eskiyor ama sen hâlâ,
aynı ürkek çocuksun.
Yaradan’ın yarattıklarının eylemlerine karıştığını mı sanıyorsun? O sadece izliyor. Kendi devinimi içinde herkes kendi ektiğini bilmekle mukafatlandırılır ya da cezalandırılır. Nedenler ve sonuçlar kendi içinde art arda cevaplanır. Bu ilahi bir yasadır ve hiçbir canlı bundan muaf değildir.
İnsan anlayamadığı her şeyi reddeder.
Haklılık savaşında kazanmak uğruna her bedeli ödemeye hazırdı insan.
Ve kadın, nesli çoğaltan, yetiştirenken nasıl kendi büyüttükleri tarafından aşağılanırdı?
Hiç büyümedik ki.
Zaman söylüyor büyüdüğünü,
Beden eskiyor ama sen aynı
Ürkek çocuksun.
Çoğu varlık dünyaya geliş amacını korku engeline takıldığı için gerçekleştiremez.
Yaşamin deviniminde kayboldugunu sandigin anlar, aslinda yeni bir birlesenle seni sana hazirlayanlardi
Kapı sadece içeriden açılır. Şeytan ise hayaldedir. Bu yüzdendir ki hak etmek gerekir cenneti. Önce şeytanı ile barışmalıdır insan. Korkuları ile yüzleşmeli ve hepsinin bu boyuta ait olduğunu anlamalı. Sonra aradığını bulacaktır, sınav işte budur.
Zindanının sınırları olduğunu fark eden ve daralan insan, aalında varlığının genişliğini fark etmiştir. Artık tutsak kalamaz ve bu özgürlüğü elde edebilmek için zindandan kaçmaya çalışır.
İnsan kendi zihin hapishanesinde de o kadar güvende hisseder. Kendine inşa ettiği o küçük yalan dünyasından dışarıya ancak ileri görüş, sorgu ve bilgiyle adım atabilir.
İnsani sorumlulukların yükü hayatlarından çalarken, geleceğini oluşturmak için gencliklerini feda ediyordu insanlar. Ulaşmaya çalıştıkları yaşam standartlarının aslında zihinlerine dayatılanlar olduğunun farkında olmadan, borçlandıkları sisteme sayılı nefeslerini satarak ödeme yapıyorlardı. Ağırlıkların unutulduğu dakikalarda insanlar hesapsızca sevebiliyordu.
Bazen günlerce çalışmak yormazdı insanı da işittiği bir cümlenin ağırlığı fazla gelirdi.
Faik, Cem’in çok bilmişliğinden rahatsız olmaya başlasa da Nefes hala bir yargıya sahip değildi. Faik önyargılarını dindirmeye çalışırken bu hislerin altında hırsın yatıp yatmadığına baktı. Sebepsiz hoşnutsuzluğu, içten içe hissettiği rekabet duygusu olabilirdi. Önyargı yanlış hükümlerin mimarıydı ve gerçeği görmeyi engellerdi, bu yüzden hislerinden utandı.
Hiç büyümedik ki. Zaman söylüyor büyüdüğünü, beden eskiyor ama sen halâ aynı ürkek çocuksun.
“Hiç büyümedik ki.Zaman söylüyor büyüdüğünü, beden eskiyor ama sen hâlâ aynı ürkek çocuksun.”
Gerçeğin çok zor olması gerekiyormuş hissine kapılan insan cevabı hep uzaklarda arardı.
Yukarıda ne varsa, aşağıda o vardır

Hermes

Algılanması zor bilgilerin sadece zamanı gelince bilinçlere akacağını bildiği için karmaşa yaratmak ve odaktan uzaklaşmak istememişti.
Hisler dalga dalga yayılırken alanındaki her şeyi etkisi altına alırdı. Kişiler kendilerine ait olmayan duyguları dahi bilinçsizce sahiplenirken, bu ani hislerin sebeplerini çözümleyemezdi. Etkileşim halinde olan insanlar birbirlerinin ruh hallerini mesafeler gözetmeden kopyalayabilir, kendinin sanabilirdi. Bu yüzden duygular sorumluluk, gerçekten ne hissettiğini bilmek ise bilinç.
Gereksiz detaylardan ve daha çok güzelleşme çabasından kaynaklanan dejenere hale gelmiş her beden ucuz bir ambalaja benzerdi.
Algılamadıkları her şeyi yok sayan sınırı beyinlerine çizen de yine kendileriydi.
İnsan şuuru, kendisini gerçekleştirecek kudreti ancak farkındalığı oranınca açığa çıkarabiliyordu. Kodlanmış zihinler sınırsız potansiyellerini yok sayarken, alçak frekans boyutunda sıkışıp kaldığını anlamazdı. Çünkü sorgu kabiliyeti bile bir bilinç yüksekliğiydi.
Cehalet, kısıtlı algısındaki dünya görüşü ile etrafına zehir saçan ve sorgulama yeteneğini bünyesinde hiç barındırmayandı.
Gelenler adamdı, buldukları insan
İnsan yalnız Tanrı’nın yarattığı mahluk
İnsan mahluktan, adam insandan çıktı.
Tanrı’nın insanı yer ve içer
İnsanın adamı düşünür ve yaratır.

Atatürk’ün yazdığı İnsan isimli şiir gelmişti aklına.

Kişinin başkalarına olan davranış şekli aslında kendisine karşı hissettikleriyle eştir.
Bilenin emrinde olan, bilmeyenin felaketi olacaktı.
Bu da şu demek oluyor Nefes: Farklı boyutta varlık gösteriyorlarsa burada olsalar dahi onları göremiyoruz. Buna sebep olan da aslında üçüncü boyutumuza eklenen zamansal kavramımız, diğer adı dördüncü boyut. Zaman bir çeşit karantina duvarı Faik, yazıların manasını icsellestirebiliyordu artık. Karantinaya alınmış bir alanda yaşıyorlardı. Ve insanın fiziksel bedeniyle bu duvarı aşması imkansızdı.
Sicim teorisine göre on boyutlu evrenin dördüncü boyutunda zamanın kontrolünde yaşayan canlılarız. İlk üç boyutta mekansal olarak ileri geri, sağa sola ve yukarı aşağı kolaylıkla hareket edebiliyoruz. Dördüncü boyutu, yani zamanı ise anbean deneyimleyebiliyoruz, hissediyoruz, ancak boyut içinde hareket edemiyoruz. Yani ‘anların’ içerisine hapsolmuş durumdayız, zamanda geleceğe veya geçmişe hareket edemiyoruz.
Vicdan yoksunluğu kötülüğün mayasıdır.
Temelinde cezalandırılma korkusuyla Yaradan’dan gelen kitapları bile okumaya çekinen insanoğlu, sorgulamadan, kulaktan dolma bilgilerle inançlarını yaşarken, sarsılmaz imanlarıyla aslında gerçeklerden çok uzak olduklarının farkında bile değillerdi. Körü körüne inanç, aslında anlatılmak istenenin önüne geçen bir korkuydu. Altyapısı korku olan hiçbir olgu, sorgulayan insanın beyninden sağ çıkamazdı. Bazen en büyük gerçekler sorgulanması yasak olan kutsalların arkasında saklanırdı.
Medeniyetle yozlaşmanın karıştırıldığı bir dönemde hoyratça hareket etmenin kendine güven, öz varlığa saygısızlığın yaşam tarzı sayılması, hayvansı cinsel açlığın kontrolünde ilişkilerin bile anlamsızlaşması, aslında insanın hala ne kadar ilkel olduğunun bir göstergesiydi.
Medeniyet havadan inen bir biliş değil, hatalarından ders alanların daha yaşanılası bir sistem kurması.
Dünya iyilerin cehennemidir. Değerli olmak, değersizlerin arasında zulümdür.
İçinde ateş olan insan güzelliklere düşmandır çünkü güzellik onun başarısızlığının kanıtıdır.
Yaratan bizi yarattı. İçimize sevgi ve nefreti koydu. Hangisini seçeceğimizin kararını bize bıraktı.
Temiz bir yüreğin karşısında tüm sınırlar kalkardı.
Etkileşim içinde olan insanlar birbirlerinin ruh hallerini mesafeler gözetmeden kopyalayabilir, kendinin sanabilirdi. Bu yüzden duygular sorumluluktu, gerçekten ne hissettiğini bilmek ise bilinç.
Oysa her ölüm, bir vedayı hak ederdi. Yaşamış olduğu için saygıyı ya da sadece birine iyilik yaptığı için vefayı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir