İçeriğe geç

İbiş'in Rüyası Kitap Alıntıları – Tarık Buğra

Tarık Buğra kitaplarından İbiş'in Rüyası kitap alıntıları sizlerle…

İbiş'in Rüyası Kitap Alıntıları

Zaman geçer ve insan harcadığı zamanda yalnız kalır.
Ama insan ayları, günleri, saatleri tek tek yaşamak zorundaydı ve geçmek bilmeyen günler, hatta saatler vardı.
Ölen insanlar belki dirileceklerdi, belki mahşeri beklemeden diriliyorlardı da ama aynı şey ölen -öldürülen- mutluluklar ve aşklar için de olamazdı.
Kadınları hayata ortak olmayan millet öksüzdür.
Herkes yalnız başına ölecektir, derler. Sanki yaşayışlar paylaşılabilirmiş, paylaşılıyormuş gibi
Bir gün dünyada ne kadar lamba varsa hepsi kırıldı, paramparça edildi ve ne kadar pencere varsa hepsi birden demir kepenklerle sımsıkı kapatıldı, dünyanın havadı kirlendi, tükendi, bir nefeslik bile kalmadı.
Ölen insanlar belki dirileceklerdi, belki mahşeri beklemeden diriliyorlardı da; ama aynı şey ölen -öldürülen- mutluluklar ve aşklar için de olamazdı.
“Hayat eşektir.”
Üç perdelik dramlarınız var Beş perdelik trajedi diyorsunuz. Oysa, dünyanın bir tek dramı, bir tek trajedisi var: Yalnızlık. Kimi kısa, kimi çok, çok uzun Ama hepsi de tek perdelik.
Belki onlar inler, dert dökerler de, biz, Çok, çok tuhaf, hiç alışılmamış bir müzik Ama ne kadar ‘hoş’ deriz.
Vasıf! Bahtım da budala der mi bana acaba? Açım Vasıf aç, sevmeye. Bir an önce, bir an önce.
Ne kadar yakın olsak da insanları tanıyamıyoruz Nahit Bey. Bir yanları hep kendilerine kalıyor.
Önemli olan bir şeyi ciddiye almak değil, ciddiye almadığın şeyi ciddiye almış olmaktır. Tiyatrocu dediğin öyle olur.
O gece yatağına düşünmek niyetiyle girdi ve o zaman anladı ki düşünmek bir sanattır, kendisi de bu sanatı öğrenememiştir. Kıvranıyor; beynini acımadan, yorulmadan mıncıklıyor, ama bir çıkar yol bulamıyordu
Komünizm kötü. Tamam. Ama bu kötüyü önlemek için ille bir başka kötüyü mü beslemek lâzımdı? Birtakım insanlar başka birtakım insanların kanını emiyordu. Tamam. Ama artık emmesinler diye ille boyunlarını kesip bütün kanlarını toprağa akıtmak mı lâzımdı? Ve saldırganlığı önlemenin tek yolu saldırmak mı idi?
Sanatçı olmak istiyordu o. Şeytan, gece rüyasında aldatmadan üç ay önce, daha on iki yaşında iken, bir ramazan gecesi girmişti içine. Tiyatroya ilk gidişi idi.
Herkes yalnız ölecektir, derler. Sanki yaşayışlar paylaşılabilirmiş, paylaşılıyormuş gibi
Ne kadar yakın olsak da insanları tanıyamıyoruz Nahit Bey. Bir yanları hep kendilerine kalıyor.
Ölen insanlar belki dirileceklerdi, belki mahşeri beklemeden diriliyorlardı da; ama aynı şey ölen -öldürülen- mutluluklar ve aşklar için de olamazdı.
Komünizm kötü. Tamam. Ama bu kötüyü önlemek için ille bir başka kötüyü mü beslemek lâzımdı? Birtakım insanlar başka birtakım insanların kanını emiyordu.Tamam. Ama artık emmesinler diye ille boyunlarını kesip bütün kanlarını toprağa akıtmak mı lâzımdı? Ve saldırganlığı önlemenin tek tolu saldırmak mı idi?
Kısacası, hem hırsla istenmek, gizlenenleri, açığa vurulamayanları bile bile depreştirmek, hem de edepsizleştirmemek.
Kültüre ulaşamayan düşünemez, hakikatin, doğrunun peşine düşemezdi, mizacına mahkum düşerdi, mizaç da insanı, kendine uygun parlak sözlere ve reçetelere sürüklerdi.
Gizli savaş derdi, Türkiye’deki kadın-erkek ilişkilerine.Kadın değişmek istiyor, hayata katılmak için uğraşıyor, erkek ise kadını ceddinin gördüğü gibi ve ceddinin tuttuğu sınırlar içinde görmek istiyordu. Ortada milimi milimine bir sınır savaşı vardı, iki taraf da kendilerine vergi silahları kullanıyordu. Erkeklerin elinde daha çok tabanca , bıçak vardı. Kadın sınırı aşmaya kalkıştı mı her zaman yumrukla, tokatla kalmıyor, onları kullandığıda oluyordu.
Ben varken ölüm yok, o gelince de ben olmayacağım.
Dert itmee Uçuyo len onlaa. Bize de bir ganad bulunu helbette.
Kadınları hayata ortak olmayan millet öksüzdü, yarı kuvvetini kullanmıyor demekti.
Bin yılda bir karşı karşıya çay içeceğim
seninle bırakırmıyım hiç? Otur.
Kadın değişmek istiyor, hayata katılmak için uğraşıyor, erkek ise kadını, ceddinin gördüğü gibi ve ceddinin tuttuğu sınırlar içinde görmek istiyordu Kadınları hayata ortak olmayan millet öksüzdü.
“Ben varken ölüm yok, o gelince de ben olmayacağım.”
Zaman geçer ve İnsan harcadığı zamanda yalnız kalır .
Herkes yalnız başına ölecektir, derler. Sanki yaşayışlar paylaşılabilirmiş, paylaşılıyormuş gibi ..
Aşk ya vardı, ya yoktu. Varsa ne zamandan beri hesap, kitap, taktik, maktik meselesi olmuştu? İnsan kendini ona bir Temmuz ikindisi, güneşi binbir parça etmiş sulara dalar gibi koyvermeliydi. Mertçesi, yiğitçesi bu idi işte. Ve bütün mesele arıbeyinin peşine düşüp düşmemekte idi .
Ne kadar yakın olsak da insanları tanıyamıyoruz Nahit Bey. Bir yanları hep kendilerine kalıyor. Belki, kendilerinin bile ortaya çıkana kadar bilmedikleri bir ya da birkaç yanları var. Sonra kadın daha da kör oluyor. Belli şeylerle ilgileniyor, gerisini umursamıyor. Ama bir gün, bir de bakıyorsunuz karşınızdaki bambaşka bir adam. Sanki ilk defa görmüşsünüz gibi. Yıkılıyor o zaman kadın .
Ölen insanlar belki dirileceklerdi, belki mahşeri beklemeden diriliyorlardı da;ama aynı şey ölen – öldürülen-mutluluklar ve aşklar için de olamazdı..
Herkes yalnız başına ölecektir, derler. Sanki yaşayışlar paylaşılabilirmiş, paylaşılıyormuş gibi
HATİCE— Senden de çok sevdiğim bir şey var; o da bu pencerede seni beklemek.
HATİCE— Her şeye iyi diyorsunuz, ben iyi mi diye sorunca. Ciddiye almıyorsunuz beni, efendim.. sözgelişi onlar.
NAHİT— Değil. İnan bana. Her şey seninle o kadar iyi ki
NAHİT— Yalnız bana gülümsersin sen.
NAHİT— Dünyadan ve sonsuz akışından kopmuş gibi zaman.
Hem siz Sen o, bütün ötekiler siz sevmesini ne bilirsiniz, ha? İlle sizin gibi sevsin herkes istersiniz.
Aşk ya vardı ya yoktu. Varsa zamandan beri hesap,kitap,taktik,maktik meselesi olmuştu? İnsan kendini ona,bir Temmuz ikindisi,güneşi binbir parça etmiş sulara dalar gibi koyvermeliydi. Mertçesi,yiğitçesi bu idi işte. Ve bütün mesele arıbeyinin peşine düşüp düşmemekte idi.
Zaman geçer ve insan harcadığı zamanda yalnız kalır.
Sessizliği daha sessiz yapan, notaları alınamamış uğultuların, çınlayışların arasında ağır ağır akıyordu zaman..
Hem dertli, hem umutsuz, kimse bir şey yapamaz, kimse yardım edemez ve kader değişmez diyen hâl..
Ve bu sızan yaşlar insanın kaybedebileceği en büyük şey içindi, yerine başka hiçbir şey konulamayan içindi..
Döndü aynaya baktı.Ve acıdı kendine
“Umut içinde yeniden sürgün veriyordu.”
“Herkes yalnız başına ölecektir, derler.”
Gelen Hatice oldu Giden ise her şey
Ama kaç bıçak yarası vardı kalbinde, kim bilebilirdi bunu?
Ölen insanlar belki dirileceklerdi, belki mahşeri beklemeden diriliyorlardı da; ama aynı şey ölen -öldürülen- mutluluklar ve aşklar için de olamazdı.
Zaman geçer ve insan harcadığı zamanda yalnız kalır.
Herkes yalnız başına ölecektir, derler. Sanki yaşayışlar paylaşılabilirmiş, paylaşılıyormuş gibi
Ama insan ayları, günleri, saatleri tek tek yaşamak zorundaydı.
Ne kadar yakın olsak da insanları tanıyamıyoruz Nahit Bey. Bir yanları hep kendilerine kalıyor
Bir başka ve asla istemediği bir hayatın mahkumu olduğunu anlıyordu.
Önemli olan bir şeyi ciddiye almak değil, ciddiye almadığın şeyi ciddiye almak.
O mutluluğunu dünyadan kesin olarak ayırıp sadece yaşamak istiyordu. İkide bir didiklemek, teraziye vurmak,yarınını düşünmek değil. Öyle olunca ortada mutluluk mu kalırdı?
Acılar, acı çekenler var. Geçip gidecekler, ama bizim geçip gitmesin diye çırpındıklarımız var. Başka insanlar da. Aşk en kötü bencillik dirsek çeviriyorsunuz dünyaya zavallı insanlara, güzel insanlara, insanların yaralarına, vurulmuşlarına, iyilerine üstünlerine. Hatta sevdiğinizin yaralarına, berelerine bile. Bütün meseleler dümdüz. Küçük mü küçük her şey; varsa aşkımız yoksa aşkımız. Tiksiniyorum aşktan.
Yanıltıyor aşk. Sonra en ağır, en ciddi yazık en güzel duyguları hafife aldırtıyor, kendisinden ayrı bütün güzellikleri.. değerleri atlatıyor. Halbuki dünyada bir o yok
Bırak da öğreneyim hangi duygular varmış, hangi bahçeler, defineler varmış insan denen zavallı için.
Güzel sensin. Güzellik sensin. Aşk sensin. Sevgisin sen.
Bir kadın ille bir bekleyen için mi gecikir? Bekleyen ille birisi mi olacak? Tencere beklemez mi, bulaşık beklemez mi?
Aşk ya vardı ya da yoktu. Varsa ne zamandan beri hesap kitap, taktik maktik meselesi olmuştu?
Önemli olan bir şeyi ciddiye almak değil, ciddiye almadığın şeyi ciddiye almak.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir