İçeriğe geç

Hz. Ömer Kitap Alıntıları – Mehmet Azimli

Mehmet Azimli kitaplarından Hz. Ömer kitap alıntıları sizlerle…

Hz. Ömer Kitap Alıntıları

&“&”

Bana bir gelinin hediye edildiği veya bir oğlumun doğum müjdesi­nin verildiği gece, Muhacirlerle birlikte düşmana saldırdığım çok soğuk bir geceden daha sevimli olamaz. Birçok savaşa katıldım, vücudumda kılıç darbesi, mızrak veya kargı yarası bulunmayan bir yer yoktur ve işte ben develerin ölümü gibi yatağımda burun üzeri ölmekteyim. Korkakların gözleri uyumasın!"*
Lazkiye’nin fethi ilginç bir şekilde gerçekleştirilmiştir. De­nizden de yardım alan kaleyi bir türlü ele geçiremeyen Müslümanlar kale dışına büyük çukurlar açıp ayrılıp giderler.
Müslümanların gittiğini gören kale halkı bu çukurlan incele­yip anlam veremezler.* Gece olunca gizlice bu çukurlara yer­leşen Müslümanlar, sabahleyin açılan kapıya saldırıp kaleyi ele geçirmişlerdir. Kaleyi anveten (zorla) ele geçirseler de sulh anlaşması yapmışlardır.**
Tarih, Müslümanlara kucak açan, onları istekle bekleyen, onların emri altında yaşamak isteyen milletlerle doludur. Ay­rıca Müslümanlar, Zerdüştleri tıpkı Ehl-i Kitap gibi değerlen­direrek onları zimmi statüsünde vatandaş olarak kabul et­miştir. On beş asırdır Müslümanların hakim olduğu yerlerde Zerdüşt, Hıristiyan, Süryani, Musevilerin yaşaması bunun en basit kanıtıdır. Zimmi statüsündeki bu halkların malları can­ları, ırzları koruma altına alınmış ve yüzyıllar boyu bu topraklarda yaşamaları sağlanmıştır. Bırakın bir kimsenin konuş­masından dolayı dillerinin kesilmesini, halifeliğin İran’daki divanları Farsça, Suriye’deki divanlar Rumca; Mısır’dakiler ise Kıptice tutulmuştur.
Şia doktrininin İran’da revaç bulmasında İran’ın Araplar tarafından fethedilmesine karşı sessiz bir protesto tavrı sezmişimdir hep. Bu kanaatimi İranlıların Ömeri diğer iki gasıptan Ebu Bekir ve Osman’dan daha derin bir kinle anmaları da desteklemektedir.

Doktriner açıdan Ebu Bekr’in baş mütecaviz olarak görülmesi ge­rekirken, ikinci halife Ömer’in böylesine şiddetli bir kine hedef olması onun İran fatihi olmasından ileri geliyor olmalı herhalde.
Hz. Ali soyunun İran’da öylesine büyük bir saygı ve tazimle anılmasının sebebi de buydu sanırım. Ali taraftarlığı adeta Müslüman Araplara karşı iranlıların sembolik intikam harekatını tem­sil ediyordu. Gerçekte Şia doktrini İran’da doğmamıştı ve öteki Müslüman beldelerde de Şii gruplar vardı. Fakat bu doktrin hiç­bir yerde halkın duygu ve düşünceleri üzerinde İran’daki kadar derin ve kuşatıcı bir etki bırakmamıştı.
İranlılar Ali, Hasan ve Hüseyin’in ölümü için duyduklan acıyı vurunup, dövünerek açı­ğa vurdukları zaman sadece Ehl-i Beyt’in uğradığı yıkım için ağ­lamıyorlar. Fakat aynı zamanda kendileri için ve kaybolan o eski İran ihtişamı için de ağlıyorlardı adeta…*

…hem Hz. Ebu Bekir hem de kendi döneminde yaptığı müdahaleler, belki de yüzyıllar sürecek problemlerin henüz doğma aşamasında önlenmesini sağlamıştır. Hz. Ebu Bekir döneminde Kur’an’ın cemi konusunda yaptığı öncülük, yüzyıllarca Müslümanları anlaşmazlıklardan korumuştur ve kıyamete kadar da koruyacaktır. Kendi döneminde sahabe­nin bütün muhalefetine rağmen uygulamaya koyduğu Sevad arazilerinin fatihlere dağıtımını engellemesi olayı, İslam tari­hinde muhtemel meydana gelecek devasa ayaklanma ve is­yanların önüne geçmiştir.
Hz. Ömer, valilerin halka fazla vergi yükü yükledikleri endişesini devamlı taşımış. Ne zaman bir valisi ile karşılaşsa bu konuyu hatırlatmıştır.
Valileri üzerinde sıkı bir denetim kurarak halka zulmedenleri azlediyor ve cezalandırıyordu. Ayrıca valilerinin israf ile yaptıkları saray kapılarını yaktırıyordu. Valilerinin halkın bir ferdi gibi yaşamasını arzu ediyordu. Valilerden ata­ma öncesi mal beyanı isteyerek haksız mal sahibi olmalarına engel oluyordu.*
…halka yaptığı bir yasaklamayı ailesi yaparsa onlara iki kat ceza vereceğini söylemişti.*
Hz. Ömer, bir hutbesinde şöyle demişti:

Dikkat edin, kadınların mehirlerini yüksek tutmayın. Şayet bu, dünyada bir şeref, Allah nezdinde de bir takva olsaydı, bunu sizden ziyade elbette Rasulullah (sav)’ın yapması gerekirdi. Halbuki o, hanımlarından olsun, kızlarından olsun, hiçbir kimsenin meh­rini on iki ukiyeden fazla tespit etmiş değildir."

Bunun üzerine bir kadın mescitte ayağa kalkarak:
"Ey Ömer! Allah bize vermişken sen bizi mahrum mu edeceksin?
Allah: &‘Öncekine yüklerle (mehir) vermiş olsanız bile ondan hiçbir şey almayın.’ demiyor mu?" dedi.
Bunun üzerine Hz. Ömer başını önüne eğdi ve bir süre sessiz durduktan sonra: "Evet kadın isabet etti, Ömer hata etti. Bütün insanlar senden daha fakihtir ey Ömer!" diye cevap verdi. Sonra böyle bir şeye (çok mehir vermeye) karşı tepki göstermekten vazgeçti.*

Hz. Ömer zamanında bir deprem olmuştu. Bu esnada Hz. Ömer:
Ey insanlar! Bu deprem sizin yaptığınız bir davranıştan dolayı değildir. Canımı elinde bulunduran Allah’a yemin olsun ki şayet bir daha tekrarlarsa burada sizi iskan ettirmem." dedi.*

…çağımız­ da henüz ulaşamadığımız bir feraset örneği. Depremi hala Allah’ın gönderdiği bir azap olarak algılayan zihniyete, taa o dönemde en güzel cevabı Hz. Ömer vermiştir. Fay hattının üzerine binalar kurup daha sonra da Allah’ın takdirine razı olunması gerektiğini söylemek kadar İslami anlayışa zıt bir şey olamaz.

Ey Rabbim! Ne büyüksün! Hayatımda öyle zamanlar geçti ki bu­ralarda deve güderdim, yorgun argın düşüp biraz dinlenmek is­tediğim zaman babam beni yakalayıp döverdi (Böyle bir hayatım vardı). Bugün ise Müslümanların en yüksek makamının başına geçmiş bulunuyorum. Allah’tan başkasına boyun eğmiyorum."*
Şiilere göre, Hz. Ömer, Hz. Ali’nin halifeliğine engel olan bir zalimdir. Bu sebeple günümüzde Şia’nın hakim olduğu Güney Irak’ta sırf ismi Ömer olduğu için Şiiler tarafından öl­dürülen Müslümanlar vardır. İran’da ise Hz. Ömer’i öldüren Ebu Lü’lü’nün türbesi ziyaret edilmektedir.*
…hayatını, genelde elinde kılıç, hep kızgın ve birilerini öldürmeyi düşünen, akli melekelert ön planda olmayan bir tiplemeyle anlatmışlardır.
Şibli’nin yerinde deyimiyle:
Bunlar edebi anlatımlardır ki gerçekte tarih ile edebiyatı birbirin­den ayırmak icab eder. Tarihçi haritacı gibi olup yerküreyi olduğu gibi aktarır. Ressam ise aynı yerküreyi kendi ruhuna yansıyan cüziyyatı ortaya koyacak şekilde abartılı aktarıp bazı yönlerini ön plana çıkarır."
Hz. Ömer

Ey Rabbim! Ne büyüksün! Hayatımda öyle zamanlar geçti ki buralarda deve güderdim, yorgun argın düşüp biraz dinlenmek istediğim zaman babam beni yakalayıp döverdi (böyle bir hayatım vardı). Bugün ise Müslümanların en yüksek makamının başına geçmiş bulunuyorum. Allah’tan başkasına boyun eğmiyorum .

İbn Sad, III, 266

Hız Ömer zamanında deprem oluyor Ömer diyor ki ey insanlar bu sizin suçunuz değil eğer tekrar edecek olursa sizi burada iskan ettirmem
Tarih, Müslümanlara kucak açan, onları istekle bekleyen, onların emri altında yaşamak isteyen milletlerle doludur. Ay­rıca Müslümanlar, Zerdüştleri tıpkı Ehl-i Kitap gibi değerlen­direrek onları zimmi statüsünde vatandaş olarak kabul et­miştir. On beş asırdır Müslümanların hakim olduğu yerlerde Zerdüşt, Hıristiyan, Süryani, Musevilerin yaşaması bunun en basit kanıtıdır. Zimmi statüsündeki bu halkların malları can­ları, ırzları koruma altına alınmış ve yüzyıllar boyu bu topraklarda yaşamaları sağlanmıştır. Bırakın bir kimsenin konuş­masından dolayı dillerinin kesilmesini, halifeliğin İran’daki divanları Farsça, Suriye’deki divanlar Rumca; Mısır’dakiler ise Kıptice tutulmuştur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir