İçeriğe geç

Hükümet Üstüne İkinci Tez Kitap Alıntıları – John Locke

John Locke kitaplarından Hükümet Üstüne İkinci Tez kitap alıntıları sizlerle…

Hükümet Üstüne İkinci Tez Kitap Alıntıları

John Locke kitaplarından Hükümet Üstüne İkinci Tez kitap alıntıları sizlerle

Hükümet Üstüne İkinci Tez Kitap Alıntıları

Otla beslenen doğurucu hayvanlarda kadın ve erkek arasındaki birleşme, çiftleşme eyleminden daha uzun sürmez. Ananın göğüsleri, çocuk otla beslenebilecek hale gelinceye kadar çocuğu beslemeye yeterli olduğundan, baba sadece doğurtur; varlıklarını sürdürmek için hiçbir katkıda bulunmayacağı için kadın ya da çocukla ilgilenmez. Ancak avla beslenen hayvanlarda birleşme daha uzun sürer. Çünkü ana kendisini yaşatacak ve çok sayıdaki çocuğunu avıyla besleyecek kadar iyi değildir. Otla beslenmeden daha zahmetli olduğu kadar daha tehlikeli de olan bir yaşam biçimi olan avlanarak beslenmede, ortak ailelerin varlığını sürdürmesi için babanın yardımı zorunludur.
Erkek ve kadın arasındaki birleşmenin amacı, sadece üreme olmayıp, aynı zamanda türün sürdürülmesidir. Bundan dolayı kadın ve erkek arasındaki bu birleşme, üremeden sonra da devam etmelidir. Bu birleşme, çocuklar kendi başlarının çaresine bakabilinceye kadar ve kendi varlıklarını sürdürecek yaşa gelinceye kadar, onları beslemek ve desteklemek gerekli olduğu sürece sürmelidir.
İlk toplum, kadın ve erkek arasındaydı. Bu ilk toplum ebeveynlerle çocuklar arasındaki toplumu başlattı.
Tanrı insanı öyle bir biçimde yarattı ki, insan kendi iradesiyle, yalnız kalmanın iyi bir şey olmadığını anladı.
Paternal iktidar terimi, ebeveynlerin çocuklar üzerindeki iktidarını, sanki annenin bu iktidarda hiç payı yokmuş gibi, tümüyle babanın eline vermiş olmasından dolayı hatalı görünmektedir.
Hiç kimse, sahip olduğundan daha fazla bir iktidarı başkasına veremez.
İnsanların yeryüzünde, aralarında yargıçlık yapacak otoriteye sahip ortak bir üst olmaksızın, birlikte akıllarına göre yaşadıkları durum tam anlamıyla doğa durumudur.
Beni yok etmekte tehdit eden şeyi yok etme hakkına sahip olmam, ussal ve adildir.
Bütün dünya bir türlü konuşup başka türlü eylemde bulunuyor.
Halkın refahı en üstün yasadır.
Bir kişi üretmeden elde eder; diğerleri elde etmeden üretir. Bir kişi adil olmayan bir şekilde zenginleşir; diğerleri soyulur.
Ut liceat paucis cum dentibus inde reverti.

Bu fakir bir adamın özgürlüğüdür.
Daha çok dövüldükçe,daha çok yalvarır ve kavgada battıkça kendini güçsüzleştirir.
Bu nedenle az sayıda dişiyle geri dönebilir.

Yönetimin amacı İnsanoğlunun iyiliği olduğuna göre,Halkın sürekli olarak Tiranlığın sınırsız isteklerine maruz kalması mı yoksa Yöneticiler,İktidarların kullanımında aşırıya gittiklerinde ve İktidarlarını Halklarının Mülkiyetlerinin korunması için değil de yok edilmesi için kullandıklarında karşı konulabilir olmaları mı İnsanoğlu için en iyisidir ?
Salus Pouli Suprema Lex

Halkın Refahı En Üstün Yasadır.

Dolayısıyla İnsanların Devletlerde birleşmelerinin ve kendilerini Yönetim altına koymalarının asıl ve ana amacı, Mülkiyetlerinin korunmasıdır.
Tanrı Dünyayı İnsanoğluna ortaklaşa vermiştir.
Adaletin yönetimin iyi niyetle yapılmadığı her yerde, Yeryüzünde haklarını almak için başvuracak yerleri olmayan Muzdariplere karşı Savaş açılmış olur ;bunlar bu tür Davalarda tek bir çareye terk edilirler: Öteki Dünyaya başvurmak.
Yaş ya da erdem insanlara haklı bir üstünlük verebilir. Yetenek ve liyakat üstünlüğü başkalarını ortalama düzeyin üstüne yerleştirebilir.
Adaleti yönetmeye atananların eliyle bile olsa, nerede şiddet kullanılırsa ve zarar verilirse verilsin, altında bulunan herkese karşı tarafsız bir uygulamayla masumları korumak ve zararlarını gidermek amacı taşıyan Yasa adıyla, iddiasıyla ya da şekliyle renklendirilse bile, bunlar yine şiddet ve zarardır
Sanki birbirimizi kullanmak için yaratılmışız gibi
Her nerede yasa sona erer, orada tiranlık başlar.
Doğa ve yeryüzü, yalnızca kendi içinde bakıldığında, hemen hemen hiçbir değeri olmayan hammaddeyi vermektedir.
bir şeyin değerinin diğerinkinden farkını emek yaratır
her insanın kullanabileceği kadarına sahip olması, hala dünya üzerindeki kimseyi dara sokmadan geçerliliğini koruyan bir kuraldır.
ve emek, insanın yeryüzünü mülk edinme hakkıdır; kavgacı ve münakaşacı olanın aç gözünü doyurmak ya da onu eğlendirmek için değil.
Bana ait olan emeğim, karıştığı şeyleri içinde bulundukları ortak durumdan çıkarır ve benim onlardaki mülkiyet hakkımı sabitleştirir.
Yeryüzünde bir yargıcın olmadığı yerde, başvuru gökyüzündeki Tanrı’ya olacaktır.
İnsanların başkasının haksız iradesine boyun eğmek zorunda olmadığı doğa durumu daha iyidir. Ve kendisi ile ilgili ya da başka bir durumda yargıda bulunan yanlış bir yargıda bulunursa, insanlığın geri kalanına hesap vermek zorundadır.
Tanrı taraflılığı ve insan şiddetini önlemek için hükümet tayin etmiştir.
ülkelerin yerel yasalarının büyük kısmı tabii yasaya(doğa Tanrı yasası)-ki berikiler ona göre düzenlenip yorumlanır- dayandıkları kadar doğrudur.
Zarar uğrayan şahıs kendi adına suçlunun cezalandırılmasını talep etme hakkına sahiptir ve yalnızca o bu haktan vazgeçebilir. Zarar gören kendini koruma hakkına dayanarak, suçlunun mallarına ve hizmetine el koyma hakkına sahiptir.
bir suçlunun adalet gereği hak etmesi gereken durumu dışında, kimse başkasının canını alamaz veya canına veya başkasının hayatını koruyan araçlarına, özgürlüğüne, sağlığına, uzuvlarına veya mallarına zarar veremez.
Bir topluluğun oluşturulma amaçları için gerekli olmayan bir şey o toplum için gerekli değildir.
Onurlandırma, saygı, minnettarlık ve yardım borçlu olmak bir şey, mutlak itaat ve tabiiyet talep etmek başka bir şeydir.
Çocukların Ebeveynleri Çocuklar dünyaya gelince ve daha sonra belirli bir zaman için onlar üzerinde belli bir tür Yönetime ve Yetkiye sahiptirler; ancak bu sadece geçici bir durumdur. Bu Tabiiyet Bağları, çocukların çocukluklarının zayıflıkları içinde sarıldıkları ve korundukları Kundak Bezleri gibidir. Yaş ve akıl geliştikçe bu bağları, bu bağlar tümüyle atılıncaya ve bir İnsanı kendi özgür tasarrufuyla baş başa bırakıncaya kadar gevşetirler.
Toprak üzerine Değerin en büyük kısmını koyan Emektir.
Zannederim Yeryüzünün İnsan Yaşamına yararlı ürünlerinin onda dokuzunun emeğin sonuçları olduğunu söylemek sadece oldukça ılımlı bir hesaplama olacaktır; hatta şeyleri kullanımımıza gelinceye kadar doğru biçimde hesaplayacak ve bunlara yapılan bazı Harcamaları, neyin bütünüyle Doğaya neyin emeğe borçlu olduğunun toplamını çıkaracaksak, bunların birçoğunun içindekilerin yüzde doksan dokuzunun tümüyle emek sayesinde konduğunu görürüz.
Birileri, kullanabileceği miktarda, yaşamsal yarar sağlayan herhangi bir şeyin içine çürümeden önce bu miktardaki emeğiyle Mülkiyet yerleştirebilir. Bunun ötesindeki her şey kişinin payına düşenden fazladır ve başkalarına aittir. Hiçbir şey Tanrı tarafından insanın çürütmesi ya da yok etmesi için yapılmamıştır.
Anlaşma gereği Ortaklaşa kalan yerlerde Mülkiyeti başlatan şeyin, ortaklaşa olan bir şeyin bir bölümünü almak ve bu bölümü, Doğanın içinde muhafaza ettiği durumdan çekip çıkarmak olduğunu görürüz; Mülkiyet olmaksızın Ortaklaşa olanın kullanımı söz konusu olmazdı. Dolayısıyla şu ya da bu bölümü almak bütün Ortakların açık onayına bağlı değildir. Böylece, başkalarıyla birlikte üzerlerinde ortaklaşa hakka sahip olduğum Atımın ısırdığı Otlar, Hizmetlimin kestiği çimenler, herhangi bir yerde kazdığım maden cevheri hiç kimsenin onayı ya da dağıtımı olmaksızın benim Mülkiyetim haline gelir. Benim olan emek bu şeyleri içinde bulundukları ortaklaşa durumun içinden çekip çıkararak içlerine benim Mülkiyetimi yerleştirmiş bulunmaktadır.
Şu halde Özgürlük, Sir Robert Filmer’in bize söylediği gibi (O.A. 55:224): “Herkesin istediği her şeyi yapması, dilediği gibi yaşaması ve herhangi bir Yasaya bağlı olmaması Hürriyeti” değildir: Ama Yönetim altındaki İnsanların Özgürlüğü o Toplumdaki her bir kişinin ortak olduğu ve o Toplumda kurulmuş Yasama İktidarı tarafından çıkarılan sürekli bir Kurala sahip olmaktır; Kuralın emrinin olmadığı her şeyde kendi İrademe uyma ve başka bir İnsanın değişken, belirli olmayan, bilinmeyen, Keyfi İradesine tabii olmama Hürriyetidir. Doğal Özgürlük, benzer biçimde, Doğa Yasasından başka sınırlamalara tabii olmamaktır.
Yeryüzünde Yeftah ile Ammon oğulları arasında hakka karar verecek herhangi bir Mahkeme, herhangi bir yüksek Yargı olsaydı bunlar hiçbir zaman bir Savaş Durumuna gelmemiş olurlardı, ancak Yeftah’ın Öteki Dünyaya başvurmaya zorlandığını görüyoruz.
Diğer taraftan, İnsanın Kötü Doğası, Tutku ve İntikam, İnsanları, diğerlerini cezalandırmada aşırıya götürecektir. Bunu Karışıklık ve Düzensizlikten başka bir şey izlemeyecektir ve bu yüzden de Tanrı, Yönetimi kesinlikle İnsanların taraflılığını ve şiddetini sınırlamak için göndermiştir. Sivil Yönetimin, İnsanların kendi Davalarında Yargıçlar olabildikleri, kesinlikle Muhteşem olması gereken Doğa Durumunun sakıncalarının doğru Çaresi olduğunu kolaylıkla kabul ederim, çünkü Kardeşine bir zarar verirken oldukça adaletsiz olan kişinin, verdiği zarardan dolayı kendini suçlarken nadiren aynı şekilde adaletli olacağı kolaylıkla tasavvur edilebilir. Ancak bu İtirazı yapanların, Mutlak Monarkların da İnsanlar olduklarını hatırlamalarım rica ediyorum ve İnsanların kendi Davalarında Yargıçlar olmalarının ardından zorunlu olarak ortaya çıkan ve Doğa Durumunun sürmesini engelleyen Kötülüklerin çaresi Yönetim ise bir yığına emreden bir İnsanın kendi Davasında Yargıç olma özgürlüğüne sahip olduğu ve Uyrukların hiçbirinin Keyfine Uygulamaları sorgulamaya ya da denetlemeye ilişkin en ufak bir özgürlüğü olmaksızın, bütün Uyruklarına dilediği her şeyi yapabildiği yerdeki Yönetimin ne tür bir Yönetim olduğunu ve Doğa Durumundan ne kadar daha iyi olduğunu bilmek istiyorum.
Yasa bir başkasının zararına olmak üzere ihlal edilirse Yasanın bittiği yerde Tiranlık başlar.
Yönetici, yetkisi olsa bile Yasayı değil kendi İradesini Kural yaptığında ve Yöneticinin Emirleri ve Eylemleri Halkının Mülkiyetinin korunmasına değil de kendi Hırs, İntikam ve Açgözlülüğünün ya da diğer kuralsız tutkularının tatmin edilmesine yönelirse tiranlaşır.
Savaşı yaratan şey gücün haksız kullanımıdır.
Benim emin olduğum şey şudur: ister Yönetici olsun ister Uyruk olsun her kim ki Prensin ya da Halkın Haklarına zorla tecavüz etmeye kalkışan ve herhangi bir adil Yönetimin Çatısını ve Anayasasını yıkmak için temel hazırlayan kişi, Yönetimin parçalara bölünmesinin bir Ülkeye getirdiği Kan, Yağma ve Sefaletin getirdiği bütün kötülüklerden dolayı hesap vermek zorunda olacağından, inanıyorum ki, bir İnsanın işleyebileceği en büyük Suçun suçlusu olur. Dolayısıyla bu suçu işleyen kişi haklı olarak İnsanoğlunun ortak Düşmanı ve Belası sayılmalı ve buna uygun muamele edilmelidir.
Yasalar kendi kendileri için değil, yürütülerek Siyasal Bütünün her bir parçasının doğru yerde ve işlevde tutulmasına yarayan Toplumun Bağları haline gelmeleri amacıyla yapıldıklarından Yasaların yürütülmesi tümüyle sona erdiğinde, Yönetim de gözle görülür biçimde sona erer ve İnsanlar Düzen ve Bağlantıdan yoksun karmaşık bir Kalabalık haline gelirler. İnsanların Haklarının korunması için artık Adaletin yönetiminin de olmadığı, Topluluk içinde Gücü yönlendirecek ya da kamunun gereksinimlerini karşılayacak İktidarın da kalmadığı yerde kesinlikle Yönetim de kalmaz. Yasaların yürütülemediği yerlerin tümü Yasaların olmadığı tek yer gibidir ve Yasaları olmayan bir Yönetim, zannediyorum insani Yeteneklerle kavranamayan ve insani Toplumla uyuşmayan, Siyasetteki bir Muammadır.
Yasama, Devlete Biçim, Yaşam ve Birlik veren Ruhtur: Birbirinden farklı Üyeler karşılıklı Etkileşimlerini, Duygudaşlıklarını ve Bağlantılarım Yasamadan alırlar: Bundan dolayı da Yasama parçalandığında ya da dağıldığında bunun arkasından Çözülme ve Ölüm gelir.
bir İnsanı başka biriyle Savaş durumuna sokan şey haksız güç kullanımıdır ve bundan dolayı bunun suçlusu olan kişi ceza olarak kendi Yaşamını kaybeder. Çünkü İnsan ile İnsan arasında kural olarak verilen aklı terk etmekle ve Hayvanların yöntemi olan gücü kullanmakla, kendisine karşı güç kullandığı kişi tarafından, bu kişinin varlığı için tehlikeli olan çok acıkmış vahşi herhangi bir hayvan gibi yok edilmeye maruz hale gelir.
Kendisini bir başkasıyla Savaş durumuna sokan ve haksız biçimde bir başka İnsanın hakkını ihlal eden Saldırganın, bu tür bir haksız Savaşta, fethedilenler üzerinde hiçbir zaman bir hak sahibi haline gelemeyeceği, Hırsızların ve Korsanların hükmetmek için yeterli güce sahip oldukları kişiler üzerinde bir İmparatorluk hakkına sahip olduklarını ya da İnsanların, yasa dışı Gücün kendilerinden zorla aldığı sözlere bağlı olduklarım düşünmeyecek İnsanların tümü tarafından kolaylıkla kabul edilecektir. Bir Hırsız Haneme tecavüz etseydi ve boğazıma dayadığı bir Hançerle Servetimi ona aktarmam için Alacak Senetleri imzalatsaydı bu ona herhangi bir hak verecek miydi? Bu Hak sadece, beni İtaate zorlayan haksız bir Fetihçinin, Kılıcıyla sahip olduğu türdeki bir Haktır. İster Taç giyen biri tarafından işlenmiş olsun, ister bazı aşağılık Caniler tarafından işlenmiş olsun Haksızlık ve Suç eşittir.
Suçlunun Unvanı ile Destekçilerinin Sayısı, suçu ağırlaştırıcı unsur değilse, Suçta hiçbir bir farklılık yaratmaz. Tek farklılık Büyük Hırsızların, küçük olanlarını kendilerine İtaat içinde tutmak için cezalandırmaları, ama büyük olanların Ödüller ve Zaferlerle ödüllendirilmeleridir, çünkü Büyük Hırsızlar, Adaletin bu Dünyadaki zayıf elleri için aşırı büyüktürler ve Suçluları cezalandırması gereken iktidarın sahibidirler.
Yasanın amacı, Özgürlüğü kaldırmak ya da sınırlamak değil tam tersine korumak ve genişletmektir.
İnsanın Doğal Hürriyeti, Yeryüzündeki Üstün bir İktidardan özgür olmak ve İnsanın İradesi ya da Yasama Otoritesi altında olmamak, kendi Yönetimi için ise sadece Doğa Yasasına sahip olmaktır. İnsanın Toplum İçindeki Hürriyeti, Devlet içinde onaya dayalı olarak kurulmuş Yasama İktidarından başka bir Yasama İktidarının altında da, Yasamanın, kendisine verilmiş güvene uygun biçimde yasalaştırdığı yasaların dışında bir yasanın sınırlamasının ya da bir İradenin Hükümranlığının altında da olmamaktır.
İnsanların bütün Siyasal Toplumlannı Yönetecek Yasalar yapma meşru İktidarı, öylesine aynı şekilde Toplumlann bütününe aittir ki, Yeryüzündeki herhangi bir Prens ya da Hükümdarın, Tanrıdan kişisel ve doğrudan biçimde alınmış bir açık Görevlendirme olmaksızın ya da ilk başta Yasaların üzerinde uygulayacağı kişilerin onayından türetilmiş bir Yetki olmaksızın kendi Yasalannı yürütmesi saf Tiranlıktan daha iyi değildir. Dolayısıyla halkın Tasvibiyle yasa yapılmadıkları sürece bunlar Yasa değildirler. (Hooker Eccl. Pol. lib. i. sect. 10) Dolayısıyla bu noktadan hareketle şuna dikkat etmek zorundayız ki, İnsanlar doğal olarak Siyasal insanlar Çokluğunun bütününü yönetecek tam ve eksiksiz İktidara sahip olmadıklarından sonuçta bizim tam Onayımız olmaksızın, bu tür bir durumda hiç kimsenin Emirlerine göre yaşamak durumunda olamayız. Bu nedenle yönetilebilmek için bir parçası olmak amacıyla önünde onay verdiğimiz Topluma benzer bir evrensel bir anlaşmanın aynısıyla kaldırılmadan önce onay vermemiz gerekir. Dolayısıyla hangi türden olursa olsun İnsani Yasalar onayla olanaklıdır.
(Hooker Eccl. Pol.)
123. İnsan Doğa Durumunda söylenmiş olduğu kadar özgürse, kendi Kişisinin ve Sahiplenmelerinin mutlak efendisiyse, en büyüğe eşitse ve hiç kimseye tabii değilse özgürlüğünü neden terk edecektir? Bu İmparatorluğu neden bırakacak ve kendisini başka bir İktidarın Hükümranlık ve Denetimine tabii kılacaktır? Buna verilecek cevap açıktır: Doğa durumunda insan bu tür bir hakka sahip olmasına rağmen, bu hakkın kullanımı oldukça belirsiz ve sürekli olarak başkalarının tecavüzüne maruzdur. Herkes diğeri kadar kral, her İnsan diğerinin eşiti olduğundan ve Hakkaniyet ve Adaletin kuvvetli gözetleyicileri olmayanlar daha büyöik bölümü oluşturduklarından, İnsanın bu durumda sahip olduğu mülkiyetin kullanımı oldukça güvenliksiz, oldukça emniyetsizdir. Bu durum İnsanı, özgür olmakla birlikte korku ve sürekli tehlikelerle dolu olan bu durumu terk etmeyi istemeye zorlar ve dolayısıyla İnsanın, benim genel olarak Mülkiyet adıyla adlandırdığım, Yaşamlarının, Hürriyetlerinin ve Servetlerinin karşılıklı Korunması için önceden birleşmiş bulunan ya da birleşme fikrine sahip olan diğer İnsanlarla birlikte bir Topluma katılmayı amaçlaması ve bunu istiyor olması nedensiz değildir.
124. Dolayısıyla İnsanların Devletlerde birleşmelerinin kendilerini Yönetim altına koymalarının asıl ve ana amacı, Mülkiyetlerinin korunmasıdır. Doğa durumunda ise bu konuda pek çok şey eksiktir.
İnsanlar, Güç ve Zarar vermenin kullanıldığı her yerde kendilerinin savunucusu olacaklarını biliyorlardı; Kendi Mallarım korumayı amaçlayabilseler de, bu koruma başkalarına Zarar vererek yapılıyorsa, bundan acı çekilmemesi için bütün İnsanlar tarafından ve bütün elverişli Araçlarla buna karşı durulması gerektiğini biliyorlardı. Son olarak İnsanlar, her İnsanın olabildiğince kendisine yönelik olması ve etkide bulunduğu İnsanlara karşı ise olabildiğince taraflı olması nedeniyle, akıl gereği hiç bir İnsanın kendi hakkını kararlaştırmayı kendi üzerine almaması ve bu hakkı kendi kararlarıyla sürdürmeye çalışmaması gerektiğini ve dolayısıyla tümünün, üzerinde anlaşmaları gereken birileri tarafından yönetilmeleri gerektiğine ortak Onay vermeksizin Kavgalar ve Dertlerin sonsuz olacağını; bu Onay olmaksızın bir İnsanın bir başkası üzerinde Lord ve Yargıç olmasının bir nedeni olmayacağını biliyorlardı.
Hürriyet başkalarından gelecek sınırlama ve şiddetten özgür olmaktır:
Ancak Özgürlük bize söylendiği gibi, her İnsanın dilediğini yapabilme hürriyeti değildir: (Çünkü diğer her bir İnsanın gönlünün istediğinin baskısı altında olduğu sürece kim özgür olabilirdi ki?) Ama Özgürlük Kişiliğini, Eylemlerini, Sahiplenmelerini ve bütün Mülkiyetini, hükmü altında olduğu Yasaların izin verdiği sınırlar içinde dilediği gibi tasarruf etme ve düzenleme ve bunu yaparken başkasının keyfi İradesine tabi olmama ama özgürce kendi iradesinin peşinden gitme hürriyetidir.
Yasanın amacı, Özgürlüğü kaldırmak ya da sınırlamak değil tam tersine korumak ve genişletmektir.
Dolayısıyla emek olmasaydı herhangi bir değere güçlükle sahip olacak olan Toprak üzerine Değerin en büyük kısmını koyan Emektir: Toprağın yararlı bütün Ürünlerinin en büyük kısmını emeğe borçluyuz: çünkü bir Dönümlük toprağın buğdayından elde edilen bütün Saman, Kepek ve Ekmeğin, aynı verimlilikte olup da boş kalan bir Dönümlük Toprağın ürününden daha değerli oluşu tümüyle Emeğin Sonucudur. Çünkü yediğimiz Ekmeğin içinde sayılması gereken sadece çiftçinin meşakkati, orakçı ve harmancının zahmeti fırıncının teri değildir, öküzleri kesenlerin, demiri ve taşları kazan ve dövenlerin, sabanın yapımında, değirmende ve fırında kullanılan keresteyi kesip biçimlendirenlerin ve bu Tahıl tanesinin tohum oluşundan başlayarak, ekilmesine, Ekmek yapılmasına kadar gerekli çok sayıdaki diğer Aleti yapanların Emeklerinin tümü Emek hesabına kaydedilmeli ve şunun bir sonucu kabul edilmelidir: Doğa ve Yeryüzü, tek başlarına neredeyse tümüyle değersiz malzemeler sağladılar.
Siyasal İktidarı doğru biçimde anlamak ve onu Kökeninden türetmek için, bütün İnsanların doğal olarak ne Durumda olduklarını düşünmeliyiz. Bu Durum, İnsanların başkasından izin istemeksizin ya da başkasının İradesine bağlı olmaksızın Doğa Yasasının sınırları içinde Eylemlerini düzenleyebilecekleri ve Sahiplikleriyle Kişilikleri üzerinde uygun olduğunu düşündükleri biçimde tasarrufta bulunabilecekleri Yetkin bir Özgürlük Durumudur.
Ben kendim yalnızca kendi vicdanımda yargıç olabilirim, aynı o büyük günde bütün insanların yüce yargıcına vereceğim yanıt gibi.
Doğruluk ve sadakat insana bir toplumun üyeleri olarak değil, insan olarak aittir.
Yasaya ve kurumsallaşmış yargıçlara başvuru yolu açık olmasına rağmen, bu çare, bazı insanların ya da insan grubunun şiddetinin ya da zararlarının tazmini ya da korunması için adaletin açıkça çarpıtılması ve yasaların yüzsüzce manipüle edilmesi yoluyla reddedilirse

Yeryüzünde haklarını almak için başvuracak yerleri olmayan muzdariplere karşı savaş açılmış olur; bunlar bu tür durumlarda tek bir çareye terk edilirler: Öteki Dünya’ya başvurmak.

Ve böylece para, insanların çürümeden koruyabileceği ve karşılıklı anlaşmayla yaşam için gerçekten faydalı ancak çürüyebilir şeyleri değiş tokuş ederek kullanabileceği dayanıklı bir şey olarak kullanılmaya başlanır.
İnsanın komşularıyla aralarında paranın kullanım ve değerinde olan bir şey bulun; göreceksiniz ki, aynı insan şimdi sahip olduğu mülk miktarını genişletmeye başlayacaktır.

Madde 49, Mülkiyet

Başkalarının beni, benim onlara gösterdiğim sevgiden daha fazla sevmesini beklemek için bir neden yoktur.
sanki birbirimizi kullanmak için yaratılmışız gibi
Devlet hangi yönetim biçimi altında olursa olsun yönetici iktidarın ilan edilmiş ve kabul edilmiş yasalarla yönetmesi gerekir anlık kararlar ve belirsiz kararnamelerle yönetmemesi gerekir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir