İçeriğe geç

Hücrem Kitap Alıntıları – Yılmaz Güney

Yılmaz Güney kitaplarından Hücrem kitap alıntıları sizlerle…

Hücrem Kitap Alıntıları

Yılmaz Güney kitaplarından Hücrem kitap alıntıları sizlerle

Hücrem Kitap Alıntıları

Biz unutursak da sosyalistler unutmaz seni..!
Sen dik dur..!
Biz unutursak da,
Sosyalistler unutmaz seni
Biz unutursak da
sosyalistler unutmaz seni..!
Dünyayı, ne yapacağını, nasıl yapacağını kesinlikle bilen, bu uğurda en kararlı ve korkusuz adımları atan insanlar değiştirir. Bir insanın kendi hayatını değiştirme savaşı, hem dünyayı değiştirmekle yakından ilgilidir hem de onun parçasıdır.
“İşte,diyordu,”ışık dolu bir şehre gidiyorum…”
“Bizim millet böyledir,”diyordu.Söylediğini anlamazsa seni büyük adam sanır.
İnsan hangi maddi faaliyet ilişkileri içindeyse ona göre biçim alır.
Böyle bir huyum var işte,haksızlığa uğradığım zamanlar,yapabilecek bir şey olmadığı zamanlar,hırsımdan ağlarım. İçin için ağlarım,kimse farkına varmaz.
Doğru görüşler, yanlış görüşlerle çarpışarak gelişir.
Gelişme koşulları faklı iki insanın kaçınılmaz sonudur.
İnsan hem biyolojik hem de toplumsal bir olgudur.
Dünyayı ne yapacağını,nasıl yapacağını kesinlikle bilen,bu uğurda en kararlı ve korkusuz adımları atan insanlar değiştirir.
Niye korkarlardı o kitaplardan,niye?
Cipler,römorklar dolusu kitap taşırdı.
Görevli subayların,astsubayların eşliğinde,sayfaları tek tek yırtılarak intikam alırcasına atılırdı fırınlara.
O Demir,taş ve beton yığını neler bıraktı bilincime?
Nevşehir cezaevi benim ilkokulumdur.
Sorması ayıp olmasın ya arkadaş, siyasiler hiç türkü söylemezler mi?
Üsküdar’da,Paşakapı Cezaevin’de hücrede… Hüzün,keder be ben. Hüzün sağımda,keder solumda,ben ortadayım.
İşte benim savaşım İsmail’in ölümüyle başlar.
Yoksul çocuklar kimsenin atı olmasın diye de sürer gider.
“Bir daha kimsenin atı olmayalım.”dedi bana
Halkımın mayasında varolan o yüce kardeşlik duygusu bütün gerici telkinlere karşın yitmemişti.
Hep açık tutulurdu tuvaletin kapısı, kapatamazdın…Namluların önünde,mümkün olduğunca gürültüsüz bitirirdin işini,sıkılarak,utanarak.
Sabahtı…İlk hücre gecemi üşüyerek geçirmiştim.
Kendi çıkarlarını emperyalizmin çıkarlarlarıyla birlikte gören profesyonel halk düşmanlarıyla,burjuvaziye hizmet şeref sayan bir yığın şerefsizle,halkın ezilmesine göz yuman alçaklar sürüsüyle,gerici akımlarıyla dolu yüzlerle,binlerle,on binlerle aynı kentin sokaklarında,bir birimizden haberli ya da habersiz,omuz omuza sürtünerek yaşamadık mı?
Her yeni dönem kendine özgü yeni sorunlar getirirdi
Askerlerin yüzünde,halkımın yüzyıllardır süren geleneksel acılarını,ezikliklerini görüyordum.
Önemsemediğimiz,zamanında kaynağını bulup yok edemediğimiz yanlış eğilimlerimiz vardır.
Endişeler,tedirginlikler,doğru kanallarda akabilirse özgürlüğün öncüleri mi olurlar?
Selimiye’nin çocuklarıyla bir gün karşılaşabilek miyiz?
Kimdi bu içeridekiler? Yüreklerinde,ezenlere,sçmürenlere karşı yenilmez,katmerli kinler duyan içerdekiler;benim yiğit halkını sevmekten “SANIK”kardeşlerimdi onlar,suçları faşizme boyun eğmemekti.
Ot gibi mi yaşıyoruz,yoksa dünyayı değiştiren ortak iradeye az da olsa bir katkımız varmı?
İşte benim anladığın sanat,bu mücadelenin en etkili ve en ihmal edilmez silahlarından biridir ve emperyalizme,işbirlikçi tekelci uşaklarına,onların tefeci-bezirgan,toprak ağası gerici ortaklarına,revizyonistlere,burjuva ve küçük burjuva milliyetçiliğine,her türlü gerici kültür,siyaset ve ideolojilere karşı amansız savaş verir. Bu devrimci sanatın ve sanatçının partizan karakterinden gelen zorunluluktur.
Doğru görüşler,yanlış görüşlerle çarpışarak gelişir.
Değişmeyen bir şey yoktur.Fakat,egemenliği çeşitli ittifaklar ve her türlü baskı aracıyla elinde bulunduranlar,düzenlerinin değişmezliğine inanmış ve düşünceyi kitlelere kabul ettirmeye çalışmıştır.
Bir olguyu, bir süreci, bir sürecin bir parçasını anlayabilmek, anlatabilmek ve anlaşılırlığıni sağlayabilmek için, o sürecin bütün boyutlarını görmek, kendisinden önceki ve sonraki süreçlerle bağlarını, şu an taşıdığı özellikleri aceleye getirmeden bütün öğeleri ile yaşadığı daldan koparmadan incelemek, onun gelişme eğilimini yakalamak gerekiyordu. Yaşayanı kavrayabilmek için onu yaşatan tarihi ilişkileri üretimle bağlarını anlamak gerekiyordu. Hayatın yaşanması ya da toplumsal siyasal doğruların anlatılması yetmiyordu. O doğruları kavrayacak geliştirecek bilincinde yaratılması gerekiyordu.
Önemsemediğimiz, zamanında kaynağını bulup yok edemediğimiz yanlış egilimlerimiz vardır. Onlar da masum küçük bir ot gibi günden güne , farkına vardirmadan, farkına varmadan büyürler ve gelişen hayat ışığımızı kesebilirler.
Doğa, doğa olayları, toplum, toplum olayları, insan ve insan düşüncesi, bilim, sürekli değişim içindedir. Değişmeyen bir şey yoktur. Fakat, egemenliği çeşitli ittifaklar ve her türlü baskı aracıyla elinde bulunduranlar, düzenlerinin degismezligine inanmış ve bu düşünceyi kitlelere kabul ettirmeye çalışmıştır.
lt; lt;Götürdüler abi gt; gt;dedi. Üzgündü.
Nereye, hangi acıların durağına götürdüler?
Nerede boy verecek, nelere dönüşecek o üzüntü­ler?..
Onların gö­revlerinden biri de, hata yapma ihtimali olan un­surları, kendi deneylerinden kaynaklanarak uyarmaktır. Bu yüzden, geriye bakarken, bütün gerçekliğimle, hatalarımla, sevaplarımla kendimi değerlendirmem, acımasız davranmam gereki­yordu. Gözümü kırpmadan kendime neşter vur­malıydım. İrinim, pisliğim akmalıydı. Sisteme can katan yanlarım açığa çıkmalıydı. İçimde ya­şattığım burjuvazinin tahta atı ölmeliydi.
Bireysel alanda bile olsa, başarısının her adımında savaş vermiş, onu özgücüyle ele geçirmiş insanları yıkmak zordur.
Gelişme, baskı ve zulümlerin aşılması değil midir? Gelişme, ancak onu engelleyen baskıları yenerek, gelişmeyi zorla bastırmayı amaçlıyan zulmü yenerek, etkisiz kılarak gerçekleşmez mi?
Proletaryanın sınıf bilinci, burjuvaziyle savaşarak derinleşmez mi?
Her unsur, ileri ya da geri her unsur, kendi­ni vareden kaynağı yaşatmak ve geliştirmek için savaşır
Endişeler tedirginlikler, doğru kanallarda akabilirse özgürlüğün öncüleri mi olurlar?
Hayatı­mın üçüncü hücresi oluyordu. Ya ben kaçıncı hücresiydim bu hücrenin? Ben, hem gelişeni, hem de gelişmeyi önleyeni taşıyordum içimde. Geliş­meyi önleyen sınırlarım, gelişenin hücresi mi oluyordu?
Bir şeyler değişmiş olmalıydı, büyüyordum; bir kırgınlık, umutsuzluk, acıyla büyüyordum.
Oysa onun gitmek, geliştirmek istediği yön ile hayatın yönü aynı değildi, terslik buradaydı işte!
Bizim millet böyledir, diyordu. Söylediğini anlamazsa seni büyük adam sanır.
“Nebioğlu Ansiklopedisi” istedim babamdan. Almadı bana. “Kitap yetmiyor mu?” dedi.
Böyle de bir huyum var işte, haksızlığa uğradığım zamanlar, yapabilecek bir şey olmadığı zamanlar, hırsımdan ağlarım. İçin için ağlarım, kimse farkına varmaz.
Sözle dünya değişir mi?
Her şey oyundu bizim için. Düşünmek, düşünmeyi oynamaktı; üzülmek, üzülmeyi; sevinmek, sevinmeyi; ağlamak, ağlamayı oynamak demekti.
Sınıflar arası savaş, sınıfları kaldırmanın, sömürüyü, insanın insana kulluğunu kaldırmanın, herkesin özgürce gelişebileceği sınıfsız topluma varmanın savaşıdır.
Bir polis neden işkence yapmak zorundadır?
Kendimi değiştirme, arındırma, yalınlaştırma savaşı verirken içeride, her geçen gün sorumluluklarımı, eski yanlışlarımı daha iyi gördüm. İnsan, içinde yaşadığı nesnel sürecin somut olgularını ve bunlarla kendi arasındaki ilişkileri ve çelişkileri, yürekli ve alçak gönüllü bir tavırla ortaya koymalıydı Bunu yapamıyorsa, günlük ilişkilerine de sağlıklı çözümler bulamaz ve tedirgin, verimsiz, can sıkıcı bir unsur olmaktan da kurtulamazdı.
Kararsız, boyun eğmeğe alışmış bir insanın, değil dünyayı, kılığını değiştirmesi bile güçtür; beklenemez. Bir insanın kendini değiştirme savaşı, hem dünyayı değiştirmekle ilgilidir hem de onun parçasıdır.
Dünyayı, ne yapacağını, nasıl yapacağını kesinlikle bilen, burada en kararlı ve korkusuz adımlar atan insanlar değiştirir.
Sokaktasınız; nereye gideceğinizi bilmiyorsunuz. Sinema, tiyatro, meyhane, sergi, konferans, maç vs. birini seçemiyorsunuz. Meyhaneye kararlı ve bir arkadaş bulmayı tasarlayan bir arkadaşla karşılaşırsanız, o sizi meyhaneye götürecektir. Oysa, sinemaya kararlı bir arkadaşla karşılaşsaydınız, sinemaya gidecektiniz.
Çözemediğimiz her çelişki yarına bırakacağımız zorlu bir mirastır.
Çözümlemesi güç bunalımlarla, zorluklarla karşılaşabiliriz. Maddi ve manevi yıkıntılara uğrayabiliriz. İşimizi kaybedebiliriz, ağır cezalar yiyebiliriz. Herkesin kaçtığı, uzaklaştığı kişiler olabiliriz. Yapayalnız kalabiliriz. Her ne olursa olsun, bileceğiz ki hiçbiri bizim için önemli değildir. Hiçbir şey yarına, güzel günlere duyduğumuz umudu kıramayacaktır. Sevgimiz, inancımız bütün güçlükleri yenecektir, yenmelidir!
Niye korkarlardı o kitaplardan, niye?
Çevremi saran pisliği yırtacak gücü bulamıyordum.
Sadece halkın içinden gelmek, birtakım yolsuzlukları yaşamak, yürekli, iyi niyetli olmak yetmiyordu dünyayı değiştirmeye.
Adana’ya kadar yürürdük. 27 kilometreydi Adana. Orada kirvem vardı. Yol boyunca Kürtçe türküler söyler, ağlardı anam. Biz Kürtçe bilmezdik ama anamızın hali ağlatırdı bizi.
Bizim memlekette, anladın mı abi, siyasetle uğraştın mı yani, anlatabiliyor muyum? Kelleyi koltuğa alacaksın yani, tamam mı?
Hatanın ve çarpıklıkların bilincine varan ve bunlardan gerekli dersleri çıkartan insanlar, hiç hata yapmadığını sanan insanlardan daha güçlüdür.
Bireysel alanda bile olsa başarısının her adımında savaş vermiş, onu öz gücüyle ele geçirmiş insanları yıkmak zordur.
Çıkarlarını düzenin korunmasında görenlerle görmeyenler, hayatın bütün alanlarında, aralarındaki uzlaşmaz çelişkiyi çözmek için savaşıyordu.
Gelişme, baskı ve zulümlerin aşılması değil midir? Gelişme,ancak inu engelleyen baskıları yenerek, gelişmeyi zorla bastırmayı amaçlayan zulmü yenerek, etkisiz kılarak gerçekleşmez mi?
Bir şey çökerken, o çöküntünün içinde yeni filizler oluştururdu. Karamsarlık iyimserliği, umutsuzluk umudu doğururdu. Yarınlar, zor günlerin karnında güzel yarınlara gebeydi. Buna inanıyordum.
Yanlışa umursamazlıkla bakmak, kaynağını titizlikle aramamak, yanlışın yanında bilinçli olarak yer almaktır.
Ot gibi mi yaşıyoruz yoksa dünyayı değiştiren ortak iradeye az da olsa bir katkımız var mı?
İnsanlar kendi isteklerine uygun mu yaşadı bu tarihi?
Değiştirilmesi gereken toplumun, değiştirilmesi gereken canlı bir parçası olduğumuza göre, değişimi amaçlayan propaganda, ajitasyon ve eğitim çalışmalarının en temel alanlarından biri de kendimiz olmalıyız.
Toplumun hangi sınıfından, tabakasından, hangi üretim faaliyeti içinden gelirse gelsin, bireyler o toplumu sömüren egemen güçlerin ideolojisiyle, kültürüyle, toplumsal görüş ve düşünce akımlarıyla beslenirler, egemen güçlerin aşıladığı mantıkla hareket ederler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir