İçeriğe geç

Hotel Savoy Kitap Alıntıları – Joseph Roth

Joseph Roth kitaplarından Hotel Savoy kitap alıntıları sizlerle…

Hotel Savoy Kitap Alıntıları

Kadınlar, bizim gibi ihmalkarlıktan ya da havailikten değil, çok mutsuz oldukları zaman aptallık yaparlar.
Şimdi biliyorum ki, kadınlar içimizden geçenleri sezerler, ama gene de bunun dile getirilmesini beklerler.
İçimde dağ gibi yalnızlık birikti, altı yıl süren büyük yalnızlık.
Tanrı bu şehri endüstri ile cezalandırmış. Endüstri Tanrı’nın en sert cezasıdır.
yalnızlıklar birleştirilebilir, acılar birlikte çekilebilir.
Daha ne kadar yükseklere düşebilir bir insan? Cennete mi, ebedi mutluluğa mı?
Cepheden vatanlarına dönenlerin hepsi benim kardeşlerim. Onların karınları aç. Savaş günlerinde bana uzaktılar, kardeşlerim değillerdi. Hepimiz anlayamadığımız bir ülkünün peşinden gidiyorduk. Tanımadığımız erkekleri öldürüyorduk. Kötü bir insanın emirlerini yerine getiriyor, o ne isterse yapıyorduk. Şimdi ise bu dünyada artık tek başıma değilim. Ben vatanına dönen yüzbinlerden biriyim!
Dünyaya artık barış gelmiş, insan öldürmelerine gerek yok. Şimdi açlıktan yol boyunca buldukları hayvanları öldürüyorlar.
Hotel Savoy’un günümüz dünyasından hiç farkı yok. Yedi katlı, görkemli otel dışarıya pırıl pırıl ışıklar saçıyor. İçindeyse yoksulluk hüküm sürüyor. En yukarıdakiler toplumun en dibinde yaşayanlar. Onların mezarları en üstte, Tanrı’ya çok yakın. Bu mezarlar, karınları tok ve rahatları yerinde olanların odalarının üzerinde. Onların yaşamı hep huzur içinde geçiyor.
Üzerimi bir deri gibi örten eski yaşamımı burada yüzüp atacağım için seviyorum. Gözümün önünde askeri, katili canlandırıyorum yeniden, az kalsın öldürülecek o insanı, zincirlere vurulanı, yeniden dirileni, yollara düşeni
Rastlantılar insanın yaşamını belirler.
En başarılı bedavacılar bu ülkede yaşıyor.
Yaşam ölümle, yaşayanlar da ölüleriyle birbirine o kadar bağlıdır ki Bu bağlantı kalıcıdır, hiç son bulmaz.
Ölülerimizin yattığı bütün topraklar bizlerin evidir.
İnsanlar suskun da olabiliyor. Kimileri balıklardan da suskun. Eskiden bir yerleri acısa bağırırlardı, ancak zamanla dert çekmeye alıştılar, susuyorlar.
İnsan, doğduğu topraklardan uzaklaştıkça daha çok özlemini çekiyor oraların.
Çevresi ferah olan, sıkışıklık içinde yaşamayan insan huzır içindedir.
Büyük olaylar hep aniden gerçekleştiklerinde büyüktür.
“Rastlantılar insanın yaşamını belirler.”
Hayat öylesine bariz bir biçimde ölümle, hayattakiler de ölüleriyle birbirlerine bağlıdırlar ki, burada ne bir son vardır, ne de bir kesinti – daima bir süreklilik ve birbirine bağlanma.
Cepheden vatanlarına dönenlerin hepsi benim kardeşlerim. Onların karınları aç. Savaş günlerinde bana uzaktılar, kardeşlerim değillerdi. Hepimiz anlayamadığımız bir ülkünün peşinden gidiyorduk.Tanımadığımız erkekleri öldürüyorduk. Kötü bir insanın emirlerini yerine getiriyor, o ne isterse yapıyorduk. Şimdi ise bu dünyada artık tek başıma değilim
Kadınlar hataları bizim gibi aptallıktan, ihmalkarlıktan veya düşüncesizlikten değil son derece mutsuz oldukları zaman yapıyorlar…
-Cenaze masrafları belediye tarafından karşılanan fakirler, böyle ücra bir yere defnedilirler ve ancak üç kuşak öldükten sonra, Tanrı’ nın tarlasının bu ıssız köşesine insanların açtığı yollardan ulaşılır.
– Tanrı bu şehri endüstri ile cezalandırmış.Endüstri Tanrı’ nın en sert cezasıdır.
-İnsanların durumu kötüydü.Kaderlerini kendileri hazırlıyor, ama bunun Tanrı vergisi olduğuna inanıyorlardı.Geleneklere tutsak olmuşlardı, yürekleri binlerce ipliğin ucunda asılı duruyor ve bu iplikleri kendi elleriyle bizzat eğiriyorlardı.
Kadınlar hataları bizim gibi aptallıktan, ihmalkarlıktan veya düşüncesizlikten değil son derece mutsuz oldukları zaman yapıyorlar.
“ Kadınlar biz erkekler gibi özensiz ve düşüncesiz oldukları işin değil, çok mutsuz oldukları için budalalık yaparlar.”
“ Bütün ‘aydınca’ sözler zararlıdır. Basit sözlerle konuşan insan ise kötü şeyler söyleyemez!”
“ Rastlantılar insanın yaşamını belirler.”
Yalnız biriyim, herkes için yazamam
“Görüyorsunuz Bay Dan, insanların kalbi kötü değil, yalnızca çok küçük. İçine fazla bir şey almıyor, sadece karısı ve çocuğu için yer var.”
“Hepimiz iyi yaşamıyoruz, dedi. İnsan çalışıyor ve bir ömür boyu istismar ediliyor ve sonra bir mezara gömülüyor.”
“Odam -bana en ucuz odalardan birini verdiler- altıncı katta ve numarası 703. Rakam hoşuma gitti; -rakamlara inanırım- ortadaki sıfır, bir yanında yaşlı ve bir diğer yanında genç bir bey duran bir bayan gibi.”
Aramızda usul usul konuşmamıza karşın birbirimizin ne söylediğini anlıyorduk. Çünkü ikimiz de diğerinin ağzından çıkan kelimeleri kulakla değil yürekle duyuyorduk.

( Kahramanımız askerlik arkadaşıyla ilişkisini yorumluyor. )

Yalnız biriyim, herkes için yazamam.
Endüstri, Tanrı’nın vermiş olduğu en büyük cezadır.
Yaşamı boyunca insan sayısız duyguyla dolar taşar. Fakat her şeye karşın değişmez; görünümüyle, yürüyüşüyle, ve davranışlarıyla hep aynı insan olarak kalır. Milyonlarca kaptan kana kana içer, susuzluğunu yine de gideremez, gökkuşağı gibi rengârenk ışıldar, fakat hep aynı renklerdeki bir gökkuşağı olarak kalır.
Kadınlar içimizden geçenleri sezerler, ama yine de bunun dile getirilmesini beklerler.
Ona neden bu kadar uzak olduğuma dair gerekçeler arıyorum, ama bulamıyorum.
İçimde dağ gibi bir yalnızlık birikti, altı yıl süren büyük bir yalnızlık.
Sessiz bir sıcaklık sarmıştı ikimizi de.
İnsanların durumu kötüydü. ( ) Hayatları boyunca izledikleri her yolda karşılarına tanrılarının, polislerinin, krallarının, komutanlarının yasak tabelaları çıkıyordu..
Etrafımı saran manzaranın hüzünlü bir güzelligi var, solmakta olan bir kadın gibi, sonbahar her yerde kendini hissettiriyor
Kadınlar , bizim gibi ihmalkârlıktan ya da havailikten değil , çok mutsuz oldukları zaman aptallık yaparlar.
Kadınlar içimizden geçenleri sezerler , ama gene de bunun dile getirilmesini beklerler.
Büyük olaylar daima umulmadık bir anda ortaya çıkar ,onları beklemek sadece geciktikleri hissini yaratır .
Yalnızlıklar birleştirilebilir ,acılar birlikte çekilebilir .
Görüyorsunuz ya ,Herr Dan,insanların kalbi kötü değil ,sadece çok küçük olabilir. O nedenle içinde çok yer yoktur
Hayat hiçbirimizin yüzüne gülmüyor .Ömür boyu çalışır didinir ,sonunda toprağın altını boylarsın.
Bu Hotel Savoy tıpkı dünya gibiydi ,dışarıya parlak ışıklar saçıyor ,yedi katından ihtişam fışkırıyordu , oysa içeride Tanrı’ya en yakın olan yerlerde yoksulluk hüküm sürüyordu ,yukarıda kalanlar , aslında en diptekilerdi ,havadar mezarlara gömülüydüler ve bu mezarlar ,aşağıda huzur ve keyif içinde ,tepelerindeki hafif tabutların ağırlığını hissetmeden yaşayan karnı tokların rahat ve konforlu odalarının üstünde kat kat yığılmaktaydı.
göğe yaklaştıkça , dünya dibe batıyor .
İnsanların kalbi kötü değil, yalnızca çok küçük. İçine fazla bir şey almıyor.
Joseph Roth, Savoy Otel inde şöyle diyor: İnsanların kalbi kötü değil, yalnızca çok küçük. İçine fazla bir şey almıyor. Daha huzurlu bir yaşam düşlüyorsak eğer, hiç kimseden yüreği yetmeyecek şeyler istememek gerekiyor.
İnsanların kalbi kötü değil, yalnızca çok küçük. İçine fazla bir şey almıyor.
İnsanların kalbi kötü değil, yalnızca çok küçük. İçine fazla bir şey almıyor.
Gerçeği söylemenin ahmaklık olduğunu bilecek kadar yaşlıydı.
Arkasından gülümsendiğinde bundan haberi yokmuş gibi davranıyordu. Eğer dikkate almazsa, bu gülümseme zaten ahmakça olurdu.
Çocuklara ve yaşlılara özgü bir kurnazlıkla insanları yanıltmaktan hoşlanıyor, insanların daha bilgili olduklarını kanıtlama çabasıyla ortaya koyduğu kibir onu eğlendiriyordu.
Bakışları, önlerinde ev, orman veya dağlar olsa bile yaşlı insanların her zaman gördüğü ufkun yaşamla ölümü birbirinden ayıran ince, narin çizgisine takılıp kalıyordu..
İnsanların kalbi kötü değil, yalnızca çok küçük. İçine fazla bir şey almıyor.
“Görüyorsunuz ya, Herr Dan, insanların kalbi kötü değil, sadede çok küçük olabilir. O nedenle içinde çok yer yoktur, sadece karısına ve çocuğuna yeter.”
“Hayat öylesine bariz bir biçimde ölümle, hayattakiler de ölüleriyle birbirlerine bağlıdırlar ki, burada ne bir son vardır, ne de bir kesinti – daima bir süreklilik ve birbirine bağlanma.”
Bu Hotel Savoy tıpkı dünya gibiydi, dışarıya parlak ışıklar saçıyor, yedi katından ihtişam fışkırıyordu, oysa içeride Tanrı’ya en yakın olan yerlerde yoksulluk hüküm sürüyordu, yukarıda kalanlar, aslında en diptekilerdi, havadar mezarlara gömülüydüler ve bu mezarlar, aşağıda huzur ve keyif içinde, tepelerindeki hafif tabutların ağırlığını hissetmeden yaşayan karnı tokların rahat ve konforlu odalarının üstünde kat kat yığılmaktaydı.
Savoy otel dünya gibiydi , dışa karşı heybetli bir parıltılı yayıyor, yedi kattan ihtişam fışkırıyor, ama Tanrı ‘ya yakın yerde yoksulluk oturuyordu.
Yalnız biriyim, herkes için yazamam
Binlerce kişinin arasında uzun süre yalnızdım. .Şimdi paylaşabileceğim binlerce şey var : Eğri bir çatının görüntüsü. .
Savoy otelinin klozetindeki kırlangıç yuvası. .
Yaşlı asansörcünün rahatsız edici ,bira sarısı gözleri yedinci katın acıklı hali..bir Yunan adının, ansızın canlanan gramer kavramının ürkütücülüģü ..kötücül bir geniş zamana ait hüzünlü anı ,baba evinin sıkışıķlığı ,Phöbus Böhlaug un patavatsız gülünçlüģü ..Alexandercıģın ikmal yoluyla canını kurtarışı ..
Canlı şeyler canlandılar ,ortak verilen hükümler daha çirkinleştiler gökyüzü yaklaştıkça dünya boyun eydi.
Uykum yoktu .Bir kilise kulesinin çanı yumuşak gecenin içine düzenli vuruşlarını bırakıyor. .
Üstümde temkinli, yumuşak, sonu gelmeyen ayak sesleri duyuyorum, bir kadına ait olmalılar yoksa böyle çaresizce bir yukarı bir aşağı yürüyen, şu yedinci kattaki genç kız mıydı? Nesi vardı?

Ansızın aklıma tavanın saydamlaştığı düşüncesi geldiği için, tavana baktım. .Belki gri elbiseli kızın tabanları görülebilirdi. .

Sıska ve ince oluşu nedeniyle her köşeye sığıyordu. Hayattaki kaderi boşlukları bulmak ve onları doldurmaktı.
İnsanların kalbi kötü değil, yalnızca çok küçük. İçine fazla bir şey almıyor.
Karanlık her şeyi; kiri, rezilliği, salgını ve fakirliği; müşfik, anaç, affedercesine üzerini bir örtü gibi kapatmaktaydı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir