İçeriğe geç

Hoş Sadâ Kitap Alıntıları – İskender Pala

İskender Pala kitaplarından Hoş Sadâ kitap alıntıları sizlerle…

Hoş Sadâ Kitap Alıntıları

Kimseyi dil-tengi âzâr etme sultanlık budur,
Kalb-i mûru tahtgâh eyle Süleymanlık budur.

(Kötü sözlerle kimsenin kalbini kırma ki sultanlık işte budur. Bir karınca da olsa gönlüne girmeye bak, iste Süleymanlık da budur.)

Lâedri

Fariğ ol aybın gözetme kimsenin,
Tâ ki Hakk setreyleye aybın senin.

(Kimsenin aybını aramaktan kurtul, tâ ki Allah da senin aybını örtsün.)

Kadem kadem gece teşrifi Nâilî o mehin
Cihan cihan elemi itiraza değmez mi?
Nâilî

Nâilî! Geceleyin o ay sevgilinin adım adım gelişi, cihan cihan bekleyiş acısına değmez mi hiç?

Senin zincîr-i zülfünden dil-i dîvâne bend ister
Usandı derd ile candan asılmağa kemend ister

#Avnî

Feyâd ki feryâdıma imdâd edecek yok
Efsûs ki gamdan beni âzâd edecek yok
Nigâr Hanım
Neler geldi, neler geçti felekten
Duyulmadı, deve geçti elekten
Lâedrî
Nüsha-i âşifte-i dîvân-ı ömrü sorma kim
Hat galat, mana galat, imlâ galat, inşâ galat
Lâedrî

Ömür defterinin dağınık yapraklarını hiç sorma! O defterdeki yazı da yanlış mana da; imla da yanlış ifade de.

Heves-i câh ile câhil mütelâşî görünür
Nâilî

Cahilleri hep bir makam sevdası ile telaşta görürsün.

Muhtemeldir padişâhım belki deryâ tutuşa
Lâedrî
Kelâmından olur malûm kişinin kendi mikdarı
Lâedrî
Yürü şahım yürü ısmarladım Allah’a seni
Hayalî
Unudurlar seni bîçare heman ölmeye gör
Hayalî
Kısmetindir gezdiren yer yer seni
Arşa çıksan âkibet yer yer seni
Kemalpaşazade

Ey insan!.. Seni oradan oraya gezdiren şey, kısmetindir. (Kısmetini tükettiğinde) Arş’a da çıkmış olsan sonunda toprağa girersin.

Sevda siyah etti rûzigârım
Aşk aldı inân-ı ihtiyârım
Fuzulî

Sevda, günlerimi kararttı; aşk irademin dizginini ele geçirdi.

Deryâdan âb istemiş olsam serâb olur
Ger altuna yapışsam o saat türâb olur
Zâtî

(O kadar bahtsızım ki) denizden bir içimlik su istesem, deniz kuruyup seraba döner; bir altına yapışsam, altın o anda toprak oluverir.

Senin zincîr-i zülfünden dil-i dîvâne bend ister
Usandı derd ile candan asılmağa kemend ister
Avnî (Fatih Sultan Mehmed)

Sevgili!.. Şu divane gönlüm senin zincir zincir uzayan zülüflerinin ucuna bağlanmak istiyor. (Neden diyorsan,) senin ayrılık derdini çeke çeke canından usandı da sonunda asılmak için kendine bir kement arıyor.

Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım
Kurbanın olam var mı benim bunda günahım
//Nahifi

(Ey yüzü dolunay ( gibi güzel olan sevgili ! Seni sevdiğim için beni sulayıp durma ) . Göz gördü , gönül sevdi Kurbanın olayım , bunda benim bir günahım var mı ?)

|
Kahve narhın arttıran kahve gibi çeksin azab
Hem yanıp hem rû-siyah hem hurd ola hem gark-ı âb
//Sadullah İzzet Bey

(Kahvenin fiyatını yükselten , inşallah kahve gibi azap cekerek hem yanar , hem yüzü kapkara olur , hem un ufak parçalanıp dövülür ve hatta hem de suya batar
[ Kahve fiyatlarının arttırılması üzerine söylenmiştir . )

Gehî vuslatta aşık, gâh mehcûr
Bu dünyadır gehî matem gehî sûr.
(Baki)
Aşık bazen vuslattadır, bazen ayrılıkta Dünya derler buna; bazen ölüm, bazen düğün…
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Bildim ki nihan bela imiş aşk
Bir dertli macera imiş aşk
(Fuzuli)
Artık biliyorum ki aşk gizli bir bela, bir dertli macera imiş…
Ya ver bana minnetimce takat
Ya takatim olduğunca minnet
(Fuzuli)
(Allah’ım! Bu aşk işinde) ya bana ayrılık acısı ölçüsüne güç yetirebilme gücü yahut güç yetirebildiğim derecede ayrılık acısı ver.
Ayıttı ol peri bir gün düşüne girüren bir şeb
Sevincimden nice yıllar geçiptir görmedim uyku
(Zati)
O periler güzeli, “ Günün birinde, bir gece rüyana gireceğim! “ diye söz verdi. Bu sözün sevinciyle nice yıllar geçiyor ki gözüme uyku girmedi!
Bilmezem bu hilkat-i âlemde mi insaf yok
Olmadım mı yoksa ben hâlâ seza-yı merhamet
Avnî (Fatih Sultan Mehmet)
Dünya yaratılırken insaf diye bir şey mi yaratılmadı, yoksa ben mi hâlâ merhamete layık olamadım, şaşırdım kaldım.
Cihanın hasılı sensin, onu sensiz nider gönlüm
(Nesimi)
Dünyadan maksat Sen iken gönlüm sen olmayan dünyayı ne yapsın?
Hak Taâlâ intikamın, yine abdiyle alır,
Bilmeyen ilm-i ledünni, ânı kul yaptı sanır
( Hacı Bayram-ı Veli)
Allah, zalim kulunun cezasını vermek için başka bir kulunu vesile eder. İşin hakikatini bilmeyenler onu kuldan bilir.
Heves-i câh ile câhil mütelâşî görünür

Nâilî

Cahilleri hep bir makam sevdası ile telaşta görürsün.

Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Ettik o kadar ref’-i taayyin ki Neşâtî
Ayîne-i pürtâb-ı mücellâda nihanız

Neşâti

Ey Neşâti! Kendimizi ruh iklimlerinde öylesine yitirdik ki, artık gönlün parlak aynalarında bile görünmez olduk.

Zülfün görenlerin hep bahtı siyâh olurmuş
Tek zülfün göreydim siyah olaydı bahtım.
Nevres / Harputlu Hayri
Ermeden vuslata hicrâna erişdik ammâ
Anlasam bâri bidâyet mi nihâyet mi nedir
Şeyh Galip
Hudâ kerîmdir elbetde eylemez mahrum
Muradıma erişür her kişi Hudâ diyerek

Şeyhülislam Yahya

Kim kaçar yalvarmadan dildâra amma neylesün
Âşık-ı şeyda niyaz ettikçe dilber naz ider

Şeyhülislam Yahya

Zülf-i siyehından kesilir mi dil-i şeydâ
Bir râbıtadır cân ile cânân arasında

Şeyhülislam Yahya

Bileli kendimi ben gönlümü âşık buldum

Nef’î

Ne dünyadan safa bulduk, ne ehlinden recamız var,
Ne dergâh-ı Huda’dan maada bir ilticamız var.

Nef’î

Tecrübe ehli bunu böyle bilir
Kim ki çok söyleye ol çok yanılır

Atayî

Gülü tarîfe ne hacet ne çiçekdir biliriz

Lâedrî

Söyletme beni hâtır-ı zârımda keder var

Lâedrî

Söyletme beni ki inleyen kalbim kederlerle dolu

Takrir edemem sûz-ı dil ü derd-i derûnum

Lâedrî

İçimdeki derdi de, gönlümdeki ateşi de dile getirmem mümkün değil.

Bir söz ile bir gönül âbâd olur

Azerî

Meşveretsiz kim ki bir iş işleye
Şol nedamet parmağın çok dişleye

Zarifî

Arz-ı hâl etmeğe cânâ seni tenhâ bulamam
Seni tenhâ bulıcak kendimi asla bulamam

Selikî

Neler çeker bu gönül söylesem şikayet olur

Hayalî

Senin nam-ı şerîfinle yazılsa bir yere adım
Bulup vaslın tesellisin diner efgân u feryadım

Hayalî

Bahârından ne gördüm ki görem anun hazânından

Hayalî

Felekdir bâdbânı hâk yaşım üzre zevrâktır
Direkdir dûd-ı âhım mihre ile meh iki kürektir

Aşkî

(Gözyaşlarım hasret ile ağlamaktan öyle büyük bir deniz oluşturdu ki,) dünya o denizde bir gemi, gökler o geminin yelkeni, ahlarımın göğe yükselen dumanı geminin direği, ay ile güneş de geminin iki yanında iki kürek

Yerde kalırsa eylediğim âh u zâre yuf
Yârdan muradım almaz isem rûzigâra yuf

Aşkî

İvme ey dil, sabr kıl ivmek melâlet gösterir
Görelim âyîne-i devrân ne sûret gösterir

Aşkî

Acele etme ey gönül, sabırlı ol; acele etmenin sonu üzüntüdür. Hele bekleyip görelim, devran aynası ne suret gösterecek.

Vaizin nâr-ı cehennem dediği fırkat imiş

Usulî

Vaizin cehennem ateşi diye anlatıp durduğu şey meğer ayrılık imiş.

Ey gönül âh eyleme yüzüne karşı ol mehin
Taze gül yaprağıdır bâd-ı seherden incinir

Usulî

A gönül! O dolunay gibi güzel sevgilinin yüzüne karşı ah eyleme. Çünkü o bir taze gül yaprağıdır ve (elbette) seher yelinden rahatsız olur.

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi

Muhibbî (Kanunî Sultan Süleyman)

Acı sözler tatlı canımdan usandırdı beni

Fuzulî

Canı kim cânanı için sevse cânanın sever
Canı içün kim ki cânanın sever canın sever

Fuzulî

Bildim ki nihan bela imiş aşk
Bir dertli macera imiş aşk

Fuzulî

Ya ver bana minnetimce takat
Ya takatim olduğunca minnet

Fuzulî

(Allah’ım! Bu aşk işinde) ya bana ayrılık acısı ölçüsünde güç yetirebilme gücü yahut güç yetirebildiğim derecede ayrılık acısı ver.

Dost bi pervâ, felek bî-rahm, devrân bî-sükûn
Derd çok, hem-derd yok, düşmen kavî, tâli’i zebûn

Fuzulî

Dost pervasız, felek merhametsiz, devranın işleri (aleyhimize) dönüp durmakta. Dert çok, dert ortağı kalmamış, düşman zorlu ve talih de düşkün.

Sanma Şahım Herkesi sen Sâdıkane Yar olur,
Herkesi sen Dost mu sandın Belki ol Âğyar olur,
Sâdıkane Belki ol Âlemde bir Dildar olur,
Yar olur Ağyar olur Dildar olur Serdar olur.

Yavuz Sultan Selim

Padişah-ı âlem olmak, bir kuru kavga imiş,
Bir velîye bende olmak, cümleden âlâ imiş.

Yavuz Sultan Selim

Sen elinden geleni cevrden eksik komadın
Ne diyeyin sana ey yâr elimden ne gelir

Ahmed Paşa

Eziyet konusunda sen elinden geleni eksik bırakmadın. Sana ne diyeyim, ey sevgili, elimden ne gelir!

Bilmezem bu hilkat-i âlemde mi insaf yok
Olmadım mı yoksa ben hâlâ seza-yı merhamet

Avnî

Gönül gamını nice safha-i beyâna yazam
Kalemden od çıkuban korkarım ki yana yazam

Avnî

Gönlümün kederlerini açıklayacağım sayfayı bir türlü yazamıyorum. Korkuyorum ki (gönlümdeki yakıcı aşkın gamlarına dayanamayan) kalemimden ateş çıkar da sayfayla beraber her şey yanıp gider.

Senin zincîr-i zülfünden dil-i dîvâne bend ister
Usandı derd ile candan asılmağa kemend ister

Avnî (Fatih Sultan Mehmed)

Sevgili!.. Şu divane gönlüm senin zincir zincir uzayan zülüflerinin ucuna bağlanmak istiyor. (Neden diyorsan,) senin ayrılık derdini çeke çeke canından usandı da sonunda asılmak için kendine bir kement arıyor.

Gün yüzün görmeyeliden ki günüm dün gibidir
Bana bin yılca gelir gerçi sana dün gibidir

Karamanlı Nizamî

Mihr ü mâh ister cemâlinden zekât
Fâilâtün fâilâtün fâilat

Nesimî

Cihânın hâsılı sensin, onu sensiz nider gönlüm

Nesimî

Ey gönül sabr et tahammül kıl ana
Yâra erişmek işi az az olur

Kadı Burhaneddin

Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş

Bakî

Bir hakîkat kalmasın Allah’ım âlemde nihân
Ne sâl iledir, ne mâl iledir
Beyim ululuk Kemâl iledir.
Esad Muhlis Paşa
Öyle ya, gönül kırmak işin kolay olan kısmıdır; asıl zor olan o gönlü tamir edebilmektir.
Cahillere karşı sükuttan daha akıllıca bir cevap olamaz.
Tok olan cümle cihânı tok sanır
Aç olan âlemde ekmek yok sanır
Sabâyî
Heves-i câh ile câhil mütelâşî görünür
Nâilî
Cahilleri hep bir makam sevdası ile telaşta görürsün.
Tecrübe ehli bunu böyle bilir
kim ki çok söyleye ol çok yanılır
Atayî
Tecrübe sahiplerinin çok iyi bildiği bir gerçek vardır: Kim çok konuşursa o çok yanılır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir