İçeriğe geç

Hormonların Gücü Kitap Alıntıları – Randi Hutter Epstein

Randi Hutter Epstein kitaplarından Hormonların Gücü kitap alıntıları sizlerle…

Hormonların Gücü Kitap Alıntıları

&“&”

Biliminsanları ayrıca hücrelerimizin her birinin, tıpkı yönlendirici (router) dediğimiz ağ donanımı gibi, hormon sinyallerini gitmeleri gereken yöne gönderen belirteçleri olduğunu da öğreneceklerdi.
Başımızdan üreme organlarımıza kadar vücudumuzdaki dokuz ana bez şunlardır; beyinde hippotalamus, epifiz bezi, hipofiz bezi, boğazda tiroit ve ona komşu paratiroit bezleri, pankreasta langerhans adacıkları, böbreklerin üst kısmındaki adrenal ya da böbreküstü bezleri, yumurtalıklar ve testisler.
Biz insanlar benliğimizin derinliklerinde bir kontrol etme arzusuna sahibiz."
Sindirim kanalımızda bulunan trilyonlarca mikrop (mikrobiyom) kendi kimyasallarını salıyor ve bu da hormonların iştahı yönetme şeklini veya vücudumuzun kalori yakma tarzını değiştirebiliyor. Diğer bir değişle, bazı mikroplar bize kilo aldırabilirken, bazıları da kilo verdirebiliyor.
Her çocuk ayrı bir birey olarak ele alınmalı.
Testosteron alınca kan hücrelerinin sayısı artar, bu da inme ve kalp krizi riskini yükseltebilir. Östrojen ise birkaç araştırmaya göre depresyon rizkini arttırıyor olabilir.
Transgender erkeklerde (kadın görünümünden erkek görünümüne geçenlerde) testosteron tedavisi, kas oluşumuna ve yüz kıllarının çıkmasına yardımcı olur, libidoyu arttırır ve bir de vücut kokusunu değiştirir. Transgender kadınlarda ise (erkek görünümünden kadın görünümüne geçenlerde) östrojen vücuda doğrudan etki etmekten ziyade testosteronu düşürür. Testosteron seviyesinin düşmesiyle kas kütlesi küçülür, yağın vücuda dağılımı değişir, kalçalar etlenir. Bazı transgender kadınlar, testosteron seviyelerini daha da düşürmek için anti-androjenler alır.
Sevdiğiniz kişi, geleceğinizin bir parçası olduğunu düşündüğünüz insan birdenbire değişiyor ve o gelecek siliniveriyor.
Kişinin kendisini yanlış bedende hissetmesi, muhtemelen birçok faktörün (hormonlar, genler ve belki de çevredeki maddeler gibi) sonucudur. Ayrıca bir kişide transgender kimliğe yol açan şey başka bir kişide aynı olmayabilir.
Büyüklük her şey demek değildir.
Oksitosin, beynin derinliklerinde badem büyüklüğündeki bir salgı bezi olan hipotalamusta yapılır; oradan hipofizin arka lobuna gider ve hipofiz tarafından kana boca edilir.
Narkotik bir madde olan oksikodonla karıştırılmaması gereken oksitosin, bir beyin hormonudur. Doğum sancıları sırasında oksitosin rahmin kasılmasını sağlayarak bebeği doğum kanalına iter. Sonrasında ise meme bezlerini uyararak süt gelmesini sağlar. Oksitosinin sentetik formu olan pitosin doğum kasılmalarını başlatır ve rahmin itme hareketini yapmasına yardımcı olur. Fakat son araştırmalar bu uyarıcı maddeyi, annelikle ilgili çağrışımlarına kıyasla tüketicinin daha çok ilgisini çekebilecek bir ürün haline getirdi. Oksitosinin annelerle yenidoğanlar ve sevgililer arasındaki bağı güçlendirdiği; ereksiyona, orgazma ve ejakülasyona yardımcı olduğu ve zihin okuma becerisini arttırdığı söyleniyor. Tüm bunların aynı anda mı yoksa belli bir sırayla mı olduğu ise belli değil. Oksitosin güven ve empatiyle de ilişkilendiriliyor. Küçük bir araştırma, oksitosinin, İsrailliler ile Filistinliler arasında şefkat duygusu uyandırdığını gösterdi. Ama bir sorun var: Yapılan binlerce araştırmada (son on yılda bu konuda 3500’den fazla araştırma yapıldı). Oksitosin güvenle olduğu kadar güvensizlikle, sevmekle olduğu kadar kıskanmakla, empati duymakla olduğu kadar ırkçılıkla da ilişkilendirildi. Bu da potansiyel oksitosin kullanıcılarının kafalarını karıştırıyor olmalı.
Acil servis doktorları," "her şeyi bilmeden işe dalan ve her şeyi bilme zorlantısı olmayan doktorlar demektir."
Onlar denemeye istekli insanlardı.
Şunlar ise bilmediklerimiz:
Yıllarca alınan testosteronun kalbe iyi mi kötü mü geldiğini bilmiyoruz. Veriler birbiriyle çelişiyor.
Testosteron iğne ve jelleri kan hücrelerinin sayısını artırır. Hastalarına testosteron veren doktorların onları kan bağışına yönlendirmesinin nedeni budur.
Testosteron almak, vücuda kendi üretimini durdurma sinyali yollar, bu da testislerin daha az testosteron ve sperm üretmesine yol açar. Bununla birlikte testosteron güvenilir bir doğum kontrol yöntemi değildir.
Şişman erkeklerin testosteron seviyesi, zinde erkeklere kıyasla daha düşüktür. Çeşitli iddialara karşın, araştırmalarda testosteronun yağ yaktığını kanıtlayan bir bulguya rastlanmamıştır.
Sahip olduğunuz bilgiyi, içiniz nasıl rahat ediyorsa o şekilde kullanabilirsiniz."
Bir konuda bilginiz varsa seçeneğiniz de olmalı.
Hormon satın alacak olanlara uyarı: Ismarlama ilaçların çoğu -tıpkı büyük ilaç şirketlerinin ilaçları gibi- fabrikalarda yapılıyor. 1990’lardan bu yana ısmarlama hormon tedavisi ticareti muazzam bir büyümeyle 2,5 milyar dolarlık bir endüstri haline geldi ve artık alerjim var" veya "hap yutamıyorum" diyen müşterilere değil herkese sunuluyor. Büyük şirketlerin östrojen ve progesteron markaları sigorta kapsamında, ama ısmarlama hapların çoğu sigorta kapsamına alınmıyor. Asıl kritik farka gelince: Yasal boşluk nedeniyle, ısmarlama hormon ürünleri Gıda ve İlaç İdaresi’nin de (FDA) kapsamı dışında kalıyor. Yani dev ilaç şirketlerinin girdiği titiz kalite kontrollerinden geçmeden piyasaya sürülüyor. FDA’nın kalite kontrol testlerinden geçmeyen bu haplar gereğinden fazla veya az hormon içerebilir ya da içerdiği hormon kirlenmiş olabilir. Bu korkuların gerekçeleri de var. 2010 yılında, New England’da ısmarlama ürün yapan bir eczanenin sattığı kirlenmiş ilaç yüzünden 750 mantar menenjiti vakası yaşandı ve 64 kişi hayatını kaybetti. 2013’te More dergisinin bir muhabiri, ısmarlama ürün satan on iki farklı eczaneye aynı reçeteden yirmi tane ilaç yaptırdı ve bu yirmi ilacı laboratuvara gönderdiğinde her eczanenin hazırladığı haplar arasında muazzam farklar olduğu ortaya çıktı. Harvard Üniversitesi’nden Dr. Manson ısmarlama hormon kullanan ve rahim duvarı kanseri olan kadın vakalarına rastlandığını söyledi; Manson’a göre bunun sebebi yeterince progesteron içermeyen preparatlar olabilir.
Ayrıca, ısmarlama hormon ilaçlarında, FDA onaylı ilaçlarda olduğu gibi prospektüs de bulunmuyor. Uyarı etiketleri olmadan satılan bu ilaçlar sanki hiçbir tehlikesi yokmuş gibi yanıltıcı bir izlenim veriyor. Kalite kontrolünden geçmemesi ve uyarı etiketlerinin olmayışı, Endokrin Derneğini, Amerikan Kadın Doğum Uzmanları ve jinekologları Derneği’ni, Amerika Üreme Tıbbi Derneği’ni ve Kuzey Amerika Menopoz Derneği’ni küplere bindiriyor.
Hiçbir kadın yaşarken çökmenin dehşetinden kaçamaz."
Menopoz sonrasındaki kadınların hipotalamusundaki nöronların yaban mersini kadar büyük olduğu görülüyor. Menopoz öncesi kadınlardaysa bu hücrelerin büyüklüğü kapari kadardır.
Ateş basması yaşayan tek canlı insanmış gibi görünüyor…
Bazı biliminsanları katil balinalara da ateş bastığını söylüyor.
Dişi katil balinalar, yavrulama yaşı sona erdikten sonra uzun yıllar yaşıyorlar; bu da biliminsanlarını balinaların da menopoza girdiğini düşünmeye sevk ediyor. Katil balinalar aşağı yukarı on iki yaşındayken yavrulamaya başlıyor, otuzlarının sonunda ya da kırklarının başında da yavrulama dönemleri sona eriyor. Buna rağmen seksen yaşına kadar yaşayabiliyorlar. Bu da katil balinaların insanlarla aynı hormonal değişiklikleri yaşadığını düşündürüyor.
Ateş basmaları östrojen aniden düştüğünde meydana geldiği için biliminsanları epeydir bu ikisinin bağlantılı olduğunu düşünüyor, ama araştırmacılar burada önemli olanın östrojenin seviyesi değil, düşüşü olduğunu keşfettiler. Yaşamları boyunca östrojen seviyesi düşük olan kadınlar ateş basmaları çekmezler…
Savaş ya da sıvış" hormonu olan adrenalinin arttığını da fark ettiler. Sıcak ve kapalı mekanlarda menopozdaki kadınların paniğe kapılmalarının sebebi de bu olabilir. Menopozdan önce muhtemelen hiç hissetmedikleri korkunç bir kaygıdır bu.
1990’lardan önce kimse menopozdan söz etmiyor değildi ama bu kez söylemler yeni bir öncelik kazanmıştı. Kadın meseleleri ön plana çıkmıştı ve bunu sağlayan etkenlerden biri de 1991’de Ulusal Sağlık Enstitüleri’ne ilk kez bir kadın direktör seçilmiş olmasıydı. Bernadine Healy’nin liderliğinde, kadın sağlığı araştırmalarına sağlanan fonlar artmıştı.
Tüm dünyada kadavradan hormon alma işine son verildi. İngiltere, Yeni Zelanda, Hong Kong, Belçika, Finlandiya, Yunanistan, İsveç, Macaristan, Batı Almanya, Arjantin ve Hollanda doğal hormona kapılarını kapattı.
Buyüme hormonunun ölümcül bir etkenin bulaşmasına yol açtığını gösteren trajik gerçek 1980’lerin ortalarındaki AIDS salgını sırasında ortaya çıktı. Artık herkes hastalıkların pusuda beklediği fikrini mantıklı bulmaya başlamıştı.
Tiroit yetmezliğinin saptanması, RIA’nın tıptaki etkilerinin sadece küçük bir parçasını teşkil ediyor. RIA, her türlü hastalıkla ilgili hormon ölçümlerinde kullanılıyor. RIA olmasa, buğün uygulanan fertilite tedavileri de olmazdı. Bu araç, endokrinolojinin de ötesine geçerek, ölçülemeyecek kadar az olan birçok maddeyi ölçmek için de kullanılıyor. Doktorlar uyuşturucu veya ilaç seviyelerini RIA ile izliyor, mikropları RIA ile saptıyorlar. RIA, AIDS hastalığına yol açan HIV virüsünü saptamak için de kullanılıyordu. Bu yöntemin o kadar yaygın bir kullanımı var ki, doktorlar RIA olmadan nasıl çalışılacağını anlamakta zorluk çekiyorlar.
RIA’nın ne kadar büyük bir yararı olduğunu herkes kabul etmişti. Buğün bebekler doğar doğmaz pediatristler hafif bir iğne dokunuşuyla topuktan kan alıyor ve yenidoğanlarda tiroit yetmezliği taraması yapıyor; böylece gecikme yüzünden herhanği bir zarar oluşmadan bebeklerde hormon tedavisi başlatılabiliyor. Tiroit yetmezliğine yol açan nedenlerden biri de, vücudun tiroit yapması için gereken bir mineral olan iyodun eksik olmasıdır; bu yüzden tuza iyot eklenmesi için genel bir sağlık kampanyası başlatılmıştır. 1980’lere gelindiğinde, doğuştan ya da sonradan oluşan kretenizmin her iki türü de yok denecek kadar azalmıştı.
1970’lere gelindiğinde bütün endokrinologların, hormonları gramın milyarda birine kadar ölçebilen bir aracı vardı. Bu, havuzda yüzen bir yüzücünün gözünden bir damla yaş aktığında havuzdaki su miktarının ne kadar arttığını ölçmekle aynı şeydir. Ve sırf hormonları ölçmekle kalmıyor, çok benzer oldukları halde onları birbirinden ayırabiliyorlardı. RIA, endokrinolojiyi, bilgiye dayalı tahminlerin ötesine götürüp katıksız bir bilim dalına dönüştürmüştü. RIA ile ilgili ölçülemeyecek tek şey, onun tıp dünyası üzerindeki etkisinin büyüklüğüdür denebilir.
Başlangıçta yeni fikirler reddedilir. Ama haklıysanız, bir süre sonra bunlar birer doğma, birer kaide haline gelir ve gerçekten şanslıysanız, red mektuplarınızı Nobel ödülünüzün yanına koyup sergileyebilirsiniz."
Rosalyn Yalow
Yalow’un laboratuvarındaki panoda şöyle bir yazı vardı: Bir erkeğin yarısı kadar başarılı addedilmek isteyen bir kadın iki kat daha çok çalışmalı ve iki kat daha başarılı olmalıdır." Bu klasik bir feminizm söylemiydi. Ama Yalow bunun altına vurucu bir son satır eklemişti: "Neyse ki bu o kadar zor bir şey değil."
1976’da, Nobel Ödülünün habercisi sayılan Albert Lasker Tıp Araştırmaları Ödülünü aldı. Bir sonraki yıl ise Nobel Ödülü’ne layık görüldü.
RIA’yı bilmeden endokrinolojinin tarihini anlayamayız. Aynı şekilde Rosalyn Yalow’u tanımadan RIA’yı tam olarak takdir edemeyiz, çünkü onun yaşamı sadece parlak bir zekanın değil aynı zamanda adanmışlığın ve sebatın da öyküsüdür. 10 Aralık 1977’de ona ödülünü veren Nobel komitesi şöyle demişti: Şu anda endokrinoloji alanında yeni bir dönemin doğuşuna tanık oluyoruz." Gerçekten de yeni bir dönem başlamıştı.
RIA ile doktorlar hormonları ilk kez ölçebildiler. 1940’larda ve 50’lerde doktorlar hastalarına hormon eksikliği teşhisi koyarken, gerçekte ne kadar eksik olduğunu bilmiyorlardı. Hastalarına hormon verirken ne kadar hormona ihtiyaçları olduğunu bilmeden veriyorlardı…
Bazı meslektaşları Yalow ve Berson’a RIA’nın patentini almalarını önerdi ama onlar bu tekniğin herkese açık olmasını tercih etti. Böyle saçmalıklara ayıracak zamanımız yoktu," diyecekti Yalow sonradan. "Patentler, para kazanmak amacıyla yenilikleri insanların erişimine kapatmak demektir…
Birkaç yıl içinde RIA tüm dünyada standart bir test haline gelecekti.
Her anahtar bir kapıya uyar.
Yalow neredeyse bütün derslerinden A almıştı. Bölüm başkanı onun A eksi olan yegane dersini işaret ederek şöyle dedi: Bu, kadınlar laboratuvar işlerinde pek becerikli olmadığını gösteriyor."
Oysa Yalow kısa bir süre sonra, yirminci yüzyıl tıbbının en önemli yeniliklerinden birini geliştirecekti.
Buğünlerde kretenizmden söz edildiğini pek duymuyoruz. Doktorlar pediatri koğuşlarında artık bu hastalığı taşıyan insanları teşhir etmiyorlar. 2000 yılından sonra doğanlar bu sözcüğü bilmiyor bile olabilirler. Hastalık yeryüzünden silindi; en azından gelişmiş ülkelerde hiç görülmüyor. Bu başarıyı, adı pek bilinmeyen çok önemli bir biliminsanı tarafından icat edilen bir teknolojiye borçluyuz. Doğma büyüme Bronxlu olan bu kadın, ölçülemeyeni ölçmenin yolunu bulmuştu.
Rosalyn Yalow’un başarı öyküsü alışılmadık bir öyküydü. Yahudilerin büyük kurumlarda yer almasının kısıtlandığı, hatta kadınların büsbütün hariç tutulduğu bir zamanda yetişmişti. Yine de dünyadaki hemen herkes, tedavisi onun çalışmaları sayesinde bulunmuş olan bir hastalığa yakalanmıştır muhtemelen.
Domuzlardan alınan insülin insanların kan şekerini dengede tutmak için kullanılabiliyordu.
Araştırmacılar bir hastalığa çare bulmak için mi bir tedavi yaratıyorlardı yoksa önce bir ilaç ortaya atıp sonra ona uygun bir hastalık mı buluyorlardı?
Biliminsanları dikey büyümenin sadece büyüme hormonlarına değil cinsiyet hormonlarına da bağlı olduğunu keşfetti. Büyüme hormonu ayrıca diğer yardımcı hormonların salgılanmasını tetikler; onlar da kemiklerin ve kasların uzamasını sağlar. Büyüyemeyen bir çocukta büyüme hormonu eksikliği olabilir. Ya da yeterince büyüme hormonu vardır ama yardımcı hormonlar eksiktir. Veya hiçbir hormonunda eksiklik yoktur ama sinyal sorunları yüzünden vücudu mesajları doğru bir şekilde iletemiyordur.
Kısa boy bir teşhis değildir, tariftir. Ama bazen bir şeylerin yanlış gittiğine dair bir işaret de olabilir. Büyümeyi engelleyen en az iki yüz tıbbi sendrom vardır.
Farklı insanların hayatta farklı şeyler yapabileceği görüşündeydik.
Androjen duyarsızlığı olan çocuklar adet görmezler çünkü rahimleri yoktur, ama memeleri çıkabilir çünkü yeterince östrojenleri vardır.
Hermafrodit." Yunan mitolojisinde Hermaphroditos, bir peri tarafından baştan çıkarılan, ergenlik çağında bir tanrıyı temsil eder. Genç tanrı periyi reddetmesine rağmen, beriki delikanlının vücuduna sımsıkı sarılır ve tanrılara yalvararak ikisini sonsuza dek birleştirmelerini ister. O andan itibaren delikanlı artık erkek değildir, peri de artık kız değildir. İkisi bir olmuştur. Kız mı erkek mi diye bakıldığında hem her İkisi, hem de hiçbiri olmuşlardı. Bu mitin bir diğer versiyonunda ise Hermaphroditos, babası Hermes’in kas gücünü, annesi Afrodit’in ise güzelliğini almıştı, yani adı ve bedeni ikisinin birleşimiydi ve ideal insanı temsil ediyordu.
Tıp ataerkil bir girişimdi.
Bazen, dışarıdan sıradışı görünen şeyler, içeride bir sorun olduğunun işaretidir.
1930’ların başlarından 1960’lara kadar varolan tek gebelik testi A-Z testiydi. Sonrasında farelerin yerini tavşanlar, ardından da kurbağalar aldı, ki bu sonuncusu iyi bir şeydi çünkü kurbağalar yumurtladıkları için öldürülmek zorunda kalmıyorlardı.
O sıralar gebelik testine A-Z testi denirdi (testi icat eden Selmar Aschheim ve Bernhard Zondek adlı iki Alman doktordan dolayı). Hamile olması muhtemel bir kadından alınan idrar örneği bir fareye enjekte edilir ve aradan 100 saat geçtikten sonra farenin yumurtalıkları incelenirdi. Yumurtalıklar şişmiş ve üzerlerinde benek benek lekeler çıkmışsa kadın hamile demekti. Hiçbir değişiklik olmamışsa, hamile değil demekti.
Edwards 1978’de dünyanın ilk tüp bebek denemesini gerçekleştirdi. Üç yıl sonra da Joneslar Amerika’nın ilk başarılı tüp bebeğini yaptılar ve modern fertilite sektörünün kurulmasına öncülük ettiler.
İyi biliminsanları, bazı boşluklar farkettiklerinde görmezden gelmezler. Peşine düşüp gerçeği yakalamaya çalışırlar.
Bilim merak ve kuşkuculukla ilerler.
Özeleştiriyle yeterince ıslah edilmeyen bir hayal gücü, habbeyi kubbe yapar."
İnsan artık karman çorman sinirsel bağlantılardan ibaret bir varlık değildi. 1920’lerde insan demek hormon demekti. Hormonlar biz demekti.
Caniler normal merhamet duygumuzu zorlar.
Cushing, halkı sirkte gordükleri ucubelere sempati duymaya davet etmişti, çünkü onlar hilkat garibesi değil hasta insanlardı.
1922’de Toronto Üniversitesi’nde Dr. Frederick Banting ile tıp öğrencisi Charles Best, insülin iğneleriyle on dört yaşındaki bir diyabet hastasının hayatını kurtarmış, böylece hormon tedavisinde yeni bir dönem başlamış ve iyimserlik zirveye çıkmıştı.
Adını bırak, yanına sadece hatıralarını al."
Güzellik yüzeyseldir.
Bu insanların doktora ihtiyaçları vardı, onlara aval aval bakacak insanlara değil.
Kitapta anlatılan bazı hayvan deneylerinin fazlasıyla zalimane olduğunun ve özellikle hayvansever okurlarda haklı bir öfke yaratacağının farkındayız, ama bu deneylerden bahsetmenin onları onaylamak anlamına gelmediğini vurgulamak isteriz. Bilâkis gerek geçmişte gerekse günümüzde hayvanlar üzerinde yapılan deneyler hakkında bilgi sahibi olmanın hayvan hakları savunuculuğu açısından önemli olduğunu düşünüyoruz.
Deney sayısı arttıkça, biliminsanlarının kullandığı kedi-köpek sayısı ve buna paralel olarak da hayvanseverlerin duyduğu rahatsızlık artıyordu. Deneylerde hayvan kullanılmasına karşı çıkan protestocuların seslerini yükseltmelerinin de katkısıyla, İngiltere hayvanlar üzerinde yapılan deneylere yasal olarak kısıtlama getiren ilk ülke oldu.
Doktorlar anneler emzirmeye başlayınca rahmin kasıldığını fark etmişlerdi.
Sekretin midenim gastrik asit salgılamasını durduruyor ve pankreasın bikarbonat salgılamasını başlatıyor. 2007’de biliminsanları sekretinin ayrıca kan dolaşımına girip çıkan elektrolitleri de düzenlediğini keşfettiler. Sekretin sindirime yardımcı olan bir hormondur.
Addison’ın hormonal bir hastalık olduğunu bildiğimi de pek sanmıyorum. Hormon deyince aklıma gelen şeyler, memeler, adet kanamaları ve cinsel ilişkiden ibaretti. Hepsi o kadar.
Menopoz sonrasında östrojen ve progesteronun azalması ağız kuruluğuna da yol açıyor.
Hormonlar vücudun bir bölgesinden salınır ve yaydan fırlamış ok gibi doğruca nişan alınan noktaya gider.
Yeni fikirler ortaya öyle birdenbire çıkıvermez. Öncesinde bazen on yıllar boyunca için için yanar.
Hormonlar tıpkı tilt topu gibi, vücudun bir bölümündeki bir hücreden yola çıkıp ve çok uzaktaki hedeflere ulaşabilirler ve bunun için bir bağlantı aracına ihtiyaçları yoktur. Hormonlar sizin kablosuz ağınızdır. Örneğin bir beyin hücresinin küçük bir damla hormon salmasıyla testisler ve yumurtalıklar harekete geçer.
Kimyasal açıdan bakacak olursak, çoğu hormon amino asit zincirlerinden oluşur.
Hormonlar metabolizmayı, davranışları, uykuyu, ruh hallerini, bağışıklık sistemini, savaşmayı ya da sıvışmayı", yani ergenlik ve cinselliğin dışında daha pek çok şeyi yöneten güçlü kimyasallardır.
Addison’ın hormonal bir hastalık olduğunu bildiğimi de pek sanmıyorum. Hormon deyince aklıma gelen şeyler, memeler, adet kanamaları ve cinsel ilişkiden ibaretti. Hepsi o kadar.
Dilin siyahlaşması, bronzlaşan ten aşırı yorgunluk hali (…) Addison hastalığı, kortizol eksikliği olduğu ortaya çıktı.
Yemeklere sürekli tuz eklemenin Addison hastalığının bir başka belirtisi olduğunu öğrenecektik.
Hepimiz hormonlardan oluşuyoruz; hormonlar bizim doğal kimyamız.
Doğum kontrol hapının ilk tavsiye edilen dozunun ölümcül felçlerle ilişkisi olduğu görüldü.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir