İçeriğe geç

Homofobiyle Baş Etme Grup Rehberliği Programı Kitap Alıntıları – Esra Ummak

Esra Ummak kitaplarından Homofobiyle Baş Etme Grup Rehberliği Programı kitap alıntıları sizlerle…

Homofobiyle Baş Etme Grup Rehberliği Programı Kitap Alıntıları

&“&”

* Heteroseksüelliğe neyin sebep olduğunu düşünüyorsunuz?
* Heteroseksüel olduğunuza ne zaman ve nasıl karar verdiniz?
* Heteroseksüelliğinizin büyüyünce vazgeçebileceğiz bir evre olması mümkün müdür?
* Neden heteroseksüelliğini sergilemekte ısrarcısınız? Sessizce neyseniz o olamaz mısınız?
* Çocuk tacizcilerinin büyük çoğunluğu heteroseksüel kişiler. Çocuklarını heteroseksüel erkek öğretmen, çocuk doktoru ya da izci liderine emanet etmek güvenli midir?
* Aşırı çoğalmanın zararlarını düşünerek, eğer herkes heteroseksüel olursa, insan ırkı nasıl hayatta kalabilir?
* Faşistler ya da aşırı dinciler gibi aşırı uçlardaki heteroseksüel grupların sesi pek çıkmasa daha iyi olmaz mı? Bu sizin toplumdaki imajınızı olumlu etkilemez mi?
* Kendinizi başka yönelimleri dışlayıcı ve tamamen dürtülerinize dayanan heteroseksüellikle sınırlasanız Tanrının size bahşettiği eşcinselliğinizi nasıl gerçekleştirmeyi bekleyebilirsiniz?
İnsancıl kurama göre, çocuğa sunulacak koşulsuz olumlu saygının doğumdan itibaren başlanması ve bu süreçte de denetimlerini kendince değerlendirme fırsatına sahip olması ve kendi organizmik değer verme sürecine göre seçimlerini yapabilmesi vurgulanmaktadır (İnanç-Yazgan ve Yerlikaya, 2009).
Sandra Bem’in “Toplumsal Cinsiyet Şeması Kuramı”na göre, çocuk bu şemaları öğrenirken kadın ve erkek arasındaki gözlenebilir farkları görür, kendi cinsiyetiyle ilgili bilgi edinir ve bu doğrultuda kendi cinsiyetini tanımlar. Bu süreç cinsiyet tipleştirme olarak tanımlanır ve süreç içerisinde çocuğun benlik kavramı olulturarak çocuğun dünyayı algılayışında içselleştirmiş olduğu cinsiyet şemasını kullanır (Dökmen, 2004). Cinsiyete dair oluşturduğumuz şemalar özünde bir kurgudur ve bu kurgu sürekli performe edilerek kadınlık ve erkekliğe dair kavramlar oluşturur. Terapist, kendisinin ve danışanının bu kavramları tespit ederek terapi sürecini engelleyen düşünce kalıplarının farkına varabilir.
Feminist psikolojinin bütünleştirilmiş bir şekilde bastırılmışlığın analizini gerçekleştirme ilkesi cinsel yönelim temelinde de baskılamaya karşı mücadele etmeye vurgu yapmaktadır (Corey, 2008). Feminist terapistler “kişisel olanın politik olduğuna” inanmaktadırlar. Bir başka deyişle, bir birey olarak kadının ya da eşcinsellerin (diğer baskı altındaki grupların) yaşağıdı sıkıntının içinde yaşanılan politikanın yaratmış olduğu kültürün getirdiği sosyal ve politik yapının olduğu belirtilmektedir (Güçray, 2013).
Toplumsal cinsiyet rolü müdehalesinde ise terapistler danışanlarına onların psikolojik problemlerini etkilemeleri bakımından sosyal sorunlar hakkında iç görü kazandırmaktadırlar. Örneğin, eşcinsel bir birey olduğu için okul ya da iş yaşantısında ayrımcılığa uğrayan ve bunu cinsel yönelim ya da kimliğin kaçınılmaz sonucu olarak gören bir bireye terapist, ayrımcılığın yasal olmadığını bu durumun adil olmamakla birlikte insan haklarına aykırı olduğunu ifade eden cinsiyet rolü müdehalesini kullanabilir. Diğer yandan sadece cinsel yönelim ya da cinsel kimliği yüzünden okulda, iş yerinde, herhangi kişisel ya da sosyal ortamda eşcinsellere yönelik ayrımcı tutumlar geliştiren bir bireye, böyle bir yasal hakkının olmadığı ve insan haklarını ihlal ettiği yönünde cinsiyet rolü müdehalesi kullanılabilir.
Örneğin, eşcinsel olduğu için öğretmeni ya da arkadaşları tarafından dalga geçilme gibi olumsuz yaşantılar, “Eğer öğretmenim ve arkadaşlarım benim varoluşumdan hoşlanmıyorsa, değerli biri değilim” şeklinde koşullu inançlara yol açabilir ve bu tür inançlar da olumsuz bilişsel şemalar olarak temel oluşturabilir.
Paralel olarak Hanlon (2009), eğitimcilerin LGBT konusunda bilgili ve duyarlı olamadıkları sürece bu bireyler için güvenli bir eğitim ortamının sağlanamayacağı ve bu bireylere yönelik homofobik tutumların değişmeyeceğini belirtmiştir. Bu noktada, eğitimcilerin cinsel çeşitlilik konusunda kendi önyargıları ve kavram yanılgılarının tespit edilip öğrenilmesi gerekliliği ardından kapsayıcı bir ortam yaratmak için, kendi cinsel kimlikleriyle mücadelede öğrencileri desteklemeleri ve homofobik tutum ve tacize karşı etkili bir tutumu nasıl ele almaları gerektiği konusunda eğitilmeleri gerekriğini düşünmektedir.
Öğretmenlerin homofobik tutum ve davranışlarının, eşcinsel öğrencilerin okul hayatı ve sosyal yaşam kalitesine ne derecede etki ettiğine vurgu yapılabilir. Bu sorunun en erken ve en etkili biçimde çözülebilmesi için müdehale çalışmaları gerekmektedir. Bu bağlamda öğretmenlerin homofobik tutumarını azaltmaya yönelik grup rehberliği destek programlarının çok önemli olduğu düşünülmektedir. Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) ve Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği (CETAD) tarafından 2015 yılında yapılan ortak basın açıklamasında eğitim kurumları ve eğitim-öğretim sisteminde LGBT’lerin hakları ve ruhsal bedensel gelişimleri için acil önlemler alınması gerektiği belirtilmiştir. Bununla birlikte eğitimcilerin, geleneksel normların katı bir savunucusu değil, bu gençler için birer rehber olmaları vurgulanmıştır (Türkiye Psikiyatri Derneği [TPD], 2015).
Diğer yandan literatür bulguları öğretmenlerin, LGBT öğrencile yönelik ayrımcılığa tepkisiz kaldığı ya da çok az müdehalede bulunulduğunu ortaya koymaktadır. Cinsel çeşitlilik ile ilgili konuların çoğu durumda göz ardı edildiği ya da öğretmenler tarafından kaçınılması gereken bir konu olduğu ve öğretmenlerin eşcinselliğe karşı “zorunlu hereroseksüellik fikrini kabul etme” yönünde pozisyon aldıkları da çeşitli araştırmalarla bulgulanmıştır. LGBT öğrencilerinin ortak algısının, okullardaki homofobinin suç ortağının öğretmenlerin olduğu vurgulanmaktadır (Zack, Mannheim ve Alfano, 2010).
Göregenli (2010), heteroseksizmin ne olduğundan çok ne olunmadığını kanıtlamaya dayandığını, bir başka deyişle bireyin olduğunu (erkek ve heteroseksüel) onaylama anlamıyla ve bireyin olmadığını (kadın ve eşcinsel) hem kendisine hem topluma ifade ve kanıtının en açık yolu olarak heteroseksüel maskülenliğin temel taşına işaret etmektedir. Bu noktada ise homofobinin, erkeğin kendi heteroseksüel maskülenliğiyle bağlantılı iç çatışmalarıyla baş etme yolu olarak savunucu bir işleve hizmet ettiğine vurgu yapılmaktadır.
Ülkemizde eşcinseller dışlanmakta, öldürülmekte, ayrımcılığa uğramakta, intihara sürüklenmekte, cinsel yönelim ve cinsel kimliği sağlıklı geliştirme süreçleri engellenmektedir. Türkiye’de 2014 yılında yayımlanan “Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Temelli İnsan Hakları İhlalleri Raporu”’nda, 315 vakadan 118’i cinayet, cinayete teşebbüs, fiziksel şiddet, silahla yaralama, tecavüz veya diğer cinsel saldırıları içermektedir (Kaos, 2014). Paralel olarak 2015 yılında yayımlanan raporda ise 5 nefret cinayeti, 32 nefret saldırısı (15’i birden fazla kişi tarafından, 2’si polis eliyle, 12’si kesici aletle, 2’si ateşli silahla, 1 kundaklama), 2 siber saldırı ve 3 intihar vakası rapor edilmeltedir (Kaos, 2015).
Cinsel kimlik, kişinin kendi kavrayışıyla bağlantılı olarak; beden ve benliğin belli bir cinsiyet içindeki algısı olarak tariflenebilmektedir. Diğer bir deyişle, cinsel kimlik biyolojik cinsiyetten bağımsızdır. Eşcinsellik, cinsel yönelimle ilişkili iken, transseksüellik (transkadın, transerkek) cinsel kimlikle ilgili olmaktadır. Bununla birlikte kişinin biyolojik cinsiyeti ile cinsiyet kimliği aynı değilse, kişi kendisini transseksüel ya da başka bir transcinsiyet kategorisinde değerlendirebilir.
Ülkemizde ve dünyada yapılan araştırmalar, bize eşcinselliğin deği homofobinin (heteroseksizmin/ heteronormalitenin) sorunsallaştırılması gereken bir olgu olduğunu ortaya koymaktadır. Eğitim-öğretim sisteminde ve kurumlarında, LGBT’lerin hak ihlali ve zorbalığa uğramamaları ve de sağlıklı ruhsal ve bedensel gelişimleri için okul personelinin özellikle öğretmenlerin (öğretmen adaylarının) çeşitlilikle kuçaklaşmayı arttırmak, öğrencilerin yaşamlarını iyileştirmel için ihtiyaç duyduklarr konuda bilgilenmeleri gerekmektedir.
Sandra Bem’in “Toplumsal Cinsiyet Şeması Kuramı”na göre, çocuk bu şemaları öğrenirken kadın ve erkek arasındaki gözlenebilir farkları görür, kendi cinsiyetiyle ilgili bilgi edinir ve bu doğrultuda kendi cinsiyetini tanımlar. Bu süreç cinsiyet tipleştirme olarak tanımlanır ve süreç içerisinde çocuğun benlik kavramı olulturarak çocuğun dünyayı algılayışında içselleştirmiş olduğu cinsiyet şemasını kullanır (Dökmen, 2004). Cinsiyete dair oluşturduğumuz şemalar özünde bir kurgudur ve bu kurgu sürekli performe edilerek kadınlık ve erkekliğe dair kavramlar oluşturur. Terapist, kendisinin ve danışanının bu kavramları tespit ederek terapi sürecini engelleyen düşünce kalıplarının farkına varabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir