İçeriğe geç

Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi Kitap Alıntıları – Yuval Noah Harari

Yuval Noah Harari kitaplarından Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi kitap alıntıları sizlerle…

Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi Kitap Alıntıları

Ekolojik devrimler ve kitlesel yok oluşlara her devirde rastlansa da bunların hiçbiri belirli bir kertenkele, yarasa ya da mantar türü yüzünden gerçekleşmedi. Aksine tüm bunlar iklim değişikliği, tektonik plakaların hareketi, volkanik patlamalar ya da asteroit çarpışmaları gibi muazzam doğal süreçlerin sonuçlarıydı.
Ekonomik büyüme ve ekolojik denge arasında seçim yapmak gerektiğinde siyasetçiler yöneticiler ve seçmenler her zaman büyümeyi tercih ediyor, 21. yüzyılda felaketleri önlemek istiyorsak daha çok çaba göstermeliyiz.
Terör özünde bir gösteridir. Teröristler korkutucu bir şiddet gösterisi düzenleyip hayal gücümüzü ele geçirerek ortaçağ misali bir keşmekeşe düştüğümüze inandırırlar bizi. Akabinde devletler bu terör tiyatrosuna bir güvenlik gösterisiyle tepki verme zorunluluğu duyar ve yabancı bir ülkeyi işgal etmek ya da tüm bir halka zulmetmek gibi muazzam güç gösterileri düzenler. Bu aşırı tepki, çoğu zaman bizim güvenliğimizi teröristlerden daha fazla tehlikeye atar.
2010’da tüm dünyada obezite ve obeziteye bağlı hastalıklar toplamda 3 milyon insanın ölümüne neden olurken, terör birçoğu gelişmekte olan ülkelerdeki 7697 kişinin canına mâl olmuştur. Sıradan bir ABD vatandaşı ya da Avrupalı için Coca-Cola, El-Kaide’den çok daha ciddi bir tehdit
Artık atılmamış bombalar; fırlatılmamış füzelerle dolu bir dünyada yaşamaya alıştık; hem Ormanın hem de Çehov’un Kanununu çiğnemekte ustalaştık. Bir gün bu kanunlar yeniden hüküm sürerse bu kaderimizde yazdığı için değil kendi hatalarımız yüzünden olacak.
Bilgi en önemli iktisadi kaynak hâline geldikçe savaşların kârlılığı da azaldı; ve savaşlar; hâlâ eski usul hammadde ekonomileriyle yürüyen Ortadoğu ve Orta Afrika gibi belirli bölgelerle sınırlanmaya başladı.
Bakteri ve virüsleri yenmemizi sağlayan biyoteknoloji, aynı zamanda bizzat insanların kendisini eşi benzeri görülmemiş bir tehdide dönüştürüyor. Doktorların hızla teşhis koyup yeni hastalıklara tedavi önermesini sağlayan araçlar, orduların ve teröristlerin daha korkunç, kıyamet alameti gibi hastalıklar yaratmasına da imkan sağlıyor, öyle ki insan türünü gelecekte tehlikeye atacak büyük salgınların, acımasız bir ideolojinin takipçisi insanların bizzat kendi elinden çıkması işten bile değil. İnsanevladının doğal salgınlar karşısında çaresiz kaldığı çağ, muhtemelen sona erdi. Ne var ki o günleri mumla arayabiliriz.
Eğer ki mutluluğu geçici hazlar olarak tanımlar ve daha fazlasını deneyimlemeyi arzularsam, bitip tükenmeyecek bir arayışa girmekten başka çarem olmayacaktır.
Ortaçağda aç bir köylüyü memnun etmek için bir parça ekmek yeterliydi. Peki sıkılmış, yüksek maaşlı, fazla kilolu bir mühendisin keyfini nasıl yerine getirebilirsiniz?
Şeker hastaları bir süredir kanlarındaki şeker seviyesini günde birkaç kez otomatik olarak ölçerek, kan tehlikeli bir sınıra yaklaştığında uyarı veren algılayıcılar kullanıyor. 2014’te Yale üniversitesi’ndeki araştırmacılar İphone’la idare edilen ilk yapay pankreas denemesinin başarıyla sonuçlandığını açıkladı.
Sanayi Devrimi 19. yüzyılda devasa bir şehirli proletarya yarattı. Yeni işçi sınıfının benzeri görülmemiş ihtiyaçları, umutları ve korkuları karşısında kimse bir çözüm bulamadıkça Sosyalizm yayıldı. Liberalizm sosyalist planların en iyi yanlarını alarak sonunda Sosyalizmi yenilgiye uğratmayı başardı.
Tarihçiler geçmişi tekrar etmeyelim diye değil, geçmişten kendimizi kurtaralım diye geçmiş üzerinde çalışırlar.
En büyük bilimsel keşif cehaletin keşfidir.
1.Organizmalar birer algoritmadan, yaşam da veri işlemeden mi ibarettir?
2. Zeka mı daha değerli yoksa bilinç mi?
3.Bilinci olmayan ama yüksek zekalı algoritmalar bizi bizden daha iyi bilecek duruma geldiğinde toplum, siyaset ve gündelik hayat ne olacak, neye benzeyecek?
Dataizm Homo sapiens’i, Homo sapiens’in diğer hayvanlara yaptığını yapmakla tehdit ediyor.
Kim olduğunu mu bilmek istiyorsun? diye sorar Dataizm. O zaman dağ tepe dolaşmayı bırak. DNA dizilimini analiz ettirdin mi? Hayır mı? Daha ne bekliyorsun? Hemen git ve yaptır.
Hümanizm, Duygularınıza kulak verin! diye buyuruyordu, Dataizm ise Algoritmaları dinleyin! diye emrediyor.
Gizli odalarda purolarını tüttürüp viskilerini yudumlayan birkaç milyarderin, bırakın dünyayı kontrol etmeyi, olup biten her şeyi anlamasına bile imkân yoktur.
Bürokrasi önündeki veri dağının altında ezilen devlet kaplumbağasının, teknoloji tavşanını yakalamasının imkânı yok.
İnsanlar bilinmeyenden korktukları için değişimden kaçınırlar. Ancak tarihin tek değişmezi, her şeyin değiştiğidir.
Öyle ki insan türünün gelecekte tehlikeye atacak büyük salgınların, acımasız bir ideolojinin takipçisi insanların bizzat kendi elinden çıkması işten bile değil. İnsanevladının doğal salgınlar karşısında çaresiz kaldığı çağ, muhtemelen sona erdi. Ne var ki o günleri mumla arayabiliriz…
İnsan hak ve özgürlüklerini korumak etik bir mecburiyet olduğu kadar büyümenin de anahtarıydı. İngiltete, Fransa ve ABD, ekonomilerini ve toplumlarını liberalleştirdikleri için refaha kavuşmuşlardı. Türkiye, Brezilya ve Çin de aynı rahata kavuşmak istiyorsa bu yolu takip etmeliydi.
Yeterince karışık bir siber saldırı ABD’nin güç ağını çökertebilir, ABD uçuş kontrol merkezlerini dağıtabilir, nükleer santrallerde sayısız kazaya ve kimyasal sızıntılara yol açabilir; polisin, ordunun ve istihbarat servislerinin iletişim ağlarını bozabilir, mali kayıtları silerek trilyonlarca doların kime gittiğinin izini bile bırakmadan buhar olup uçmasına neden olabilir.
artık siber savaşlar birkaç dakika içinde yaşanıp bitebiliyor.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
21. yüzyılın gelişmiş orduları en ileri teknolojilere güveniyor. Cephede ölmeye giden erler yerine, iyi eğitimli az sayıda asker, hatta daha da az sayıda süper savaşçı ve gelişmiş teknolojiler üretmeyi ve kullanmayı bilen bir avuç uzman yetiyor da artıyor bile. İnsansız hava araçlarını kuşanmış ileri teknolojiler ve siber virüsler 20. yüzyılın dev ordularının yerine geçerken generaller her geçen gün daha fazla kritik kararı algoritmalara devrediyor.
Bacağını kaybeden sakat bir asker, Bacağımı kendisinden başka kimseye hizmet etmeyen siyasetçilere inanacak kadar aptal olduğum için kaybettim, diye itiraf edeceğine, İtalyan ulusunun bekası için kendimi feda ettim, diyerek kendini telkin etmeyi tercih eder. Istıraba anlam verdiği için bir fanteziyle yaşamak gerçeklikten çok daha kolaydır. Rahipler bu yöntemi binlerce yıl önce keşfetmiştir. Birçok dini törenin ve buyruğun altında da aynı mantık yatmaktadır. İnsanları tanrılar ve uluslar gibi hayali oluşumlara inandırmak istiyorsanız kıymetli bir şeyler feda etmelerini sağlamanız gerekir. Bu fedakarlık ne kadar acı verirse hayi oluşumun varlığı da o denli inandırıcı olur. Roma tanrısı Jüpiter’e bir Boğa kurban eden yoksul bir köylü, Jüpiterin varlığına iyice kani olur, aksi taktirde bu aptallığına nasıl bir açıklama getirebilir? Sonrasında boğalarını kurban etmeye devam eder ki önceki tüm hayvanlarını boşa öldürdüğünü itiraf etmek zorunda kalmasın. [ ] Çok az insanın bunu itiraf edebilecek yüreği vardır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
yalnızca siyasetçileri suçlamak yanlış olur. Kitleler de savaşı desteklemeye devam etti.
Deneyimleyen benlik çoğu zaman anlatıcı benliğin en iyi hikayelerini bile sabote edebilecek kadar güçlüdür.
Anlatıcı benlik bir elinde keskin bir makas, diğerinde kalın uçlu siyah bir kalemle anılarımızla oynar. En korkunç anıları sansürlerken mutlu sonla biten hikayelerimizi arşivler.
kararlarımız içimizde sürekli çelişen ve çatışan farklı oluşumlardan doğuyor.
sol yarıküre konuşma ve mantık yürütmede çoğu zaman daha büyük rol oynarken sağ yarıküre uzamsal bilgiyi işlemede daha baskındır.
İnsan beyni tabiri caizse kalın bir sinir kablosuyla birbirine bağlı iki yarıküreden oluşur. Her yarıküre bedenin iki farklı tarafını yönetir. Sağ yarıküre bedenin sol tarafını kontrol eder, sol görme alanından gelen verileri işler ve vücudun sağ tarafındaki uzuvların hareketlerinden sorumludur. Sol yarıküre içinse bu işleyişin tam tersi geçerlidir. Bu nedenle beyinlerinin sağ yarıküresinde felç geçirenler zaman zaman bedenlerinin sol tarafını görmezden gelirler (saçlarının yalnızca sağ tarafını tarar ya da tabaktaki yemeklerin yalnızca sağ tarafını yerler).
İnsanlar bütünlüklü bireyler değil, tam tersine parçalı ve bölünebilirlerdir.
21. yüzyılda bilimin geldiği nokta, liberal düzenin temellerini sarsıyor.
Yapay zeka artık insan zekasını geçmeye hazır.
Bizi sınırlayacak ve anlamlandıracak hiçbir tanrıya ihtiyacımız yok artık,
Henüz Sanayi Devrimi’ni bile yakalayamamış İslam ülkelerinin genetik mühendisliği ve yapay zeka hakkında söyleyecek pek bir sözü olmamasına şaşırmamak gerekiyor.
Marx buğün yeniden dirilseydi, Marksistlere Das Kapital okumaya daha az zaman ayırıp İnternet ve insan genomu üzerine yürüttüğü çalışmalarını okumalarını tavsiye ederdi.
Yüzyıl önce zamanın ruhunu yakalayabilen Sosyalizm, sonrasında yeni teknolojilere ayak uyduramadı. Leonid Brejnev ve Fidel Castro, Marx ve Lenin’in buhar makineleri çağında ürettikleri fikirlere tutunmayı sürdürerek bilgisayarların ve biyoteknolojinin gücünü kavrayamadılar.
Beden, beyin ve zihin, 21.yüzyılın temel ürünleri olarak konumlanırken bunları üretmeyi bilenlerle bilmeyenler arasındaki fark Dickens İngiltere’syle Mehdi’nin Sudan’ı arasındakinden bile daha derin olacak. Hatta Sapiens ile Neandertaller arasındakinden bile daha büyük bir farka şahit olacağız.
21. yüzyılın başında ilerleme treni bir kez daha perondan ayrılmak üzere. Bu belki de Homo sapiens isimli perondan yapılacak son sefer olacak ve treni kaçıranların ikinci bir şansı olmayacak. Trende bir yeriniz olsun istiyorsanız bu yüzyılın teknolojisini, özellikle de biyoteknolojiyi ve bilgisayar algoritmalarının gücünü kavrayabilmeniz gerekiyor.
19. yüzyılın ileri görüşlüleri arasında Mehdi, IX. Pius ya da Hong Xiuguan gibi isimleri değil Marx’ı, Engels’i ve Lenin’i anarız. 1850’de henüz zayıf bir hareket olan Sosyalizm, Kısa sürede hız kazanarak Çin ve Sudan’da kendini mesih ilan edenlerden çok daha etkili bir şekilde dünyayı temelinden değiştirmeyi başarmıştır. Ulusal sağlık sistemleri, emeklilik fonları ve bedava okullar için Hong Xiuquan ya da Mehdi’den çok, Marx ve Lenin’e (ve tabii ki Otto von Bismarck’a minnettar olmamız gerekir.
sayılar tarihin gidişatında tek başına bir şey ifade etmez. Tarih çoğu zaman geçmişe tutunan kitleler yerine ileri görüşlü bir grup yenilikçi tarafından şekillendirilir.
21. yüzyılın devrim niteliği taşıyan teknolojileri, ortaçağ öğretilerini yeniden canlandırmak yerine benzeri görülmemiş yeni dini hareketler yaratacaktır. Radikal İslamcılar, Kurtuluş İslamda, mantrasını tekrarlayabilirler; ancak çağın teknolojik gerçekliğiyle bağını kaybetmiş dinler, soruları bile anlama yetisini yitirmeye mahkumdur.
Yeni teknolojiler eski tanrıları öldürüp yenilerini yaratır.
Radikal müslümanlar 21. yüzyılı tam olarak kavrayamadıklarından liberalizm açısından gerçek bir tehdit oluşturamıyor, etrafımızda gelişen yeni teknolojilerin yarattığı görülmemiş tehlikeler ve fırsatlar hakkında kayda değer bir fikir geliştiremiyorlar.
Tanrı öldü, uzun sürense cenazeyi kaldırma süreci.
Her örnekte geçerli olmasa da çoğunlukla zorbaları ve cuntaları liberalleşmeye götüren nedenler etikten ziyada ekonomikti.
I. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında kadınlara oy verme hakkının tanınmasının ardında da benzeri bir mantık yatıyordu. Endüstriyel savaşlarda kadınların hayati rolünün fark edilmesinden sonra, ülkeler barış dönemlerinde kadınlara siyasi haklar verme ihtiyacı duydu.
Çelişkili gelse de, hayali hikayelerimiz için ne kadar çok fedakarlık yaparsak onlara o kadar tutunuruz. Yaptığımız fedakarlıkları ve çektirdiğimiz acıları anlamlandırabilmemizin tek yoku budur.
Denemekten korktuğum için beni başarısızlığa sürükleyen, kafamın içindeki o huysuz cüceler olmadan ben kimdim? Ve o sesler nereden geliyordu?
Özgür derken kendi istekleri doğrultusunda davranma yetisini kastediyorsak, evet biz insanlar özgür irade sahibiyiz; tıpkı şempanzeler, köpekler ve papağanlar gibi.
Çağ atlatan bu ilerlemeleri anlamak istiyorsanız antik metinleri ezberleyip tartışmak yerine bilimsel makaleleri okumaya zaman ayırma ve laboratuvar deneyleri yapmak zorundayız.
Rahipler, hahamlar ve imamlar 20. yüzyılda antibiyotikler, bilgisayarlar ve feminizmle aynı kefeye konulabilecek ne buldular.
21. yüzyılın en köklü değişimlerinin nereden başlayacağını sorun kendiniz: IŞİD’den mi, yoksa Google’dan mı? Evet IŞİD belki YouTube’a video yüklemeyi biliyor, ama işkence endüstrisi dışında Suriye ve Irak’tan son dönemlerde ne gibi yenilikler doğdu?
Ancak Hristiyanlık ve diğer tüm teist dinlerin yaratıcı güçlerden tepkisel güçlere dönüşmesi uzun zaman önce gerçekleşti. Yeni teknolojiler, yaratıcı ekonomik yöntemlere ya da çığır açan sosyal fikirlere öncü olmaktansa günü kurtarma peşindeler.
Radikal İslam ise sosyalizmden çok daha kötü bir noktada. Henüz Sanayi Devrimi’ni bile yakalayamamış İslam ülkelerinin genetik mühendisliği ve yapay zeka hakkında söyleyecek pek bir sözü olmamasına şaşırmamak gerekiyor.
Marx bugün yeniden dirilseydi, Marksistlere Das Kapital okumaya daha az zaman ayırıp internet ve insan genomu üzerine yürüttüğü çalışmalarını okumalarını tavsiye ederdi.
Başarı , hırsı ve açgözlülüğü beraberinde getirir; yeni başarılar bizi daha cüretkar hedefler koymaya yönlendiriyor.Eşi benzeri görülmemiş refah ve sağlık seviyeleriyle uyum içinde yaşamayı garantilediğimize göre , insanlığın yeni hedefi ölümsüzlük , mutluluk ve tanrısallık olacak gibi duruyor. Açlık , hastalık ve şiddetten kaynaklanan ölümleri azalttığımıza göre artık yaşlanmanın , hatta bizatihi ölümün üzerinden gelmeye çalışabiliriz. İnsanları küçük düşürücü sefaletten kurtardığımıza göre artık onları mutlu etmeyi amaçlayabiliriz. İnsanlığı hayatta kalma mücadelesinde yukarılara taşıdık. Şimdi artık insanları tanrı mertebesine yükseltmek için çalışıp Homo sapiens’i , Homo deus’a dönüştürebiliriz.
(Deus: tanrı, ilah)
Tarihi öğrenmek için en iyi motivasyon geleceği tahmin etmek değil kendinizi geçmişten kurtararak başka yazgılar tasavvur edebilmektir.
Benim öngörüm, insanlığın 21. yüzyılda neye ulaşmayı deneyeceğine odaklanıyor, neyi başaracağına değil.
İyileşme , her türlü gelişme ve sürüm yükseltmenin ilk adımıdır.
Çocuklar dikkat bozukluğu, stres ve düşük notlar gibi sıkıntılar yaşıyorsa tüm bunlar için aslında zamanı geçmiş öğretim yöntemlerini, kalabalık sınıfları ve hayatın doğal olmayan hızlı temposunu suçlamalıyız.
Dünya eşi benzeri görülmemiş bir hızla değişiyor ve biz baş edilmesi mümkün olmayan bir veri, fikir, vaat ve tehdit seline kapılmış gidiyoruz.
Nesnelerin İnterneti sorunsuz işlemeye başladığında mühendisten çipe, çipten veriye indirgenerek, gürleyerek akan bir nehirdeki toprak parçası misali, veri selinde eriyip gidebiliriz
❝ Bir şey deneyimliyorsanız kaydedin, bir şey kaydettiyseniz yükleyin, bir şey yüklediyseniz paylaşın. ❞
❝ Göklerin hükümranlığı yakındır. ❞

(Matta, 3:2)

Hükümetler idari mekanizmalardan ibaret artık, ülkeyi idare etseler de gidişata yön veremiyorlar. Öğretmenlerin maaşının ödenmesini, kanalizasyon sistemlerinin düzgün çalışmasını sağlıyor ama ülkelerinin yirmi yıl içinde nerede olacağını kestiremiyorlar.
Tüm veri tek bir gizli merkezde toplanır, tüm yetki yaşını başını almış bir grup aparatçikinin (Komünist Parti mensubu) iki dudağının arasına sığdırılırsa, bu zihniyetle nükleer bomba üretebilirsiniz, ama Apple ya da Wikipedia yaratamazsınız.
Bütün kararların tek bir merkezden verildiği ve tüm verinin tek bir merkezi işlemcide toplandığı bu uç duruma komünizm denir. Komünist ekonomi, herkesin yeteneğine göre çalışıp ihtiyacı kadar kazanacağını iddia eder. Başka bir ifadeyle, yönetim kazancınızın tamamını alır, neye ihtiyaç duyduğunuza karar verir ve bu ihtiyaçları karşılar.
İnsanlar veriyi damıtarak bilgiye, bilgiyi kavrayışa, kavrayışı bilgeliğe çevirmekle yükümlüydü. Ancak insanların devasa veri akışıyla artık baş edemediğine inanan Dataistler bu izleğin takip edilemediğini, datanın bilgiye dönüşmediğini, kavrayışın ve bilgeliğinse ortada kaldığını düşündüler.
Yükselen en ilginç din, ne tanrılara ne de insana hürmet ediyor, sadece verilere tapıyor:
Klinik depresyondan mustarip insanlar, biyokimyasal bir bozukluk yüzünden her şeyi karanlık camlar ardında gördükleri için umut vaat eden kariyerlerden ya da sağlıklı ilişkilerden vazgeçiyorlar. Bu yıkıcı sesleri dinlemektense susturmak daha hayırlı olabilir.
Kontrol edilebilir rüyalar anlamına gelen ❝ lucid dreaming ❞ aktivitesinde ustalaşmış kişiler, rüyalar âleminde kendi iradeleriyle hareket edebileceklerini, hatta varoluşun daha üst düzlemlerine seyahat edebildiklerini ya da başka dünyalardan ziyaretçilerle buluşabileceklerini iddia ederler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir