İçeriğe geç

Hollywood Sinemasında Oryantalizm Kitap Alıntıları – Hilal Erkan

Hilal Erkan kitaplarından Hollywood Sinemasında Oryantalizm kitap alıntıları sizlerle…

Hollywood Sinemasında Oryantalizm Kitap Alıntıları

Doğulu erkeklerin eylemleri ve ifadeleri aracılığıyla vurgulanan bu özelliklerden ilki, Jacques ve Hafız gibi yerli erkek tiplemelerinin sunumu için kullanılan korkaklık ve batıl inançlılıktır
“.. gorsel olarak sunumuna eşlik eden zaman belirteçleri (3067 B.C/1933), serinin ilk filmi olan Mummy ‘deki gibi Doğu’nun dünkü ve bugünkü görüntüsü arasındaki farkların vurgulanacağı ve bugünkü görüntünün değersizleştirileceği bir kıyaslama ortaya çıkarır.”(The Mummy)
(The Mummy) Amerikalı bir paralı asker olarak Doğu’da bulunan O’Connell, olay örgüsü içinde erdemli, yardımsever, güçlü ve korkusuz bir karakter olarak konumlandırılmıştır. Bununla ilişkili olarak O’Connell, anlatı içinde, Doğuluların tek başlarına yok edemeyeceği büyük kötülüğe karşı savaşan ve onlara yardım eli uzatan bir karakter olarak sürekli eylemsellikle ilişkilendirilmiştir
“ treasure” (hazine) gibi sözcükler aracılığıyla Doğu, Amerikalıların hazinelerine el koyabileceği sahipsiz bir alana, Doğulular (Arap Mısırbilimci) ise kendi zenginliklerini Batılılara kolayca sunabilecek pasif yardımcılara dönüştürülmektedir
(The Mummy) Amerikalıların bulunduğu sahnelerin içinde gelişen diyaloglarda Doğu, sürekli “hazine” ve “zenginlik” gibi kelimelerle ilişkilendirilirken, Batılı kahramanlar tarafından zenginliklerine kolayca el koyulabilecek bir mekâna dönüştürülmektedir
(The Mummy) Doğaüstü ve durdurulamaz bir güce sahipmiş gibi gösterilen İmhotep, Doğu’nun barbalık ve despotizmle ilişkilendirilmesine aracılık eden bir karakter olarak ön plana çıkmakta ve temelde modern dünyanın karşı karşıya olduğu Arap tehdidinin kişileştirilmiş hali olarak sunulmaktadır
(The Mummy) Doğu’dan yayılmakta olan kötülüğün egemenliğine bilgileri, kas güçleri ve modern silahları sayesinde son veren Batılı kahramanlar, sahne içinde, gün batımından yansıyan ışıkların aydınlattığı yüzleriyle çölün aydınlık tarafına doğru yol alırken, Doğulu (Med-Jai) atını güneşin çoktan batmış olduğu çölün karanlıklarına, yani Batılıların tam aksi yöne doğru sürer. Bu noktada, Oryantalizmin karşıtlıklar kurucu söyleminde Doğu’nun karanlık, Batı’nın ise aydınlıkla ilişkilendirilmesini sağlayan ikili karşıtlıkların Doğulu ve Batılıların yönelimlerine göndermede bulunan final sahnesiyle birlikte tekrar ön plana çıkarıldığı görülmektedir.
(The Mummy) Med-Jai, anlatıda açgözlü, yağmacı ve hain olarak sunulan diğer yerli erkek tiplemelerine oranla daha olumlu özelliklerle ilişkilendirilse de, dünyayı kötülükten kurtarma misyonunu ellerinde bulunduran Batılıların akıl ve kas gücüne umutsuzca ihtiyaç duyan bağımlı bir karakter olmaktan kurtulamaz.
“ diğer yerli erkek tiplemelerine kıyasla daha olumlu özelliklerle ilişkilendirilen ve olay örgüsü içinde yiğit, güçlü ve koruyucu kişiler olarak konumlandırılan bedeviler, filmin adsız Doğulu kahramanları olarak karşımıza çıkmaktadır. ”
Batılı kahramanın Gardiyan için kullandığı “smelly/stinky” (kokan/kokuşmuş) ifadeleri, Arap erkeklerinin anlatıda kirli, kötü kokan ve tiksindirici kişiler olarak nasıl formülize edildiğini bir kez daha göstermektedir.
“..sinsi, hain, korkak, ikiyüzlü, dalavereci, yalancı, nankör, dalkavuk ve aç gözlü gibi neredeyse tamamı Oryantalist metinlerden alıntılanmış klişelerin eşlik ettiği Beni, Doğuluların karakter yapılarındaki zaafların ortaya çıkarıldığı tiplemelerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.(The Mummy filmi)
Batılıların yapmaktan kaçındığı tüm tehlikeli işlerde piyon olarak kullanılan ve beyaz efendilerinin değersiz yardımcıları olarak konumlandırılan yerli erkekler anlatıda gözden çıkarılabilir bedenlere indirgenmektedir.
(The Mummy filmi) Bu sahneler içinde yerli erkekler kahverengi derileri, kirli türbanları ve yakın plana yansıyan dişsiz ağızları ile genellikle düzensiz biçimde hareket eden, kontrolünü ve bilincini kaybetmiş yığınlar olarak görselleştirilirler.
Anck-su-namun’un cinselliği kendisine ve birlikte olduğu erkeklere ölüm getirirken, zenginlik ve huzur içindeki Thebes’i lanetlenmiş bir şehre dönüştürür.
Batılı kahramanların eski Mısır’ın hazinelerini bulmak ve Hamunaptra şehrine ilişkin meraklarını gidermek amacıyla çıktıkları yolculuk 3000 yıldır uyuyan bir kötülüğü (İmhotep’i) uyandırmaları ile sonuclanir
Gizli olan bir serveti ortaya çıkarma ya da kendine ait olmayana el koyma isteğiyle dolu Batılı kahramanlar için Hamunaptra öncelikle bir macera alanıdır
Filmin anlatısı içinde mekânın düzensizliği ve yerli halkın çıldırmışlığına gönderme yapan bir diğer görüntü esenliksiz ve pis bir mekân olarak görselleştirilen Kahire hapishanesine ilişkindir.(the Mummy)
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kahire’deki pazar alanları çarşaflı kadınların, sağa sola koşuşturan çocukların, develerin ve eşeklerin düzensiz bir biçimde hareket ettiği renkli ve keşmekeş içinde bir panayır yeri gibi görselleştirilmiştir.
Yasak aşklarının ortaya çıkması sonucunda iki âşık Firavunu öldürürler. Firavun I. Seti’nin ölümü Anck-su-namun’u ölüme, Imhotep’i de sonsuza dek lanetlenmeye götürür.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Mısırlılara karşı da yine tek başına savaş verirken gösterildiği tüm sahnelerde modern silahlar, kas gücü ve pratik akıl, Jones için çizilen imajın malzemeleri olarak kullanılmaktadır
(Indiana Jones filmi) Yerli erkeklerin toprak kazıcıları olarak gösterildiği ve yığınlar şeklinde sunulduğu çöl sahnelerinde, Batılı erkeğin sahip olduğu bilgi, yerlilerin yönetilmesini meşrulaştırıcı bir özellik olarak kullanılmakta ve Batılı erkek, Doğulu yığınlara ne yapmaları gerektiği konusunda komut veren, üstün nitelikli bir yöneticiye dönüştürülmektedir.
Batılı erkeklerin bilgilerine, Mısırlıların tarihi miraslarından yoksun bırakılışları ya da hazinelerinin Avrupa müzelerinde hapsedilişinin meşrulaştırılması ve Doğu’nun Batı’nın eril kurtarışını bekleyen dişi bir imgeye dönüştürülmesi noktasında belirleyici bir rol verildiği görülmektedir.
Anlatıda daha çok arkeolog, gezgin ya da hazine avcısı olarak konumlandırılan Batılı erkekler eski medeniyetlerle ilgili bilgilerini Doğu’yu içinde bulunduğu unutulmuşluktan kurtarmak için kullanan eril kurtarıcılara dönüştürülmektedir.
Marion, kendisini kaçırmaya çalışan yerlileri mensup olduğu milliyeti “I’m an American” (Ben Amerikalıyım) ön plana çıkaran ifadeler kullanarak durdurmaya çalışmaktadır. Böylece Marion’nun Amerikalı oluşu, yerlilerin ona karşı olan davranışlarına dikkat etmelerini gerektiren ve Batılı kadını yerli erkek karşısında konum olarak üstünlükle ilişkilendiren bir duruma dönüştürülmektedir:
Jones’un Sallah için kullandığı “best digger in Egypt” (Mısır’ın en iyi kazıcısı) ifadesi, Sallah’ı Batılılar için kazıcılık yapmaktan başka bir işe yaramayan yığınların tipik bir üyesi haline getirmekte ve böylece anlatıda yerli erkekler için çizilen pasif yardımcı imajı belirgin bir karakter üzerine yerleştirilerek sabitlenmektedir
Batılıların (Indiana Jones, Belloq ve Almanlar) kutsal sandığın tarihi değeri ve sahip olduğu sınırsız güçlerle ilgili bilgileri, anlatıda, ellerinde bulundurdukları bu gücün farkında olmayan yerlilerin yönetilmesi ve sandığın Batılıların himayesine geçmesi için meşrulaştırıcı bir yol olarak kullanılmaktadır.
Indiana Jones’un Araplar tarafından kaçırılan Marion’u ararken rastladığı bu dilenciler sahnede, karşısındakini elleriyle taciz eden ve para alabilmek için arsızca yalvaran kişiler olarak sunulmuştur.
Indiana Jones’un ifadeleri aracılığıyla, yerli erkeklerin Doğu’nun karmaşası içinde kaybolmuş, umursamaz ve uyuşuk hale gelmiş kişiler olduğuna bir kez daha göndermede bulunulmaktadır.
Arap erkekleri pazar yerinde ve çölde geçen sahnelerde Batılı araştırmacıların etrafında dolaşan, çıldırmış gibi davranan, Batılıların yapmak istemediği işlerde araç olarak kullanılan isimsiz ve ifadesiz yığınlar olarak gösterilmektedirler.
Kahire’nin labirenti andıran dar sokakları, pis yaşam alanları ve çıldırmış gibi davranan halkı arasında dolaşan Batılı kahramanlar bu tuhaf manzaraya hayal kırıklığı ile bakmaktadırlar
Şark’a ilişkin bilgilerin, imge ve temsil biçimlerinin kopyalanarak bir metinden diğerine aktarılması sonucunda klişeleştirilmiş Doğu/Doğulu imajları ve sabit bir öteki imgesi ortaya çıkarılmıştır.
Oryantalist metinler ve bu metinleri üreten seyyahlar 19. yüzyılda Doğu’nun sömürgeleştirilerek kaynaklarına el konulması, sömürgeleştirilenin kolaylıkla idare edilebilmesi ve son olarak sömürgeciliğin meşrulaştırılması için kullanılacak bir Doğu bilgisini üretirken, betimlemek üzere ortaya çıktıkları gerçekliğin kendisini de yaratmışlardır
Flaubert tüm romanlarında cinsel fantezilere sığınıp yaşamdan kaçmakla bağlantılandırdığı Şark’ı Avrupa’da edinilemeyen cinsel deneyimlerin aranabileceği bir yere indirgemiştir
Flaubert’in yerli kadınlardan ve Doğu cinselliğinden esinlenerek yarattığı diğer bir roman karakteri La Tentation de Saint Antoin’de oryantal cilveleri kullanarak elde etmek istediği erkeği kurnazlıkla aldatabilen Saba Melikesi’dir.
Flaubert, uç noktalara varmış bir hayvanilik ve kaba bir müstehcenlikle örülmüş, sapkınlığa varan bir Doğu beğenisine sahipti
Flaubert’in renksiz ve donuk bulduğu Batı’ya hayali bir alternatif olarak kurguladığı Doğu, renk cümbüşünün eğlendiriciliğinin yanı sıra görsel bir kargaşa olarak da tecrübe edilir.
(Gezgin Nerval’in yazisindan) Arapların, geri çekildiğiniz zaman sizi ısıran ama üzerine gittiğiniz zaman gelip elinizi yalayan yaratıklara benzediği söylenebilir
Despotizmin Doğulu halkların yönetilebilmesi için ne kadar ideal bir sistem olduğundan bahsederken seçtiği kelimeler, Nerval’in kendinden iki yüzyıl önce seyahat etmiş Thevenot’tan nasıl etkilendiğini gözler önüne serer
Nerval, hacıların Kahire’ye yapacakları ziyarete ve şehirde yapılacak dini törenlere katılırken Arap giysilerine bürünerek kendini gizlemeye ve onlardan biri gibi görünmeye çalışır.
Burton’ın Arapların çekirge yeme alışkanlıkları üzerine söylediklerini Nerval de benzer cümleler kullanarak metnine konu eder.
Nerval Doğu’ya Yolculuk isimli eserinde Doğu’yu sadece dişileştirilmiş bir imge olarak kurmaz. Oryantalist geleneğin içinde kurgulanan olumsuz Doğu klişelerini metne serpiştirerek, tembel, sözüne güvenilmeyen, barbar ve despotik Doğulu imajlarını seyahatinde karşısına çıkan farklı kişiler üzerinden yeniden üretir.
“..bir kafese konmuş göz kamaştırıcı bir kuştu ve ben de onun sahibiydim sanki… Kader onunla karşılaşmamı istemiş, onun iyi ya da kötü talihini belirlemek bana verilmişti.”
Nerval için Kahire, kendi içine dönük, ama aynı zamanda cazibesini bu üstü örtülü sırra borçlu olan bir şehir; kahvehaneleri, çarşıları ve panayır yerlerinin hareketliliğiyle ise seyyahı şaşkınlığa uğratan bir hayal dünyasıdır.
Nerval, bu sistemli yapılanma ve kuralların kör edici arenasında hayatta kalma mücadelesi vermek yerine, gözünü rastlantısallığın içinde bir çocuk gibi saf rüyalar görebileceği Doğu’ya çevirir.
Nerval’e göre yaratıcılığın ve mucizelerin kapısını açan sadece rastlantılardır.
Nerval de ve diğer 19. yüzyıl romantiklerinde görülen kendine başka bir köken arama, ya da bireysel iç dünyaların kendilerine yeni bir yurt arama özlemi, 1789 devriminin ortaya çıkardığı ve Romantiklere Doğu kapısını açan psikolojik bir neden olarak görülebilir
(Burton) seyahat notlari “..açgözlü tekne sahibi Ali Murad, gemiye altmış kişiyi alacağını söylemişti, ancak bu sayıyı 97’ye kadar esnetmişti”
Burton’a göre Arapların yeme içme adetleri kadar yaptıkları işin karşılığını isteme biçimleri de şaşırtıcıdır. Araplara yaptırılan herhangi bir işin ardından duyulacak ilk kelimenin “bahşiş” olacağına dikkat çeken Nerval gibi Burton da yerlilerin hizmetlerinin karşılığı olarak ödenen ücretin dışında para talep etmelerini rahatsız edici bulur
Burton Medine ile Mekke’ye bir Hac Seyahatinin Kişisel Öyküsü’ne Arapların beslenme şekillerini de konu ederken, onların yemek zevklerinin bir tabak çekirgeyi bir tabak lezzetli balığa tercih edecek kadar gelişmemiş olduğunu vurgular. Burton ilginç bulduğu bu durumu daha da şaşkınlık yaratacağını bildiği tanımlar ve ifadelerle süsler:
Bedeviler hali hazırda “çekirge-yiyenler”dendir, hatta ahali Mısır’da ringa balığı, sardalya ve ançüez (hamsi) yerine yenen Fasikh’den* çok bir tabak çekirgeyi tercih ederler.
Barbar ve vahşi bulduğu Arapların ilkelliğini daha iyi vurgulayabilmek için metnin ilerleyen bölümlerine medeniyet kavramını yerleştiren Burton, Doğu ve Batı arasında açıkça karşıtlık kurmasını sağlayan bu kavramı yüz ifadeleri ve manevi değerler bağlamında ele alır:
Burton, cinsellikle ilişkilendirdiği ve özellikle Batılı erkek okuyucular için kurguladığı Doğu’nun erotik bir kompozisyona dönüştürülmesinde İngilizce’ye çevirdiği Binbirgece Masalları’nı bir dekor olarak kullanmıştır
Lane’e göre, Mısırlıların tütün, haşhaş, kahve ve afyon gibi keyif verici maddelere düşkünlüğü, sıcak iklimin getirdiği ataletle birleşince verimli bir şekilde değerlendirilebilecek nice saati boşa harcamalarına sebep olur.
Lane, Montesquieu’nun iklimler teorisini merkeze alarak, sıcak iklimin Mısırlıları tensel zevklere düşkün, çalışmaktan zevk almayan, uyuşuk bir toplum haline getirdiğini savunur.
Lane’in Mısırlı kadınlara ilişkin pek çok olumsuz görüşünü de içerir. Lane, yerli kadınları tehlikeli derecede müstehcen bulurken, onları ikiyüzlü ve dalaverici dişi şeytanlar olarak resmeder
Lane, Modern Mısırlıların Gelenek ve Görenekleri Üzerine isimli eserine Batılı okuyucunun dikkatini çekeceğini bildiği sihirbazları, büyü ve astrolojiyi, egzotik dansçılar ile şehvet düşkünlüğünden kaynaklanan tuhaf olayları konu etmiştir.
(Volney) Buna göre bir toplumun, örneğin Doğulu toplumların düşüşünün diğer bir nedeni de, sosyal ve siyasi kurumların çarpık şekilde işlemesi yüzündendir
Volney’e göre kişi ve ulusların eylem ve durgunluklarını belirleyen esas etken, hükümet ve dinin oluşturduğu sosyal kurumlardır.
Volney, Müslüman Şark’ın gerilemesini, kötü yönetime ve İslam dininin, halkın psikolojisi üzerindeki zararlı etkisine bağlamaktadır.
(Volney’in gorusleri) Bu barbarca işleri yaptıran despotların aşırılığı karşısında insanın isyan edesi geliyor… (Mısır Piramitlerinin ortaya koyduğu) zengin ve sanatsever bir halkın dehasından çok, efendilerinin kaprisleriyle acı çeken bir milletin köleliğidir.
Seyyahların Doğu’da gördüklerini göklere çıkarma merakıyla alay eden Volney, Mısır’ın en görkemli yapılarının, Giza piramitlerinin karşısında bile soğukkanlı bir duruş sergiler ve bu yapıların varlığını despotik yönetim biçimleriyle ilişkilendirerek politik bir bakış sunar
(Thevenot)’un gorusleri—Mısırlılar çok kötü huylu olduklarından, sopa yemeye bayılıyorlar ve köpekler gibi, kendilerine dayak atanları daha çok seviyorlar ve bir temiz okşandıkları zaman çok daha iyi hizmet ediyorlar, oysa kendilerine adam gibi davranıldığında dayanılmaz oluyor ve işten kaytarıyorlar
Thevenot, sopayla idare edilen bir köpekle benzerlik kurduğu dayak düşkünü Mısırlıları sömürgeci bir dilin içinden tanımlar
Eski Mısır medeniyetinin kalıntıları üzerinde miskince zaman öldüren bu esmer tenli halk için Thevenot’un söyleyeceği tek bir olumlu söz bile yoktur: Genel olarak, insanların hepsi esmer, çok kötü, çok rezil, alçak, korkak, miskin, ikiyüzlü, fena halde oğlancı, hain, haydut, son derece hatta bir Medine için adam öldürecek kadar paragöz, sonuç olarak her kötülüğü yapmada üstlerine yok, son kertede ödlekler, hiç yoktan öfkeye kapılıp, anında barışırlar
Beyaz adamın gözünde renkli insanların tembelliği ve gevşekliği, onlara uyguladığı her türlü şiddeti mazur göstermek için her zaman kullanıldı.
Thevenot, uzun bir süre ön hazırlığını sürdürdüğü Doğu seyahatini gerçekleştirirken özellikle Türkiye ve Mısır’a ilgi duymuş, bu iki ülkenin sosyal ve kültürel dokusu üzerine yorumlarda bulunmuştur.
Tavernier İranlıları sefahat düşkünü, hovarda, sinsi, ikiyüzlü ve dalkavuk olarak resmetmiş, yoksulluklarının başlıca nedeni olarak ise fena halde tembel olmalarını öne sürmüşlerdir.
Başka bir deyişle gezginler seyahat ettikleri Doğu ülkelerini bir donup kalmışlık ve geçmişteymiş hissiyle sunarak Batı’nın kendi canlılığının farkındalığını yaratırlar
Chardin, Asya’nın Avrupa gibi olamayışını bu moda ve değişime kapalılık konusuna bağlar:
Avrupa’da ister giyim kuşamda, ister binalarda olsun, ister başka şeylerde, moda denen şey az çok değişikliğe uğrar. Doğu’da böyle değil. Orada hemen her şey ve her yer sabit.
Öteki üzerinden kendine ilişkin fikir yürütme ve onu bir kıyaslama nesnesine dönüştürme, Oryantalist çalışmaların ana yörüngesini oluşturacak bir stratejidir.
Chardin, İranlıların bilimde yetenekli olduklarını vurgulamak için, Çinliler ve Hıristiyan Avrupalılardan sonra onların dünyanın en bilgin toplumu olduklarının altını çizer
Chardin, Doğu gezilerinin ardından bir Şark uzmanı olarak İngiliz ve Hollanda şirketleri için çalışmış, Doğu’yla ilgili bilgilerini bu şirketlerin ticari yararına kullanmıştır.
Tavernier’e benzer bir şekilde Doğu’ya elmas ticareti yapmak için giden bir diğer 17. yüzyıl gezgini Jean Chardin, İran’ı en detaylı biçimde okuyucuya aktaran seyyah olarak tanınmıştır
Doğu’ya yolculuk eden Batılıların yanlarına almayı ihmal etmedikleri ilk şey bir özgüven ve Doğu’ya karşı bir üstünlük duygusudur.
Doğuluların temizlikten ve konfordan uzak, yemekli otelleri diye tanımladığı kervansarayların ve dalavereci deve tüccarlarının dışında Tavernier, Doğu’nun sağlık konusundaki geriliğini vurgulamakta da ısrarcı olmuştur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir