İçeriğe geç

Hızırla Kırk Saat Kitap Alıntıları – Sezai Karakoç

Sezai Karakoç kitaplarından Hızırla Kırk Saat kitap alıntıları sizlerle…

Hızırla Kırk Saat Kitap Alıntıları

‘Kulağında ilk ayetlerin depremi’
Ne cennet ne cehennem ne dünya
Âraf’ım ben
Kan değilim kandan da ötedeyim
Özgürüm ama yalnız değilim
Yaşı hep altmış üç
Yüzü yeni gelmiş bir vahiy gibi
Gözlerinin önünde hep Rahman Sûresi canlanır
Kalbi hep Yasin okur
Kulağında ilk âyetlerin depremi
Ben Hızır’ı gördüm kardeşim
Her evde kutsal kitaplar asılıydı
Okuyan kimseyi görmedim
Okusa da anlayanı görmedim
‘ Ama siz kağıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini
nasıl sileceğimi öğretmediniz’
Bir gülü yetiştirmek için
Yaratılmışız
Şükür Tanrıya
.
Zaten yoktur bir yenilgi sûresi
Her sûre bir bakıma bir Fetih Sûresi..
.
.

Sureler bir yeşil bâdısabaydı..

.

.
Hepimiz için çek çileyi
Ey babasız büyümüş..
.
.
Savaşlarda Kur’an okuyanlar
Ayı parçalara ayırırlar..
.
.
Ayı böl, ayı parçala dediler
Ayı böl bizi inandır dediler..
.
.
Bizi zamana fısıldayanı
Biz dudaklarımızda değil
Yüreklerimizle fısıldayalım..
.
.
Çocukluğumda öğretmişti annem
Aldanışı aşmayı
Köprüden düşmemeyi..
.
.
Öleni ölümle diriltmek
Ölümle sağ tutmak sağ olanı..
.
.

Bir dağ doğurtabilirsin bir bozkırdan
Gül toplayabilirsin bir çıbandan..

.

.
Dünyadır cehennemdir
Âraf dünyanın cennete yakınlığı
Dünya Âraf’tan buraya uzanmış bir dişi gibi
.
.

Ne cennet ne cehennem ne dünya
Âraf’ım ben..

.

.

Bengisudan daha bol ne vardır dünyada.

.

.

Çıkar derinliğindeki inciyi.

.

Saçlarım yağmurda uzar
Gözlerim aydınlanır kaynak sularında
Yak yıldızlarını ayını ey kutlu gece
Bir kurban gibi yeniden başlamak gerekiyor işe
Kim ki Tanrı’ya dayanmamakta dayanmakta kendine
Yakarız kendisini de kentini de
Kim ki ortak olmuş yoksulun yarı ekmeğine
Kendini bir yerde bulur
Ağzını ekmekle birlikte başka yerde
Kim ki Tanrı kullarına bakarsa yukardan
Kartallarca inişimizi görür ansızın yukarlardan
Kim ki sesini yükseltmek ister Tanrı sesinden
Deriz, ey rüzgâr önündeki sinek, işte Basra Körfezi
Buyur yeryüzü cehennemi
Buyur gökyüzü cehennemi
Kim ki daha yukarı tutar surunu yapısını Kâbe’den
Biz bir orduyuz çatlayan yer, yarılan kaya
Fışkıran kaynar su depreminden
Bileğimizde Hayber’in döğmeleri
Yüzümüzde gülbeyaz Bedir demetleri
Saçımızdaki kına Hendek çiçekleri
Belimizde en sağlam kuşak
Mekke Fethi’nin kemeri
Martılar da uçarken
İyi bilirler denizin dibini
Kan ve savaş öpüştürüyor
Filistin’de İsrail
Şairlerin örtüsüne özendiği
Gölgesiz Peygamber
Diyarbekir’de
Kemerler kırılmıştır sıcaktan
Gündüzünde bile
Bir toz var yaz yarasalarından
Martılar uçarken
İyi bilirler denizin dibini
İşe yaramaz oldu göğüs borusu
Neden dezenfekte ederler karyolaları
Yaklaştır kıyameti
Burda bir kadın ölmektedir
Yürüdük kaldırımlarda
Kitap okuduk ayışığında
Öyle bir içki içildi ki
Kırılan ay bardağında
Yeni bir şiire acıkmışcasına
O genç kızın ateşte
Aşkın ölümsüz geometrisi
Kesilmiş son biçmine
Öyle baştan çıkarıcıydı ki yüzü
Yeni sürülmüş diyebilirdiniz Cennet’ten
Tüy tellenmiş tavustan
Yüreğimin yüreğimin yüreğimin yüreğinde
Onunla ördüm kendimi yeniden
İnanç yendi bilgiyi
Şahit ol ya Rab!
Şehir bizim ansızın yitişimize ne diyecektir.
Saatlerini çabuk tüket ayını ve yıldızlarını yak ey gece
Bizim kalbimizdeki kurbanlar kesilmeden önce
Kadının üstün olduğu ama mutlu olamadığı
Günlere geldim bunu bana öğretmediniz
“Giydiklerin öyle ölümsüz büzülmüş ki
Seni bir bardakta kaynayan
Âbıhayat sandım
Elim uzandığı yerde kaldı”
İleri gidilmez
Ve geri dönülmez
Bir sevgi durağında
Bir bakış geçer mi içimizden
Çağırmasını bilirsen gelecektir
Sen doğu olursan güneş sana gelecektir
Bir kente girdim mi
Bahar yağmuru gibi girerim
Ben en çok horozlarla gezenim
Geceleri namazım
Sabahları ezanım
Bilgimin çokluğundan vakit darlığından
İşimin başından aşkın oluşundan
Bir türlü geçiremedim yalnızlık serüvenlerini
Hepimiz kırk yaşlarında erkeklerdik
Bahar senin öncün
Güz benim artçım
Kış yaranın sargı bezi
Öldükten sonra insan nasıl dirilecekse
Ölmeden ben öyle dirildim
Irmakta yıkandım
Ölümsüz çamaşırlar giydim
Çivi yazısıyla yazılmış bir taşa oturdum
Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz
Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz
Beni yalnız yarasalar tanıdı
Ben kötülere iyilik saçarım
Bu ceza olur
Kardeşim İbrahim bana mermer putları
Nasıl devireceğimi öğretmişti
Ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım
Ama siz kağıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini nasıl sileceğimi öğretmediniz
Aradığım bu ülkede de yok
Taşlar hâtıra yazılamayacak kadar fazla kararmış
Kadının üstün olduğu ama mutlu olamadığı
Günlere geldim bunu bana öğretmediniz
İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler
Yüzünüzü nereye çevirirseniz çevirin
O’dur var olan var eden
Biçim veren değiştiren
Dağıtan toplayan
Hiç olmamışa çeviren
“Her evde kutsal kitaplar asılıydı
Okuyan kimseyi göremedim
Okusa da anlayanı görmedim”
Zaten yoktur bir yenilgi sûresi
Her sûre bir bakıma bir Fetih Sûresi
Her âyet bir ülkeye bedel bir erdir
Her sûre cihana bedeldir
Ey kutlu anne günaydın
Ey doğan çocuk günaydın
Kabaran deniz
Günaydın
Koşan muştu kölesi günaydın
Günaydın bütün insanlar
Günaydın yeryüzünün yüz akı müslümanlar
Günaydın
Kur’an Cebrail
Günaydın
Sûr İsrafil
Yaklaştır kıyameti
Burda bir kadın ölmektedir
Uzaklaştır kıyameti
Burda bir kadın ölmektedir
Anne diyelim kardeş diyelim çocuk diyelim kadınlara
Sıfır yüzdesinde tutalım faizi
Gömmeyelim toprağa
Varlığından utandığımız kızı
Öleni ölümle diriltmek
Ölümle sağ tutmak sağ olanı
Ölümün ışınıyla görmek
Karanlık gecede
Kara taştaki
Kara karıncayı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir