Richard Bach kitaplarından Hipnozcu kitap alıntıları sizlerle…
Hipnozcu Kitap Alıntıları
Değişim nerededir? Bunu aynaya bakıp söyleyemez, ama artık bir zamanlar mucize olarak gördüğü şeyi yapma yeteneğine sahiptir.
Hiçbir şey gerçek değil, ama düşünmek onları gerçek kılıyor.
Her olgunun rastlantısal ya da yazgısal olarak etiketlenmesi gerekmediğini düşündü. Önemli olan sonrasıydı; yaşamımızın küçük sahnelerini birleştirip bir şeyler mi yapacağız, yoksa onların yüreğimizden kayıp gitmesine, unutulmuş olgular denizine gömülmesine izin mi vereceğiz?
Amaca yönelik rutin işler bazen ne büyük zevk.
Gerçekleşenler isteklerimiz ya da düşlerimiz değil, kabullendiğimiz önermelerdir.
İnanma gücünden yoksun birisine gerçeği söylemek yüreğinize ne yapar?
Yoksulluk, yalnızlık , hastalık,savaş, kaza , ölüm. Bunların her biri terörist. Her biri korkmamayı seçtiğimiz anda güçsüz
Kendimi kötü hissettiğimde harika hissettiğimi söylerim.
Ayrıntılar önemli midir?
Kendimizi kötü hissettiğimizde harika hissettiğimizi söylersek, kötülük her önermeyle biraz daha dağılır. Ancak kendimizi kötü hissettiğimizde berbat hissettiğimizi söylersek, her söyleyişimizde daha da kötüye gideriz. Önerme pekişir.
Kurallan izlemezsen. oynamana izin verilmez.
Neden kurtarmak, Jamie? diye sordu kendi kendine. Görmediği duvarların üzerine bastığına, onu tutsak ettiğine, yiyecekten. sudan, havadan yoksun kaldığına inanacak kadar hipnoza gömülmüş bir insanı nasıl kurtarabilirsin? O insana kim ulaşıp da etrafındaki duvarların hayal olduğunu söyleyebilir, onu buna kim inandırabilir?
Lambalar söner, baş yastığa düşer ve her şey yeniden başlar.
Gerçekleşenler isteklerimiz ya da düşlerimiz değil , kabullendiğimiz önermelerdi
İnanma gücünden yoksun birisine gerçeği söylemek yüreğinize ne yapar.
Duvarlar sizin aklınızda.Yapacağınıza inanırsanız yürüyüp içlerinden geçersiniz.
. . . hikayemizi düşlüyoruz ve kendimizi o hikayede rol alabilecek karakterlerin yerine koyuyoruz.
Olumsuz, bir sınav değildir: başarısız olduğunda yüzleştiğin şeydir olumsuz.
Dünyadaki herkes, her gün kendi transına biraz daha derinlemesine gömülür, herkesin kendine dair inandığı bir hikâyesi vardır.
İşte senin boya kovan; içinde önermeler yüzüyor döne döne. İşte fırçan; daldırıp gerçeklik olarak neyi kabul edeceksen kovadan al. İşte tuvalin: Yaşam.
Hey İnanç denen şeyi çıtkırıldım bir hanım evladı kabul etme sakın! İnancın yırtıcı bir gücü vardır, oyunun çelik mengenesini oluşturur, ölene kadar her saniye bizi kıskaçları arasında tutar.
Yoksulluk, yalnızlık, hastalık, savaş, kaza, ölüm. Bunların her biri terörist. Her biri korkmamayı seçtiğimiz anda güçsüz.
Dünya her zamanki halindeymiş gibi davranmaktan başka çare yoktu; öyle olmadığı gayet açık şekilde anlaşılmasına rağmen.
‘Ya gerçekte var olmayan zincirlerle bağlandığımıza inanıyorsak? Ve çevremizdeki dünya inandıklarımızı yansıtan mükemmel bir aynaysa?’
Bebeklik ölümlülüğün ilk ve temel eğitimidir. Üstlerine yığılan, barajları yıkacak güçteki önermeler birikimi düşünülürse, o zavallı küçüklerin karşılarına çıkan ilk durgun suda yüzmeye, kendi düşüncelerini dile getirmeye başlamasının onca yıl almasına şaşmamak gerek. Ağızlarından çıkan ilk sözcüğün ‘İmdat!’ olmaması aslında hayret verici. Ya da belki ilk çığlık o anlama geliyordur.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Yemek yemelisin ve uyumalısın; sıcağı ve soğuğu, acıyı ve zevki hissetmelisin; yüreğin atmalı, havayı solumalısın; tüm fizik yasalarını öğrenmeli ve onlara uymalısın; kabul et, var olan ya da başından beri var olmuş ve bundan sonra da var olacak tek yaşam budur.
Amaca yönelik rutin işler bazen ne büyük zevk !
Çekim yasası.
Elbette. Çekim yasası: Düşüncelerimizde ne barındırırsak onu yaşarız
Elbette. Çekim yasası: Düşüncelerimizde ne barındırırsak onu yaşarız
Yoksulluk, yanlızlık, hastalık, savaş, kaza, ölüm. Bunların her biri terörist. Her biri korkmamayı seçtiğimiz anda güçsüz.
Ya gerçekte var olmayan zincirlerle bağlandığımıza inanıyorsak? Ve çevremizdeki dünya inandıklarımızı yansıtan mükemmel bir aynaysa?
Bebeklik, ölümlülüğün ilk ve temel eğitimidir.
Yüzündeki ifade, İnancınızın gücünü hafife almayın, diyordu.
Kendi inançlarımıza asla tutsak düşmemeniz gerekir.
Bebeklik ölümlülüğün ilk ve temel eğitimidir. Üstlerine yığılan, barajları yıkacak güçteki önermeler birikimi düşünülürse, o zavallı küçüklerin karşılarına çıkan ilk durgun suda yüzmeye, kendi düşüncelerini dile getirmeye başlamasının onca yıl almasına şaşmamak gerek. Ağızlarından çıkan ilk sözcüğün, “İmdat!” olmaması aslında hayret verici. ya da belki ilk çığlık o anlama geliyordur.
Deli misin sen arkadaş? Bu şeyleri düşünmek dünyanın gerçekten burada olmadığına dışarıda senin düş gücünün yarattıklarından başka şey bulunmadığına inanmak! Önermelerden o kadar kolay etkilenen biri miydin ki, kadının birinin çıkıp geldiği ve hiçbir şeyin gerçek olmadığını söylediği anda bunu tekyurt konuş da yedin?
Bu dünya gerçekten göründüğü gibi değil.
Başkalarının inanmışlıkları, benim de inandıklarım haline gelene dek hayatımı etkilemez.
Düşüncelerimizde ne barındırırsak, deneyimlerimizde onu yaşarız.
Yaşadığın her gün kendi kendini hipnotize eden sen değil misin?
Olan şu: Kendini o hipnoz halinden çıkarabilirsin.
Dünyanın sana sunabileceği zamanın tamamını kullan ve lütfen bunun ne anlama gelebileceğini düşün.
Olan şu: Kendini o hipnoz halinden çıkarabilirsin.
Dünyanın sana sunabileceği zamanın tamamını kullan ve lütfen bunun ne anlama gelebileceğini düşün.
Dünyadaki herkes, her gün kendi transına biraz daha derinlemesine gömülür, herkesin kendine dair inandığı bir hikayesi vardır.
Kimse benim için kararlar alamaz; tavsiyesini kabullendiğimde, o yönde davranmaya karar veren merci ben, kendimim. Bin farklı şekilde hayır demeyi seçebilirim.
Yoksulluk, yalnızlık, hastalık, savaş, kaza, ölüm. Bunların her biri terörist. Her biri korkmamayı seçtiğimiz anda güçsüz.
Ya gerçekte var olmayan zincirlerle bağlandığımıza inanıyorsak? Ve çevremizdeki dünya inandıklarımızı yansıtan mükemmel bir aynaysa?
Hayatın adil olduğunu kim söyledi ki zaten?
Her olgunun rastlantısal ya da yazgısal olarak etiketlenmesi gerekmediğini düşündü. Önemli olan sonrasıydı; yaşamımızın küçük sahnelerini birleştirip bir şeyler mi yapacağız, yoksa onların yüreğimizden kayıp gitmesine, Unutulmuş Olgular Denizi’ne gömülmesine izin mi vereceğiz?
Amaca yönelik rutin işler bazen ne büyük zevk!
İnancınızın gücünü hafife almayın.
İnanma gücünden yoksun birisine gerçeği söylemek yüreğinize ne yapar?
Kendi inançlarımıza asla tutsak düşmememiz gerekir.
Kendinize yardım etmenize yardım edeceğim.
bir seçim yapmanız gerekse ağaç mı olursunuz taş mı ?
Ya gerçekte var olmayan zincirlerle bağlandığımıza inanıyorsak? Ve çevremizdeki dünya inandıklarımızı yansıtan mükemmel bir aynaysa?
Bir şeyler bir neden doğrultusunda gerçekleşir.
Hipnotize edildiğimiz zaman zihnimize er ya da geç değil, hemen o anda girmesine izin verdiğimiz önermeleri görür, işitir, koklar, temasla algılarız.
Herkesin kendine dair inandığı bir hikâyesi vardır.
Ya gerçekte var olmayan zincirlerle bağlandığımıza inanıyorsak? Ve çevremizdeki dünya inandıklarımızı yansıtan mükemmel bir aynaysa?
Hipnoz her günün her dakikası kendimize va başkalarına uygulayabileceğimiz ve bunu yaptığımızın farkında bile olmayabileceğimiz kadar alışılageldik bir şey miydi?
Ya gerçekte var olmayan zincirlerle bağlandığımızda inanıyorsak? Ve çevremizdeki dünya inandıklarımızı yansıtan mükemmel bir aynaysa?
Kendi önermelerimizi kabul ettiğimiz zaman dedi garip masa arkadaşı, buna ‘otohipnoz ‘denir.
Kendimizi kötü hissettiğimizde harika hissettiğimizi söylersek kötülük her önerme ile biraz daha dağılır .Ancak kendimizi kötü hissettiğimizde berbat hissettiğimizi söylersek her söyleyişimizde daha da kötüye gideriz.
Ya gerçekten var olmayan zincirlerle bağlandığımıza inanıyorsak? Ve çevremizdeki dünya inandıklarımızı yansıtan mükemmel bir aynaysa?
İnancın yırtıcı bir gücü vardır, oyunun çelik mengenesini oluşturur, ölene kadar her saniye bizi kıskaçları arasında tutar.
Ya gerçekte var olmayan zincirlerle bağlandığımıza inanıyorsak? Ve çevremizdeki dünya inandıklarımızı yansıtan mükemmel bir aynaysa?
Ya gerçekten var olmayan zincirlerle bağlandığımıza inanıyorsak? Ve çevremizdeki dünya inandıklarımızı yansıtan mükemmel bir aynaysa?
Hipnoz kabul edilen önermelerden başka bir şey değilse, etrafımızda algıladığımız dünya da bizim fırçamızdan çıkmış bir tablo olmalıydı.
Kimse benim için kararlar alamaz; tavsiyesini kabullendiğimde, o yönde davranmaya karar veren merci ben, kendimim. Bin farklı şekilde ‘hayır’ demeyi seçebilirim.
Birden fazla ömrümüz yok, ama öyle olduğuna inanmakta özgürüz.
“ Dönüşmeyi seçtiğim kişi olmak için gereken her şeye sahibim. ”
Ya gerçekte var olmayan zincirlerle bağlandığımıza inanıyorsak? Ve çevremizdeki dünya inandıklarımızı yansıtan mükemmel bir aynaysa?
İnanma gücünden yoksun birisine gerçeği söylemek yüreğinize ne yapar?
Raslantı beni almam gereken dersleri olan ve benden ders alabilecek başkalarına da yöneltecek.
Bebekler her saniye bir şimşeğinkinden bile hızlı öğrenmelerine rağmen, işte bu nedenle o kadar çaresizdir. Doğdukları anda taşıdıkları ruh ikliminden, bizim uzay ve zaman algılamamıza uyum sağlayabilmek adına, kritik sayıdan fazla önerme ile inşa edilmiş bir yapıyı kabul etme gereksinimi duyarlar.
İnancın yırtıcı bir gücü vardır, oyunun çelik mengenesini oluşturur, ölene kadar her saniye bizi kıskaçları arasında tutar.