İçeriğe geç

Hidayet Rehberi Kitap Alıntıları – İmam Gazali

İmam Gazali kitaplarından Hidayet Rehberi kitap alıntıları sizlerle…

Hidayet Rehberi Kitap Alıntıları

Matematik ilimleri inkar etmekle İslam’a hizmet edileceğini sanan kimse dine karşı büyük bir suç işlemiştir. Halbuki dinin olumlu ve olumsuz anlamda bu ilimlere herhangi bir müdahalesi olmadığı gibi bu ilimlerin de dinin meselelere müdahalesi yoktur.
“Biz Allah rızası için ilim tahsiline başlama dık. Fakat ilim Allah rızası için olmaktan başka bir gayeyi kabul etmedi.”
Kesin olarak anladım ki
bir kimse herhangi bir ilmin yanlışlığını o ilmi son noktasına kadar kavramadıkça bilemez. Hatta bu ilmin özünü en iyi bilenin düzeyine gelip sonra onu aşmalı ve derecesine geçmelidir. Böylece o ilimde otorite sayılan kişinin farkına varmadığı derinliğin ve tehlikenin farkına varır.
İşte o vakit bir şeyin yanlışlığı ile ilgili iddiası gerçekçi olur
Akıllı kişi önce doğruyu bilir, sonra sözün kendisine bakar. Eğer bu söz doğru ise, söyleyen kişinin görüşleri yanlış da olsa doğru da olsa kabul eder. Hatta doğruyu dalâlet ehlinin sözleri arasından ayırmaya gayret eder ve bilir ki altının madeni topraktır.
Doğruyu kişilere göre değerlendirme. Aksine doğruyu bilirsen ehlini de tanırsın.
Hz Ali
Öğrendim ki
bir mezhebi anlamadan ve bütün inceliklerine vakıf olmadan reddetmek karanlığa taş atmaktır.
Ey Allahım! Senden bizleri, kendilerini seçip tercih ettiğin, doğru yola ilettiğin ve hidayete erdirdiğin kullarından eylemeni dileriz. Bizleri zikrini ilham edip ismini unutturmadığın kimselerden kıl. Nefsinin şerrinden koruduğun, senden başkasını tercih etmesine izin vermediğin, yalnızca sana ibadet etmesi için kendine seçtiğin kullarından eyle.

Allah’ın salât ve selamı, insanların en hayırlısı Efendimiz Muhammed Mustafa’nın ve ümmetlerin en hayırlısı olan ümmetinin üzerine olsun.

hakiki ilim, günahın öldürücü bir zehir olduğunu ve âhiretin dünyadan daha hayırlı olduğunu öğretir. Bu gerçeği bilen kimse de hayırlı olanı [âhireti] ondan daha değersiz olan [dünya] karşılığında satmaz. Ancak bu ilim, insanların çoğunun meşgul olduğu farklı türdeki ilimlerle elde edilmez. Zira böyle bir ilim sadece onların Yüce Allah’a karşı günah işlemelerindeki cüretlerini arttırır. Hakiki ilim ise, kişinin Allah’a karşı saygısını, korkusunu ve ümidini arttırır. Böylece onunla günahları arasında engel oluşturur. Ancak insanoğlunun zaman zaman işlemekten kurtulamadıkları hatalar bunun dışındadır. Bu durum imanın zayıflığına delalet etmez. Mümin elbette sınanır ama sürekli tevbe hâlindedir. Günahta ısrar etmekten ve ayak diremekten uzak durur.
Elif, Lâm, Mim. İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece iman ettik demeleriyle bırakılıverileceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan önceliklerini de imtihandan geçirmişizdir.
Devir bâtılın hüküm sürdüğü devirdir. İnsanları bulundukları yanlış yoldan alıkoyarak Hakk’a davet etsen, bu devirde yaşayan herkes sana düşman olur.
Allah’ı tanımamak öldürücü bir zehir, nefsin arzularına uyarak O’na isyan etmekse kişiyi hasta yapan bir illettir. Buna karşılık Yüce Allah’ı tanımak hayat veren bir panzehir, nefsin isteklerine karşı gelerek Hakk’a ibadet etmekse şifa veren bir ilaçtır.
Allah dilediğini dalâlete düşürür, dilediğini de doğru yola iletir.
Peygamberimiz nasıl da doğru söylemiştir: ”Kim bildiğiyle amel ederse, Yüce Allah ona bilmediklerini öğretir.” Yine nasıl da doğru söylemiştir: ”Kim bir zalime yardım ederse, Yüce Allah onu kendisine musallat eder. ”Kim tüm kaygılarını tek bir kaygı [takva kaygısı] hâline getirerek sabahlarsa, Yüce Allah onu dünya ve âhiretin bütün endişelerinden kurtarır.
peygamberliğin manasını anlayıp Kurân ve hadisleri iyice incelersen, Hz. Peygamber’in (sav) nübüvvet derecelerinin zirvesinde olduğunu zorunlu olarak bilirsin.
Doğuştan gözü görmeyen bir kimse, tevatür ve başkalarından işitme yoluyla renkleri ve şekilleri bilmese ve kendisine ilk defa anlatılmış olsa, bunları kavrayamaz ve kabul etmez. Fakat Allah insanlara peygamberliğin özelliklerinden bir örnek vermek suretiyle peygamberliği onların anlayacağı hâle getirmiştir. Sunulan bu örnek uykudur. Çünkü uyuyan kimse gaybde meydana gelecek olan şeyleri, ya açıkça ya da yorumla anlaşılabilen bir imgeyle kavrar.
Rabbin’in ordularını, kendisinden başkası bilmez.
Olan oldu, ama ne olduğunu hatırlamıyorum
Dolayısıyla hayır düşün ve bir şey sorma!
Bir şeyi kesin delille ortaya koymak ilim, doğrudan doğruya bu hâli yaşamak zevk, duyma ve deneme sonucu hüsnüzanla kabul etmek de imandır. Bunlar üç derecedir: Allah sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilmiş olanları derecelere yükseltir. Bunların dışında câhil kimseler de vardır ki onlar bu hâlin aslını inkâr eder ve söylenenler karşısında hayrete düşerler. Anlatılanları dinler ve alay ederek ”Hayret! Bunlar nasıl da saçmalıyorlar! derler.
zühdün hakikatini, şartlarını ve sebeplerini bilmenle, zühdü yaşaman ve nefsini dünyadan uzaklaştırman arasında fark vardır.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
sûfilerin yolu ancak ilim ve amelle tamamlanır.
Peygamberimiz İçtihadında hata edene bir, isabet edene ise iki sevap vardır buyurmuştur. Bu kural içtihat yapılan bütün konular için geçerlidir.
sahte altınla saf altının bir arada bulunması, saf altını sahte yapmayacağı gibi sahteyi de hâlis altın yapmaz. Aynı şekilde hak ile bâtılın bir arada bulunması hakkı bâtıl yapmayacağı gibi bâtılı da hak yapmaz.
Bir sözü, her ne zaman insanların hakkında iyi düşündüğü bir kimseye nispet etsen, yanlış da olsa o sözü kabul ederler. Eğer onu insanlarin kötü bildikleri birine nispet etsen, doğru bile olsa reddederler.
özünde akla yatkınsa, kesin delille desteklenmişse, Kitap ve Sünnet’e de aykırı değilse niçin terk edilsin ve karşı çıkılsın?
Akıllı kişi önce doğruyu bilir, sonra sözün kendisine bakar. Eğer bu söz doğru ise, söyleyen kişinin görüşleri yanlış da olsa doğru da olsa kabul eder.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Doğruyu kişilere göre değerlendirme. Aksine doğruyu bilirsen ehlini de tanırsın
Matematik ilimlerini inkâr etmekle İslâm’a hizmet edileceğini sanan kimse dine karşı büyük bir suç işlemiştir. Hâlbuki dinin olumlu ve olumsuz anlamda bu ilimlere herhangi bir müdahalesi olmadığı gibi, bu ilimlerin de dinî meselelere müdahalesi yoktur.
tehlike, İslâm’ın cahil dostlarından kaynaklanmıştır. Bunlar filozoflara ait her türlü bilgiyi reddetmekle dine yardım edileceğini sandılar. Böylece onların cahil olduklarını ileri sürerek bütün ilimlerini inkâr ettiler.
Bir sanatta uzman olanın bütün sanatlarda uzman olması gerekmez. Mesela fıkıh ve kelâmda uzmanlaşmış birinin tıpta da uzmanlaşması icap etmediği gibi, aklî ilimleri bilmeyenin grameri de bilmemesi gerekmez. Aksine her ne kadar başka alanlarda cahil ve ahmak olsalar da her sanatın, kabiliyette başkalarını geride bırakarak belli bir dereceye ulaşan bir ehli vardır.
bir mezhebi anlamadan ve bütün inceliklerine vâkıf olmadan reddetmek karanlığa taş atmaktır.
bir kimse herhangi bir ilmin yanlışlığını, o ilimi son noktasına kadar kavramadıkça bilemez. Hatta bu ilmin özünü en iyi bilenin düzeyine gelip sonra onu aşmalı ve derecesini geçmelidir. Böylece o ilimde otorite sayılan kişinin farkına varmadığı derinliğin ve tehlikenin farkına varır. İşte o vakit bir şeyin yanlışlığıyla ilgili iddiası gerçekçi olur.
kelâmın gayesi, Ehl-i sünnet inancını Ehl-i sünnet üzere muhafaza etmek ve onu bidatçilerin karıştırıp bozmalarından korumaktır.
taklitçinin şartlarından biri de kendisinin taklitçi olduğunu bilmemesidir. Eğer bunu bilirse taklit şişesi kırılmış olur. Artık şişe onarılamayacak şekilde parçalanmış; parçalar toplanıp bir araya getirmekle tamir edilemeyecek biçimde dağılmıştır. Geriye sadece ateşte eritilip başka bir sanatta yeniden kullanılması kalmıştır.
öncel bilgileri (evveliyyat) aramak gerekmez; onlar zaten (zihinde) hazırdır. Hazır olan arandıkça kaybolur, gizliliğe bürünür. Dolayısıyla aranılmaması gerekeni arayan kimse, aranılması gerekeni aramakta kusurlu davrandığından dolayı suçlanmaz.
problemleri çözmek için, hissiyyat ve zarûriyyât demek olan apaçık bilgilerden başka bir ümit yoktur.
kendisine güvenilmeyen hiçbir bilgi de kesin bilgi değildir.
Anladım ki kesin bilgi (yakînî ilim), hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde bilinen şeyin (ma’lûmun) kendisinde ortaya çıktığı, hata ve vehmin kendisine karışmadığı ve kalbin de böyle bir ihtimale yer vermediği bir ilimdir. Bilakis hatasızlık kesin bilginin ayrılmaz bir özelliği olmalıdır.
“Öncelikle benim isteğim her şeyin hakikatini bilmektir. O hâlde ilmin hakikatinin ne olduğunu öğrenmem gerekir”
Hakkı adamla bilemezsin, önce Hakkı tanı, o münasebetle ehlini de tanırsın.
nefsin engellerini aşmak, kötü ahlâktan ve çirkin vasıflardan arınmak ve böylece kalbin Allah’tan başka her şeyden boşaldığı ve Hakk’ın zikriyle süslendiği bir mertebeye ulaşmak
filozoflar siyasetle ilgili görüşlerini geçmişteki ilâhî kitaplardan ve peygamberlere ait hikmetlerden, ahlâka dair fikirlerini de sûfîlerden almışlardır; dolayısıyla bunları hemen reddetmeyip doğru ile yanlış olanı birbirinden ayırmak gerekir.
Ne haller yaşadım rüyaydı sanki
Sorma ötesini anlatamam ki
‘‘Yarın tevbe etmeyi bugün tevbe etmekten kolay sanıyorsan, aldanıyorsun.’’
Göç zamanı geldi. Ömrün bitmek üzeredir.
Bir sözü, kendilerinin iyi bildiği bir kimseden naklederek söylesen, o söz batıl da olsa hemen kabul ederler. Değersiz ve kötü bildikleri bir kimseden doğru bir sözü nakletsen reddederler. Hakkı daima kişi ile ölçerler. Kişiyi hakla ölçmezler.
•Kuşeyrî, hidâyetin lügatte “meyletmek” anlamına geldiğini söyler. “Buna göre hidâyet, kulun Hakk’a meyletmesi, ona muhabbet beslemesidir.” Demek ki hidâyette, kulun İlâhî cezbeye yaklaşmak
için gayret göstermesi gerekmektedir.
•{قُلْ اِنْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ وَاَبْنَٓاؤُ۬كُمْ وَاِخْوَانُكُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ وَعَشٖيرَتُكُمْ وَاَمْوَالٌۨ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَـهَٓا اَحَبَّ اِلَيْكُمْ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِهٖ وَجِهَادٍ فٖي سَبٖيلِهٖ فَتَرَبَّصُوا حَتّٰى يَأْتِيَ اللّٰهُ بِاَمْرِهٖؕ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقٖينَࣖ ﴿٢٤﴾
Tevbe Suresi 24.Ayet
(﴾24﴿ De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım-akrabanız, kazandığınız mallar, durgunluğa uğramasından endişe ettiğiniz ticaretiniz ve hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah buyruğunu (kıyameti) gerçekleştirinceye kadar bekleyin. Allah günaha saplanmış kimseleri hidayete erdirmez.)
Hakkı kişi ile bilemezsin. Hakkı öğren ki hakka tabi olanı bilesin.
•Hidâyet vesilelerinden biri de Kur’an’dır. Kur’an insana yol rehberi olarak gönderilmiş bir kitaptır. Kişi Allah’a doğru yapacağı kutsal yolculuğunda bu rehber kitabı elinden bırakmamalıdır. Kur’an’ın
her âyeti kişiye gideceği bu yolda özel bir tarif yapar. Bu nedenle Kur’an’ın tamamından istifade etmeye çalışmak gerekmektedir.
Hakkı adamla bilemezsin; önce hakkı tanı, o münasebetle ehlini de tanırsın.
•Allah her kişinin ömründe-bir başkasına eşit olmasa da- herhangi bir zamanı, hidâyeti seçmek için fırsat olarak lütfetmiştir. Bu müddette hidâyet veya dalâlete yönelmesi kendi isteğine bağlıdır.
Fakat verilen süre içerisinde seçimini güzel kullanarak Hakk’a yönelmezse, dalâlet zorunlu bir tabiatı olur. Ondan sonra istese de hidâyeti elde edemez.
.insan herhangi bir ilim dalını o ilim dalının en yetkili uzamanı derecesinde öğrenmedikçe o ilim dalının bozuk ve sakat yönlerini kavrayamaz.
taklitçinin taklitçi olabilmesi için taklitçi olduğunu bilmemesi şarttır.
İnsanlar uykudadır.Ölünce uyanırlar.
akıl hakimi nasıl ortaya çıkıp duyu organının verdiği hükmü yalanladı ise aynı şekilde ortaya çıkıp aklın hükmünü yalanlayacak akıl ötesi bir idrak hakimi de ortaya çıkabilir. Böyle bir idrakin ortaya çıkmayışı, onun imkansız olduğunu göstermez
النَّاسُ نِيَامٌ فَإذَا مَاتُوا انْتَبَهُوا
İnsanlar uykudadırlar, öldükleri vakit uyanırlar.
zen­ginliğinden dolayı boyun eğerse, dininin üçte biri gider.”
insanların kişilikleri, duyduklarından ziyade, gördükleri ile amel etmeye daha yatkındır.
Kalplerde olanı değiştiren ve insanları hâlden hâle koyan Yüce Allah’tır
Biz Allah rızası için ilim tahsiline başlamadık. Fakat ilim Allah rızası için olmaktan başka bir gayeyi kabul etmedi.
Beni tatmin etmeyen ilmi kelamın başkalarını da tatmin edemeyeceğini iddia edemem.

Zira ilaçlar hastalıklara göre değişir. Nice ilaçlar vardır ki bazı hastalıklara faide bazılarına zarar verir.

Benim istediğim, her şeyin gerçek yüzünü öğrenmektir. Öyleyse önce bilginin gerçek yüzünün ne olduğunu öğrenmekle işe başlamam gerekir.
Acaba gerçek bilgi nedir?..
Bildiği ile amel eden kimseye Allah bilmediğini de öğretir.

Hadis

Gerek sana gerekse diğer yaratılmışlara en fazla zararı dokunan organın dildir.
İlmi ile amel etmeyen alim; başkalarını giydirdiği halde kendisi çıplak olan iğne gibidir.
En kıt akıllı insan, kendini temize çıkaran ve övendir.
.. Bu zayıf akıllıların adetidir. Onlar gerçeği kişilerle tanırlar,kişileri gerçekle değil. Akıllı kişi gerçeği bilir sözün kendisine bakar, eğer bu söz doğruysa onu kabul eder, sözü söyleyen hakkı inkar eden yahut kabul eden de olsa.Hatta bazen gerçeği dalâlet ehlinin sözlerinden çıkarmaya çalışır.

-Gazzâlî, el-Munkiz mine’d-dalâl

“Mü’minin ferasetinden korkunuz . Çünkü o Allah’ın c,c Nuru ile bakar.”
•Kulun hidâyete ermesinini en önemli işareti hiç şüphesiz tevbedir. Bu Allah’ın kulunu doğru yola hidâyet etmesiyle
gerçekleşir. Tevbenin üç şartı vardır. Pişmanlık, günahtan vazgeçmek ve günahından dolayı Allah’tan af dilemektir.
Bir kitâbullâh-ı a ’zâmdır serâ-ser kâinât
Hangi harfi yoklasan manası hep Allah çıkar
Muallim Nâcî

[Kâinât baştan başa Allah’ın büyük bir kitabıdır,; Kişi bu kitabın hangi harfine baksa onun Hakk’ın kaleminden meydana geldiğini anlayacaktır.]

Bir alimin en aşağı derecesi koyu cahil halktan farklı olmaktır. Baldan, -hacamat şişesinde görse bile- tiksinmez. Düşünür ki şişe balın kendisini bozmaz. Nefsin ondan iğrenmesi bilgisizlik ve cehaletten ileri geliyor. Esasen şişe pis kan için yapılmıştır. Cahil zanneder ki kan şişede olduğu için pis olmuştur. Bilmiyor ki kan kendisinde mevcut bir sıfattan dolayı pistir. Balda bu sıfat olmayınca mücerret o şişede olması ona o hali vermez ve pis olmasına sebep olmaz. Bu, batıl bir vehimdir, halkın birçoğuna galip gelmiştir. Bir sözü onların büyük tanıdığı bir adama isnat etsen batıl dahi olsa hemen kabul ederler. Fena, değersiz bildikleri bir kimseye isnat etsen doğru da olsa reddederler. Daima hakkı adamla ölçerler. Adamı haktan tanımazlar. Bu, çok büyük bir dalalettir.
Bazen bir at evvelce geçen bir atın izine basar. atasözünde anlatıldığı veçhile bizim hatırımıza gelmiş olan bir şey önce başkasının da hatırına gelmiş olabilir.
Hayatıma yemin ederim ki insanların çoğu hakkı batıldan, doğru yolu eğri yoldan ayırt etmek hususunda kendilerini maharetli ve çok akıllı sanırlar. Bu sebeple mümkün olduğu kadar hepsini, sapıtmış olanların kitaplarını okumaktan men etmek, kapıyı kapamak vacip olmuştur.
1- İnsan öldükten sonra cesedi tekrar dirilmez. Sevap ve azap gören ruhlardır. Azaplar ruhanidir, cismani değildir. Ruhun azap duyacağını kabul etmelerinde isabet etmişlerdir. Ruh azabı duyacaktır. Ancak cesedin dirilmesini inkar etmelerinde hata etmişlerdir. Ve bu iddia ile şeriat nazarında küfür irtikap etmiş sayılırlar.
2- Cenab-ı Hak külliyatı bilir, cüziyatı bilmez. Bu söz de şeriat nazarında açık bir küfürdür. Kuran-ı Kerim’de şöyle denilmiştir: Yerde ve gökte bir zerre miktarı dahi Allah’ın ilminden hariç kalmaz. Hakikat budur.
3- Filozoflar alemin kadim ve ezeli olduğuna inanmışlardır. Müslümanlardan hiçbir kimse bu meseleleri bu tarzda kabul etmemişlerdir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir