İçeriğe geç

Hiçbişey Kitap Alıntıları – Gökhan Özcan

Gökhan Özcan kitaplarından Hiçbişey kitap alıntıları sizlerle…

Hiçbişey Kitap Alıntıları

Ben biraz absürd bir kulum galiba. Yani hayatım, çoğunuzun anlam veremeyeceği basit ayrıntılarla geçiyor. Bir tür ayrıntı emekçisi olduğum söylenebilir belki.
-Belki bir gün, bir yerde yeniden karşılaşırız.
– Benim benim gitmem gerekiyor.
-Ya?
– Evet.
– Ne zaman?
-Hep.
Sen karşıma çıkan bir kayboluş muydun?
Söyle bakışlarını da vererek ellerime: Gitmeyebilsek, kalabilecek miyiz?
İnsanı leylekler getiriyor da niçin götürmesin kırlangıçlar?
İnsanın sınırı kendisidir ve benliğidir kaldıramayacağı tek esaret..
DİKLENDİM, BİLMEDEN ÇIPLAKLIĞIMI.
kendi ölümüne çağırılmış bir insan cesedi bulunmuştur
Yaşamanın mı vaktini geçirdim; geçmişin ve geleceğin mi tadı yok?
– YAŞAMAK BİR ZORUNLULUKTUR; ÖLMEK BİR SORUMLULUK.
Siz durun, diyorum Siz durun:
– Ben bir ölüp geleyim.
ANNE!
Beni ve ölümümü sen doğurdun. Ve ben en büyük ihanetim sana. Beni hiç affetmeyecekmiş gibi sev. Onların yanında senin sürgünüm ben. Sana dönmeye ve bir sonrakine bağlanmaya korkuyorum. ANNE!
Sen zamanın her yerinde vardın. Kendini bana verdin, etten kemikten ölümü, çamurdan hayatı verdin. Bana MUHATABIM YALAN’ı verdin.
Ölümse, sanki bir şeyi tamamlamaktı. Durmadan ölerek, gerçek ölüme vardım şimdi. Ölüm, bizim acıklı serüvenimizdi güzelim, durmadan akıyor ve kendi yokluğumuzu dolduruyorduk.
Bütün önemsizler gibi zehirli ve içinde bir tırmalanış taşıyan İşte ölüm de öyle bir yengeçti güzelim, yuttum onu! Sen hep başkalarının öldüğünü sanan sırça bir gururdun o zaman. Yanında günlerce ölüp durdum, hiç haberin olmadı.
Hep sana gelirken ölüyorum. Kendi ölümüne takılıp Ama sen sakın üzülme güzelim. Alışığım ben ölmeye! Hayatına usulsüzce kara selviler yerleştirilmiş çocuğum ben.
Sen karşıma çıkan bir kayboluş muydun? Hayata sonradan ve olmadığını söylemeye gelmiş sevgili suç ortağım: Varsa bir suç, ikimiz işledik. Gökkuşağının altından ikimiz geçtik ve akşam vakitleri sabunlu suların döküldüğü hendeklerden atladık ikimiz. Sevgili suçsuz ortağım: Şimdiyi ikimiz öldürebilirdik.
Böyle miydi her şey? Eski günler miydi? Yarın fantastik bir yalan mıydı? Dün? Ya dün? Var mıydı? Ortalıkta mavi bişeyler gördük müydü? Yaşadık mıydı? Her şey kuşlar için bile bir yalan mıydı? Her şey bu bize kalan mıydı? Hayır hayır bu değildi, bu değil Başkabişey Başkabişey Başkabişey
Benim sığınağım sensin. Sığınağı elinden alınmış bir savaş suçlusunun korkusu var gözlerimde. Çıplak gibiyim. Soyunmuş bütün giyilenlerden. Çıkarmış üstünü başını ve yakmış gibi, bulaşmasın karanlığa dünyanın kiri. Patlasın savrulsun yerle bir olsun. Dokunamadan sana yine.
Ölüyor ve bana ait bir ölüm için direniyorum. Eksik bir parça gibi seni beklerken bu son nefes serinliğinde, bu küçük ve zararsız molada durmadan depreşiyorum. Volkanik çatlaklardan düşüp bir bir yanıyor ve ardıma bakmadan kavruluyorum. Kimse kalmamış gibi. Yokluğun tek firesi gibi. Aynı şey. Aynı şey. Aynı şey.
Sana giden yollarda kayboluyorum. Nerede ve neyin kesitinde unuttun beni? Paralel miydi? Paradoks muydu? Labirent miydi? Laborant mıydı? Neyi bilmediğim ve zorla söküp götüren seni dokularımdan? Uzakların gardiyanı mıydı? Neydi bilmiyorum. Uzaklığı mı bekliyordu bu aramızdaki senin ve benim? Karşı karşıya olmaktan ve birbirimizi görmekten duyduğumuz şaşkınlığı bize karşı kullanan lanet olası yaratık Neydi? Neydi? Neydi?
Mutluluk hile ve kumar, sevgi kemikten zardı.
Tabuttum. İçimde adam vardı. Ölüydü. Gömülüydü.
– Seni seviyorum.
– Beni mi?
– Evet seni.
Gerçekten mi? Hay Allah! Hiç beklemiyordum. Muhtardan gönül ikametgâhı, valilikten sevgi oluru aldın mı? Lütfen al. Herşey kayıtlı olsun. Günün birinde sevildiğimi kanıtlamam gerekebilir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kolay mı ölmek?
Kolay mı hayatı bir noktada düğümlemek?
Duvar gözlerini daha ne kadar saklayabilir?
Bir sonu var bunun; her şeyin bir sonu var.
duvara asılan resim, gün gelir indirilir.
Yerinde tozlanan bir çerçeve kalsa ne olur, kalmasa ne olur?
İstersen çıkmam dışarıya bugün; bana öyle geliyor ki,
bu odanın dışına çıksam ve kapasam ardımdan kapıyı
uçurumun kıyısında tutunduğum küçük çalı
artık seni taşımayacak.
Ben gitmek zorundayım biliyorsun, sen kalmak.
Böyle mi olmalıydı?
Senin hazırlığın daha bir benziyordu güz vakti
uçurtmalara.
Söyle bakışlarını da vererek ellerime:
Gitmeyebilsek, kalabilecek miyiz?
ters çevirmenin kolaylığıydı
bir kum saatini değerli kılan.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Öfkesini çıkarıp yastığın altına, diğerlerinin yanına koydu. Sonra o anlamsız yüzünü alıp yıkamaya gitti.
Dev bir böcek, bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini toprağın üstünde Gregor Samsa’ya dönüşmüş olarak buldu.
Gülünç biçimde ölenlere kimsenin saygısı olmaz. Bu yüzden gülünç bir ölümden korkuyorum.
Ama sevgiler bayım Onlar Kimin kapısını çalacaklarını bilemezler çoğu zaman. Bu yüzden durmadan acı çeker sevenler. Herkes ya da her şey bir yanıyla uygun değildir aslında sevilmeye. Yine de vazgeçebilir miyiz sevmekten bayım?
Çünkü ben oldum olası karşımdakinin bir gün gerçek kimliğiyle başıma bela olabileceğini hesaba katmışımdır.
Çok sonra öğrendim kardeşim sandığım şeyin, ceviz kaplama bir komodin olduğunu. Eskiciye satılamayan tek eşya olarak varlığını yıllarca sürdürdü.
Bu yaşıma geldim anlatmakla biten hiç bir şey görmedim ben.
İsterse insan, her şeyden bir mutluluk payı ayırabiliyor kendine.
Bu yaşıma geldim anlatmakla biten hiçbir şey görmedim ben.
Kimse insanın yanında durduğu şeyi güzelleştirebileceğine inanmak istemiyor.
Eee diyorlar, insan bu, mayhoştur biraz.
Ne zaman ayağa kalksam, yeniden oturmam gerekiyor bugünlerde.
İnsanın hayallerini tüketecek kadar vakti olmamalı. İlle de birşeyin tükenmesi gerekiyorsa; bu niye dünyanın mısır gevreği stokları olmasın!
Ayakları hiçbir zaman yere basmadığı halde, ayakkabıları sürekli delinen biriyim.
Daha dün annemizin kollarında yaşarken, çiçekli bahçemizin yollarında koşarken ve şimdi Parklar ve Bahçeler Müdürü’yüm ve annem yokluğun candamarı.
Cumartesiler hep çabuk geçer.
başı çekmesi gereken pazartesi, görev bilinciyle önden giderek geçen pazarın üzerine uzandı. Ve uyudu.
Gözyaşımın sadece hatırlarken vermeye razı olduğu o hazzı, siz de tattınız mı?
Önceleri babamın başında bu yaştan sonra yeniden saç çıktığını düşündüm. Bunun bedeli olarak da başı ters çevrilmişti. Bu siyah kılların sakal diye isimlendirildiğini sonradan öğrendim.
Nesli tükenen bir başka şey de çamaşır leğenleri
Ne oldu peki?
Yine aynı şey. Rahat olmaları için eskilerini parçaladığım yeni günler de bana ihanet edip aynı şeyi yaptılar. Eskidiler.
Ya bıkkın palyaçoyu anlatmış mıydım size? Bir gün bütün boyalarını kötüye kullanıp yüzüne hüznü çizmişti.
Herkes ya da her şey bir yanıyla uygun değildir aslında sevilmeye. Yine de vazgeçebilir miyiz sevmekten ?
Sana giden yollarda kayboluyorum.
İnsanlar tarafından, en titreyen yerlerinden kemirilerek bile olsa, ölmeli bir gün insan. Yok ille de ölmeyecekse o zaman hiç büyümesin. Bir tek çocuklara yakışmıyor çünkü ölüm. Çocukluğa Çocukluk güzelim, hatırla! Açık havada geçiştirilmiş tek parçasıdır ömrümüzün.
– Belki bir gün, bir yerde yeniden karşılaşırız.
İsterse insan herşeyden bir mutluluk payı ayırabiliyor kendine.
– Küçük bir çırpınışım; esmer bir soluk.
Söylenmemiş sözleri uçmuyorum.
Benim ellerimden hergün birşeyler kayıp gidiyor; elimden gelmiyor engel olmak.
Saf ve masum kalbimi tatil günlerinde bile rahat bırakmayıp oyuncak ettiniz kendinize, nişlerim yalama oldu.
Öykücü yazmazsa öykü kahramanları varolamazlar ki
Bazen gerçekten verilecek hiçbir cevap yoktur. Askılar asmak gerekir soruları, ya da dönüp kendine bakmak yeniden, yalçın kayalıklar gibi eritmek kendinde soruları, özsuları, enzimleri
Dünyadaki her şey sevgiyle ısınır ancak bayım; fizik kanunları her şeyi saptırıyor.
Hepimizin ipleri Tanrı’nın elinde bayım. Öyle sanıyorum ki; mutluluğu farketmemiz için yarattı acıları.
durmadan acı çeker sevenler. Herkes ya da her şey bir yanıyla uygun değildir aslında sevilmeye. Yine de vazgeçebilir miyiz sevmekten bayım?
Bu insanlar böyle. Yaşadığın zaman boyunca vücudiyetine bahçedeki maydanoz kadar önem vermezler.
Ne tuhaf insanlar var dünyada deriz ya; bunu biraz da kendimize söylediğimizi bilmeyiz nedense. Evet ne tuhaf insanlar var dünyada. Ben de onlardan biriyim işte.
Ne kadar azım. Yollarda durdurulup azımsanıyorum. Azım sanıyorum. Vücudiyetim bahçelerdeki maydanozdan daha mı az önemli? Ben öyle sanıyorum. Çünkü bir tabak köfte için bir hayati bir önemim olmadı şimdiye kadar.
Yusuf, daha derindi dedi meczup, atıldığı kuyudan.
İnsanın gidebilecek bir yeri olmalı mutlaka. Benim yok.
her şeyi hatırlanmaması gereken yerde imkansız denecek kadar ayrıntılı hatırlamak gibi bir huyum var. Tabii hatırlamam gerekenleri de zamanı geldiğinde bütün ayrıntılarıyla unutabiliyorum.
Kimse insanın yanında durduğu şeyi güzelleştirebileceğine inanmak istemiyor.
İnsanın hayallerini tüketecek kadar vakti olmamalı.
Hâlinden memnun musun? Hâlin senden memnun mu?
Yaşasın kimsenin yaşasın demedikleri. Bırakın ben de bir köşede yaşayıvereyim.
Her şey olmayacağım bir güne kalıyor. Her şey tutamayacağım bir yüksekliğe kaldırılıyor. Tehlikeliyim. Hayatı küçük çocukların bulamayacağı serin bir yerde saklıyorlar. Arama bulamayız. Çünkü yok. Olmayan bir şey o. Aradıkça bulamamanın iğrenç çukuruna çekiliyoruz. Yapma. Onlar gibi olma.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir