İçeriğe geç

Hiçbir Yerden Haberler Kitap Alıntıları – William Morris

William Morris kitaplarından Hiçbir Yerden Haberler kitap alıntıları sizlerle…

Hiçbir Yerden Haberler Kitap Alıntıları

Eğer bir insan mutsuz kimselerin arasında yaşarsa çok çabuk yaşlanır ..
Evet eminim! Eğer başkaları da gördüklerimi benim gördüğüm gibi gördülerse bu bir rüya değil ileri görüş olur.
”Ölümden korkmalarına karşın onlar yaşamdan nefret ederler. ”
‘Üstünlük’ taslamanın değişerek yerini ‘dostluk’ anlayışına bıraktığı zaman gerçekleşecektir
Adeta güneşin altında bir lale bahçesi gibiydiler.
O zamanlar ben dünyada hiçbir yerde kötülük olmayacağına inanacak kadar mutluydum.
Siz bilirsiniz ki aşıklar başları derde girmedikçe konuşmazlar, bunun yerine gevezelik ederler.
‘Sanırım barış gelince herkes mutlu oldu ‘
Silahsız vatandaşları katleden hangi toplum savunulmaya değerdir.
Ticaretin yok olmasının koleranın yok olması kadar iyi bir şey olduğunu henüz bilmiyorlardı; ne mutlu ki, bu yok oluş, sonunda gerçekleşti.
Çocukken bizim için zaman o kadar yavaş geçer ki her şeyi yapmak için çok zamanımız varmış gibi görünür.
Devrimin amacı nedir? Elbette ki insanları mutlu etmektir.
İş bizim için kaybetmekten korktuğumuz bir zevktir, ıstırap değildir.
‘Emeğin karşılığı hayattır.’
Biz politika konusunda çok iyi durumdayız, çünkü bizde böyle bir şey yok.
Kaçınılması gereken cezaların ve çiğnenecek yasaların olmadığı bir toplumda, saldırganlıktan sora mutlaka pişmanlık gelir.
Kaynayan kan bazen yanılır
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
”Aileler artık yasal veya sosyal hiçbir baskıyla karşılaşmadan, yalnızca karşılıklı sevgi ve şefkate dayanan bağlarla bir arada duruyorlar ve herkes istediği yere gidip gelmekte hür. ”
‘Sınıf ayrıcalıkları nedeniyle hemen her gün cinayetler işleniyordu.’
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Halâ yaşayabiliyorken yaşayın mücadele ederek.
Geri dönün ve bizi gördüğünüz, mücadalenize biraz umut kırıntısı eklediğiniz için mutlu olun.
Başkaları da benim gördüğüm gibi görebilirlerse, işte o zaman bu bir rüya değil bir görüş olarak adlandırılabilir.
”Fakirlik kaygısı farklı yolların denenmesini engelliyordu. ”
Eğer birbirlerinden hiç ayrılmaması gerekenler, birbirlerinden ayrılıyorlarsa, o zaman bu böyle olmalı.
Bu yüzden tanrılar insanın üzüntüsü ve kötü gününü böyle tasarladı.
Kendi aşkımız ve arzularımızın bir sonucu olan çocuklar üzerinde baskı ve şiddet gücümüzü kullanamayız.
“Hayır, olmaz, bizden biri olamazsınız; geçmişin mutsuzluğuna o kadar aitsiniz ki bizim mutluluğumuz sizi usandırır. Geri dönün, artık bizi Gördünüz , zamanınızın tüm şaşmaz kurallarına rağmen gelecekte häkimiyetin yerini kardeşliğe bıraktığı, dünyayı bekleyen bir sükünet zamanı olduğunu gözlerinizle gördünüz ancak daha vakti var.
‘Çalışmanın ödülü yok mu?’ dedi ‘Çalışmanın ödülü hayattır. Yetmez mi?’
Devletin adaletsizliğini kullanarak devlet düşmanları yetiştirecek bir zenginler sınıfımız yokken nasıl suçlular sınıfımız olabilir ki?
Hapishaneler en kötüye doğru atılmış iyi bir adamdı.
Çünkü bilirsiniz ki, aşk mantıklı bir şey değildir.
Çocuklar evlerin içinde ne kadar az kalırsa onlar için o kadar iyidir.
Bazen yolda giderken rastladığınız biz ilginç ve güzel bir yüz, Bir daha onu hiç göremeyecek olsanız dahi, size bütün benliğinizle düş kırıklığına uğratır, işte ben de öyle hissettim.
Eğer bir insan mutsuz kimselerin arasında yaşarsa çok çabuk yaşlanır.
‘Bırakın ülke yürekli insanlar dışında her şeyden temizlensin, yeter ki tekrar köleliğe dönmeyelim!
Ertesi sabah Hükümet Londra’da sıkıyönetim ilan etti. Bu uygulama Kıta Avrupası’nın mutlakıyetçi devletleri tarafından sıkça uygulanan bir durumdu, fakat o günlerde İngiltere’de böyle bir şey duyulmuş degildi. Önceden açıkladıkları bölgeye en genç ve en akıllı generallerinden birini atadılar. Bu kişi uzun süreden beri zaman zaman ülkenin
karşılaştığı tatsız savaşlarda belli bir ün kazanmıştı. Gazeteler kendilerinden geçmişti. En coşkulu direnişçiler ise şimdi ön saflarda yer alıyorlardı. Olağan zamanlarda kendi fikirlerini kendilerine saklamaya ya da kendi çevreleriyle sınırlı
tutmaya zorlanan kimseler, şimdi tüm Sosyalistleri birden ezme beklentisi içine girdiler ve bunlar, son altmış yıldır demokratik eğilimlere bile büyük bir aptallık içinde göz yumulduğunu söylediler.
Değişen tek şey, artık hayatının büyük bir bölümünü adadığı değişimi görecek kadar uzun yaşayamayacağını bilmesiydi
Hayır, işe yaramayacak. Bizden biri olamazsın. Sen tamamen geçmişin mutsuzluğuna aitsin ve bu yüzden bizim mutluluğumuz senin için yorucu olur. Geri dön, işte gördün bizi. Ait olduğun zamanın kati yargılarına karşın ilerde bir gün dünya için bir huzur çağının olduğunu kendi gözlerinle gördün. Tüm bunlar ancak efendilik dostluğa dönüştüğü zaman gerçekleşecek, daha önce değil. Geri dön artık öyleyse. Hayatını sürdürürken, baktığın her yerde aynı şeyi göreceksin; başkalarını kendilerine ait olmayan hayatları yaşamaya zorlayan ama bu arada kendi gerçek hayatlarına hiç mi hiç değer vermeyen, ölümden korktukları halde yaşamdan nefret eden adamlar göreceksin. Geri dön ve bizi görmüş olduğun için, mücadelene birazcık da olsa umut katmış olduğun için daha mutlu yaşa. Git ve hala şansın varken yaşamaya devam et. Ne kadar acı, ne kadar emek gerekirse gereksin, gelecekteki dostluk, huzur ve mutluluk günlerini inşa etmek için mücadele et.
Derler ki, çağımızın başlarında çok sayıda insan aylaklık denen kalıtsal bir hastalığa tutulmuş. Çünkü bu insanlar tarih kitaplarında adları köle sahipleri ya da işverenler olarak geçen, insanları kendileri için çalışmaya zorlayan kimselerin torunlarıymış. İşte aylaklık hastalığına yakalanmış kimseler tüm zamanlarını dükkanlarda hizmet ederek geçirirlermiş çünkü ancak bu kadarını becerebiliyorlarmış. Hatta bir ara çalışmak zorunda bırakıldıklarını sanıyorum. Çünkü, bu özellikle kadınlar, öyle çirkinleşmişler ve dünyaya öyle çirkin çocuklar getirmeye başlamışlar ki eğer bu hastalığa gereken müdahale yapılmasaymış komşular bu duruma daha fazla dayanamayacaklarmış. Yine de bugün tüm bunlar geride kaldığı için memnunum.
Biraz daha ilerledikten sonra tekrar sağıma bakarak şüpheli bir sesle, Parlamento Binaları! Bunları hala kullanıyor musunuz? dedim.
Bir kahkaha patlattı, kendini ancak bir süre sonra toplayabildi. Sonra, sırtına hafifçe vurarak: Sizi anlıyorum komşum, bunları neden hala yıkmadığımızı merak etmekte hakkınız var. Yaşlı akrabam bana orada oynayan oyunlarla ilgili kitaplar vermişti okuyayım diye. Bu yüzden konuyla ilgili bir şeyler biliyorum. Kullanmak ha! Tabi aslında; hem ikinci bir çarşı olarak hem de gübre deposu olarak kullanıyoruz orayı.
Hava gittikçe biraz daha ısındığı için yer yer içine gün ışığı sızdıran bir gölgede bulunmak son derece hoştu. Serinlik ve gölge gergin zihnimi yatıştırarak huzur dolu bir mutluluk veriyordu. Öyle ki bu yumuşak sessizliğin içinde yol almaya sonsuza dek devam edebilirmişim gibi geliyordu..
İnsanlar kargaşa, sürtüşme ve düzensizliğin hakim olduğu dönemlerde tarihe ilgi duyarlarmış ve görüyorsunuz ya işte; ”bugün bizler hiç de böyle değiliz. ”
O dönemki adıyla ‘üretimin ucuzlaştırılması’ için her şey feda edildi: işçilerin mutluluğu, rahatlığı ve sağlığı, yiyeceği, konutu, serbest vakti, eğlencesi, eğitimi, kısacası hayatı; çoğu üretmeye bile değmeyecek ürünlerin ‘üretiminin ucuzlaştırılması’ gerekliliği karşısında bir kum tanesi kadar değerli değildi.
Parlamento bir açıdan bakıldığında üst sınıfın çıkarlarına zarar gelmemesi için çalışan bir tür izleme komitesi, diğer açıdan bakıldığında da insanların kendi meselelerini yönetmede bir payları olduğunu sanmalarını sağlayan bir tür perde değil miydi?
‘Hayat mücadelesi’ denen bela (diğer bir deyişle; bir tarafta hakkını almak için çabalayan köleler, diğer tarafta kendi paylarını artırmak isteyen köle sahipleri) çoğu insan için eğitimin; yaşam sanatına yeni adım atmış bir çaylağa istese de istemese de, bilgiye aç olsa da olmasa da bu bilgileri umursamayan diğer insanlara hizmet edebilmesi amacıyla daha önce birçok insan tarafından çiğnenip sindirilmiş çok da geçerli olmayan değersiz bilgileri zorla yutturan bir sisteme indirgendiği zamanların bakış açısı sizinki.
Söylentiye göre çağımızın ilk zamanlarında kalıtımsal Aylaklık hastalığından mustarip epey fazla kişi varmış, soyları kötü zamanlarda insanları kendileri için çalışmaya zorlayan, tarih kitaplarında köle sahipleri ya da işçilerin patronu olarak adlandırılan insanlara dayanırmış.
Çocukken zaman o kadar yavaş geçer ki her şey için zamanımız varmış gibi hissederiz.
Siz, yetenekleri ve eğilimleri göz önünde bulundurulmadan, ‘öğrenim’ denilen gelenek doğrultusunda gerçekleri göz ardı ederek çocukların belirli bir yaşa geldiklerinde okullara tıkıştırılmasını bekliyordunuz. Dostum, böyle bir işleyişin fiziksel ve zihinsel gelişimi dikkate almamak demek olduğunu göremiyor musunuz? Hiç kimse böyle bir değirmenden incinmeden kurtulamaz, yalnızca başkaldırı ruhuna sahip olanlar ezilmekten kurtulabilir.
Tanrılar insanlara keder ve kötülük verdi ki, dünyada masallar ve şiirler de olabilsin.
Yüzünün kızarışının öfkeden değil mutluluktan ileri geldiğini anlamak zor değildi. Gerçekten de aşk, hiddetten daha biliçlidir.
Mutsuz insanlar arasında yaşayan insanların çok çabuk yaşlandıklarını söylerler ve ne yazık ki doğrudur.
Kaçınılması gereken ce¬zaların ve çiğnenecek yasaların olmadığı bir toplumda, sal-dırganlıktan sonra mutlaka pişmanlık gelecektir.
Altın Çağ ya da insanlığın mutlu çocukluk dönemine duyulan özlem hiçbir çağda yok olmamıştır. Bu arayış Roma felsefesi ve ritüellerine de yerleşmiştir. Roma ‘nın en eski Tanrılarından ve Yunan Kronos’ uyla özdeşleşen Saturnus için, Saturnales olarak adlandırılan ve eski mutlu dönemleri anmak için yapılan kutlamalarda, sınıflar arası ayrımlar kalkar, savaş ve idamlar ertelenir ve halk kısa süre içinde olsa Altın Çağ ‘ın geri geldiğine inanırmış ..
Bu sık sık söylenen doğru bir gerçektir: Eğer bir insan mutsuz kişilerin arasında yaşarsa çok çabuk yaşlanır.
Kahramanlık gibi yanıltıcı olan geçici gençlik aşkı ömür boyu sürer düşün¬cesi, bunun erkenden sönmesiyle hayal kırıklığı getirir. Bir er¬keğin olgunluk yaşlarında hem de tek bir kadın için duyduğu arzu, bu kadını tüm arzularının tek amacı yapar. Böylece kadı¬nın olağan iyilikseverliği ve sıradan güzelliği adamın idealin¬de insanüstü bir mükemmeliyet halini alır; veya son olarak di¬yeceğim ki, güçlü ve düşünceli bir erkeğin güzel ve akıllı bir kadının en yakın arkadaşı olmak arzusu akılcıdır. Bu kadın iş¬te böylesine çok sevdiği dünyanın güzelliğinin ve görke¬minin ta kendisidir.
On¬lar şuna inanıyorlar ki, eğer bir çocuk bir erkek ve bir kadının doğal ve saglıklı aşkı sonucunda dünyaya gelmişse, bu nite¬likler geçici de olsa, o çocuk her bakımdan çok daha iyi du¬rumda olur, özellikle de bedensel güzellikler bakımından. Oysa saygın bir ticari ilişkiye dayalı evlilik yatağında ya da bu ağır sistemin sıkıcı çaresizliği içinde dünyaya gelen bir ço¬cuk ise bunun tam tersidir. Derler ki, Zevk zevki yaratır. Ne dersiniz?
Fakat bana öyle geldi ki bu yeni yollar eskilerinin aynısıydı.
Mutsuz insanlar arasında yaşayan insanların çok çabuk yaşlandıklarını söylerler ve ne yazık ki doğrudur.
Politikayla aranız nasıl? diye sordum. Gülerek bana şunları söyledi: Biz politika konusunda çok iyi durumdayız, çünkü bizde böyle bir şey yok.
Hükûmet zenginleri yoksullardan, güçlüleri zayıflardan korumaktan başka hangi amaç için var ki?
Politikanın efendilerinin oynadığı oyun, birkaç hırslı yandaş kişinin, lüks ve heyecanlı bir eğlence hayatı yaşayabilmek için halkı ya ikna ederek ya da zorlayarak, kendi masraflarını onlara ödetmesinden ibaretti. Kendi aralarında ciddi fikir ayrılıkları varmış gibi bir izlenim yaratmak, hayatlarının her aşamasında yer alan bir yalandı
İmkân varken yaşamaya devam edin. Her ne kadar acılara katlanmak ve çalışmak gerekse de, mücadele etmeye devam edin. Böylece biraz bile olsa, yeni günlerin dostluk, huzur ve mutluluk içinde gerçekleşmesi için uğraşın.
“Tanrılar insanlara keder ve kötülük verdi ki dünyada masallar ve şiirler de olabilsin.”
Zamanın geçerli söylemi, malların kullanılmak için değil satılmak için yapıldığı idi.
“İnsanlar umutsuz bir didinme içinde ‘uygarlığın’ işe yaramaz mallarını satın alabilmek için kendilerini köleliğe satmış olurlardı.”
“Böcek gübre içinde yaşamaya alışırmış. Bu insanlar gübreyi belki güzel belki iğrenç buldular, ama onun içinde yaşadılar.”
Gübre, bozulmanın en kötü biçimi değildir; bundan bereket ortaya çıkabilir. Oysa asıl kıtlık öbüründen çıkmıştır.(Demokrasi)
“Eğitimi umursamayanlar, hiç karşı koyamadan, kendilerine verileni yutup sindirdiler ve sindirdikleri şeyleri yine eğitimi umursamayan başka insanlara eğitim hizmeti vererek yutturdular”
‘İyi vuruş yaptın! Arkanı dön ve önünde eğil!’
Politikanın efendilerinin oynadığı oyun, birkaç hırslı yandaş kişinin, lüks ve heyecanlı bir eğlence hayatı yaşayabilmek için halkı ya ikna ederek ya da zorlayarak, kendi masraflarını onlara ödetmesinden ibaretti. Kendi aralarında ciddi fikir ayrılıkları varmış gibi bir izlenim yaratmak, hayatlarının her aşamasında yer alan bir yalandı.
Geri dönün o zaman; yaşadığınız sürece hep başkalarına kendilerine ait olmayan hayatlarını yaşatan ve kendi hayatlarını umursamayan insanlar göreceksiniz. Hayattan nefret eden, ölümden korkan insanlar
Fakat söylemeye çalıştığım şey, benim bütün bunların bir parçası olduğum ve acıyı da zevki hissettiğim gibi içimde hissettiğim. Bunu benim için, yalnızca yiyip içip uyuyabileyim diye bir başkası yapmıyor, ben kendi payıma düşeni yapıyorum.
Şu an ne kadar mutlu olsak da zaman değişebilir, yeni bir değişim isteyebiliriz, kimi şeyler direnemeyeceğimiz kadar cazip, kaçırmak istemeyeceğimiz kadar heyecan verici gelebilir ve bunların daha öncekiler gibi birer evre olduğunu idrak etmezsek tahrip edici, aldatıcı ve aşağılık sonuçlar doğurabilir.
Bir evden başka bir eve taşınmayı sevdiğimi söyleyemem; insan bir yerdeki hayata çok kolay alışıyor, insanın hayatına o kadar uyumlu ve mutlu bir şekilde yerleşiyor ki az da olsa yeniden başlamak acı veriyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir