İçeriğe geç

Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm Kitap Alıntıları – İnci Aral

İnci Aral kitaplarından Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm kitap alıntıları sizlerle…

Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm Kitap Alıntıları

¶¶ Her şey karşıtıyla var olduğuna göre yaşamak her an ölüme hazır olmak demekti. ¶¶
¶¶Boşluk özgürlüktü. İnsan her an her şeyi bırakıp gidebilecek hafiflikte yaşamalıydı. ¶¶
¶¶Nasıl yaşayacağım bundan sonrasını? Yoruldum ¶¶
¶¶Hayatı hep ciddiye aldın sen. Baştan sona büyük bir oyundur oysa yaşamak.¶¶
¶¶Kendisine pahalı bir şey almaya özendiğinde bu ülkede yaşayan insanların çoğunun açlık sınırında yaşadıklarını anımsayıp caydığı olurdu. ¶¶
“Sürekli barış umudu içinde kaçınılmaz bir savaşı sürdürmek durumunda kalan iki düşmanın ilişkisiydi bu.”
“İnsan isterse kendi yaşamını dilediğince, dilediği zaman bitirebilmeliydi. Dünyaya gelmek, insanın kendi elinde olmayan bir edimdi, tamam, ama onca yaşam deneyimi edinmiş, aklı başında bir insanın doğduğu andaki bilinçsizlik düzeyiyle bir tutulması doğru muydu ki ölmesine izin verilmiyordu?”
Kadın söz konusu olduğunda, erkek bilincinde de bütün bir erkeklik söylemi almak fiili üzeride oturtulmuştur.
Duygusallığın esiri oluyordu insan geceleyin ama gün ışığı bütün acıklı ve iddialı sözleri öldürüyor, hatta gülünç hale getiriyordu.
Baştan sona büyük bir oyundur oysa yaşamak. Gösteride. Oyuculuğun yoksa yavandır.
Bu dünyadaki en anlaşılmaz, en güç, en karmaşık şeyler bike sanıldığından daha basitti aslında.
Bütün düşler gerçeğin abartılmış bir benzeridir.Sanrılarla,gerçekler ve bellek kayıtlarında yeniden canlandırma arasında kıl payı fark var aslında.Düşler yaşamın ve isteğin sınırsızlığını anımsatıyorlar insana.Kendimizi ve başkalarını anlamamızı kolaylaştırıyor ve yaşama cesareti veriyorlar.
Her insan kendi içinde yüzlerce değişik insan ve yaşam olanağı taşıyor diye düşündü cesaretle, insanın dümdüz bir tek yaşamı olmaması gerektiğini kavramak zorundayım artık.Yaşam tatsız tuzsuz bir lapa değil bundan çok daha lezzetli ve cömert.
Unutmak yaşananların yok olmacasina bizden uzaklaşması demek değildi.Unutmak duyulan acıları sindirip kendine katmaktır
İnsanların yaşadıkları düşkırıklıkları onların bilmedikleri henüz keşfedemedikleri durumlarla ilgiliydi belki de
Yeniden genç olabilse keşke. Zamanın bu kadar çabuk geçişi, insan hayatının böylesine kısa oluşu haksızlıktı. İnsan, hele bir de kadınsa nasıl yaşaması gerektiği öğrenmiş olduğunda iş işten geçmiş oluyordu. Nasıl seveceğini bildiğinde akşam oluyordu. ”
Sevgi özgür ve özgün olmalıydı.
Unutmak duyulan acıları sindirip kendine katmaktır, diye düşündü, unutmak yeni bir ülkedir.
İnsan sevdiğini, sevmenin en yüksek noktasındayken yitirdiğinde çektiği acıyı yüceltiyor, salt sevebilmiş olmayı bile mutluluğa, sevince çeviriyordu sonradan.
İnsan yüreğinin aydınlığı ve aynı zamanda o korkunç karanlığı yoktu.
Sonra duyular, dokunuşlar, çağrışımlar ve örgüsü sevmenin incecik ipliklerinden oluşmuş düşler. Gün ve geceler. Sesler, görüntüler, renkler. Geçmiş denilen şey buydu.
Unutmak duyulan acıları sindirip kendine katmaktır, diye düşündü, unutmak yeni bir ülkedir.
Her türlü bağlayıcı nesneye düşmanlık duyuyordu. Boşluk özgürlüktü, insan her an her şeyi bırakıp gidebilecek hafiflikte yaşamalıydı.
Tanrım, çok acı çekiyorum Cehennem bu mu yoksa ? Hiç inanmadım, açık söylüyorum korkmadım ve inanmadım Suya ve gökyüzüne daha yakındım çünkü. Hiçbir kural ve ceza yıldırmadı beni. Gökyüzünde sonsuz huzur ve özgürlük olduğuna inandım. Uçsuz bucaksız ferahlık esenlik ve güzellikti gökyüzü.
Unuttuğunu sandığı birçok şey vardı yaşamında, ama unutmak yaşananların yok olmacasına bizden uzaklaşması demek değildi. Unutmak duyulan acıları sindirip kendine katmaktır, diye düşündü, unutmak yeni bir ülkedir.
Zamanın bu kadar çabuk geçişi, insan hayatının böylesine kısa oluşu haksızlıktı. İnsan, hele bir de kadınsa nasıl yaşaması gerektiğini öğrendiğinde iş işten geçmiş oluyordu. Nasıl seveceğini bildiğinde, akşam oluyordu.
Her evlilik cinayetle biter, demişti annesi bir gün, Simden’e. Kadın için ölümdür. Bir kadın özgür olmalı. Bu sözleri sayısız aşklar yaşamış ve üç kez evlenmiş birinin söylemesi hem garip hem de mantıklıydı.
Simden apansız, şaşkınlıkla fark etti ki gerçekte, sevilmiş bütün erkekler onları seven kadınlara yabancıdırlar.
Unuttuğunu sandığı birçok şey vardı yaşamında, ama unutmak yaşananların yok olmacasına bizden uzaklaşması demek değildi. Unutmak duyulan acıları sindirip kendine katmaktır, diye düşündü, unutmak yeni bir ülkedir.
Hiçbir bitiş sürüncemede kalmamalıydı. Kangren olmamalıydı iliskiler. Bitişler birdenbire, bir vuruşta, acımasız ama kesin olmalıydı. Bir organın kesilip atılması gibi büyük ve geri dönüşsüz. Ancak bundan sonra o eksikle de olsa iyileşmeyi inanılırdı çünkü insan.
Gençken daha keskin oluyor insan . Ak ya da kara .
Zamanın bu kadar çabuk geçişi haksizlikti.
İnsan hele bir de Kadınsa nasıl yaşaması gerektiğini öğrendiğinde iş işten geçmiş oluyurdu.
Nasıl seveceğini bildiğinde. .. akşam oluyordu.
Mutsuz insanlar daha bencil oluyorlardi
Sevmek, kaybetmek korkusudur, işte hepsi bu. Doğru yerde, doğru zamanda oynayan kazanır, iyi olan değil
İki türlüydü insanlar; doğuştan, yapıları gereği mutlu olmaya yatkın olanlar ve olmayanlar.
Birbirlerini sevmişlerdi. Bunun çok büyük önemi vardı, evet, ama her şey olduğu da söylenemezdi. Mutlu olup olmadıklarını kimse bilemezdi. Göğün altındaki her ilişki, her birliktelik ancak o iki insana özgüydü. Aşk konu olduğunda, mutluluk ya da mutsuzluk olarak tanımlanacak durumlar o insanlara göre biçimleniyordu.
Unutmak, yeni bir ülkedir.
Ama bir elbise gibi çıkarıp atamıyordu insan geçmişi üstünden işte.
Isıtmayan, soğuk, ilgisiz bir güneş. O güneşe ait değil hiçbir şey. Hiç kimse. Hiçbir aşk, hiçbir ölüm.
Sevgi özgür ve özgün olmalıydı.Sürekli yan yana , dip dibe bir hayatla gerçek sevgi uzun süre bir arada kalamazdı.
Sonra duyular,dokunuşlar,çağrışımlar ve örgüsü sevmenin incecik ipliklerden oluşmuş düşler.Gün ve geceler.Sesler,görüntüler,renkler.Geçip giderken yaşananlardan kalanların tortusuydu bütün bunlar.Geçmiş denilen şey buydu.Tutkuların bulutsu anıları kalıyordu geriye.Aşkların gölgeleri,yankıları kalıyordu.
Gene de doğada var olan özgürlüğün yerine öyle değerler konulmuş ve öyle uzun zaman olmuş ki bir çırpıda silinip atılamıyorlar
Yeniden doğuş olanaksızdı.Bu bilinç durumu taşımıyordu özünde çünkü.Sır oldukça,insan bilmedikçe,bilincine varamadıkça neye yarardı ki bir başka bedende yeniden dünyaya gelebilmek.
Duygusallığın tutsağı oluyordu insan geceleyin.
Hiçbir şeyi tam olarak gerçekte yaşadığı gibi anımsayamıyordu insan.
Çünkü ne olursa olsun güzeldir yaşamak, iyidir ve yalnızca son anda değil daha önce de ara sıra geriye doğru bakıp yaşadıklarını anlamaya çalışmak yararlıdır.
Şimdiki zaman geçmişten ve bir o kadar da gelecekten oluşuyordu ve geçmiş, gelecek zamandan bakılan eskimiş bir şimdiki zamandan başka bir şey değildi.
Bizden çalınmasına gönüllü olarak razı olduğumuz her şey değil midir sevgi?
Bir yerlerde takılıp kalmış bir zamanın içinde öldürücü suskunluğun içinde bekliyor. Kurumuş bir sapın ucunda solgun bir güz gülü gibi.
Birbirlerini sevmişlerdi. Bunun çok büyük önemi vardı, evet, ama her şey olduğu da söylenemezdi. Mutlu olup olmadıklarını kimse bilemezdi. Göğün altındaki her ilişki, her birliktelik ancak o iki insana özgüydü. Aşk konu olduğunda mutluluk ya da mutsuzluk olarak tanımlanacak durumlar o insanlara göre biçimleniyordu.
Kolay yanıtlanamaz sorular büyütüyordu kafasında durmadan.
Ne yazık ki insan, hayatın güzelliğini, tadını, yaşamanın olağanüstü bir serüven olduğunu fark ettiğinde yaşlılığın eşiğine gelmiş oluyordu. Birçok şey için gecikmiş olduğunu kavrıyor ve şöyle düşünüyordu: İyi ama çok az zamanım kaldı. Neden şöyle yerine böyle yapmadım, neden onu değil de bunu seçmedim?
Çünkü insan asıl yitirdiğinde severdi elindekini, o zaman anlardı önemini o insanın, yanı başında dururken değil.
Kimi kez en önemli olayların belleğinden silinmiş, buna karşın çok önemsiz bir ayrıntının öylece kalmış olduğunu görüyordu. Unuttuğunu sandığı birçok şey vardı yaşamında, ama unutmak yaşananların yok olmacasına bizden uzaklaşması demek değildi. Unutmak duyulan acıları sindirip kendine katmaktır, diye düşündü, unutmak yeni bir ülkedir.
Beyaz örtüler seriyordu akşamları sofraya, kocasını bekliyordu, ama gelmiyordu o. Gecelerini arkadaşlarıyla orda burda geçiriyordu. Bütün erkekler böyle yapıyordu çünkü Kadınlar kendi aralarında vakit geçiriyorlardı, birlikte çay içip dedikodu ederek. Çocuklarının kakalarını, dişlerini, en son dantel ve örgü modellerini, kocalarının neleri sevip sevmediğini anlatıyorlardı durmadan Yüzde doksan dokuzu bunalmalarının gizli sırrını henüz bilmemenin ve hiçbir zaman bilemeyecek olmanın koyu umutsuzluğu içinde küçük, avutucu mutluluklar üretmeye çabalıyorlardı.
Aralarındaki duygusal yarış, ikisini de karşı tarafa gerçekte olduğundan daha mutlu, daha iyi, daha başarılı olduğuna inandırmaya, ne olursa olsun açık vermemeye zorluyordu. Bütün bunların kasıtlı ve bilinçli yapılmamasının sonuç açısından hiçbir önemi yoktu
Hayatımda hem var hem de yoksun. Bu öyle dayanılmaz bir ikilem ki
Bitişler birdenbire, bir vuruşta, acımasız ama kesin olmalıydı. Bir organın kesilip atılması gibi büyük ve geri dönüşsüz. Ancak bundan sonra o eksikle de olsa iyileşmeyi umabilirdi çünkü insan.
Kendini rüzgâra göre savrulmaya bırakmıştı aptalca, kaygısızca.
Biz insanların var olan duyularımızla algılayamadığımız birçok şey vardı Dünya’da.
Düşleri üzerine düşünmüştü bilinçaltına attığı hangi özlemlerden ötürü görmekteydi bu düşleri?
Çoktandır engel olamadığı biçimde elinden kaçırdığına inandığı yaşamına, dıştan, başkalarının gözleriyle, yan tutmadan bakıp onu tanımlamak ve yeniden yakalayabilmek isteği duyuyordu.
Ama bugüne kadar kendisini hep boşluğa, yokluğa, başarısızlığa düşüren yaşam deneyimlerinden; yaşayamadıklarını düşünerek üzüldüklerinden; başkalarından gizlediği ya da isteyip de anlatamadığı korku, kötülük ve yenilgilerinin ağır yükünden bir ölçüde kurtulabilirmiş gibi bir umut, bir durulmuşluk vardı içinde bu sabah.
Her şey belirsizlik içinde yüzüyordu ve belki de düşüncelerde, ilişkilerde ve gündelik yaşamdaki karmaşayı körükleyip büyüten de buydu.
Kendisine pahalı bir şey almaya özendiğinde bu ülkede yaşayan insanların çoğunun açlık sınırında yaşadıklarını anımsayıp caydığı olurdu.
çoktandır hiçbir güzellik dokunmuyor yüreğine. Sevindirip şaşırtmıyordu onu. Her güzel şey bir an görünüyor ve yok oluyordu hemen. Bir yoğunluk içermiyordu. Coşkusunu yitirmişti demek ki.
ama unutmak yaşananların yok olmacasına bizden uzaklaşması demek değildi. Unutmak duyulan acıları sindirip kendine katmaktır,diye düşündü, unutmak yeni bir ülkedir.
”Çünkü insan asıl yitirdiğinde severdi elindekini, o zaman anlardı önemini o insanın, yanı başında dururken değil. ”
Sevmek, kaybetme korkusudur, işte hepsi bu.
İnsanların yaşadıkları düş kırıklıkları onların bilmedikleri, henüz keşfedemedikleri durumlarla ilgiliydi belki de
Unuttuğunu sandığı bir çok şey vardı yaşamında, ama unutmak yaşananların yok olmacasına bizden uzaklaşması demek değildi. Unutmak duyulan acıları sindirip kendine katmaktır, diye düşündü, unutmak yeni bir ülkedir.
Sorun kadınlığla insanlığı arasında bir denge kuramamış olmasıydı belki de
Bir aşkı öldürmek için o aşkın nesnesini ortadan kaldırmak en iyi çözümdü. Baştan beri bunun bilincinde olmuştu. Hiçbir bitiş sürüncemede kalmamalıydı. Kangren olmamalıydı ilişkiler. Bitişler bidenbire, bir vuruşta, acımasız ama kesin olmalıydı.
Her evlilik cinayetle biter, demişti annesi bir gün. Kadın için ölümdür. Bir kadın özgür olmalı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir