Arzu Saçlı kitaplarından Hiç Kimse kitap alıntıları sizlerle…
Hiç Kimse Kitap Alıntıları
Ne kadar güzel bir ismin var, bazıları, zayıf bitkiler zannederler çimenleri, oysa ne güçlüdür, göremezler. Üstüne basıp geçsen de, üstünde top oynasan da inatla yeşil kalmaya devam eder.
Sadece çiziyor, hayatında kağıt ve boyalarından başka hiçbir şeye yer yok.
Parçalanmışlıklarımıza yeni yamalar dikiyor, yenilerine yer açıyorduk.
Anne babalar, kendi çocuklarını kendi elleriyle enkaza çevirebiliyordu.
Demek ki, aslında kötü anne babalar, kendi kötülüklerini devredecekleri bir çocuk yetiştirebilirlerse kenara çekiliyor ve meydanı onlara bırakıyorlardı.
Ne zordur sevgi ile nefretin savaşı.
İnsanlar böyle işte, söylediklerine katılır, istediklerini yerine getirirsen senden iyisi yoktur. Ama hayır, dersen, nedenin ne olursa olsun tahammül edemezler sana.
Kaçış yerimdi, sığınağımdı kitaplar.
Bilmek ve anlamak arasında büyük bir uçurum var çünkü. Başınızı kaldırdığınızda, gökyüzünde kanat çırpan kuşlar görebilirsiniz. Onların nasıl uçtuğunu, kanatlarının altına doldurdukları havanın gücünü bilebilir ya da öğrenmek için elinize ne geçerse okuyabilirsiniz. Ama ne kadar uğraşırsanız uğraşın geldiğiniz son nokta yalnızca bilmis olursunuz. Bu, bir kuşun uçarken hissettiklerini anlamanin maalesef çok uzağındadır. dedi ve sustu.
Hayat boşluk kabul etmiyordu ne yazık ki…
Anne babalar, kendi çocuklarını kendi elleriyle enkaza çevirebiliyordu.
Ne zordur ne ağırdır tek olmak. Ne çok acıtır canını, senden, mutluluklarından, acılarından bihaber insanlar.
Kokular saklarmış anıları.
Sesi cılız çıkan insanların kelimeleri güçlüdür.
Kimilerinde kendimi çok zorlamam gerekse de mutlaka iyi birkaç anı bulup onları canlı tutmayı becerebiliyorum. Elimde kalan bir avuç anıyı kötülükten arındırmak istiyorum, sanırım…
… ama biz büyüdükçe annem küçülüyor sanki. Bizi büyütmek için kendinden, isteklerinden, saçının siyahından, yüzünün diriliğinden veriyor zamana.
Çünkü her şeyin ötesinde bir kadındım ben; sevgimin, aşkımın temelinde merhamet duygusu ile donatılmış.
Tabi şehir değildi önemli olan, nerede yaşadığının bir önemi yoktu ki. Önemli olan yaşadığın şehirde, O şehrin gökyüzünü kimlerle paylaştığındı.
Bu ne kadar önemli halbuki; varlığına şahitlik eden insanlarla, farklı kelimelerle anlatılan ortak hikayeler.
Tek başına kalmak insanın kendi tercihidir. Yani, etrafında insanlar, seni mutlu etmez, sen de araya duvar örmeye başlarsın. Bu bir tercihtir. Tercihindir, mutlusundur. Seversin tek başınalığı. Onların yanında, olmak istersen olursun çünkü. Yalnız kalmaksa başka. Tercih değildir, maruz bırakılırsın yalnızlığa. Yalnızlığın için birilerini suçlarsın sonra. Çünkü istediğin bir şey değildir bu, olduğun şeyde mutlu etmez seni.
Bazı sahneler vardır kafanıza kazınan, üstünüzde kat kat toprak olsa, aranızda bilmem kaç duvar olsa görürsün yine de. Görmek için gözlerine ihtiyacın yoktur çünkü.
Bazen en sevdiğin, suçlar seni. Ne zordur sevgi ile nefretin savaşı. Anlık bir savaştır belki. Gecenin rengini çaldığı gül, nasıl gün ışığıyla alıyorsa gecenin ellerinden rengini, sakinleşirsin ve sevgi yine oturur başköşeye.
Anne babası tarafından sevilmeyen, istenmeyen bir çocuk gibi. Hem onların olmadığı bir dünyayı deli gibi arzulayacak hem onları koruması için her gece yatmadan önce Tanrı’ya yalvaracak. Adını bilmediği çelişkinin tadına çok erken yaşta bakacak.
İnsanlar böyle işte, söylediklerine katılır, isteklerini yerine getirirsen senden iyisi yoktur. Ama hayır, dersen, nedenin ne olursa olsun tahammül edemezler sana.
Ne zordur, ne ağırdır tek olmak. Ne çok acıtır canını, senden, mutluluklarından, acılarından bihaber insanlar.
Sesi cılız çıkan insanların kelimeleri güçlüdür.
Bazıları koca bedenlerinin içinde çocuk pışpışlarken bazıları da çocuk bedenlerinde kocaman insanları yüklenmiş.
Anne babalar, kendi çocuklarını kendi elleriyle enkaza çevirebiliyordu.
Kaçış yerimdi, sığınağımdı kitaplar. Sığınağımdan her çıkışımda gerçek hayatın baş edilmez halleri karşılıyordu beni, korkuyordum.
“Bazıları koca bedenlerinin içinde çocuk pışpışlarken bazıları da çocuk bedenlerinde kocaman insanları yüklenmiş.”
kızgınlığımızda, öfkemizde, hayal kırıklığımızda ne kadar aceleciydik. Zaman, mekan dinlemezdi o duygular. Kapıyı deli gibi yumruklar, anahtarın kilidi içinde dönerken çıkardığı ses bile sakinleştiremezdi onları. Kapı açılır açılmaz tüm hayatımıza, evimize, üstümüze başımıza, gözlerimize bulaşır ve tatmin olana kadar çıkıp gitmezlerdi girdikleri kapıdan. Ama iş sevgiye, minnet duyduğunu dile getirmeye, sarılmaya, öpmeye gelince hep bir erteleme haline giriyoruz. Öfke ve kızgınlığı hemen gösterme dürtüsü, yerini daha çok zaman var, şimdi değil zamanı gelinceye bırakıyor. O zaman hiç gelmeyebiliyor bazen. Bir gün çalan bir telefon sesinde, açtığınız bir kapının ardında, hastanelerdeki bekleme salonlarında o anın hiç gelmeyeceğini öğreniyorsunuz. Bu yüzden sanırım mezarlıkların önünde çiçekler satılıyor. Bu kaybettiğiniz kişiyi hatırlamanın ötesinde bir şey. Bu bir özür, kimsenin duymadığı.
İnsan kaçtığı şeye dönüşüyor demek ki zamanla hiç fark etmeden.
İçime attıklarım sizin çöpe attıklarınıza benzemez. Siz vazgeçtiğiniz şeyleri atarsınız. Ben vazgeçemediklerimi.
İnsan kaçtığı şeye dönüşüyor demek ki zamanla hiç farketmeden.
Ne zordur sevgi ile nefretin savaşı.
Ölüm öyle bir sır ki yaşarken anlatamıyor insan, anlatırken yaşayamıyor.
Kafamın içindeki sesler susun artık, kapatın çenenizi!
Kaçış yerimdi, sığınağımdı kitaplar. Sığınağımdan her çıkışımda gerçek hayatın baş edilmez halleri karşılıyordu beni, korkuyordum.
Onun iyileştiğini görmek, belki onu ben iyileştirmek istedim, bilmiyorum. Ama olmadı işte. Bazen istemek yetmiyor.
Kötüler ölmüyor, onların üzerini hiçbir toprak ötmüyor.
İnsanın en kanlı savaşı kendiyle olandır. Çünkü bu savaş zırh kabul etmiyor.
Ama hayat işte, kimin ne yaşayacağını, kimin daha güçlü olacağını ve kimin daha çabuk büyüyeceğini bilemiyoruz. Bazıları koca bedenlerinin içinde çocuk pışpışlarken bazıları da çocuk bedenlerinde kocaman insanları yüklenmiş.
#kitapalıntısı “Bunun ne demek olduğunu ve bana neler hissettirdiğini bilebilirsiniz belki ama asla anlayamazsınız. Bilmek ve anlamak arasında büyük bir uçurum var çünkü. Başınızı kaldırdığınızda, gökyüzünde kanat çırpan kuşları görebilirsiniz. Onların nasıl uçtuğunu, kanatlarının altına doldurdukları havanın gücünü bilebilir ya da öğrenmek için elinize ne geçerse okuyabilirsiniz. Ama ne kadar uğraşırsanız uğraşın geldiğiniz son noktada yalnızca bilmiş olursunuz. Bu, bir kuşun uçarken hissettiklerini anlamanın maalesef çok uzağındadır.
#dokuzyayinlari #arzusaçlı #bookstagram
#dokuzyayinlari #arzusaçlı #bookstagram
Kendime açtığım her yara ölüm kadar gerçek..
Karanlığım güneşe galip geliyordu hep.
Kötüler ölmüyor, onların üzerini hiçbir toprak örtmüyor.
Hayat boşluk kabul etmiyordu ne yazık ki
İnsan kendi ateşini harlar mı, kendi yanışını seyreder mi uzaktan?
O geceyi geride bırakmıştık ama benim geride bırakmadığım şeyler de vardı:
Ama her çığlığın bir yankısı vardır. Çığlığımın yankısını Murat’tan duyamamıştım.
Ve sonra bir mahmeke salonunda avukatlar buna şiddetli geçimsizlik derken; bizler, aynı dozla yaşayamayan bizler yoksunluk diyorduk. Bu, asla yetmeyen aşkın yoksunluğu.
Herkes gibi bizim de kanayan yaralarımız vardı.
Çünkü bu savaş zırh kabul etmiyor. Kendimde açtığım her yara ölüm kadar gerçek.
Sanki yüreğimin ağırlığı günlerdir üzerime örttüğüm battaniyeye bulaşmış.
Onun mu bana ihtiyacı vardı yoksa benim mi ona?
İçime attıklarım sizin çöpe attıklarınıza benzemez. Siz vazgeçtiğiniz şeyleri atarsınız. Ben vazgeçemediklerimi.
Bazen hayatın bir yerinde takılıp kalıyor insan işte, ilerleyemiyor.
Bazen böyle şeyler olur. Yaşadığınız şey sizi çok üzerse ne yaptığınızı hatırlamayabilirsiniz.
İsteyip de tamamlayamadığım eksiklerimi de alıp gideceğim.
Ben bildim bileli beyazdı hep saçları. Peki, saçları ne renkti, beyaza teslim olmadan önce? O da, benim gibi susardı, hep susardı. Yanağımdaki gamzeyi ondan aldım ben.
*O kim bilir neleri defnetti yanağındaki çukura?
*O kim bilir neleri defnetti yanağındaki çukura?
Neden hep kötü anılar düşüyor aklıma? Halbuki çok mutlu olduğum zamanlar da oldu. Bende siyah, beyazdan hep daha güçlüdür.
Evet, biz büyüyoruz ama biz büyüdükçe annem küçülüyor sanki. Bizi büyütmek için kendinden, isteklerinden, saçının siyahından, yüzünün diriliğinden veriyor zamana. Verdikçe hafifliyor, hafifledikçe küçülüyor. Aynı beden sanki zamanla dünyada daha az yer kaplıyor.
*Aynı beden bizim büyüyen bedenlerimize yer açıyor.
*Aynı beden bizim büyüyen bedenlerimize yer açıyor.
Bazıları koca bedenlerinin içinde çocuk pışpışlarken bazıları da çocuk bedenlerinde kocaman insanları yüklenmiş.
Zihnimde devrik, anlaşılmaz, dağınık cümleler
Anılarına tutun. Onları düşün ve sakin kal
Var ile yok arasındayım Geçmiş var, şimdi var Sonra Sonrası yok.
Demek ki, aslında kötü anne babalar, kendi kötülüklerini devreceklerini bir çocuk yetiştirebilirlerse kenara çekiliyor ve meydanı ona bırakıyorlardı. Diğerleri, duruldu artık diye düşünürken, aslında onlar eserlerini seyrediyorlardı iyilik koltuklarına kurulmuş. Anne babalar, kendi çocuklarını kendi elleriyle enkaza çevirebiliyordu.
Çünkü tek başına kalmak insanın kendi tercihidir. Yani, etrafındaki insanlar, seni mutlu etmez, sen de araya duvar örmeye başlarsın. Bu bir tercihtir. Tercihindir, mutlusundur. Seversin tek başınalığı. Onların yanında, olmak istersen olursun çünkü. Yalnız kalmaksa başka. Tercih değildir, maruz bırakılırsın yalnızlığa.. Yalnızlığın için birilerini suçlarsın sonra. Çünkü istediğin bir şey değildir bu, olduğun şey de mutlu etmez seni.
İnsanlar böyle işte, söylediklerine katılır, isteklerini yerine getirirsen senden iyisi yoktur. Ama hayır, dersen, nedenin ne olursa olsun tahammül edemezler sana.
Kitap okurken bütün algılarımı kapatır, kitabın içinde kaybolurdum. Kimseyi duymazdım. Kaçış yerimdi, sığınağımdı kitaplar. Sığınağımdan her çıkışımda gerçek hayatın baş edilemez halleri karşılıyordu beni, korkuyordum. Bazen giderim ve kendime gelmem zaman alırdı. O an ne olduğunu, ne yaşadığımı hatırlamazdım hiç.
Yaşamak istiyorum ben, hem şimdi her zamankinden de fazla.
Ne kadar güzel bir ismin var, bazıları, zayıf bitkiler zannederler çimenleri, oysa ne güçlüdür, göremezler. Üstüne basıp geçsen de, üstünde top oynasana inatla yeşil kalmaya devam eder.