İçeriğe geç

Herkes Yalnız Kitap Alıntıları – Onur Caymaz

Onur Caymaz kitaplarından Herkes Yalnız kitap alıntıları sizlerle…

Herkes Yalnız Kitap Alıntıları

İnsan her gün yeniden dayanabilecek gücü nereden buluyor?
“Gözleri yaşlanmıyor insanın, ne görürse görsün aynı kalıyor”
İnsan en çok anlamadığını seviyor.
İnsan anlamadığı zaman çok seviyor. İnsan en çok anlamadığını seviyor.
Gözleri yaşlanmıyor insanın, ne görürse görsün aynı kalıyor.
Sonra tarla al. Bakla dik.
Tepede olsun. Deniz görsün.
Deniz de onu görsün hem.
Sonra oraya sakalar gelir.
Başında boynunda sarı, kırmızı tüyler olur.
Daha güzel ötmesi için gözlerini kör eder insanlar;
görmezse sesine ekler bakmak istediklerini.
Eminönü’nde, caminin orada kaçak satarlar,
merak eder cami minarelerine yan bakan rüzgârın rengini.
Yoldur saka. Yoldaki türkü.
Sesini biriktirir geçtiği yerlerdeki başka kuşların.
Sakayı dinlersen küçük ömrünce duyduğun tüm sesleri dinlersin.
Sonra tarla al. Domates ek. Defne.
Sarı badanalı evler.
Adaçayı.
Geceler.
Klarnet.
Gidersin.
Bitmeyen rakı kadehi yapsalar şu akıllı telefonlar yerine.
Asıl soru şu:İnsan neden saklar eşyayı?O şeyi kullandığı zamanı mı kutsar,o şeyle yaşadığı zamanki kendini mi arar?
Hikâyemi bitirdiğimde anlamıştım:Biz vahşiler için sonsuzdu aşk; sonsuz iyilik,sadece birinin sonsuz iyiliğini. istemekti.Bununkadınla,erkekle ,yatakla,yatmamakla ,kavuşmakla yoktu ilgisi.
Bir ağustos sabahı, 1999 yılında başlayan hikâye,on beş yıl sonra,bir yılın son günleri kâğıt üzerinde bitmişti.
İnsan anlamadığı zaman çok seviyor. İnsan en çok anlamadığını seviyor.
Gitmek her zaman daha güçlü duygudur kalmaktan.
Yazmak,bilmekten çok bilmemek değil mi?Hem yazılmış olan,kendisini yazandan sürüyle şey gizlemez mi?
Biri olsun da kim olursa olsun diye beklediği yalnızlığı insanın
Yokluk her zaman kesin; varlık yanılsama.
Yaşayanlar ölülere meraklıdır.
İnsan acıdığı zaman herkesi, her şeyi çok özlüyor.
İnsanın çocukken sevinci bitmez, bulur ve saklar, içindeki ses canlı yayındadır insanın çocukken,büyüyünce duyulansa bant kaydıdır sadece.
Bilmek sadece yazarın değil, okuyanın da işi. Okurun yazarla birlikte yazdığı şeye diyoruz hikâye.
Derdi olmayan insan niçin oturur da kâğıda dağılır.
Yıldızlar gökyüzüne çivilerle çakılmış gibi. Yıldızlarda gökyüzüne âşık belki. Evlerden dışarı doluşan kısık ışık, sokaklara alışık; Aksaray sırtları, Kumkapı, Samatya’nın yalnız çocuk parkları; ırmaklara özeniyormuş ara yollardan caddelere akan keder. Sevmiyormuş üzerine düşen trafik ışıklarını. Gece. Gündüzleri kuş seslerince taş şıkırtıları olur kahvede. Şimdi fısıltı yok. Tenha köşelerine dalga dalga sinen polis radyosu çalar gündüzleri. Masalar boş şimdi. Sandalyeler ters çevrili. Yerlerde kuşların yem sandığı talaş kırıntıları
İnsan iyi bilmeli sustuğu yılları.
Yaşlı, cennet benekli elleriyle iterek zamanın geçmesini sağlayan oydu sanki.
Karısı var Nuri’nin, çocuğu yok ama.Bir gün evlenmişler; aradaki zaman yaşanmamış, geçip gitmemiş, olmamış da bugüne gelivermişler. Geçmiş, bambaşka birinin geçmişi; birlikte yaşamaya karar vermişler dün bulup birbirlerini.
Burası kuyu. Yavaş ya da hızlı, atlamayagör. Kuyu insanın kalbi, küle gömülü, kopuk çıkrığı, düşüşün bitmiyor bir türlü.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Aramızdan nefes alıp duran adalar geçti, ölümsüz şiddet, sönmeyen solgun ateş, dinmez uğultular
Dinmeyen yaralarım geçti
Zamanı yuttu kelimeler.
Üstelik en büyük hırsız, zaman değil mi? Bizi bizden çalıyor. Ömrümüzü
Dikkatle dinlenirse duyulmayacak ses yoktu. Sarmal merdivenler, birbirine aşık, dolaşık basamaklar.Çok eskiden bir şiirde çalınmış klarnetin sesi duvarları okşar.
Işıklar öyle toplandı mı güzelce çekilir, karanlıkta kalır insan; insan belki de bir karanlıktadır her zaman
Zamanla, biriktirenle biriktirilen birbirine karışır, bilememiş.
Hatıramıza yağar en çok da kar.Başka hayat olur hatıra. Aşka yağar, çünkü aşk iyi kar tutar.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
İnsanlar her yerde böyle. Yaldızlı karyolalarda çift yatanlar bile tek. Yalnızlık dünyayı doldurmuş
Yarım cümlelerim benim
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Zilinin nasıl çaldığını bilmeyecek kadar yalnız.
Aynaya dönüşmesin diye saydamlık, kimse çarpışmasın kimsesizliğiyle.Hepimizi kandırıyorlardı.Kendini görüyordu insan camdaki zahirde.
İnsan, her düşüşünde kendisiyle kalıyordu
Birlikte gülemediğin biri varsa hayatında, olmasa da olur
Böyle kavga mı edilir? Tek sesin çıktığı kavga olur mu? Kavga için bile biri gerekli!
İnsan, her gün yeniden dayanabilecek gücü nereden buluyor?
Türkiye, öğrenmek yerine, anlamadığı şeylere kızan, bilmediğinden korkanlar ülkesi
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Kış aylarında ara ara geçip giden güneşli günler, çok eski bir tanıdıktan mektup gelmesi gibi
Duvarına aşık bir çivi varmış.Öyle aşık ki sökülemiyormuş oradan.Öyle aşık ki kaybolmuş zaman içinde hayal, düş içinde; çivi,artık fark edilmediği için onu sevdiğinden ayırmayı düşünmüyormuş kimse. İncecik, nokta gibi batarak kalbine, sızmış duvarın ruhuna, acıtarak, paslı, yorgun çivi, ince; yeryüzünde oluşmuş küçücük noktalardan.Fakat aşıkmış.Bırakmıyormuş duvarı.Çivi, boynunda asılı duran hatırayı tutuyormuş duvarda yıllardır, tahta çerçevesi çoktan solgunluğa karışmış, isli camın arkasında: 1967-1968 sezonu fotoğrafı, semtin futbol takımı.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Meçhul birine mektup yazılamaz mı; kitaplar ne öyleyse?
İnsan hep başkası olmaya yazgılı.
İnsan yaşlandıkça dostları ölüyor, büyümek ölüme ilişmek olmalı; ölüm ne çok insanı büyütüyor.
Şaire aldanmayın, hatırada kalan, değişir zamanla. Hatıranın işi budur.
Martılar, çok yukarılarda sigara içen birinin külleri.
Yoksulluk insanın en çok ayaklarından anlaşılır. Ayakkabılar her zaman belli eder yoksulluğu. Paltoya kazağa illa ki mecbursundur ama ayakkabı o kadar elzem değildir, pahalıdır. Paran yoksa alınmayabilir; paran azsa kazak, atkı bere daha gereklidir. Bu yüzden dost her zaman başa, düşman ayağa bakar.
Bir insanı unutmak ne kadar zaman alır? Bir insan bir insanı ne zaman unutur, niye; acaba unutmak zorunlu mudur? Bir insan bir insanın neresinde saklanır? Birbirine kavuşamayan ne çok insan var, onlara ne olur..
Bir insan bir insanı kaç yıl hatırlayabilir?
Neden saklamıştı bunca şeyi? Bir şey niçin ölene dek saklanırdı. Sebep? İnsan o şeyden ayrılmak istemediği için mi? Eşyayı sıla bilip de ara sıra bakmak ister insan; belki! Asıl soru şu: İnsan neden saklar eşyayı? O şeyi kullandığı zamanı mı kutsar, o şeyle yaşadığı zamanki kendini mi arar? İnsan zamana dağılmış kaç insan; insanda eskiden olduğu kişilerden kaç tane var?
Oyunla masal arasında fark vardı. Nuri en çok oyunu sever mesela, hep iyi olan kazanır oyunlarda. Yani tek kişi sadece. Masalınsa farkı şudur, orada iyiler kazanır. Bütün iyiler sonsuza dek mutlu yaşar. Herkes. Belki de o yüzden Nuri oyunu, oynamayı; bense masalı seçiyordum.
Gerçek olmayan, üst üste bunca tekrarlanmaz değil mi? Gerçek bir yanılsama değildir herhalde. Kimi gerçeklerin tekrara ihtiyacı var demek fazlaca.
İnsan hep başkası olmaya yazgılı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir