İçeriğe geç

Hayvan ve Şaman: Orta Asya’nın Antik Dinleri Kitap Alıntıları – Julian Baldick

Julian Baldick kitaplarından Hayvan ve Şaman: Orta Asya’nın Antik Dinleri kitap alıntıları sizlerle…

Hayvan ve Şaman: Orta Asya’nın Antik Dinleri Kitap Alıntıları

Tengri’nin yanı sıra Göktürk yazıtları Umay adında hayırsever bir tanrıçaya değinir. Umay muhtemelen Moğollardan alınmıştır çünkü umai Moğolca’da plasenta ” ya da rahim için genelde kul­ lanılan terimdir. Umay’a Altay bölgesindeki Türki kavimlerde ve Tunguzlarda hala hürmet edilir; doğmamış ve küçük çocukların ruhlarını koruduğuna inanılır.
Bu gök-tanrı Göktürklerin tengrisi olarak adlandırılırdı. Yüksekte ” ve maviydi ve insanlara güç verirdi. Tengri yasal hükümdara itaatsizliği ölümle cezalandırırdı.
İskit dininin başka özellikleri Altaylıdır: Kurbanların kanının akıtılmasından kaçınmak, kafa derisini yüzmek, kadınlaşmış erkek kahinlerin görevlendiril­mesi, kan kardeşliği anlaşmalarında okların kullanılması ve soy­lu mezarlarının gizlenmesi.
Bulgarlar, önemli şahısları defnederken, bazı insanları yakıp bazılarını da (karılarını ve kölelerini) açlıktan ölsünler diye meza­ra gönderdikleri kaydedilmiştir.
Bir Hazar hakanı yönü mozolesinin üzerinden akacak şekilde de­ğiştirilmiş bir derenin yanına gömülürdü. Bu mozole, her odasında bir lahit olan 20 odalı bir ev şeklindeydi. Hakanın cesedinin hangi odada olduğunu kimse bilemesin diye hakanı gömen adamların kafası törenden hemen sonra uçurulurdu. Bir Hazar yöneticisi öl­düğünde 300 Bizanslı tutsak idam edilirdi.
X. yüzyıl başında yaşamış olan İranlı coğrafyacı İbn Ruste şöyle ak­tarıyor: ”.Avarların merkezlerinin yanında kocaman bir kuru ağaç­ları vardır. Çarşambaları herkes onun etrafında toplanır ve ağaca adaklar sunmadan önce onun önünde secdeye varırlar.
Avrupa Hunlarının büyük hükümdarı Atilla öldüğünde normal yas tutma geleneklerine bağlı kalarak saçlarının bir kısmını kesti­ler ve yüzlerinde derin yaralar açtılar. Manchen-Helfen yas tutmak için yüzü kesmenin Doğu Avrupa’dan Orta Asya’ya kadar görül­ düğünü ve bunun saç kesmeyle birleştiği durumların Türklerde, Macarlarda ve Slavlarda bulunduğunu söyler.
Manchen-Helfen Avrupa Hunlarının, muhtemelen Ortaçağ Türkleri ve Moğollarıyla aynı sebepten, kıyafetlerini yıkamadıkla­rını yazar: Suyun ruhlarını aşağılamamak için.
Çinli tarihçiler bir Hun hükümdarının bir şehirde ettiği kısa bir duayı korumuşlar. At sırtında, ellerini açarak başını öne eğmiş ve bağırmış: Ey Gök! Onu bana teslim ettiğin için müteşekkirim! Roux: başka kaynaklarda duadan önce atından inmesinin betim­lendiğine işaret eder.
Getaeler şimşek ve gök gürültüsüne de tanrılarını korkutmak için göğe ok atarak karşılık verirler.
Cenazenin defninden sonra İskitler kendilerini bir çadırda kenevir dumanıyla yaptıkları buhar banyo­ sunda temizlerler.
Moğol vakayinameleri genelde eski
inanışlara değinir ve özellikle şamanların insanları ve çiftlik hay­vanlarını hastalıklardan korumak için ruhlara yaptıkları adakları anlatır.
Uygurlar kayıtlara Türklerin yağmur ve kar üreten meşhur büyülü taşını işlemeleriyle geçti.
Türkçe çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin dilini anlatmak için kullanılır.
Herodot’un anlattığı İskitlerin bu­günkü torunları Kafkasya’daki Osetlerdir.
Eceli gelen fare, kedi taşağı kaşır.
Kısa bir dinlenmenin ardından şaman, kötü ruhu hastadan kovmaya çalışır. Hiddetle dans ederek etrafta döner ama başarılı olamaz. Khargi’sinin tavsiyesi üzerine, hastanın etkilenen yerlerini çeşitli hayvan ve kuşların parçalarıyla sıvazlar. Bu da işe yaramaz ve böylece kötü ruha, kurban edilecek rengeyiğine geçmesi gerektiğini söyler. Rengeyiği getirilir ve boynuna ip dolanırır ve ip hastanın eline verilir. Hasta, ipi burarken yardımcı bir bıçakla hayvanı öldürür; buradaki fikir kötü ruhıun ip boyunca ilerleyip rengeyiğine geçtiğidir. Şaman rengeyiğinin kalbini ısırır, kalpten koparttığı bir parçayı putlarından birinin üzerine tükürür ve bu putu batı galerisine, yani yeraltı dünyasına götürür. Yine de bazen kötü ruh, hastanın içinde kalır ve daha ileri müdahaleler gerektirir. Dışarı çıkarıldığında izleyicilere saldırabilir ve yakalanması gerekir. Yakalandıktan sonra, hapsedildiği put içinde şamanın ruhları bu kötü ruhu alt eder, hatta üzerine idrar ve dışkılarını yaparlar. Şaman çılgınca dans eder, kötü düşmana zulmeden ruhların sesleriyle bağırır. Son olarak, ku, ruhlarından bir tanesi kötü ruhu yutar, yeraltı dünyasının uçurumundan uçarak geçer ve kötü ruhu, anüsünden oraya atar. Şaman her zamanki yerine döner ve başarısını anlatır. Sonra kötü ruhu gönderen şamanın topluluğunu belirler ve intikam olarak kendi ruhlarını saldırsınlar diye o topluluğa gönderir.
889 tarihli bir yıllık bize Macarların, savaş esirlerinin kalplerini kesip çıkardıklarını ve yediklerini anlatır. Aynı uygulama erken Ob-Ugorlar ve Finlilerde de kaydedilmiştir. Amaç, açıkça düşmanın gücünü alıp yeniden dirilmesini önlemektir.
Moğollar gibi Curçenler de beyaz giyinmeyi tercih ederdi. Yılın ilk gününde güneşe dua ederlerdi ve beşinci ayın beşinci gününde söğüt ağaçlarına ok atarlardı. Franke, bu ok atışının bol yağış elde etmeyi amaçlayan bir Hitay geleneği olduğunu söyler. Hsü Meng-hsin (1126-1207), Curçen evlilik geleneklerini anlatarak devam eder: Zenginler nişan hediyesi olarak öküzler ve atlar verirdi, fakirlerse kızlarını koca bulsunlar diye sokağa salar ve kocalarının evine tören yapmadan gitmelerine izin verirdi. Erkekler içip atlarını sürer ve seçtikleri müstakbel gelini kapıp götürürdü
15. yüzyılda Böyle bir derleme Kormusta Han Tengri (Tanrıların Hanı Kormusta) adındaki yüce bir tanrıdan bahseder. Bazı bilim insanları Kormusta adının İranlıların eski baş ilahı Ahura Mazda’dan ( Bilge Tanrı ) geldiğini düşünür
Eğer evli bir adam babası sağken ölürse, baba, oğlunun hayattaki zırhını giyip bir kılıç alır ve kılıcı çadırının girişine doğru üç kez saplar; sonra da oğlunun karısıyla evlenir.
Herodot’a göre bir İskitlinin bedeninin ölümünden sonra kırk gün boyunca, ailesi arkadaşlarını ziyaret ederken, bir yük arabasında taşındığını ve cenazenin önüne yiyecek konduğunu halihazırda belirtmiştik
Cüveyni bize Moğollarda anal yoldan ilişkiye girme arzusuna kapılmış, saçma sapan konuşan ve onlara her şeyi anlatan iblislere ait olduklarını iddia eden şamanlar olduğunu söyler. Moğol kaynak kişiler Cüveyni’ye iblislerin şamanların çadırlarına duman deliğinden girdiğini söylemişlerdi; şamanların güçleri bu birleşmeler yaşandıktan hemen sonra zirveye çıkıyordu
Carpine’in dediğine göre Moğollarda hiçbir ibadet ve ahlak kanunu yoktur ama kesinlikle geleneksel yasaklar vardır: Ateşe bıçak atmak (çünkü bu ateşin kafasını kesmekle aynıdır), bir kamçıya yaslanmak ya da kamçıyla oklara dokunmak, yavru çaylakları yakalamak ya da öldürmek, bir ata dizginle vurmak, bir kemiği başka bir kemikle kırmak, yere yiyecekle içecek dökmek ve birinin çadırının içinde işemek yasaktır. Şayet bu hareketler bilerek yapıldıysa ölümle cezalandırılır; istemeden olduysa, suçlu, çadırı ve içindeki her şeyi iki ateşin arasından geçirerek temizleyen bir şamana yüklü bir ödeme yapmak zorunda kalır. Eğer biri verilen yemeğin birazını tükürürse ya da eşiğe basarsa o çadırın altına diri diri gömülür.
1992 senesinde Alman bilim insanı Karl Reichl, Türk Sözlü Destan Şiiri başlıklı önemli bir kitap yayımladı. Bu çalışma eski Sovyetler Birliğinde ve Kuzeybatı Çin’de kendi yürüttüğü alan araştırmasıyla koca bir birincil ve ikincil kaynak listesine dayanıyor. Bu kitabın kayda değer konuları, Türk destanda kahramanla eşit öneme sahip at ve destanın aşığıyla yakından ilişkisi olan şamandır.
Basilov, 10. yüzyıldan Buharalı bir müslüman tarihçinin yerel bir geleneğe ilişkin kaydını ekler: Her erkek, ergenlikten evliliğe kadar belli bir erkekle cinsel tatmin bulur ve bunun karşılığında evlendiğinde gelinle ilk gece hakkı nı bu erkeğe devreder.
Tengri, Kaşgarlı Mahmut tarafından bitkileri büyüten ve şimşekleri çaktıran olarak gösterilir. Sıfat olan tengri, ilahi , ona göre, Türkler tarafından gözlerine ilişen büyük bir dağ ya da ağaç gibi her şeyi işaret etmek için kullanılır ve böyle şeylerin önünde eğilirler. Haliyle bilgili ya da dindar bir adam tengriken olarak adlandırılır.
Öğrendiğimiz kadarıyla Köroğlu’nun babası, gözlerini bir öfke nöbeti sırasında oymuş bir soylunun emir eriydi; kahramanın adı bu yüzden Köroğlu kaldı.
Her Yakut boyunun yenmemesi gereken bir totem kuşu ya da hayvanı vardır.
İnsan sonsuza dek yaşamaz: Mezara bir gitti mi geri gelmez.
Hunlar için kuş hep talih işaretidir.
İskitler Darius’tan çalışıp uğruna savaşa hazırlanabilecekleri yegane şey olan atalarının mezarlarını bulmasını istemişti. Burada da asillerin mezarlarının kutsallığı ve gizliliğini görüyoruz. Bunu takiben İskit­ler Darius’a bir kuş, bir fare, bir kurbağa ve beş ok gönderdi.
İranlı bir asil durumu bu hediyelerin şu mesajı iletmek üzere gönderildi­ ğine yordu: Kuş olup göklerde uçmadıkça ya da fare olup dünya­nın içine girmedikçe veya kurbağa olup göllere sıçramadıkça, bu okların gazabından kurtulamayacak ve evinize dönemeyeceksiniz:’
Hayvanlar doğal olarak kader ve ölümün kaçınılmazlığıyla ilgili atasözlerinde karşımıza çıkar: “Eceli gelen fare kedi taşağı kaşır.”
İbn Faldan bize bir de Ural Dağları’yla Volga arasında yaşayan başka bir Türk kavimi olan Başkurtlarla ilgili bilgi verir. Onların her biri odundan bir penis takar ve ona bir tanrıya tapar gibi tapar.
Çınar sözcük anlamı itibarıyla doğa ” demektir çünkü
Doğa’nın kendisini temsil eder.
Moğollar için nam kazançtan daha önemlidir.
Moğol savaşçıları tehlikedeki yoldaşların yardımına yetişmek konusunda hızlıdır.
Erkekler daha beş yaşında ata binmeyi öğrenir ve hemen sonra bir yay kullanıp avlanabilirler. Sonuç olarak büyüdüklerinde kusursuz, mükemmel okçular olurlar.
Moğollar yaylarını her şeyden çok sever ve iyi köpeklerle atlara insanlardan daha çok şefkat gösterirler.
Erkeklere çarpıcı cesaret ve güçlerinden ötürü kıymet verilir. ( Moğollarda)
Eğer evli bir adam babası sağken ölürse, hayattaki zırhını giyip bir kılıç alır ve kılıcı çadırının girişine doğru üç kez saplar; sonra da oğlunun karısıyla evlenir.
Tanrıların en yükseği Ebedi Gök’tür.

(Möngke Tengri)

Moğol şamanlarına gelince, Polo şaşırtıcı bir mucize yarattıklarını söyler. İmparator yerden üç buçuk metre yukarıda yemek masasında otururken, içki dolu kadehleri de yerde on adım uzaktayken, şamanlar büyük bir izleyici kitlesinin önünde dokunmadan
kadehlerin imparatora yükselmesini sağlarlar.
Polo,Moğol erkeği bebekken bir oğlunu kaybederse ve başka bir adam da kızını kaybederse, iki çocuk arasında ölümden sonra bir evlilik ayarlandığını aktarır .. İki baba arasında sımsıkı bir dünürlük bağı oluşur.
Moğollar küçük hırsızlıkları suçun ciddiyetiyle
orantılı olarak sopayla cezalandırır: 7, 17, 27 ve 107’ye kadar. At çalmanın cezası kılıçla ikiye bölünmektir. Ancak çalınan nesnenin değerinin dokuz katı para ödeyerek cezadan kurtulmak mümkündür
(Moğollar) savaşırken askerler vahşi hayvanlar gibidir, barış zamanıysa koyun gibidirler.
Moğollarda birini yıldırım çarparsa kabilesi üç yıllık
bir sürgüne yollanır ve hiç kimse o ayın geri kalanı boyunca hiçbir şey yemez.
İlkbahar ve yazın gündüz vakti suda oturmak, derede ellerini yıkamak ya da çamaşırları kurutmak için
dışarı asmak yasaktır zira bunlar gök gürültüsünü çeker.
Biz Moğollar : açıklar, kendisinden can bulup kendisi aracılığıyla öldüğümüz tek bir Tanrı olduğuna inanırız ve kalplerimizi ona döndürürüz.
Eğer biri başını öne eğmiş oturuyorsa ve üzgün görünüyorsa, hele ki yanağı ya da çenesi eline düşmüşse Moğollarda bu hayra alamet değildir.
Moğol kadınları hiçbir zaman çamaşır yıkamaz çünkü bunun Tanrı’yı kızdırdığı ve Moğolların ölesiye korktukları gök gürültüsüne sebep olduğu düşünülür.
Zengin Moğol kadınları başlıklarına tavuskuşu tüyleri takarlar.
Moğollar bit ve sıçan dahil her şeyi yerler.
Moğollar 18 yılın ardından dünyanın her yerini fethedeceklerine inanırlar, ta ki başka, bilinmeyen bir
kavim onları fethedene kadar: Hayatta kalanlar galiplerin kurallarına uymalıdır.
Moğollar hükümdarlarına diğer tüm uluslardakinden daha fazla hürmet ederler.
Moğollarda eğer biri verilen yemeğin birazını tükürürse ya da eşiğe basarsa o çadırın altına diri diri gömülür.
Moğollar ayrıca güneşe, aya, ateşe, suya ve toprağa hürmet ederler ve sabahları daha kendileri yiyip içmeden onlara yiyecek ve içecek sunarlar.
Dini egemenlik için beyaz, savaş gücü için kırmızı ve bereket için koyu bir renk, siyah, yeşil ya da mavi.
Dağa geldi mi atını aşırır
Dereye geldi mi üstünden geçirir
Yamaca geldi mi dörtnala koşturur
Raşit El Din, totem için Türki bir sözcük olan ongon hakkında değerli bilgiler sağlamıştır. Bu sözcüğün kutsanmış, mutlu işaret anlamına geldiğini, ayrıca bir Türk kavminin özel hayvanı olduğunu söyler.
Uygurlar hayvanların, kuşların ve çocukların çıkardıkları seslerde bir feryat duymuşlar Köç,köç! (Hareket edin, göçün!) ve feryatların sustuğu Doğu Türkistan’a göç etmişler.
Fikir , insan ruhunun bir kuş biçiminde olmasıdır.
Süryani Mikail olarak bilinen, 1166 ile 1199 arasında Antakya’nın Yakubi patriği olmuş Hıristiyan yazar bize Türklerin rehberinin beyaz bir köpek olduğunu söyler.
Taze çimen yanmaz, kralın elçisi ölmez.
Kıpçak Türkleri ayıya baba ” der.
Oğuzlar kurt sözcüğünün (böri) kullanımını yasaklar ve onun yerine kurtçuk sözcüğünü (kurt) koyar.
Bazı Kırgızlar ineğe tapar, bazıları rüzgara, bazıları kirpiye, bazıları saksağana ve bazıları da güzel ağaçlara.
Kırgızlarda ölü yakma vardır çünkü ateş en temiz şeydir ve başka her şeyi temizler; açıkça ölüleri kirlerinden ve günahlarından arındırır.
Kölenin sözleri efendisine bir taleptir, kuzgunun
sözleri Tengri’ye dua. Yukarıda Tengri onları işitti; aşağıda adam onu anladı.
Oğuzlarda oğlancılık çok büyük bir günahtır.
Türklerin çeşitli hayvanların özelliklerini taşıyan iyi bir komutan istediklerini aktarır: bir aslanın kalbi, bir dişi kuşun iffeti, bir tilkinin kurnazlığı vs.
Eski Uygurların cenaze gelenekleriyle ilgili çok az şey bilinir. Çinli kaynaklar Uygur savaşçılarının ayakta ve silahlı gömüldüklerini belirtir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir