İçeriğe geç

Hayvan Öyküleri Kitap Alıntıları – Franz Kafka

Franz Kafka kitaplarından Hayvan Öyküleri kitap alıntıları sizlerle…

Hayvan Öyküleri Kitap Alıntıları

“Öyleyse gideceğin yolu değiştir”, dedi kedi, sonra fareyi yedi.
Fare, “ Ah be!” dedi. Gün geçtikçe küçülüyor dünya.
Bu hayvan için gerçek kurtuluş bir kasap bıçağı belki ama bu kurtuluşu ona bağışlayamam. Kaçınılmaz yazgısı onu nefes alamaz hale getirene denk beklemeli.
Fare, bak odanın sonunda kapan var işte, böyle ilerlersem kapana yakalanacağım gündür.
Kedi, öyleyse gideceğin yolu değiştir dedi ve sonra fareyi yedi.
Yaşlı kişilerin çoğunda gençlere karşı geliştirilmiş samimiyetsiz bir tavır bulunur.
Bana yaklaşımı hep alçakgönüllü ve saygılıydı ama
böyle davranması içindeki dostluktan uzak duyguları
daha da belirginleştiriyordu.
“Galiba sizin oraların toprağı sert ve iyice kara renkte.
Bu durumda köstebeklerin iyi beslendiğine kuşku yok, onlar da iyice semirip dev yaratıklara dönüşüyorlar işte.”
Bir yerlerde çabucak varabileceğim bir çıkış kapısı
bulunmasının güvencesiyle yaşamak gerek, dışarı
çıkmam gerektiğinde beni hiç zorlamayacak bir kapı
bedenim kendisini bir kaç saatte toparlamıştı, ne yazık ki, ruhum hâlâ olanların acısını hissetmekte.
dünya yeterince kötü, insanlar da bu kötülüğü ellerinden geldiğince arttırıyorlar.
Ne yazık ki, gerçek her istenen anda görülemiyor, hele tehlikeli anlarda gerçeği görebilmek daha da güçleşiyor, böyle gerçek anlarında yuvam bana oldukça güvenlik sağlıyor ama asla tam bir güvenlik değil bu, çünkü kaygılarım yuvada son buluyor mu?
..yaşamda sayısız kez rastladığım sürprizler güvenilir kimsenin görevini yapmasını engelleyebilir, bunu düşünmek yeterli, görevdeki ufak engeller bile benim için öngörülmedik sonuçlara yol açabilir.
..açgözlülüğün sonu da mantığın susması ve savunma tasarılarımda bencil isteklerimin egemenliğini göstermesi.
..önlemler almak zorunluluğu denen şey, çoğu zaman yaşamın tehlikeye atılmasını da gerektiriyor.
Dünya yeterince kötü, insanlar da bu kötülüğü ellerinden geldiğince arttırıyorlar.
Özgürlük!
Evet, şu andaki görünümüyle cılız, kurumaya aday bir bitki.
Fakat yine de özgürlük işte, elimizde olan bir varlık.
Dünya açlığın açtığı yolda ilerliyor
Şimdi birinin kalbine dokunmak isterseniz, kalbi yerinde bulamazsınız.
Belki yaşlılığımda kazanılacak bir çocuksuluk bana uzaktan el sallamaktadır.
Değil mi ya, yaptığı ne denli kötü olursa olsun, bir çocuğun yaptıkları hep bağışlanır.
yaşamın uzun yolu boyunca önünüze öyle değişik şeyler çıkar ki, bir çocuğun gözüyle bütün içinde soyutlandığında olduklarından da şaşırtıcı gözükürler.
Eğer kökende suçluluk duygusu varsa, suskunluk haklıydı kuşkusuz. Yoksa bu suskunluk nasıl açıklanabilirdi?
profesörler kendilerine karşı, sonra bilime ve gelecek kuşaklara karşı büyük
sorumluluk üstlenmişlerdir, her yeni buluşu kolayca kabul etmeleri beklenemez onlardan.
Yaşlı kişilerin çoğunda gençlere karşı geliştirilmiş samimiyetsiz bir tavır
bulunur. Onlarla birlikte sessizce yaşayabilir, ilişkinizin sağlam temellerine dair düşler kurabilir, akıllarından geçirdiklerinin en önde görünenlerini anlayabilir, ağızlarından eksik etmedikleri barış ve huzur sözcüklerini onaylayabilir, bunların hepsini yaşamın doğal akışı içinde karşılaşılabilecek şeyler olarak görebilirsiziniz ama birden ortaya çıkıp o barış ve huzur havasını elzem kılan bir olay gerçekleştiğinde, andığım yaşlılar bir yabancı gibi karşınıza dikilir, sizden daha iyi ve derinlikli düşündüklerini gösterir, gerçek yüzlerini açığa çıkarıveririler, ancak o anda karşılaştığınız bu gerçek
yüz karşısında, dehşet içinde yeni düzenin ayrımına varırsınız.
“Dünya yeterince kötü, insanlar da bu kötülüğü ellerinden geldiğince arttırıyorlar.”
“Gün geçtikçe küçülüyor dünya.
Ulaşacağım kesin sonuç ya beni yatıştırır ya da tamamen umutsuz bırakır,
artık hangisi olursa, en azından kuşkulu düşünceler de sona ermiş olacak.
..Ayrıca, tüm araştırmalarınız boşa
gider ama bir gün rastlantıyla hasarlı yeri buluverirsiniz.
Bu zamanı kısaltıp yapılacağı yapmak,
sadece benim elimde.
Ne olduğunu bilemediğim bir suçtan dolayı kendimi cezalandırmak amacındayım.
ben anlayamayacağım, belki anlayacağım ama iş işten geçmiş olacak.
Belki beni kurtarmak geri dursun, yok olmama neden olacak bir şeydir ama yine de bir umuttur işte, bu umut olmadan da
yaşanmaz ki.
önlemler almak zorunluluğu denen şey,
çoğu zaman yaşamın tehlikeye
atılmasını da gerektiriyor. Kılı kırk yaran hesaplamalar ve zekâ dolu bir kafanın kendi kendisiyle övünmesi nedeniyle,
tüm bunları bir sonuca ulaştırmak mümkün olmayabiliyor.
önlemler almak zorunluluğu denen şey, çoğu zaman yaşamın tehlikeye atılmasını da gerektiriyor.
“Bilemiyorum ama her şeye karşın benim yoldaşımsın, değil mi? Tüm çabana karşın bir başarı kazanamadığın için kendi kendini suçluyor musun? Senin başına gelenin aynısı benim başıma da geldi. Yalnız kaldığımda ağlamaya başlıyorum. Haydi, iki kişi aynı kaderi paylaştığında yaşam daha az acı verici oluyor,” diye düşünüyorum, gözlerinin içine bakıyorum böyle anlarda. Gözlerini kaçırmıyor benden ama bu gözlerden bir anlam bulup çıkarmak olanaksız, sadece donuk ifadesiyle bakıyor bana. Belki onun sorma tarzı bu donuk bakışlarıdır, onun beni uğrattığı gibi ben de onu hayal kırıklığına uğratıyorumdur.
Konuşmanın nasıl ilerleyeceği belli, kimi ufak karşı çıkışlarda bulunacak ama sonuçta benim haklılığımı kabul edecek (en iyi silah karşındakine hak vermektir), eh, bu durumda sorunun kendisi de uyutulmuş olacak, öyleyse sorunu uykudan uyandırmak için bunca zahmet neden?
Şimdi birinin kalbine dokunmak isterseniz, kalbi yerinde bulamazsınız.
Eğer yaşaman gerektiği gibi yaşamak istemiyorsan, kendi istediğin gibi yaşamayı bir kez olsun denemeye değmez mi? öyleyse neden başkalarını sessiz kaldıkları için kınarken, kendin de sessiz kalmayı sürdürüyorsun?”
Bu iyi davranışların tek nedeni, görünüşe göre, benim rahatsız edici sorularım, durmak bilmeyen tutkumdu. Sabırsız merakımı yumuşatmak istedikleri için beni sevgiye boğuyor, yanlışlığı belli bir yoldan çevirmek için uyuşturarak, zor kullanmadan çevirmek istiyorlardı. Bu yumuşaklığın yanı sıra, benden korku denmese bile çekingenlik denebilecek bir duyguyla kendilerini esirgemek istemeleri de davranışlarını belirliyordu. O günlerde bunların nerdeyse tümünü sezmiştim. Bu günlerde ise, o günlerde bana böyle davrananlardan bile daha kesin olarak biliyorum, doğruya doğru, beni kandırarak yolumdan çevirmek istediler. Başarılı olamadılar, hatta istediklerinin tam tersi oldu, merakım daha da incelerek arttı.
Yaşlı kişilerin çoğunda gençlere karşı geliştirilmiş samimiyetsiz bir tavır bulunur. Onlarla birlikte sessizce yaşayabilir, ilişkinizin sağlam temellerine dair düşler kurabilir, akıllarından geçirdiklerinin en önde görünenlerini anlayabilir, ağızlarından eksik etmedikleri barış ve huzur sözcüklerini onaylayabilir, bunların hepsini yaşamın doğal akışı içinde karşılaşılabilecek şeyler olarak görebilirsiziniz ama birden ortaya çıkıp o barış ve huzur havasını elzem kılan bir olay gerçekleştiğinde, andığım yaşlılar bir yabancı gibi karşınıza dikilir, sizden daha iyi ve derinlikli düşündüklerini gösterir, gerçek yüzlerini açığa çıkarıveririler, ancak o anda karşılaştığınız bu gerçek yüz karşısında, dehşet içinde yeni düzenin ayrımına varırsınız.
Fakat bu yönde hiç çalışmadım, çocuksu bir züppelikle yaşamayı sürdürdüm, oyunlar oynayıp durdum, tehlike düşüncelerini bile oyun konusu yaptım, gerçek tehlikelere karşı önlem alabilme olanaklarını hep kaçırdım. Oysa uyarılar hep var olmuştu.
Düşmanımın özelliklerini bir yana bıraksam bile, şu anda gerçekleşen bir şeyi önceden düşünmem ve önlemini almam gerekirdi: Yaklaşan biri var! Her şeyin bu kadar uzun süre sessiz ve sorunsuz sürmesi doğal değildi zaten. Düşmanlarımın yuvamın çevresinden eğriler çizerek geçip gitmelerini sağlayan kılavuz kimdi acaba? O uzun süre boyunca kollanıp şimdi böyle bir tehlikeyle yüzleşmemin nedeni neydi? Beni çok meşgul eden diğer ufak tehlikelerin tümü, bu tehlikenin yanında nasıl bir önem taşıyabilir?
Hem güvenmek de ne demek? Yüz yüze baktığımızda güvendiğim birine onu görmediğim, yosun örtü bizi ayırdığı zaman da güvenebilir miyim? Bir kimseyi gözünün önünden ayırmadığında ya da en azından bu olasılığı elinde tuttuğunda, güvenmek zor iş değildir. Giderek yavaş yavaş da olsa bir güven ortamı sağlanabilir ama yuvanın içinde, apayrı bir dünyadan dışarıdaki birine güvenebilmek olanaksızdır.
Üstelik, gerçek bir saldırıya karşı beni koruyabilecek bir kapı var mı? Kapılar aldatabilir, saldırganın dikkatini dağıtabilir, sıkıntıya sokabilir, gerektiğinde bunları benim kapım da yapabilir. Nedir, gerçekten büyük bir saldırıya karşı yuvamdaki bütün olanakları kullanarak, tüm bedensel ve ruhsal güçlerimi toplayarak direnmek zorundayım, bu da doğal bir şey; öyleyse kapının şimdiki yapısını değiştirmek de gerekli değil.
açgözlülüğün sonu da mantığın susması ve savunma tasarılarımda bencil isteklerimin egemenliğini göstermesi.
Umut olmadan da yaşanmaz ki
Yuvamın inşaatını tamamladım, sanırım güzel de oldu.
umut olmadan da yaşanmaz ki..
Bir şeyden elde bir tane varsa, orada zaten büyük bir yanlışlık oluşmuş demektir.
Bir şeyden elde bir tane varsa, orada zaten büyük bir yanlışlık oluşmuş demektir.
Yetmezmiş gibi, düşmanlarım sadece toprağın üzerinde değil, yerin altında da düşmanlarım var.
düşmanlarımsa sonsuz, bir bakarsın, birinden kaçayım derken bir başkasının kucağına düşüvermişim.
önlemler almak zorunluluğu denen şey, çoğu zaman yaşamın tehlikeye atılmasını da gerektiriyor.
Kimi aldatmacaların yapılırken kapıldıkları aşırı incelik yüzünden kendi başlarına bela açtıkları doğrudur, herkesten çok farkındayım bunun.
Şimdi birinin kalbine dokunmak isterseniz, kalbi yerinde bulamazsınız.
Öyleyse neden başkalarını sessiz kaldıkları için kınarken, kendin de sessiz kalmayı sürdürüyorsun?
Yuvamın inşaatını tamamladım, sanırım güzel de oldu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir