İçeriğe geç

Hayatın Kaynağı Kitap Alıntıları – Ayn Rand

Ayn Rand kitaplarından Hayatın Kaynağı kitap alıntıları sizlerle…

Hayatın Kaynağı Kitap Alıntıları

Ne istediğini kendin bilmiyor musun? Nasıl dayanabiliyorsun bilmemeye?
Eğer hayatımın sonunda sizin bugünkü yerinizde olabilsem, bunu hak etmediğim bir onur sayarım, dedi.
Howard Roark laughed.
Ama insanların çoğu için, ellerine verilen şeyi kabul etme nedeni, yalnızca kendilerine o verildiği içindir, bunu biliyor olmanız gerekir. Onların hiçbir fikri yoktur. Onların düşündüğünü sandığınız şeyleri mi rehber kabul edeceksiniz, yoksa kendi yargılarınızı mı kullanacaksınız?
İnsanlara karşı nasıl davranılacağını öğrenmek zorundasın.
Öğrenemem.
Neden?
Nasıl öğrenileceğini bilmiyorum. Benim duyularımdan biri, daha doğarken eksikmiş.
Bu yolculuğun sonunda hiçbir şey beklemiyordu. Yalnızca yolda olmak önemliydi.
Bizler egonun batıl inancıyla zehirlenmiş durumdayız. Benliksiz bir toplumda neyin doğru, neyin yanlış olacağını bilemeyeceğimiz gibi, ne hissedeceğimizi, onu nasıl hissedeceğimizi de bilemeyiz. Önce egoyu öldürmemiz gerek. Zihin bu yüzden güvenilmez bir şeydir. Düşünmemeliyiz. İnanmalıyız.İnan, Katie. Zihnin itiraz etse bile inan. Düşünme. İnan. Beynine değil, kalbine güven. Düşünme. Hisset. İnan.
Neden sizin dışınızdaki herkes haklı oluyor da bir tek siz olamıyorsunuz?
Rüzgâr saçlarını gökyüzüne karşı dalgalandırdı.
Ne sarı, ne de kızıldı saçları. Olgun bir portakalın kabuğu rengindeydi.
Acı çektirmiş olmak şimdi sizi üzüyor sanırım. Keşke yapmasaydım, diyorsunuz. Ama bunun yanında, sizi daha çok korkutan bir şey var. Benim hiç acı çekmemiş olabileceğimi bilmeniz.
Benim şu anda iyi yürekli de, cömertte olmayıp, kayıtsız olduğumu bilmeniz. Bu sizi korkutuyor.
Çocukluğunuzda, çevrenizde şişko bir yeteneksizlikten başka bir şey görmediğiniz zamanlarda, içinizden avaz, avaz bağırmak gelir miydi? Pek çok şey yapılabileceğini, hepsinin de iyi yapabileceğini bildiniz, ama yapacak gücünüz olmadığı için? Çevrenizdeki boş kafaları patlatamadığınız için? Emir almak zorunda kaldığınız için, ki o da yeterince kötü, ama sizden çok aşağıda kimselerden emir almak zorunda kaldığınız için! Bunu hiç hissettiniz mi?
Her şeyin diğer şeylerle bir bağlantısı var. Birbirimize öyle sıkı bağlıyız ki! Bir ağın içindeyiz hepimiz. O ağ bekliyor. Ve hepimiz onun içine bir tek arzu nedeniyle itiliyoruz. Sen bir şey istiyorsun, o şey senin için değerli oluyor. Onu senin elinden kapmak için bekleyenler kim, biliyor musun? Bilemezsin. Belki çok karışık, çok uzaklarda olabilir, ama birileri onu kapmak için hazır bekliyor. Ve sen de onların hepsinden korkuyorsun. Büzülüyorsun, sürünüyorsun, yalvarıyorsun ve kabulleniyorsun
İnsanın rüyada gördüğü şeylerin neden gerçek hayatta yaşadıklarından çok daha fazla duyusal olduğunu hep merak etmişti. Rüyaların korkuları neden o kadar büyük, sevinçleri neden o kadar coşkundu? Gerçek hayatta onu o düzeyde yakalamaya olanak yoktu. Rüyada yeşil yapraklı bir yolda yürürken, çevredeki hava beklentilerle, nedensiz olgularla dolu olurdu. Uyanınca bunu açıklayamazdı insan. Ormanın içinde bir patika işte, derdi.
Geçmişte bir kayıp varsa, insan onu şimdiki zamanda çektiği acıyla ödüyordu.
İnsanlar çevrelerinde aynadan başka bir şey istemiyorlar.
Kendilerini yansıtsın diye. Onlar da başkalarını yansıtırken. Dar bir koridora karşılıklı iki ayna koyduğun zaman ortaya çıkan o saçma sonsuzluk gibi.
Biz aslında zihnimizde yaşarız. Fiziki hayat ise bunu gerçekleştirmekten başka bir şey değildir.
Zaten anlatması en zor şey; apaçık ortada duran, ama herkesin görmemeyi seçtiği şeydi.
İnsan sonunda istediği yere vardığında, yolda başına gelenleri unuturmuş.
Özür dilerim, fakat ben mantıksızca konuşan insanlarla muhatap olmaya alışık değilim.
Yeteneksizlik ve beceriksizlik niçin söz geçirebiliyordu her şeye? Bunu mümkün kılan neydi? Hiç anlayamadığı şey buydu işte.
Dünyada başka hiç kimsesi yoktu. Bu yük onu ne sevindiriyor ne de üzüyordu. Duygu yeteneğini yıllar önce yitirmişti.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ee, bir şeyler öğrettim mi sana? Bak söyleyeyim, sana çok şey ögrettim ama beri yandan, hiçbir şey öğretmedim Sana kimse bir şey öğretemez. Yani esas çekirdekte, esas kaynakta öğretemez Yaptığın şeyler senindir, benim değil. Ben yalnızca sana onları daha iyi yapmasını öğretebilirim Sana yöntemleri, araçları verebilirim, ama amaç? Amaç senin kendinin.
Çoğu insan nası dır,bilirsiniz.Hep bilinen patikaları seçerler,aynı şey için üç kat fazla para ödemeye razı olurlar.Sırf üzerinde bir marka bulunsun diye.
Gün olacak,kendi ellerine bakacaksın,ağır bir şey alıp o ellerin her kemiğini kırmak,parçalamak isteyeceksin.Çünkü o eller,neler yapabileceklerinin hayalleriyle rahatsız edecek seni.
Taklitçiler taklitlerin kopyalarını yapar olmuşlardı.
Bir büronun esas işi,duvarların dışında yapılan iştir.
Nasıl dayabiliyorsun bilmemeye?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Roark alçak sesle, Ama bakın, diyelim ki benim altmış yıllık bir ömrüm var, dedi. Bu sürenin çoğu çalışarak geçecek. Yapmak istediğim işi seçtim. Eğer o işte hiçbir zevk bulamazsam, o zaman kendimi altmış yıllık bir işkenceye mahkûm etmiş olurum. Zevk alabilmem için de işimi bence mümkün olan en iyi şekilde yapabilmem gerek. Oysa en iyi demek, bir standartlar meselesi demek. Ben de kendi standartlarımı koyarım. Bana hiçbir şey miras kalmış değil. Hiçbir geleneğin en uç nok asında duruyor değilim. Belki bir geleneğin başlangıç noktasında duruyor olabilirim
Akıl da tabii zaafın tehlikeli bir itirafıdır. İnsanların başka her konuda yenildikten sonra akıllarını geliştirmeye başladığı söylenir.
Günü geldiğinde hepimiz, ne olduğumuza göre değil, nelere hizmet ettiğimize göre yargılanacağız.
‘Aptallıktan yapılan kötülüğü anlarım.’ dedi. ‘Cehaletten yapılan kötülüğü de anlarım. Ama bilerek yapılan kötülüğü anlayamam.’
Hayatın anlamı bu. Gücün mü? İşin.
Roark alçak sesle,
Ama bakın, diyelim ki benim altmış
yıllık bir ömrüm var,
dedi. Bu sürenin çoğu çalışarak
geçecek. Yapmak istediğim işi seçtim. Eğer o işte hiçbir zevk
bulamazsam, o zaman kendimi altmış yıllık bir işkenceye
mahkûm etmiş olurum. Zevk alabilmem için de işimi bence
mümkün olan en iyi şekilde yapabilmem gerek. Oysa en iyi
demek, bir standartlar meselesi demek. Ben de kendi
standartlarımı koyarım. Bana hiçbir şey miras kalmış değil.
Her biçimin kendi ayrı anlamı vardır. Her insan
kendi anlamını, biçimini ve amacını yaratır. Başkalarının
neler yaptığı neden bu kadar önemli oluyor? Sırf kendinizin
değil diye neden kutsal sayılıyor? Neden sizin dışınızdaki
herkes haklı oluyor da bir tek siz olamıyorsunuz? Neden
başkalarının sayısı, gerçeğin yerini alabiliyor? Gerçek neden
yalnızca bir aritmetik meselesi oluyor onda da yalnızca
toplama işlemi oluyor? Neden her şey eğilip bükülüp mantık
dışına çıkarılarak başka şeylere uydurulmaya çalışılıyor?
Başkaları için yaşamaya kalkan kişi, bir bağımlıdır. Amaçları açısından bir asalaktır, hizmet ettiği kimseleri de asalak haline getirir. Bu ilişkiden doğabilecek tek şey, birlikte yozlaşmaktır.
Çevremizdeki insanlara bak. Neden acı çektiklerini, neden hep mutluluk arayıp bir türlü bulamadıklarını merak etmiştin. Bir insan şöyle bir durup kendi, kendine benim hiç gerçek anlamda kişisel bir arzum oldu mu, diye sorsa, cevabı hemen bulur. Bütün isteklerinin, çabalarının, rüyalarının, ihtiraslarının hep başka insanlardan gelme bir motivasyon olduğunu görür. Bir onay arar. Kendinin olmayan bir onay. Ne o mücadeleden bir keyif alır, ne de başardığı zaman bir sevinç duyar. Bir tek şey için bile,? Bunu isteyişim, kendim istediğim içindir, yoksa komşularım bana imrensin diye değil,? diyemez. Ondan sonra da, neden mutsuzum diye merak eder. Mutluluğun her türü, kişiye özeldir. En büyük anlarımız kişiseldir, kendimizden kaynaklanan bir motivasyondan gelir, ona el sürülmez. Bizim için kutsal olan, değerli olan şeyler, herkesle paylaşılmayan, orta malı olmayan, çekip kurtardığımız şeylerdir.
“İnsanlar birbirlerinden farklıdır,” demişti, “Ama günahları hep birbirine benzer.”
Ben her zaman, çocukluğumdan beri, hep iyiyi, doğruyu yapmaya çalıştım. Herkes öyledir sanıyordum, ama artık öyle düşünmüyorum. Bazı insanlar çok uğraşıyor. Hata yapsalar bile. Bazıları da hiç aldırış etmiyor. Ben her zaman aldırış ettim. Her şeyi ciddiye aldım. Tabii çok akıllı bir insan olmadığımı biliyordum. Oysa iyilik kötülük konusu, çok kocaman bir konu. Ama kendi bilebildiğim kadarıyla iyi olan neyse, ona ulaşmak için dürüst bir çaba gösterdim. Zaten herkes de ancak o kadarını yapabilir, değil mi?
Bütün hayatım. Bataklık gibi. Dümdüz ve doğal. Fark edilebilecek, kuşkulanılacak bir yanı yok. Kolayca üzerinde yürüyorsun. Farkına vardığın zaman, iş işten geçmiş oluyor beni mahvedeceğini hissettim o şeyin.
..İnsanların çok uyuması yorgun oldukları için midir, yoksa bir şeyden kaçmak istedikleri için mi?
İnsandan ne olmasını isteyebilirsiniz. Ona servet sahibi olmasını, sevmesini, gaddarlaşmasını, cinayet işlemesini, kendini feda etmesini söyleyebilirsiniz. Ama öz saygıya sahip olmasını istemeyin ondan. Hemen sizden nefret etmeye başlar.
“Başkalarının neler yaptığı neden bu kadar önemli oluyor? Sırf kendinizin değil diye neden kutsal sayılıyor? Neden sizin dışınızdaki herkes haklı oluyor da bir tek siz olamıyorsunuz? Neden başkalarının sayısı, gerçeğin yerini alabiliyor? Gerçek neden yalnızca bir aritmetik meselesi oluyor onda da yalnızca toplama işlemi oluyor? Neden her şey eğilip bükülüp mantık dışına çıkarılarak başka şeylere uydurulmaya çalışılıyor? Bir nedeni olmalı. Bilmiyorum. Hiçbir zaman bilemedim. Anlamak isterdim.
insanların çok uyuması yorgun oldukları için midir, yoksa bir şeyden kaçmak istedikleri için mi?
“Aptallıktan yapılan kötülüğü anlarım” dedi. “Cehaletten yapılan kötülüğü de anlarım. Ama ‘bilerek’ yapılan kötülüğü anlayamam.”
“Ama insanların çoğu için, ellerine verilen şeyi kabul etme nedeni, yalnızca kendilerine o verildiği içindir, bunu biliyor olmanız gerekir. Onların hiçbir fikri yoktur. Onların düşündüğünü sandığınız şeyleri mi rehber kabul edeceksiniz, yoksa kendi yargılarınızı mı kullanacaksınız?”
Tarihteki her dehşet verici olay, bir hayır uğruna yapılmış görünür.
Neden sizin dışınızdaki herkes haklı oluyor da bir tek siz olamıyorsunuz? Neden başkalarının sayısı, gerçeğin yerini alabiliyor? Gerçek neden yalnızca bir aritmetik meselesi oluyor onda da yalnızca toplama işlemi oluyor? Neden her şey eğilip bükülüp mantık dışına çıkarılarak başka şeylere uydurulmaya çalışılıyor? Bir nedeni olmalı. Bilmiyorum. Hiçbir zaman bilemedim. Anlamak isterdim.
Günümüzün manevi atmosferine bir bak. Keyifli olan ne varsa, sigaradan tut da sekse, ihtirasa, kâr etmeye kadar, hepsi günah sayılıyor. Bir şeyin seni mutlu ettiğini kanıtladığın anda, o şeyi lanetlemiş sayılıyorsun.
Başkalarının ne düşündüğüne aldırmıyorsun, ki buna anlayış göstermek mümkün. Ama onların senin gibi düşünmesini sağlamak bile umrunda değil, öyle mi?
Değil.
neden bize hep, istediğin şeyi yapmak kolaydır ve kötüdür diye öğretiyorlar? Neden kendimizi disipline almamız, kendimizi tutmamız gerektiğini söylüyorlar? Oysa istediğimiz şeyi yapmak dünyanın en zor şeyi. Çok büyük cesaret istiyor. Yani, gerçekten istediğimiz şeyi yapmak.
Ruhunu satmak dünyanın en kolay şeyidir.Bunu herkes her saat yapıyor.Ben senden ruhunu korumanı istesem
Bir insanın diğer bir insana yapabileceği tek iyi şey, o kişiyle doğru dürüst bir ilişki kurabilmesi için tek yol elini çekmektir!
Domuzun derisini yüzmenin yolu türlü türlüdür. Zaten bir kere belini kırdın mı, derisini yüzmenin de pek önemi kalmaz.
Sevmek,ayrı tutmaktır.
İnsanları mutsuz eden şey, çok az seçenekleri olması değil, çok fazla seçenekleri olması.
Şimdi geriye bakmak bana acı da vermiyor, zevk de vermiyor. Yalnızca bakmak işte. Sefere çıkmış gibi değil. Yolculuğa çıkmış gibi bile değil. Rasgele bir yürüyüş gibi. Akşamüstü, birazcık yorgun olduğun saatte kırlarda yürüyüşe çıkmışsın gibi.
İnsanların fedakarlık diye verdikleri şeyler öyle küçük ki!
En kanlı savaşlar, ya aynı dinin farklı mezhepleri arasında, ya da aynı ırktan gelme kardeşler arasında çıkan savaşlardır.
Bir insanı anlatmak için ciltler dolusu yazı yazmak zorunda kalırsın.Oysa,yüzünü düşün.Başka hiçbir şeye ihtiyacın yok.
Gözleri çevresindeki dünyanın bilincine varınca, artık gülmedi.
İnsanların çok uyuması yorgun oldukları için midir, yoksa bir şeyden kaçmak istedikleri için mi?
İnsandan ne olmasını isteyebilirsiniz. Ona servet sahibi olmasını, sevmesini, gaddarlaşmasını, cinayet işlemesini, kendini feda etmesini söyleyebilirsiniz. Ama öz saygıya sahip olmasını istemeyin ondan. Hemen sizden nefret etmeye başlar.
bayan wayne wilmot diye bir insan yoktu. arkadaşlarının fikirlerini, gördüğü kartpostalları, okuduğu romanları kapsayan bir kabuktu o.
her şeyde bir neden mi ararsın? her zaman bu kadar ciddi olmak zorunda mısın? herkes gibi arasıra hiç nedensiz bir şeyler yapsan olmaz mı? öyle ciddi, öyle yaşlısın ki! her şey önemli senin için. her şey büyük. her dakika. hareketsiz duruyor olsan bile. biraz rahatlayamaz mısın önemsiz olamaz mısın?
olamam.
belli ki kendini aydın saymaya heves duyan pek çok kişi vardı. okurlar araştırma yapmadan bilgi ediniyor, hiçbir yatırım yapmadan otorite oluyor, çaba göstermeden yargılara varıyorlardı.
zaten nereye gitse, yüzünü gösterdiği anda kimse sevmezdi onu. kasa kapısı gibi kilitliydi yüzü. kasalara kilitlenen şeyler, değerli şeyler olurdu. insanlar bunu hissetmekten hoşlanmıyorlardı.
hayır, peter. seni değiştirmek istemiyorum. seni seviyorum. peter.
tanrı senin yardımcın olsun!
insan yirmi iki yaşındayken böyle konuşmaz. anormalsin sen.
herhalde.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir