Arthur Schopenhauer kitaplarından Hayatın Anlamı kitap alıntıları sizlerle…
Hayatın Anlamı Kitap Alıntıları
Her tatmin edilmiş arzu bir yenisini doğurur.
Her zaman daha iyi şeylerin beklentisiyle yaşıyorsak eğer, aynı zamanda çoğu kez geçmişte kalan şeyler için pişmanlık ve özlem de duyarız.
Gençliğimizin başlarında hayatımızın geleceğini düşünürken perde açılmazdan evvel bir tiyatronun önünde oturan ve büyük bir mutluluk, heyecan ve istekle başlayacak oyunu bekleyen çocuklara benzeriz. Perde açıldığında olacakları bilmemek bir bahtiyarlıktır.
Her tatmin edilmiş arzu bir yenisini doğurur.
Bu dünyada neredeyse bütün insanların hayatları boyunca paylarına düşen iş-güç, tasa, kaygı,zahmet meşakkat ve sıkıntıdır.
Dünya bir cehennemden farksızdır ve onun içinde insanlar azap ve işkence gören ruhlardır.
O zaman yaşlılık ve tecrübe el ele,
Götürür onu ölüme ve anlatır ona,
Böylesine acılı ve uzun bir arayıştan sonra
Bütün hayatının yanılgılarla dolu olduğunu.
Götürür onu ölüme ve anlatır ona,
Böylesine acılı ve uzun bir arayıştan sonra
Bütün hayatının yanılgılarla dolu olduğunu.
Şu çocuk dünyaya getirme işi şimdi olduğu gibi bir zorunluluk veya bedensel zevkin eşlik ettiği bir şey değil de tamamen düşünüp taşınarak akılla yapılan bir iş olsaydı acaba insan soyu gerçekten varlığını sürdürmek ister miydi?
Çoğu insan, hayatının sonuna gelip de geriye dönüp baktığında bütün ömrü boyunca dikkat etmeksizin ya da tadını çıkarmaksızın bakıp geçtiği bir şeyin hayatın ta kendisi olduğunu görüp şaşıracaktır.
Biz bir şeyi ne kadar bekleyip dört gözle onun yolunu gözlersek gelip çattığında ondan elde edeceğimiz tatmin de o kadar azalır.
Bir yazar okuyucusuna bir şey aktarmak isterse bunu olabildiğince anlaşılır kılması gerekmez mi?
Herhangi bir insan hayatının mutluluğu, onun neşesi ve zevkleriyle değil, fakat onun için müspet şeyler olan keder ve ıstırabın yokluğuyla ölçülür.
Hayattaki tek amaçları keselerini doldurmaktan ibaret olup kafalarının içini ölümüne boş bırakan bir sürü sefil yaratık
Keza ne doymaz bir varlıktır insan! Ulaştığı her tatmin yeni bir arzunun tohumudur, dolayısıyla onun ebediyen doyurulamaz arzularının sonu yoktur.
Bilgi arttıkça, ızdırap artar.
Platonun da dediği gibi ”Mutluluk, sürekli oluşun ve asla var olmayışın, yegane varoluş biçimi olduğu bir yerde barınamaz. ” Her şeyden evvel hiçbir insan mutlu değildir. Bütün hayatı boyunca hayali bir mutluluk peşinde koşup durur. onu nadiren ele geçirir ve ele geçirse bile, geçirmesiyle birlikte bir yanılsamadan, bir düş kırıklığından başka bir şey kalmayacaktır geride. Ve kural olarak bütün umutları suya düşecek ve limana bir enkaz halinde girecektir.
Gerçek olan sadece şimdide mevcuttur. Geri kalan her şey düşünce oyunundan ibarettir.
Var olmuş olan artık var değildir. Hiç var olmamış kadar olandır ancak. Fakat var olan her şey, bir sonraki anda çoktan var olmuştur her şey.
Mutlu bir hayat imkansızdır
Hayat, tamamen keskin bir azarlama, acı bir parlama olarak görülmelidir.
Genelde insan, var olduğu ve insan olarak kaldığı sürece, zaten yanılgıdadır.
Genel olarak hayat, bir hayal kırıklığı hatta bir dolaptır
Bilgi kendi başına her zaman ıstırapsızdır
Acıya duyarlılığımız hemen hemen sınırsızdır.
İnsanın başına birbiri ardına öylesine büyük felaketler gelir ki, eğer Hıristiyan dinine aykırı olmamış olsaydı, iblisler varsa bunların insan kılığına sokulmuş varlıklar olduklarını ve günahlarının cezasını çektiklerini söylemeyi göze alırdım.
Zaman ancak can sıkıntısının cenderesi içinde kıvrananların başına bela kesilmez ve onları sık boğaz etmez.
Zamanın bizi telaş içerisinde biteviye koşturup durması, asla nefes alma imkânı sunmaması, elinde kamçıyla buyurgan bir iş tevziatçısı gibi hepimizin tepesinde beklemesi ile hayatımızın bir azap ve işkenceye dönmesi arasında en küçük bir bağ kurma imkânı yoktur.
Doğrusu herkes her zaman belli bir tasa, kaygı, endişe, ıstırap ya da sıkıntı terkibine ihtiyaç duyar, nasıl ki bir gemi sağa sola yalpalamadan dosdoğru yol alabilmek için bir denge ağırlığına ihtiyaç duyarsa..
İnsanlar Tanrı’nın her şeyi tam olması gerektiği gibi yarattığını duymak istiyorlar.
Birine kim olduğunu sorarsan, ona senin de kim olduğunu bilme hakkı verirsin.
Kural olarak, zevkleri beklentimizin çok altında fakat acıları çok ötesinde bulmamız buna uygundur.
Mutlu bir hayat imkânsızdır.
Doğrusu dünyanın ve dolayısıyla insanın da gerçekte hiç olmaması gereken bir şey olduğu kanaati bizi birbirimize karşı tahammüle sevk etmeyi amaçlar; çünkü böylesine berbat ve çıkmaz bir durumda bulunan varlıklardan ne bekleyebiliriz ki?
Dünya bir cehennemden farksızdır.
Şu dünyaya çocuk getirme işi şimdi olduğu gibi bir zorunluluk veya bedensel zevkin eşlik ettiği bir şey değil de tamamen düşünüp taşınarak akılla yapılan bir iş olsaydı acaba insan soyu gerçekten varlığını sürdürmek ister miydi?
Bilgi arttıkça ıstırab da artar.
Can sıkıntısı hayatın boşluğu hissinden başka bir şey değildir.
Yaşıyorsak
mücadele
etmemiz
gerekir.
mücadele
etmemiz
gerekir.
Ne doymaz varlıktır insan! Ulaştığı her tatmin yeni bir arzunun tohumudur, dolayısıyla onun ebediyen doyurulamaz arzularının sonu yoktur!
Gerçek olan sadece şimdi de mevcuttur. Geri kalan her şey düşünce oyunundan ibarettir.
İnsan henüz mevcut olmayanı ve geleceği düşünmek suretiyle her şeyi görülmedik biçimde büyütmektedir.
İnsan hayatının mutluluğu, onun neşesi ve zevkleriyle değil, onun için müspet şeyler olan keder ve ıstırabın yokluğuyla ölçülür.
Şurası kesin ki bu dünyada neredeyse bütün insanların hayatları boyunca paylarına düşen iş-güç, tasa kaygı, zahmet meşakkat ve sıkıntıdır.
Herhangi bir sefalet ya da mutsuzluk durumunda en etkin teselli bizden daha da talihsiz durumda olan hem cinslerimize bakmaktır.
Entelektüel bakımdan iktidarsız ve her türlü biçimiyle kötü ve aşağılık olana saygısıyla dikkati çeken içinde yaşadığımız çağda
– hadiseler o şekilde cereyan eder ki uydurma sözcük Jetztzeit* ile her bakımdan uyum içindedir ve kakofonik olduğu kadar sahtedir de,
– hadiseler o şekilde cereyan eder ki uydurma sözcük Jetztzeit* ile her bakımdan uyum içindedir ve kakofonik olduğu kadar sahtedir de,
* (Jetztzeit: Hal i hazır, şimdi.)
.. Çoğu insan, hayatının sonuna gelip de geriye dönüp baktığında bütün ömrü boyunca ad interim yaşadığını görecek ve dikkat etmeksizin ya da tadını çıkarmaksızın bakıp geçtiği bir şeyin hayatın ta kendisi olduğunu – bir başka söyleyişle, yaşamayı beklediği (ya da beklentisi içinde yaşadığı) şeyin bizzat kendisi olduğunu görüp şaşıracaktır.
Hayatımızın başlangıcı sonuna göre ne kadar da farklıdır! Başlangıç asılsız umutlarla, çılgınca arzularla, bedensel zevklerin sarhoşluklarıyla doludur, fakat kaçınılmaz son bütün uzuvların çözülüp dağılması ve cesetler den yayılan fena kokulardır.
Eğer genel hatları içinde dünyanın gidişini ve özelde süratli bir halefiyet (zinciri) içerisinde birbirlerini takip ederken insanların ömürsüz ve sahte hayatlarını düşünmekten vazgeçip dikkatimizi hayatın ayrıntısına yöneltirsek onun ne denli gülünç bir oyuna benzediği aşikâr hale gelir:
İnsan hayatı bir tür hata olmalı.
İNTİHAR ÜZERİNE*
Görebildiğim kadarıyla sadece -Yahudilik gibi- tek- tanrıcı dinlerin mensupları intiharı bir suç olarak görmektedirler. Gerek Yeni gerekse Eski Ahit’te bu konuda bir yasaklama, hatta tasvip edilmediğine dair açık bir işaret bulunmadığı anlaşıldığında bu durum daha da çarpıcı hale gelir;
Görebildiğim kadarıyla sadece -Yahudilik gibi- tek- tanrıcı dinlerin mensupları intiharı bir suç olarak görmektedirler. Gerek Yeni gerekse Eski Ahit’te bu konuda bir yasaklama, hatta tasvip edilmediğine dair açık bir işaret bulunmadığı anlaşıldığında bu durum daha da çarpıcı hale gelir;
* [Tanrı için bile her şey mümkün değildir; çünkü eğer istemiş olsaydı kendi ölümü hakkında bir karar veremezdi; ve yeryüzünde- ki hayatımızın bütün mutsuzluklarına karşın yine de bu onun insanlara armağanlarının en iyisidir. )
*{“İyi insan talihsizlikleri tahammül edilemeyecek kadar büyüdüğünde hayatı terk eder; kötü insan da ziyadesiyle müreffeh ve muzaffer anında.)
Korkunç, kâbus gibi bir rüyada ruhsal gerilimin en yüksek noktasına ulaştığımızda, dehşet bizi uyandırır, gecenin bütün canavarları dağılır. Aynı şey, hayat düşünde de olur, dehşetin en azami haddi bizi ondan ayrılma ya zorlar.
Dünyanın sadece maddi bir anlamı olduğunu ve manevi-ahlaki anlamının bulunmadığını söylemek, bütün yanlışların en büyüğü ve en tehlikelisi, en büyük ve en temel gaf, gerçek ruh ve mizaç sapkınlığıdır.
İnsanın başkalarına karşı ya Kıskançlık ya da Duygudaşlık karakterine bürünen temel eğilimi, insanların ahlaki erdemlerinin ve Kötülüklerinin iIK Kez ayrıştığı KavşaK noKtasıdır. Bu birbirine taban tabana zıt niteliKIer her insanda mevcuttur;
Bir insanın hayata daha adım atar atmaz kendisini içinde bulduğu maskeli balodan haberdar edilmesi çok lüzumludur.
Gerçek olan sadece şimdide mevcuttur, geri kalan her şey düşünce oyunundan ibarettir.
Zaman, anların birbirini takip edişiyle eşyanın ve kendimizin mutlak manada boş varlığına bir gerçek görüntüsü kazandıran beynimizdeki bir aygıttır.
ne doymaz bir varlıktır insan ! Ulaştığı her tatmin yeni bir arzunun tohumudur, dolayısıyla onun ebediyen doyurulamaz arzularının sonu yoktur.
insan hakkında genel olarak, umutla şaşkına dönmüş vaziyette ölümün kollarında dans ettiği söylenebilir.
Gerçek olan sadece şimdide mevcuttur, geri kalan her şey düşünce oyunundan ibarettir.
Var olmuş olan artık var değildir; hiç var olmamış olan kadar vardır ancak. Fakat var olan her şey, bir sonraki anda çoktan var olmuş kabul edilir.
Büyük ve canlı zevk ancak onu önceleyen büyük felaketin neticesi olarak keskin biçimde hissedilebilir
Hayatımızın belli günlerinin mutlu olduğu dikkatimizi ancak bunların yerini mutsuz günler aldığında çeker. Zevkler ve hazlar arttıkça bunlara karşı duyarlılığımız azalır; alıştığımız şeyleri artık bir zevk olarak hissetmeyiz.
• Hayat. hayat ismiyle anılır, ama gerçekte ölümdür o.
Her şeyden evvel hiçbir insan mutlu değildir; bütün hayatı boyunca hayali bir mutluluk peşinde koşup durur, onu nadiren ele geçirir ve ele geçirse bile, geçirmesiyle birlikte bir yanılsamadan, bir düş kırıklığından başka bir şey kalmayacaktır geride.
Onun arzularının sınırı yoktur, onun taleplerinin sonu yoktur, her tatmin edilmiş arzu yenisinin doğumuna sebebiyet verir. Dünyada mümkün hiçbir tatmin şiddetli arzulanmasına yetişemez, taleplerine nihai bir hedef koyamaz, ve kalbinin dipsiz çukurunu dolduramaz.
Doğuştan gelen tek bir yanılgı vardır ve bu da mutlu olmak için var olduğumuzdur. Bu bizde doğuştandır, çünkü bu bizim var oluşumuzla çakışır ve bütün varlığımız onun tefsirinden, hatta bedenimiz onun monogramından ibarettir. Biz yaşama iradesinden başka bir şey değiliz, ve bizim bütün istemimizin ardışık tatmini mutluluk kavramıyla düşündüğümüz şeydir.
Korkunç, kabus gibi bir rüyada ruhsal gerilimin en yüksek noktasına ulaştığımızda, dehşet bizi uyandırır, gecenin bütün canavarları dağılır. Aynı şey, hayat düşünde de olur, dehşetin en azami haddi bizi ondan ayrılmaya zorlar.
Şurası kesin ki bu dünyada neredeyse bütün insanların hayatları boyunca paylarına düşen iş-güç, tasa kaygı, zahmet meşakkat ve sıkıntıdır.
Fakat bütün arzuları dilekleri daha doğar doğmaz yerine getirilmiş olsaydı eğer, insanlar ne ile doldururlardı hayatlarını ve ne ile geçirirlerdi zamanlarını?