İçeriğe geç

Hayatı Savunma Biçimleri Kitap Alıntıları – Adalet Ağaoğlu

Adalet Ağaoğlu kitaplarından Hayatı Savunma Biçimleri kitap alıntıları sizlerle…

Hayatı Savunma Biçimleri Kitap Alıntıları

❝Bir zamanlar ona sevdalıydım. O ise sadece arkadaş oldu bana. Sonra, bir zaman da o bana sevdalandı, ben ona arkadaş oldum,❞
Nedeni bu ya da başka birşey, buluşmamız kaçınılmazdı. Çünkü geçmişlerimiz, içinde yolaldığımız zamanlarımızın sırtından bizi aynı yerdeki bir karşılaşmaya doğru itmişti.
Yerinden oynamış bir yüreği durmadan eski minderine yerleştirmek kolay mı?
Dönmüşüm ha, dönmüşüm? Nereye gitmiştim ki? Hiçbir yere gitmedim. Hep buradaydım. İtildiğim yerde.
Kimin kendi hayatı var ki?
Bu deyişteki iççekişin, bir çeşit kırgınlığın ayrımındayım. Kırgınlığın altına gizlenmiş isyanın, hatta tehdidin de.
Paltoma sarınıyorum. Alnıma serin serin çarpan hava, bende şarabın yapamadığı bir sarhoşluk hali yaratıyor. Kıyının bu yanlarındaki solgun, yayvan ışıkları bile sulara düştükçe serpilip büyüyor. Önümü, denizden yansıyan aydınlıkta görebiliyorum.
Hayatın ve kaçınılmazın yönünü değiştirememişsen , iççekmenin, boş inadın ne yararı olur ki? Fırtınanın kırdığı dallars birkaçını daha eklemekten başka?
Sanki, yüzlerce kişilik bir aileden en sona kalan da böylece çıkıp gitmiş hayatından.
Bütün sürgünler bilirler birbirlerini, bilmezlenirler. İpuçlarını çekmek tehlikelidir, insan dayanamayabilir
İnsanlar hep bir ağızdan konuşmakta. Ne dedikleri anlaşılmıyor. Her ses ötekinin içinde erimekte : Uğultu.
gidiyorum işte
Başım gözüm bana emanet.
Dokunun Duyun birbirinizi, duyun
Erkek olsun, kadın olsun! Yeniden dokunun birbirinize ve duyun
bu dokunuşları, duyun!
İnsanların gitgide içlerine saklandıkları, deniz diplerinin kabuklu hayvanlarına benzedikleri, değme-dokunma duygularını da yitire yitire, kendi içlerindeki uğultuya boğuldukları, korkarım artık kabuklar içindeki iniltileri de duyamaz hale gelecekleri -yoksa geldikleri mi?- şu çağda, yitip gitmemiş duyarlıklardan başka kutsal saydığım hiçbir şey yok.
❝Yüzyıllar boyu hep aforoz korkusuyla yaşadık,❞
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Müslüman erkekler kadınları hep cehennemlik mahlûklar olarak görmüşler, onlara mel’un gözüyle bakmışlar.
[ ] din ve devlet yönetimini kendinde birleştirince işler büsbütün karıştı;
❝Ne olacak, erkek peygamber milleti!❞
Kendisi, insanlığın çoktandır dünyasındaki kargaşayı bir düzene soksunlar, biri ötekinin tamamlayıcısı olsun diye yeryüzüne
peyderpey elçisi ve habercisi sıfatıyla başpeygamberler atamıştı.
Buraya cennet denemezdi, cehennemde de değildik. Araf’ta duran ruhlar mıydık peki?
[ ] işimi Allah’a havale edip bekleyemeyecek kadar zamanın ardından koşmaktayım. ~ s. 94-95 ~
[ ] Yeniden birçok kere: Hiçlik ve çokluk
Dün ve dün. Dün ve bugün. Ölüm ve hayat.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
❝Ah, yeniden görüşebilmek ne güzel!❞
Hayat bu: Yürekler kanar, benizler solar, ağızlara lâyık tatlar aranışı ise hep sürer;
[ ] hikâyemizin olmazsa olmaz önemli bir noktasıdır.
Bugün nasılsınız bakayım?
Gözyaşları damla damla düşüp duruyormuş yüreğinin üstüne.
❝Göz, gördüğünü görmüştür. [ ] Her bakış kendinin şaşısıdır, her sezgi, kendinin doğrusudur,❞
Her şeyin bir yeri, zamanı, bir geldisi, gittisi, kaldısı vardır:
Oh canıma değsin!
Geride bıraktığımız yerlerin adını söylemekten özenle kaçınıyoruz.
❝Bir zamanlar ona sevdalıydım. O ise sadece arkadaş oldu bana. Sonra, bir zaman da o bana sevdalandı, ben ona arkadaş oldum,❞
❝Sonra ben itildim, artık hep itildim ❞
Sonra da böyle, herkes birbirinin izini yitiriyor. Bir arkadaşınızla buluşmak bazan ne kadar uzun bir ısrar ve inat gerektiriyor.
İnsan, bir daha belki hiç göremeyeceği birisiyle yıllar sonra bir kere buluşuyorsa, bu sadece otuz beş dakika için olmamalı.
Onu tanımak istedim. Bir savruluşun ardından, dünyanın dört
bucağında neyi aradığımı bilmeden dolanıp durduktan sonra
❝Kendimi kullanmak istiyordum. Hayata karışmak ❞
Bu böyle, geceyi geceyle kaçıncı yürüyüşüm?
Kendi yerinde yurdunda insanlar, hürriyet diye diye çok dikbaşlı, çok ele avuca sığmaz olmuşlar.
Bildiğimiz aşk destanlarının yaldızları, sedefleri çoktan dökülmüştü.
Bu deyişteki iççekişin, bir çeşit kırgınlığın ayrımındayım.
Kim tam kendisidir sanki? Sonra altı kalınca çizilirdi: Kimin kendi hayatı var ki?
[ ] varolmamış hayatların kayan yıldızları onlar.
Derken karanlığa yaldızlar, yıldızlar dökülüyor.
Sanki içimde büyük, çok derin bir oyuk açıldı.
[ ] ama ben ancak romanların büyüsüne, efsununa inanırım, gerçek hayatınkine değil.
Şimdi durmadan geçmişe iççekiliyor;
Hayatlar gözlerimizin önünden bir romanın sayfaları gibi teker teker açılır, sürüklenip geçer [ ]
İnsanlar hep doğdukları evi bir kere daha yeniden görmek, bir kere daha çocukluk, ilk gençlik günleri içinde yürümek istemezler mi?
Meselâ Suad, bohçasını alıp Necip’e kaçmadı: Necip, Suad’ı bir tekneye atıp götürecek kadar yürekli davranmadı.
Hiçbir gönül yangını kendini o kadar ortaya vurmamıştır.
Hiçbir eylül, böyle yangın görmemiştir.
[ ] ölümden sonrasına bakan sır dolu gözler [ ]
[ ] ‘mutlu son’un üstüne kara gölgeler düşüyor:
Artık birçok beyaz atlı prensle birçok peri padişahının kızının muratlarına erdikleri bir zamanı yaşıyoruz.
❝Oysa ne kendi dinimle, ne başka bir dinle alışverişim var, ama gidiyorum işte ❞
Ne tuhaf, beline kadar uzun, düz sarı saçları olduğunu bilmiyordum.
Ressamın herbirimize öteki için sunduğu boyutun bize sağladığı bir ülke bu.
Kendimi yıllardır ilk defa, iyi kötü bir yere yerleşmiş gibi hissediyorum.
Birbirimize bakamıyoruz, ama besbelli: Gülümsüyoruz.
❝İpuçlarını çekmek tehlikelidir; insan dayanamayabilir ❞
Yanıt vermiyor. Hiçbir şey söylemiyor. Bakışlarını bir süre kafeteryayı dolduran renkli kalabalıkta dolaştırıyor.
Erkek olsun, kadın olsun! Yeniden dokunun birbirinize ve duyun bu dokunuşları, duyun!
Ortalıkta çok gürültü vardı. Kendi titreşimlerimi bile işitemez haldeydim.
Bitkindim. Salt bedenim değil, ruhum da isyan halindeydi.
Göz, gördüğünü görmüştür. Deniz sezdiğini sezmiştir. Her bakış kendinin şaşısıdır, her sezgi, kendinin doğrusudur.
Hayat ve hikayesi: Her şeyin bir yeri, zamanı, bir geldisi, gittisi, kaldısı vardır
Zaman işte, ne diyeceksin. Zamanın elinden ne kurtulmuştur ki, he?
Ona tutuldum, Allahım ona tutuldum! Tutuldum ona!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir