Mustafa Kutlu kitaplarından Hayat Güzeldir kitap alıntıları sizlerle…
Hayat Güzeldir Kitap Alıntıları
Çıkıyorum ha!
Her çıkışın bir inişi vardır Tolga.
Kimsesi olmayanın, garibanın üzerine yıkılıyor suç. Suçsuz yere yatan çok.
Benim için hayatın dönüm noktalarından biriydi. Bir korkuyu yenmek ve bir engeli güven içinde aşmak.
İyilerin sonu gelse kıyamet kopar.
Ulu olan ancak takva sahibi olandır. İster vezir, ister şair, isterse çömlekçi olsun. Dâhilik abartıdır. Tevazu asıldır.
İnsanın ait olduğu yerden kopması nasıl da zor.
Güzellik böyledir; çocuk da olsa, yaşlı da olsa, dilinden anlayanı yüreğinden vurur.
Yeşil bir pencereden gül at
Eski adamlar böyle idi, hiçbir şeyi atmaz; bir gün lazım olur diye saklarlardı.
– Ne oldu baba?
Baba umutlandı, raporu, hastaneyi soracak sandı.
– Ne, ne oldu?
– Canım dükkânı diyorum, çıkmıyoruz değil mi?
Maçası sıkıyorsa mahkemeye gitsin.
Kalbinde bir kristal kırıldı. Bir an sessiz kaldı. Bir an. Çabuk atlattı. Cevap verdi.
– Tersine. Boşaltıyoruz dükkânı. Bir hafta süre aldim. Daha geride daha küçük bir dükkân bakacağız.
Oğlan sıkıntı ile yükseltti sesini:
– Yahu baba, eller her geçen gün büyüyor, biz küçülüyoruz. Oldu mu yani.
Babası acıyla gülümsedi.
– Oldu, oldu. Küçük güzeldir.
– Hıh! Küçük güzelmiş. Ne yani, laf mı bu şimdi.
– Sen bırak dükkânı, bir şey soracağım.
– Buyur.
– Lâleler açmış, gördün mü?
– Ne lâlesi ya!
İşte nefes alıyor, kalbi tıkır tıkır çalışıyor, midesi iyi, morali yerinde. Her nefeste Allah demek lazım diye geçirdi içinden. Hatta daha ileri gitti. Kötü hastalık gelmiş olsaydı bile Kahrın da hoş, lütfun da hoş diyebilmeliydi.
Nerdeee!..
Aylardır ter basan uykular, zor atılan adımlar. Korku, şüphe, sıkıntı içinde kalmıştı. Ben o mertebede değilim Yarabbi. Bana çekeceğim yükten ağırını verme. Bizi hastalıkla, açlıkla, yoklukla imtihan etme. Kahrın da hoş lütfun da hoş, demek için insanın veli olması lazım. Ben kimim ki? Bir aciz kulum. Nerde bende o teslimiyet? Bugünüme şükrolsun deyip çıktı mescitten.
Çıkalı göklere âhım şereri döne döne
Yandı kandil-i sipihrin ciğeri döne döne
Ulu olan ancak takva sahibi olandır. İster vezir, ister şair, isterse çömlekçi olsun. Dâhilik abartıdır. Tevazu asıldır.
Hepimizin bir dayanma gücü var. İnsan bir yerde pes ediyor işte.
Gül bir çiçektir benim dilimden ne anlar demeyin. Siz kalbinizi çiçeğe, böceğe, ağaca, karıncaya, ne bileyim kelebeğe açıp diyeceğinizi bütün samimiyetinizle ve Cenâb-ı Hakk’a sığınıp anlatın, onlar anlar, merak etmeyin.
Zaman nasıl da geçiyor.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
En iyisi beklemek, işi oluruna bırakmak. Bakalım daha ne kadar devam edecek?
İyilerin sonu gelse kıyamet kopar.
İlla bir ayrım yapılması gerekiyorsa onu Cenab-ı Hak kitabında bildirmiş :
Ulu olan ancak takva sahibi olandır. İster vezir, ister şair, ister çömlekçi olsun. Dâhilik abartıdır. Tevazu asıldır.
Göz açıp kapayıncaya kadar tepsideki helvalar bitiyor. Ohhhh
Sanki hükümet bir çırpıda iç ve dış borçlarımızı temizledi. Sanki terör sona erdi, cari açık kapandı. Evet, insanlarımız bu kadarcık olsun sevinmek, gülmek istiyorlar. Bir iyilik edip kalplerinde çırpınan kuşu sakinleştirmek istiyorlar. İnsanlarımız kanaat denilen şeyi biliyorlar, her vesile ile hatırlamak istiyor. He an iyilik ve adalet için fedakarlığa hazır. Ama karşılarında şu küçük adam kadar olsun içten ve dürüst makamlar, insanlar, sözler olsun istiyor.
İçinde uçan ve uçtukça şakıyan bir sevinç kuşu ile annesine koştu.
Dünya bu.
Cenab-ı Hak bunlarla uğraşalım, ama esas itibariyle ile kendisine ibadet edelim, iyi bir kul olalım diye yaratmış insanoğlunu. Lakin nefsin orduları bu hakikate varmak için çıktığımız seferde yolumuzu kesiyor. Şeytan bizi bir eşyadan ötekine fırlatıyor, gaflet perdesi gözümüzden kalkmıyor.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Yarabbi hayat ne kadar güzel. Ama bizim gözümüz kör,kulağımız sağır. Ancak dara düştüğümüzde, paçamız sıkıştığında görüyoruz bu güzellikleri. Bu ne kadar nimet! Bunların hangi birine şükretmeli. Etrafımda olanlara mı, hayatta kaldığıma mı?
Âşık olan her zorluğa katlanır. El el tutuştukları zaman zorluk falan kalmıyordu. Ağaçlar aniden yaprak açıyor, güller kokuyor, kuşlar cıvıldaşıyordu.
Her nefeste Allah demek lazım, diye geçirdi içinden. Hatta daha ileri gitti. Kötü hastalık gelmiş olsaydı bile Kahrın da hoş lütfun da hoş diyebilmeliydi. Nerdee!..
Yeşil pencerenden bir gül at bana
ışıklarla dolsun kalbimin içi
Güzellik böyledir; çocuk da olsa, yaşlı da olsa, dilinden anlayanı yüreğinden vurur.
Benim için hayatın dönüm noktalarından biriydi. Bir korkuyu yenmek ve bir engeli güven içinde aşmak.
“Her nefeste Allah demek lazım”
Ulu olan ancak takva sahibi olandır. İster vezir, ister şair, ister çömlekçi olsun. Dâhilik abartıdır. Tevazu asıldır.
Evet, insanlarımız bu kadarcık olsun sevinmek, gülmek istiyorlar. Bir iyilik edip kalplerinde çırpınan kuşu sakinleştirmek istiyorlar. İnsanlarımız kanaat denilen şeyi biliyor, her vesile ile hatırlamak istiyor. Her an iyilik ve adalet için fedakarlığa hazır.
Ama karşılarında şu küçük adam kadar içten ve dürüst makamlar, insanlar, sözler olsun istiyor.
Ne güzel şey nefes almak. Şu çiçeklerin, kuşların arasında olmak.
İnsanın ait olduğu yerden kopması nasıl da zor.
Güzellik böyledir; çocuk da olsa, yaşlı da olsa, dilinden anlayanı yüreğinden vurur.
Hepimizin bir dayanma gücü var. İnsan bir yerde pes ediyor işte.
( )Cenab-ı hak seni bana gönderdi. Gönderdi ki bir kalbim olduğunu bileyim. Bundan öte ne var? Ne olabilir?
Yeşil pencerenden bir gül at bana
Işıklarla dolsun kalbimin içi
( )Ama bu dünyada nasip diye bir şey var.
Gençlik geçiyor oğlum. Kitapla kürekIe yürümez bu iş. Yüreğinin hakkını da vermeli.
Sap gibi dolaşanlar bir kendisi, bir de arkadaşlarıydı.
Demirden korksaydık trene binmezdik.
Kulaktan ziyade kalbe hitap eden bir ses.
Güzellik böyledir; çocuk da olsa, yaşlı da olsa, dilinden anlayanı yüreğinden vurur.
Aşka inanma.
Zaten hayat bir andır.
Mevsimlerin bir dili var.
El ele verip filmin tesiri altında birbirlerine Ölünceye kadar diyorlar.
Yemin.
Olabilir yani.
Bu film bu çocukları sarhoş etmiş olamaz mı?
( )Hem yüzü kızardığına göre terbiyeli olmalıydı.
Yarabbi hayat ne kadar güzel. Ama bizim gözümüz kör, kulağımız sağır. Ancak dara düştüğümüzde, paçamız sıkıştığında görüyoruz bu güzellikleri. Bu ne kadar nimet! Bunların hangi birine şükretmeli?
Kahrın da hoş, lütfun da hoş diyebilmeliydi.
Bu dünyaya yalnız gelmiş, yalnız gidecek.
Hem yüzü kızardığına göre terbiyeli olmalıydı.
İşte fotograf. Nişanlısı ay aydınlığında ona gülümsüyor. Nobetçi Az kaldı diyor, Sık dişini . Bu nur yüzden saçılan ışık nobetçiyi ısıtıyor. Ne gecenin soğuğu, ne kurşunun sesi
Kalbinde bir kristal kırıldı. Bir an sessiz kaldı.
Ne güzel şey nefes almak.
Şu çiçeklerin, kuşların arasında olmak.
Ali çiçeği görür görmez vuruldu. Güzellik böyledir; çocuk da olsa, yaşlı da olsa, dilinden anlayanı yüreğinden vurur.
Yüzünü, gözünü öptü, kokladı. Çocuk kokusu. Kendi oğlu.
İşte hayat.
Bu onlar için bir oyundan ibaretti demek. Bir oyun.
Oysa ben.
Benim için hayatın dönüm noktalarından biriydi. Bir korkuyu yenmek ve bir engeli güven içinde aşmak.
Eski adamlar böyle idi, hiçbir şeyi atmaz; bir gün lazım olur diye saklarlardı. Kendisi de öyle idi. Bir elini ak sakalından geçirerek gülümsedi. Eh, biz de eski adamız be!
Ulu olan ancak takva sahibi olandır. İster vezir, ister şair, isterse çömlekçi olsun. Dâhilik abartıdır. Tevazu asıldır.
Kalan simitlerini de doğradılar.
Kuşlar yedikçe sanki onlar doyuyordu. Güvercinlerin parlak tüylerinden geçen sevgi ve merhamet en saf hali ile çocuk kalplerini doldurmuştu.
Ulu olan ancak takva sahibi olandır. İster vezir, ister şair, isterse çömlekçi olsun. Dahilik abartıdır. Tevazu asıldır.
İşini iyi yapmak ahlâk gereğidir.
Yarabbi hayat ne kadar güzel. Ama bizim gözümüz kör, kulağımız sağır. Ancak dara düştüğümüzde, paçamız sıkıştığında görüyoruz bu güzellikleri. Bu ne kadar nimet! Bunların hangi birine şükretmeli?
Direksiyon hakimiyetini kaybetti.
Bir an.
Zaten hayat bir andır.
“Her nefeste Allah demek lazım” diye geçirdi içinden. Hatta daha ileri gitti. Kötü hastalık gelmiş olsaydı bile “Kahrın da hoş, Lütfun da hoş” diyebilmeliydi.
Dünya bu.
Cenab-ı Hak bunlarla uğraşalım, ama esas itibarı ile kendisine ibadet edelim, iyi bir kul olalım diye yaratmış insanoğlunu.
Paradan korkulur mu?
Korkulur efendim.
Babayı oğuldan, karıyı kocadan ayıran; haneleri viran eden, sarayları deviren o.
İyilerin sonu gelse, kıyamet kopar.
“
Güzellik böyledir; çocuk da olsa, yaşlı da olsa, dilinden anlayanı yüreğinden vurur.
.
.
Ne güzel şey nefes almak.
Şu çiçeklerin, kuşların arasında olmak.
.