Guy de Maupassant kitaplarından Hayat Bir Mucizedir kitap alıntıları sizlerle…
Hayat Bir Mucizedir Kitap Alıntıları
Sen hayatında kıskanç oldun mu hiç?
İnsan zekası, küçük bir arızadır.
Oradaydı, o çukurun içinde çürümüştü! Bu ne korku! Alnım toprağın üzerinde, hıçkırıklara boğuluyordum.
Kalplerinde yaralar açan olayları, gönüllerinde fırtınalar koparan yaşantıları kolaylıkla unutanlara ne mutlu.
Küçük bir kuş olmak isterdim Gökyüzüne doğru uçmak için
Tanrı, kadını yalnızca erkeği sınamak, denemek için yaratmıştı.
Birdenbire hayatın o müthiş sefaleti,boş ümitlerle kendini aldatan kalplerin kara yalnızlığı içime çökmüştü.
Acı olduğunda yapman gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak , göl olmaya bak
“Aşkta tek bir serüven vardır zaten; hep aynı şeydir o; tanıştık, anlaştık, seviştik; hepsi bu kadar.”
– “Mutsuzsun demek?”
– “Hem de nasıl.”
– “Hem de nasıl.”
Yolculuğun keyfi rastlantılardadır .
Sevdi, sevildi, öldü..
Bu diyar, öteki diyardan, yaşayanların diyarından ne kadar da küçüktü; oysa ölüler, yaşayanlardan çoktu.
“Aşkta tek bir serüven vardır zaten; hep aynı şeydir o; tanıştık, anlaştık, seviştik; hepsi bu kadar.”
“Ben, bizler, medeni dünyanın kadınlarıyız, bayım. Dünya üzerinde yaşayan sıradan dişiler olmayacağız ve olmayı da reddediyoruz.”
İnsan, uzun süre tek bir kadını ya da tek bir erkeği sevebilir miydi?
Öpmek, öpüşmek şeytanın insanlara öğrettiği kötü bir iştir; baştan çıkarıcı bir davranıştır. Saf, temiz bir sevgi insanın davranışlarını belli eder kendini; bunu belli etmek için öpüşmeye ihtiyaç yoktur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Her savaşta mutlaka bir galip, bir de mağlup vardır. Bu bir hayat mücadelesi.
“Bir gün, sevgilisini aldatmak için dışarı çıktı, yağmura yakalandı, soğuk aldı ve öldü”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Cahiller,hayatlarından memnundurlar ve tatmin edilmiş durumdadırlar ama şairler,ince ruhlu insanlar,hayalciler,araştırmacılar,kuruntucular için durum hiç de böyle değildir.Ah,zavallı insanlar!
Birdenbire hayatın o müthiş sefaleti,boş ümitlerle kendini aldatan kalplerin kara yalnızlığı içime çökmüştü.
Evlilik tüm özgürlükleri,bağımsızlıkları silmek,ortadan kaldırmak anlamına gelebilir mi?
Hayat bir bisiklete binmek gibidir. Pedalı çevirmeye devam ettiğiniz sürece düşmezsiniz.
Üzerinde yansılarının kayarak silindiği aynalar gibi; kalplerinde yaralar açan olayları, gönüllerinde fırtınalar koparan yaşantıları kolaylıkla unutanlara ne mutlu!
Kadın, kocasına haber vermeden bir terziye gidemez mi? Çatı katına sığınmış fakir bir arabacı ailesine gizlice yardım edemez mi? Kocasının bilmediği bir eve gittiği için mutlaka suçlu olması mı gerekir?
Bir erkek bu kızın evlenmeden önce ya da evlendikten sonra yapacağı her şeyden kendisini günü gününe, saati saatine haberdar etmesini ne hakla isteyebilir? Evlilik tüm özgürlükleri, bağımsızlıkları silmek, ortadan kaldırmak anlamına gelebilir mi?
Her savaşta mutlaka bir galip, bir de mağlup vardır. Bu bir hayat mücadelesi.
Tanrım, diye mırıldandı, yağmuru yarattın, toprağı sulamak için; güneşi yarattın, dünyayı aydınlatmak için;geceyi yarattın, insanları huzura kavuşturmak için. Peki de bu kokuları, bu sesleri, bu müziği, bu ışıkları, bu güzellikleri, kimin için ,ne için yarattın?
Öpmek, öpüşmek şeytanın insanlara öğrettiği kötü bir iştir; baştan çıkarıcı bir davranıştır. Saf, temiz bir sevgi insanın davranışlarını belli eder kendini; bunu belli etmek için öpüşmeye ihtiyaç yoktur.
İnsan niçin sever? Dünyada tek bir varlığı istemek, kafamıza tek bir düşünce, kalbimizde tek bir arzu, dudaklarınıza tek bir isim yaşatmak.
Ne kadar uygar, ne kadar zeki ve yontulmuş isek, o kadar da Tanrı’nın iradesini benliğimizde temsil eden hayvani içgüdüyle mağlup edip zapt etmeye zorunluyuz.
İnsan zekâsı, yaratıcının, bol miktarda yaratıklarının tesadüflerinden üremiş, hayırlı küçük bir arızadır. Bu arıza, kalıcı olmayan, önceden kestirilemeyen bir şeydir ve dünya ile beraber kaybolmaya mâhkumdur. Bununla beraber o zekâ, ebedi başlangıçların yeni konumlarıyla ya aynen ya da değişik olarak, bu dünyada ya da başka bir âlemde tekrar ortaya çıkabilecektir.
“Çocuklarınızı kanınız gibi değil, zaferleriniz gibi seviyorsunuz.”
Mayhoşlaşmış bir masumiyet içinde tohuma kaçmış gibi görünüyorsa da; kalbinde, iç âleminde, çok genç ve gayet coşkun bazı duyguları muhafaza ettiği anlaşılıyordu. Çok eskimiş, bir hayli dinlenmiş sert bir içki gibi, coşkun bir sevgiyle, erkeklere hiçbir zaman göstermediği şehvetli bir aşkla, doğayı ve hayvanları seviyordu.
Tabiattaki her şeyin mutlak ve hayranlık verici bir iradeyle yaratıldığına inanırdı. Ona göre niçin’ler çünkü’ler hep birbirini dengelerdi. Şafaklar insanların mutlulukla uyanmasını sağlamak, günler ürünleri olgunlaştırmak, yağmurlar ekinleri sulamak, akşamlar uykuya hazırlanmak, gecenin karanlığı uyumak için yaratılmıştı.
Bu diyar, öteki diyardan, yaşayanların diyarından ne kadar da küçüktü; oysa ölüler yaşayanlardan çoktu. Hayatta olan bizlere; kaynakların sularını, bağların şaraplarını içen, tarlaların ekmeğini yiyen bizlere yuvalar dar geliyordu; ölülere, toprağa düşen insana ise basit bir mezardan başka hiçbir şey kalmıyordu. Toprak onları alır, unutulmak onları örter ve her şey orada biter.
Acı veren, hüzün veren ayna. Yakıcı ayna. Yaşayan, yaşatan korkunç ayna. Üzerinde yansılarının kayarak silindiği aynalar gibi; kalplerinde yaralar açan olayları, gönüllerinde fırtınalar koparan yaşantıları kolaylıkla unutanlara ne mutlu!
Bir papaz gördüm: “Metresiniz,” diye konuşmaya yelteniyordu. Bunu söylemeye hakkı yoktu. O benim metresim değildi; anam, babam, kardeşim, sevgilim, Tanrım, her şeyimdi. Bu kaba herifi kovdum, onun yerine başkası geldi. İyi kalpli, iyi huylu bir adamdı; bana “sevgilimden” söz açınca acı acı ağladım.
İnsan ne için sever? Dünyada tek bir varlığı istemek, kafamızda tek bir düşünce, kalbimizde tek bir arzu, dudaklarımızda tek bir isim yaşatmak. Garip bir şeydir bu; öyle bir isim ki, kaynaklarından fışkıran su damlaları gibi, ruhumuzun derinliğinden dudaklarımıza kadar yükselir; bu ismi her yerde, her an bir dua gibi yavaş sesle fısıldar ve sürekli tekrarlarız.
Ben, bizler, medeni dünyanın kadınlarıyız, bayım. Dünya üzerinde yaşayan sıradan dişiler olmayacağız ve olmayı da reddediyoruz.
Cahiller, hayatlarından memnundurlar ve tatmin edilmiş durumdadırlar.
Ah, zavallı insanlar!
Küçük bir kuş olmak isterdim
Gökyüzüne doğru uçmak için
Gökyüzüne doğru uçmak için
Gülmek erkeklere özgü bir şeydir.
Donuk ve ışıksız bir ömür sürdükleri için kadınların dar ve üzüntülü bir ruhları olur.
Donuk ve ışıksız bir ömür sürdükleri için kadınların dar ve üzüntülü bir ruhları olur.
Her oturan insan, ölmüş bir insandı.
İnsan için yalan yüzünden nefrete uğramaktan daha zararlı bir şey olamaz.
“Aşkta tek bir serüven vardır zaten; hep aynı şeydir o; tanıştık, anlaştık, seviştik; hepsi bu kadar.”
“Ben, bizler, medeni dünyanın kadınlarıyız, bayım. Dünya üzerinde yaşayan sıradan dişiler olmayacağız ve olmayı da reddediyoruz.”
Cahiller, hayatlarından memnundurlar ve tatmin edilmiş durumdadırlar. Ama, şairler, ince ruhlu insanlar, hayalciler, araştırmacılar kuruntucular için durum hiç de böyle değildir! Ah, zavallı insanlar!
“Dünya üzerinde temiz, güzel, zarif ve ideal olan ne varsa Tanrı değil, insan zekası yapmıştır. Doğayı dile getirip, anlatarak, şairler gibi hayranlıkla seyrederek, Sanatkarlar gibi bir amaç kazandırarak; yanılmakla beraber doğa olaylarında yine de birtakım nedenler bulan bilginler gibi, onu yorumlayarak, yaratılışa güzellik, sihir, büyü katarak esrarengiz hale getiren bizleriz.”
Bir insan, bütün gün aynı şeyi düşündü mü, mutlaka aklını yitirir.
Hayatta olan bizlere; kaynakların sularını, bağların şaraplarını içen, tarlaların ekmeğini yiyen bizlere yuvalar dar geliyordu; ölülere, toprağa düşen insana ise basit bir mezardan başka hiçbir şey kalmıyordu. Toprak onları alır, unutulmak onları örter ve her şey orada biter.
Sevdi, sevildi, öldü
“Gönüllerinde fırtınalar koparan yaşantıları kolaylıkla unutanlara ne mutlu.”
“Aşkta tek bir serüven vardır zaten; hep aynı şeydir o; tanıştık, anlaştık, seviştik; hepsi bu kadar.”
İnsan niçin sever? Dünyada tek bir varlığı istemek, kafamızda tek bir düşünce, kalbimizde tek bir arzu, dudaklarımızda tek bir isim yaşatmak. Garip bir şeydir bu; öyle bir isim ki, kaynaklarından fışkıran su damlaları gibi, ruhumuzun derinliğinden dudaklarımıza kadar yükselir; bu ismi her yerde, her an bir dua gibi yavaş sesle fısıldar ve sürekli tekrarlarız.
Bir erkek, bir genç kızla evlenir, bu kızın evlenmeden önce ya da evlendikten sonra yapacağı her şeyden kendisini günü gününe, saati saatine haberdar etmesini ne hakla isteyebilir? Evlilik, tüm özgürlükleri, bağımsızlıkları silmek, ortadan kaldırmak anlamına gelebilir mi?
– “Mutsuzsun demek?”
– “Hem de nasıl.”
– “Hem de nasıl.”
Onu deli gibi sevmiştim. İnsan ne için sever? Dünyada tek bir varlığı istemek, kafamızda tek bir düşünce, kalbimizde tek bir arzu, dudaklarımızda tek bir isim yaşatmak. Garip bir şeydir bu; öyle bir isim ki, kaynaklarından fışkıran su damlaları gibi, ruhumuzun derinliğinden dudaklarımıza kadar yükselir; bu ismi her yerde, her an bir dua gibi yavaş sesle fısıldar ve sürekli tekrarlarız.
Hayat bir bisiklete binmek gibidir. Pedali çevirmeye devam ettiğiniz sürece düşmezsiniz.
Sevdi, sevildi, öldü.
Bütün bunlar, sonrası için kötü tohumlardır.
Ölüm bir eve girdi mi orada uzun zaman dönmeye gerek bırakmayacak kadar iş çıkarmaya can atar gibi davranır.
Yolculuğun keyfi rastlantılardadır.
Bu cinayeti onlar bana karşı işlediler. Ben kurban oldum. Onlar suçlu oldu. Ben savunmasızdım. Onlar acımasızdı.
Davranışların önemini ancak sonuçları belirtir.
Yol yordam bilen insanlar başkalarının yerine çökmeden önce bir sorup soruşturur.
Hiçbir düşüncesi, hiçbir anısı olmaksızın uyandı. Sanki uykusunda bütün kafası boşalmıştı.
Düşünceleri dumanlanıyordu. Cesareti artıyor, damarlarını bir ateş dalgası kaplıyordu.
Kaçmak istiyor fakat çıkmaya cesaret edemiyordu. Buna şimdi cesaret edemediği gibi, bundan böyle de cesaret edemeyecekti.
Doğa üzerinde araştırmalarda bulunup,resim yapmak bahanesiyle,çanta sırtta,Handan hana başıboş bir şekilde dolaşmaya “Resim öğrenciliği yapmak”diyorum.