İçeriğe geç

Hayal Kahramanları Kitap Alıntıları – Sunay Akın

Sunay Akın kitaplarından Hayal Kahramanları kitap alıntıları sizlerle…

Hayal Kahramanları Kitap Alıntıları

Nâzım Hikmet, Akşam gazetesinde Orhan Selim imzasıyla kaleme aldığı yazısında, arkadaşıyla olan ayaküstü sohbeti yazar: Ne iyi, dedim, çocukluğununun büyük bir parçasını kaybetmemişsin. Gözlerin çocuk kalmış.
Bu sözler karşısında bir frengi dispanserinde başdoktor olan arkadaşının neler söylediğini de şöyle aktarır Nâzım Hikmet: Onu kaybettiğim gün yok olurum, dedi. Çocukluk, gövdemizi, beynimizin birçok yanlarını, yılların akışıyla ağır ağır bırakır. Tıpkı toprak bir kaptan suyun sızması gibi, çocukluk bizden sızar. Son barındığı yer gözlerimizdir. Gözlerim çocuk kalmışsa, bu ilk bakışta görülebiliyorsa ne mutlu bana. En korktuğum, en çekindiğim adamlar, gözlerinde bile bir damla çocukluk ışığı kalmamış olanlardır.
Çocukluğu savunan, büyüklerin dünyası tarafından işgal edilmesine engel olan en büyük güç hayal kahramanlarıdır.
1958 yılında, Belçikalı çizer Pierre Culliford tarafından yaratılan ve mantar evlerden oluşan bir köyde yaşayan Şirinler adlı çizgi romanın kahramanları da Frig kültürünün beyaz kukuletalarını başlarına takarlar.
Dracula İstanbul’da, sinema tarihinde Dracula’nın sivri dişlerinin görüldüğü ilk filmdir!
Hayal dünyasının zenginliğiyle her çocuk gerçek bir kahramandır.Bu nedenle, büyüklerin gerçekçi dünyasının çok ilerisinde olan çocuk ,gelecekteki uygarlığın habercisidir.
Çocukluğu savunan,büyüklerin dünyası tarafından işgal edilmesine engel olan en büyük güç,hayal kahramanlarıdır.
Mitolojideki kahramanlar ile kapitalist ABD’nin süper kahramanı arasındaki fark da işte budur:Biri gücünü korkusuzca savaşlarda kullanırken,ötekinde çizerler bu özelliği “asker kaçağı” olmak için değerlendirir!
Bıraktığı baltayı cellat alırken yerden
Meydana gölgeleri yakınlaşan göklerden
Haykırıldı bir büyük şanlı mazinin yâdı
Birden balta esirin elinde parıldadı!..
Ağlamayı bilmiyor Vietnam
şiir ne ki
gözyaşı
çocuklar doğmadan ölüyor
git Vietnam’da ana ol

Arif Damar

Fare
Fare kapanında
Ölü bir kedi
Gördüğünden bu yana
Devrim planları yapmakta

Erich Fried

Nazım Hikmet ‘in Hopa Cezaevi’nde yazdığı ve ikinci kitabı olarak yayınlanan Jokand ile Si-Ya-U adlı eseri, Mona Lisa’nın çalınması ve arkadaşının ölümünden duyduğu hüzünden etkilenmesi sonucu doğmuştur.
“Jokand” , Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa olarak bildiğimiz ünlü tablosunun bir diğer adıdır.Resim La Gioconda adıyla da tanınır.
Dört nala gelip uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim

Nâzım Hikmet Ran

Bu Rüzgâra Bir Rüzgâr da Benden

Üç direkli bir fırkateyndir gemimiz
Uğur ola Caponyadır yolumuz
Ertuğrul süvarisiyim gayri ben
Dedem Ali Bey,
Kayalara tosluyoruz Capon açıklarında
Bağırıyorum emir erim Memed’e
Atla sen, ben gemimle batacağım,
Memed ki yine benim kendi nefsim
Atlıyorum o tayfunda
Kayalara çarpıp göğsümü
Kurtuluyorum,
Ben ki emirber Memed
İstanbul’a varıp
Beyazıt Meydanı’nda siftah
Bir kan davasında bok yoluna
Vurulup ölüyorum

Can Yücel

Ayın altında kağnılar gidiyordu
Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon’a doğru.
Toprak öyle bitip tükenmez,
dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişmeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle.
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık, kısacıktılar,
ve parıltılar vardı hasta, kırık boynuzlarında

Nâzım Hikmet Ran

Louvre-5

Ne yazık
Gün hayat kadar kısa
Luvr sanat kadar uzunmuş
Bana binlerce eserin önünden
Bir ekspresle geçiyormuşum gibi geldi.
Keç defa görmeden geçtiğim şaheserlerin
Arkamdan yumrukları yükseldi.
Karıştırdım, Gogenleri, Tisyenleri birbirine
Ve gördüm ki Luvr’da birçok resim
Çarmıha gerilmiştir Hazreti Isa yerine.
Bir şair
Jakond’u Luvr’dan alıp
Çin’e uçurmuş derlerse inanmayın.
Jakond
Luvr’dadır.
Ve Luvr hâlâ
Jakond’un dudaklarında düğümüdür.

Bedri Rahmi Eyüpoğlu

Her sabah böyle gezinirim
Çukurda bir ayı gibi
Dönelim dönelim dönelim
Gök zincir misali mavi
Her sabah böyle gezinirim
Çukurdaki bir ayı gibi

Apollinaire

Çocukluklarını bütün bütün kaybedenler, bir daha çiçek açmak gücü bütün bütün yok olan kurumuş ağaç gibidirler. Tahtalarından maroken koltuklara iskelet de yapılabilir, sobaya odun da olabilirler. Ancak bir damlacık çiçek vermezler bir daha!..
Okumaya doymak olmuyor, ölene kadar doymayacağım.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Babası tehcir döneminde Ermeni bir kadına aşık olan ve bu aşkın önüne geçemeyen annesinin gözyaşları altında büyüyen çocuk,Ahmet Muhip Dıranas’tır.
Ahmet Muhip Dıranas,Küçük Prens’i Türkçeye ilk çeviren kişidir.
Anıtkabir’de çalışan taş ustaları Kayseri’nin Ağırnas köyündendir.“Sinan’ın heykelini dikelim” diyen Atatürk’ün kabrini Mimar Sinan’ın köylülerinin yapması,ülkemizin değeri bilinmeyen hissi senetlerinden biridir.
Okumaya doymak olmuyor, ölene kadar doymayacağım.
“Ne iyi, dedim, çocukluğunun büyük bir parçasını kaybetmemişsin. Gözlerin çocuk kalmış.”
Sanem Örgen eve geldiğinde “Kızım, öğretmen oku ve yaz dediğinde yapamiyor musun?” diye sorar.
Harvard Üniversitesi’nin bahçesinde oyuncak bebeğinin gömüldüğü haritayı hayatının en büyük definesi gibi saklayan Naz yanıt verir: “Hayır anne, ben hem okuyor, hem de yazıyorum. Ama ne kadar geç okursak, Okuma Bayramı da o kadar
olur. Babam da hapisten çıkar ve o gün yanımda olur!”
Bazıları insan doğar, bazıları da köpek. Ben şanslı kesimdenim. Snoopy
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Ertuğrul’un denizde boğulan Kaptanı Ali Bey’in kızı Neyire..
Neyire’nin oğlu Hasan Âli Yücel.
Hasan Âli Yücel’in oğlu Can Yücel.
Can Yücel de bir kızına Su adını koyar
Su, “Ali” adını verir oğluna..

Kaptan Ali Bey suda boğulur ama yıllar sonra Su’dan dünyaya gelir!

“Uzun yıllar çalıştım, didinip durdum Ekmeğimi kazanmak için,
Onurum için, zengin olmak için,
Ama beni hep incittiniz,
Sizi gidi ince saçlı orospu çocukları.”

Black Bart, The Po8

İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
“Kim bilir kaç yunus görmüş
kaç deniz gezmiş”
Kuşlar için duvarda kedilerin uzanamayacağı yerlere evler yapan bir toplumun korumak bir yana, katledilen çocuklarini “terörist” ilan etmesini açıklamaksa çok zordur.
Anadolu’nun aydınlanma tarihinde Frigler, Osmanlılar ya da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, aynı işığı elden ele karanlığa taşımışlardır. Bu tarihe uymayanlar yolsuzluk ve hırsızlık gibi karanlık işleri ortaya çıkmasın diye adaleti baskı altına alanlardır. Bu gibilere göre “Osmanlı” bir uygarlık değil, saraya biat kültürü için kullanılan bir paravandır.
“Rasattepe, bugünkü ve yarınki Ankara’nın genel görünüşüne göre, bir ucu Dikmen’de, öteki ucu Etlik’te olan bir hilalin tam ortasında, bir yıldız gibidir. Ankara, hilalin gövdesidir. Anıtkabir’in burada yapılması kabul edilirse şöyle bir durum ortaya çıkacaktır: Türkiye’nin başkenti olan Ankara şehri, kollarını açmış, Atatürk’ü kucaklamış olacaktır. Atatürk’ü böylece bayrağımızdaki hilalin yıldızının ortasına yatırmış olacağız. Atatürk bayrağımızla sembolik olarak birleşmiş olacaktır.”
Yaşlı bir devrimci
düşürmez hiç ağzından
özgürlük kelimesini
ve yatmadan önce
bir bardak su yerine
denize bırakır
takma dişlerini
Çocukluklarını bütün bütün kaybedenler, bir daha çiçek açmak gücü bütün bütün yok olan kurumuş ağaç gibidirler.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Albrecht Dürer’in “Eller” tablosunun öyküsü;
O eller ressamın kardeşi Albert’indir. Dürer, ressam olması için kardeşinin maden ocaklarında ezilen, kırılan parmaklarını tüm ayrıntılarıyla resmeder.
Deniz Gezmiş 15 Ekim 1971 günü Mamak Cezaevin’den babasına yazdığı ilk mektupta . “Akşam radyoda avukatlarımızın hakkında dava açıldığını duydum ve güldüm. Baştakiler ne yapacaklarını şaşırdılar. Ellerinden gelse okuma yazma bilen herkesi tutuklayacaklar. Bilindiği gibi şimdi hücrede kalıyorum. Vaktimi bol bol kitap okumayla geçiriyorum. Okumaya doymak olmuyor, ölene kadar doymayacağım.”
Eduardo Galeano, okul yıllarında öğretilen haritaların yalan söylediğini yazar. Galeano’nun ülkesi Uruguay’da ders kitaplarındaki haritalarda Ekvator çizgisi Afrika’nın tam ortasından geçer. Böyle olunca da toprak parçalarının üçte ikisi sömürgeci ülkelerin bulunduğu kuzeyde, üçte biri de güneyde görünür. Üstelik, gerçekte Güney Amerika daha büyük olmasına rağmen Avrupa sömürdüğü bu kıtadan daha büyük çizilir. Hindistan da normalde üç kat büyük olduğu İskandinavya’dan daha küçüktür. Sadece bu da değil ABD ve Kanada topraklarının tamamı Afrika’nın üçte ikisi olmasına rağmen, Uruguay’da çocuklara verilen haritalarda bu iki ülke kara kıtadan daha büyük bir yer kaplar.
Galeano “ Haritalar yalan söylüyor. Geleneksel coğrafya yer çalıyor, tıpkı emperyal ekonominin zenginlik çalması, resmi tarihin bellek çalması ve resmi kültürün söz çalması gibi”
Dişi pelikanın yiyecek bulamayınca yavrusunu beslemek için göğsünü yarıp kendi kanını içirdiği bilgisini verelim.
siyaset tarihinde “barış” sözcüğünü en çok kullanan lider olan Hitler .
Hayal kahramanları, gözlerinin içine bakamasak, ellerini sıkamasak, bir kez olsun sarılamasak da bize çok şey katan ve öğreten en yakın arkadaşlarımızdır.
Yalan ya da gerçek, İlhan Berk’in kapıları çalıp, Ünlü şair İlhan Berk burada mı oturuyor? diye sorduğu, esprili bir dille şairler arasında anlatılır.
Şarlo’nun filmini, kadın ve erkekleri ayıran perdeyi kaldırtıp, bir araya getirttiği aileler gibi eşi Latife Hanım ile yan yana izleyen onur konuğu Mustafa Kemal Atatürk, Cemil Bey’e şunu söyler: Uzun zamandır bu kadar gülmemiştim. Şunu bir daha gösterir misiniz?
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Hapisten çıktığı gün, Kara Bart ile kendisini kapıda bekleyen gazeteciler arasında şu konuşma geçer:
-Bir daha suç işleyecek misiniz?
-Hayır.
-Şiir yazacak mısınız?
-Suç işlemeyeceğimi söyledim ya!
Ne yazık
Gün hayat kadar kısa
Evet huzur ve sükun kalbimde yerine oturur.
Bir bina inşa ederken dış duvara da kuşlar için ev yapmak, Türk mimarisinde öne çıkan bir duyarlılıktır.
Bu sorunun yanıtını Ferdi Sayışman verir: O zaman Lucky Luke’un maceraları Fransız Spirou dergisinde çıkıyordu. Burada da yayınlamaya karar verince Türkçe ne isim koyalım diye düşünmeye başladık. Bir arkadaşın çıkarmak istediği Red Dier diye bir dergi vardı. Bende Bil Kit diye başka bir derginin kopyasını yapıyordum. Red kısmını Red Rider’dan, Kit kısmını da Bil Kit’ten aldık, Red Kit oldu.
Gözlerim çocuk kalmışsa, bu ilk bakışta görülebiliyorsa ne mutlu bana. En korktuğum, en çekindiğim adamlar, gözlerinde bile bir damla çocukluk ışığı kalmamış olanlardır.
Fare
Fare kapanında
Ölü bir kedi
Gördüğünden bu yana
Devrim planları yapmakta..

Erich Fried

Bir çocukluk arkadaşıma uzun yıllar sonra rastladığımda üstümdeki elbiseler ve ayakkabılar sevincime bol gelirken, tenimdeki en eski yara izi bir kez daha kanar
Snoopy’yi, çizeri Schulz şöyle konuşturur: “Bazıları insan doğar, bazıları da köpek. Ben şanslı kesimdenim.”
Ispanak mi önemlidir, kavga etmek mi yoksa ıspanağın kavgada ki etkisi mi, ve adi neden Temel’ di ?
Deniz Gezmiş ve arkadaşları, sadece 2 ay 23 gün süren yargılama sonucunda 3 hakimin kalemlerini kırmasıyla idama mahkum edilir.

Zulme doymayan 12 Mart askeri cuntasının mahkemesi, sanıkları savunan avukatları da devletin manevi şahsiyetine hakaret ettikleri gerekçesiyle sanık haline getirir.

Deniz Gezmiş, ölüme mahkum edildikten sonra, 15 Ekim 1971 günü Mamak cezaevinden babasına yazdığı ilk mektupta bu durumu şöyle değerlendirir:

Akşam radyoda avukatlarımızın hakkında dava açıldığını duydum ve güldüm. Baştakiler ne yapacaklarını şaşırdılar. Ellerinden gelse okuma yazma bilen herkesi tutuklayacaklar. Bilindiği gibi şimdi hücrede kalıyorum. Vaktimi bol bol kitap okumayla geçiriyorum . Okumaya doymak olmuyor. Ölene kadar doymayacağım

“Mezarlar, insanların en son evleridir ve en son duvarlarıdır. Onlar bedenlere evlerden daha sadıktırlar.”
“ Çocukluklarını bütün bütün kaybedenler, bir daha çiçek açmak gücü bütün bütün yok olan kurumuş ağaç gibidirler. Tahtalarından maroken koltuklara iskelet de yapılabilir, sobaya odun da olabilirler. Ancak bir damlacık çiçek vermezler bir daha!..”
Kim bilir kaç yunus görmüş
kaç deniz gezmiş
Batman’in çizgi romandaki adı Bruce Wayne’dir. Yarasa adamın, rakibi Süpermen gibi özel güçleri yoktur. Milyarder bir sanayici olan Wayne, kötülerin hakkından dedektifleri kıskandıracak zekası ve parası sayesinde edindiği teknolojik araçlar sayesinde gelmektedir. Bruce Wayne adının ilham kaynağı da bir İskoç vatansever olan Robert Bruce’dur.
Şimdi düşünelim: Uygarlık tarihinde işgale karşı direnmek için cephaneyi taşıdığı kağnıları on yıl sonra, evet sadece on yıl sonra yaptığı uçağa resmedip gökyüzünün maviliğine, bulutların beyazlığına taşımayı başaran kaç millet vardır?
“ İnsan bir pelikan gibi kendi kanıyla değil, doğayla beslenir. “
Bizler kuzey yarım kürede bulunan Anadolu’da yaşayanlar, batının doğuyu söndürdüğünü söyleriz. Oysa, tarih boyunca tüm dünyada sömürünün yapıldığı yön algısı bu değildir. Batının doğuya tattırdığı acılardan çok fazlasını kuzey yarım küre, Ekvator çizgisinin aşağısına, güneye yaşatmıştır. Ya da Kuzey Amerika yerlileri için zulüm doğudan gelmiştir.
Hiçbir milletin tarihi sütten çıkmış ak kaşık değildir.
Leonardo Da Vinci ‘nin sanat ve bilim alanındaki eserleri, pek çok insana ilham olmuştur. Bu kişilerden biri de Bob Kane ‘ dir. Kane, Da Vinci’nin “uçan makine”sinden etkilenerek yarattığı çizgi roman kahramanını “BATMAN” olarak okuyuculara sunar.
– Bir daha suç işleyecek misiniz ?
– Hayır.
– Şiir yazacak mısınız ?
– Suç işlemeyeceğimi söyledim ya !
“ Okumaya doymak olmuyor, ölene kadar doymayacağım. “
Anıtkabir’de çalışan taş ustaları Kayseri’nin Ağırnas köyündendir. “Sinan’ın heykelini dikelim” diyen Atatürk’ün kabrini Mimar Sinan’ın köylülerinin yapması, ülkemizin değeri bilinmeyen hissi senetlerinden biridir.
“Diş ağrısına, bu ağrı kendiliğinden, insanın iradesi dışında geldiği için dayanırız da, bu ağrıyı, dişçiye gidip kendi irademizle bir acı duyarak yok etmekten korkarız. İşte bu korku birçok sosyal hadiselerin anahtarıdır.” Nazım Hikmet
Hapisten çıktığı gün, Kara Bart ile kendisini kapıda bekleyen gazeteciler arasında şu konuşma geçer:

– Bir daha suç işleyecek misiniz?
– Hayır.
– Şiir yazacak mısınız?
– Suç işlemeyeceğimi söyledim ya!

Atatürk’ün kurdurduğu fabrikada yapılan bir uçak, tüm dünyanın takdirini toplayıp yurtdışına satılacaktır! Mustafa Kemal Atatürk’ü unutturmak isteyip uçak koltuğu yapmakla övünerek halkı Alzheimer hastası yapanların, bu bilginin ışığından rahatsız olup kan emici Drakula’nın perdeleri sıkı sıkıya kapalı sarayına sığınacaklarından hiç şüphemiz yoktur.
Bir ustanın, çırağına yapacağı en büyük iyiliklerden birisi, belki de birincisi ona gereken yaşta lazım gelen gıdayı sağlamaktır.
Geziye çıkmak yaşamaktır. İşte o zaman yaşam canlanır,zenginleşir,insan bir pelikan gibi kendi kanıyla değil doğayla beslenir.
~Christian Andersen~

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir