İçeriğe geç

Hatıran Yeter Kitap Alıntıları – Yusuf Demircioğlu

Yusuf Demircioğlu kitaplarından Hatıran Yeter kitap alıntıları sizlerle…

Hatıran Yeter Kitap Alıntıları

&“&”

Samsun! Türkiye’de futbol kenti kapsamına uyan sayılı şehirlerden birisidir. Samsunspor’un olmadığı bir Samsun, çoğunluk için eksiktir, benim içinse hiç!
Biz de, Samsun 19 Mayıs Stadyumu’yla gözümüzü açtık. Çünkü bizler soyadımızdan sonra Samsunsporlu olmayı ekledik kendimize.
Ancak unutulmaması gereken bir gerçek vardı ki o da Samsunspor bir kültürdü, yaşam tarzıydı, mücadeleydi… Bu şehrin çocukları var oldukça, rüzgarlar hep kırmızı beyaz esecekti!
Sevindiğimiz günler kadar ağladığımız da vardı. Erkek adam ağlar mı?" demeyin hemen… Yaşadığımız acıları başkası çekse gözleri kör olurdu.
Samsun, tarihi olmayan şehir. Ne çok duydunuz bu cümleyi değil mi? Ne çok kulaklarınızı tırmaladı. Kimimiz kabullendi bu cümleyi. Kimimiz asla kabullenmedi. Ben kabullenmeyenler sınıfındanım. Çok seviyorum bu şehri. Havasını solumak, suyunu içmek, yollarında yürümek, yağmurunda ıslanmak, takımını tutmak… Bu şehre ait olan her şey mutlu ediyor beni.

Bu şehirde doğmak, büyümek, yaşamak… Benim ve benim gibi düşünenler için büyük şans.

Bu şehre ait, bu şehrin bir parçası olmak büyük bir gurur. Herkesin anlayamayacağı bir gurur. Kendini bu şehre ait hissetmeyenlerin asla tadına varamayacağı bir gurur.
Samsun bir sevdaysa eğer biz bu sevdaya en karasından tutulmuşuz.

Belki de bu yüzden kabullenmedim, “Samsun’un tarihi mi var?” cümlesini… Evet, Samsun’un tarihi var. Üstelik yok edilen bir tarihi. Sorun bir kendinize. Nerede bu şehrin kalesi, mevlevihanesi, kiliseleri? Hepsi yok edildi.

Son olarak, 19 Mayıs Stadyumu yok edilenler listesinde yerini aldı.

Bu kitabın amacı; bile isteye yok edilen bir tarihin hatırasını hafızalarda yaşatmaktır. 19 Mayıs Stadyumunun hatırasını…
Türkiye’de pek çok takımın stadı yıkıldı. Aralarında milyonlarca taraftarı olduğunu söyleyenler de var. Ancak hiç birisi bizim yaptığımızı yapmadı. Biz yıkılan stadımızın kitabını yazdık! Türkiye’de bu kitap bir ilktir ve bu onur Samsunspor taraftarına aittir.

Tuttuğum takım sorulduğu zaman “Samsunspor” dediğimde “Onu biliyoruz da başka?” şeklinde bir cevapla karşılaşırdım ve neyi kastettiklerini de çok iyi biliyordum. Büyüklerim, özellikle de amcam ellerimden tutup beni hayatımın yaklaşık 20 senesinin geçeceği 19 Mayıs’a götürdüğünde daha 5-6 yaşlarındaydım. Henüz üstü kapanmamış, yağmur yağdığı zaman iliklerinize kadar ıslandığınız, koltukları olmayan, insanların cami cemaati gibi birbirini sıkıştırdığı beton zeminde maç izleme heyecanını yaşadığım için kendimi çok şanslı hissediyorum.
Bana göre, Samsunspor, Samsun’un da üzerinde bir kavramdır. Çok göç almış ve yerel kimliğin kısmen zayıf olduğu bir şehirde, insanları Samsunlu yapan birinci unsur Samsunspor’un varlığıdır. Samsun, Türkiye’de futbol kenti kapsamına uyan sayılı şehirlerden birisidir. Samsunspor’un olmadığı bir Samsun, çoğunluk için eksiktir, benim içinse hiç! O yüzden Allah ayırmasın diyelim…

Ne demiştik?
Samsunsporluluk bizim kaderimiz; terk edilemez, vaz geçilemez bir sevdadır!

Armasında Atatürk’ü taşıyan ve stadı 19 Mayıs olan sevdamıza selam olsun…

2005-06 sezonunda küme düşmüştük ve ben neredeyse bütün maçları kale arkasından takip etmiştim. Sonraki iki sezon boyunca Teoman ile birlikte kapalı ya da maratonda olurduk. 2008-09 sezonundan itibaren ise yeni açılan ek üst tribünle beraber biraz da kendiliğinden beliren bir yerimiz oldu.

Samsunspor.biz’de yazışan ve zamanla gerçek hayatta da birbirleriyle tanışan Samsunsporlular olarak maçları maraton üst tribünde sol tarafa yakın, sondan ikinci kapının üst tarafında izliyorduk. Bizim orada olduğumuzu herkes bilirdi. Müdavimler dışında, gurbetten gelen Samsunsporlular da, misafirlerimiz de gelirler ve bizimle orada maç seyrederlerdi. İşte bütün o koreografilerin, okul etkinliklerinin, forma organizasyonlarının, halı saha maçlarının, deplasmanların, pankartların fikir haline geldiği yer site ise, vücut bulduğu yer o tribünler oldu. Kendi aramızda loca derdik oraya. Bir aile ortamından farkı yoktu. Çok sayıda fotoğrafımız, hatıramız, gol sevincimiz, üzüntümüz, öfkemiz, mutluluğumuz vardı o koltukların üstünde. Dile kolay, tam 8 sene boyunca her maç oradaydık. Üniversite kazanan, evlenen, mezun olan, işe giren, yakını vefat eden, kaza yapan, yurt dışına giden, nişan yapan, gurbete giden, gurbetten gelen, dik duran, dost olan, kahpelik yapan… O kadar çok insan var ki hatıralarımızın içinde… Şampiyonluk gözyaşlarımızla da, küme düşme acımızla da buluştu o loca!

Velhasıl, orası bizim için bir tribünden öte, bir dünya idi. Bizim dünyamızdı, bizim yerimizdi…

Öyle ki, yönetici olduğumuz zamanlarda bile gidip orada arkadaşlarımızla, kardeşlerimizle birlikte çok maç seyretmiştik. O ekip, çok sayıda deplasman da yaptık.

90’ların başlarında stat benim için, oturmak için satılan kartonlar, kâğıt şapkalar, açık havada sigara dumanı ve elde taşınan pilli radyolar demekti aynı zamanda. Mutlaka birileri yanında radyo da getirir ve diğer maçların skorları takip edilirdi. Buradan çıkan sonuç şu; demek ki o yıllarda tezahürat kültürü şimdiki kadar baskın değilmiş. Çünkü son yıllarında maraton tribünde oturmak bile olmuyordu, herkes ayakta ve tezahüratlara eşlik eder haldeydi…
Stadyum şehrin bir parçasıydı. Stadyumun içine hiç girmemiş, belki de futbolla ilgisi olmayan ev hanımları dahi şehrin takımının gol attığını stadyumdan yükselen ve şehre yayılan sesten anlardı. Sosyal Meskenler’de dedemin evine gittiğimizde annem bize takımın kaç gol attığını söylerdi. Yaşamın bir parçasıydı.

….

Evet. Biz de, Samsun 19 Mayıs Stadyumu’yla gözümüzü açtık. Çünkü bizler soyadımızdan sonra Samsunsporlu olmayı ekledik kendimize. Orada büyüdük, orada biz olduk. Orada kendimizi hep evimizde hissettik. Başka bir rahatlıkla yürüdük yollarında, koridorlarında, merdivenlerinde…

Dedim daa, Samsunspor’un ruhuyum ben…

94 senesinde Balkan Kupası’nı kaldıran topçuların fotoğrafını açın bakın… Yüzü görünmeyen adam kimdi sanıyorsun aslanum?
98 Temmuz’unda, İntertoto Kupası’nda mağrur İngilizlerin Crystal Palace takımını 2-0 yendiğimiz maçta, kale arkasında davulu ben çalıyordum.

Celil’in topuklarıyla zıplatıp adam geçtiği, Cenk İşler’in plaseyle golleri dizdiği, Serkan Aykut’un leblebi gibi saydırıp, Süper Lig’in kralı olduğu günleri de gördük daa!
Daha eskilerde Hasan at dobi" derdi, Hasbi Ağa "vur dekmüğü" diye bağırırdı, "Goool!" demesi ise Şeref’e düşerdi…

Ancak unutulmaması gereken bir gerçek vardı ki o da Samsunspor bir kültürdü, yaşam tarzıydı, mücadeleydi… Bu şehrin çocukları var oldukça, rüzgarlar hep kırmızı beyaz esecekti!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir