Arnon Grunberg kitaplarından Hastalıksız Adam kitap alıntıları sizlerle…
Hastalıksız Adam Kitap Alıntıları
Bazı insanlar hakikati hep olumsuz tarafından algılardı, böyle insanlara yalan söylemek gerekiyordu.
Estetiksiz etik olmaz. Estetiği ihmal eden er ya geç etiği de mezara sokar.
Ona göre duygularla sözler bir arada olmuyordu. Samarenda, sözlerin duyguları öldürdüğünü düşünürdü.
Kör olan sevgi değil intikamdır.
Hissettiği, insanın bazen çişinin geldiğini zannedip tuvalete gitmesi ama klozete oturunca çişini yapamaması gibiydi, hüzün de bu şekilde içine yerleşmişti.
Bir şey derinlemesine incelenmeye başladığında her ayrıntı muğlaklaşır, manalar farklılaşır.
Tıpkı ağaçlar gibi istikbal de sabit bir zemine ihtiyaç duyar.
Ne sanıyordu , dünya büyük bir İsviçre miydi ?
Öfkesi savunmasızlığının göstergesiydi.
Hoş bir proje, Dubai’de her şey göklere yükselirken siz derinliğe ineceksiniz. Kitap. Sığınak. Muhteşem bir şey. Genç bir mimar olarak her zaman akıntıya karşı gitmelisin.
Ona göre duygularla sözler bir arada olmuyordu. Samarendra, sözlerin duyguları öldürdüğünü düşünürdü.
Kaderine hiç itirazsız boyun eğecek, nafile bir ümitle geçmişi kurcalamaktan vazgeçip rıza göstermek gerektiğini idrak edecekti.
Konuşmak genellikle işleri daha da karıştırırdı. Tedavi eden bir şey varsa o da susmaktı.
Gropius, büyük yetenek ama fazla yumuşak yüzlü. İnsanların değişebileceğine inanıyordu. Mimar insanları değiştirmeye çalışmamalı, onları ellerinden tutup yönetmeli. Mimarın gücü yeteneğidir, saflık bundan düşülmelidir.
Bizim dünyamızda kimlik fastfood’dur, mimarlık hamburgerin üstüne konan domates olmaktan daha fazlasını talep etmelidir, mimarlık hamburgerin pişirildiği mutfak olmalıdır. Bir mimar yaptığı binaları, köprüleri veya kuleleri kullananların kimliklerine işler, mimar insanlara sadece başlarını sokacak bir yer vermez, böyle olsa bir çadır da bu işi görürdü, bunun için mimara ihtiyaçları yok.
Tekerlekli sandalyeye ihtiyacı yoktu, sürekli bakıma da, kendi bedeninin efendisiydi.
Sevilen nesneyi yok etmek mi yoksa yaşatmak mı istediğinden tam olarak emin olamamak sevgi değil miydi.?
Olağanüstü durumlar, olağanüstü bedeller isterler.
İki farklı dünyada yaşadım ama ikisini de birbirinden ayrı tutmalısını bildim, dedi, anlayıp anlamadıklarını kontrol eder gibi gardiyanların yüzüne baktı. Tasarım diğer işlemin tamamen dışında.
Beni unuttular, dedi Sam. İhtiyacın olduğunda Yahudiler bulunur mu? diye sordu.
Oğlumu tahta balıklarla oynarken görünce mimarlığın ne demek olduğunu anlıyorum. Mimarlık, yetişkinlerin balıklarla oynamasından ibaret.
Annesi Katolikliğin temel prensiplerinin yanı sıra Yaradan’ın insanlardan kendilerine bahşettiği güzelliklerin tadını çıkarmalarını istediğine inanırdı.
Aşk dediğimde zaten bu değil mi? Pis denen şeylerin hoşa gitmeye başlaması, o güne kadar lanetli olan her şeyin kutsal hale gelmesi.
Ona göre duygular ve sözler bir arada olmuyordu. Samarendra, sözlerim duyguları öldürdüğünü düşünüyordu.
Samarendra’nın babası İsviçre’yi kusursuz bir ülke olarak görmüştü, kimi erkeğin bir kadını kusursuz bir eş olarak görmesi gibi.
Savaş insanları ve evlerini mahvediyordu. Mimarlar da evler inşa ederek savaşa karşı duruyorlardı, tıpkı doktorların ölüme karşı durdukları gibi.
Aşk dediğin de zaten bu değil mi ? Pis denen şeylerin hoşa gitmeye başlaması o güne kadar lanetli olan her şeyin kutsal hale gelmesi.
Sevilen nesneyi yok etmek mi yoksa yaşatmak mı istediğinden tam olarak emin olamamak sevgi değil miydi?
Kız arkadaşı, Samarendra’nın yeni bavulu bagaj bandında ayırt edemeyeceği endişesiyle sapına açık yeşil bir kurdele bağladı.
Samarendra’ya kalsa kurdeleyi bağlamazdı. Dünyanın hemen her yerinde bulunmuş, profesyonel, dolayısıyla gittiği her yerde kendini evinde hisseden bir yolcu olarak algılanmak isterdi. Kurdele daha ziyade hasret duygularıyla, zar zor bastırdığı korkular içinde seyehat eden orta yaşlı bir turiste yakışırdı.
Samarendra’ya kalsa kurdeleyi bağlamazdı. Dünyanın hemen her yerinde bulunmuş, profesyonel, dolayısıyla gittiği her yerde kendini evinde hisseden bir yolcu olarak algılanmak isterdi. Kurdele daha ziyade hasret duygularıyla, zar zor bastırdığı korkular içinde seyehat eden orta yaşlı bir turiste yakışırdı.
Konuşmak genellikle işleri daha da karıştırırdı.
Tedavi eden bir şey varsa o da susmaktı.
Tedavi eden bir şey varsa o da susmaktı.
Bazı insanlar hakikati hep olumsuz tarafından agılardı, böyle insanlara yalan söylemek gerekiyordu.
Güzellik ortak bir gayedir, opera ise savaşın rezaletini, gündelik yolsuzlukları ve kirli iktidar politikalarını unutturmak için ebedi değer taşır.
Aşk dedigin de zaten bu değil mi? Pis denen şeylerin hoşa gitmeye başlaması, o güne kadar lanetli olan her şeyin kutsal hale gelmesi.
Sevilen nesneyi yok etmek mi yoksa yaşatmak mı istediğinden tam olarak emin olamamak sevgi değil miydi?
Sessiz ve loş sokaklardan birinde, Ne yapmak istersin? Bir şeyler daha içelim mi? Yoksa oteline mi dönmek istiyorsun? diye sorduğunda kız, Küçük bir köpeğim olsun isterdim, yavru bir köpek. dedi. Bu cevap onu planladığı şeyi yapmaktan alıkoyamadı; kızı öptü.
Sana yürümeyi öğreten toplumu hiçbir zaman unutmamalısın.
Olağanüstü durumlar, olağanüstü bedeller ister.
Kör olan sevgi değil intikamdır.
Olağanüstü durumlar, olağanüstü bedeller ister.
– İnsan ne zaman birisinin arkadaşı olur?
– Birisinin arkadaşın olduğunu sezgiyle anlarsın. Kuralları yoktur.
– Birisinin arkadaşın olduğunu sezgiyle anlarsın. Kuralları yoktur.
Konuşmak genellikle işleri daha da karıştırırdı. Tedavi eden bir şey varsa o da susmaktı.
Ne sanmıştı? Bütün dünya büyük bir İsviçre miydi?
Sevilen nesneyi yok etmek mi yoksa yaşatmak mı istediğinden tam olarak emin olamamak sevgi değil miydi?
Sevilen nesneyi yok etmek mi yoksa yaşatmak mı istediğinden tam olarak emin olamamak sevgi değil miydi?
‘Gelecek onu biçimlendiren ellerdedir.’
Mucizeye inanmayan gerçekçi değildir. Gerçekçilik mucizelere inanmaktır, aksi halde her şey kaybolmuş demektir Samarendra Ambani.
“ Gelecek onu biçimlendiren ellerdedir. ”
“ Cahillik, yaşama gücünün kaynağıdır.”
“ Güvenin de hazır domates çorbası gibi son kullanma tarihi vardır.”
Konuşmak genellikle işleri daha da karıştırırdı. Tedavi eden bir şey varsa o da susmaktı.
Tehlike son derece hızlı yayılan bir virüs gibidir.
Kör olan sevgi değil intikamdır.
Sevilen nesneyi yok etmek mi yoksa yaşatmak mı istediğinden tam olarak emin olamamak sevgi değil miydi?
Uygarlık kendi bedenini kontrol etmek ile başlardı.
Fazla saftı, saflık aptallıktan beterdir, hatta kötülükten de beterdir.
Tarafsızlık ve makuliyet, bu iki sözcük onun varoluşunun özünü oluşturuyordu.
Savaş insanları ve evlerini mahvediyordu. Mimarlar da evler inşa ederek savaşa karşı duruyorlardı, tıpkı doktorların ölüme karşı durdukları gibi.
Tıpkı ağaçlar gibi istikbal de sabit bir zemine ihtiyaç duyar.
Kör olan sevgi değil intikamdır.
Çalışmanın başladığı yerde gençlik son buluyordu.
Hediye verildiğinde nasıl bir tepki vermesi gerektiğini bilemez, her seferinde yeterince memnuniyet gösterememekten korkardı.
Bir zamanlar Tanrı ‘nın durduğu yere şimdi sanatı koymuştu; dişleri olmayan ama sevecenlikle gülümseyen bir tanrı diye düşünüyordu Sam. Sanat can acıtmıyordu.
Tıpkı ağaçlar gibi istikbal de sabit bir zemine ihtiyaç duyar.
Gelecek onu biçimlendiren ellerdedir.
İnsan kendi kendini yönetebilmeli, aksi takdirde bunu onun yerine başkaları yapar.
Her şey bir nedenle olur. Eğer olmuyorsa onun da bir nedeni vardır.