İçeriğe geç

Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu Kitap Alıntıları – Haruki Murakami

Haruki Murakami kitaplarından Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu kitap alıntıları sizlerle…

Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu Kitap Alıntıları

Başkalarından öğrendiklerini çok çabuk unutursun, ama kendi başına öğrendiklerin kalıcı olur.
Sabah güneşi yükselip dünyayı yeni altın sarısı renklere boyarken, sonbahar yeryüzüne iniverdi.
Yolunda gitmeyen bir şeyler vardı.
Bir çukuru kazınca haydi bakalım doldur orayı, derler; doldurursunuz, bu kez de aynı yeri kaz bakalım, derler.
Dünya yoğunlaştırılmış olasılıklara bağlı olarak ortaya çıkarılmış bir yuvarlak masadır.
Derin nehirler sessiz akar.
Annem her zaman söylerdi. Yorgunluk insanın vücuduna hükmedebilir, ama yüreğim bana kalsın isterim, derdi.
Beklentiler, hayal kırıklıklarını beraberinde getirebilir.
Biz, gölgelerimizi sürükleyerek yaşardık.
Yine de bazen şöyle düşünürüm. Biz hepimiz, eskiden bambaşka bir yerde, bambaşka bir yaşam sürmüş olamaz mıyız, derim kendi kendime. Sonra bunu, herhangi bir nedenle tamamen unutup, hiçbir şey bilmeden yaşamımıza devam ediyor olabiliriz. Hiç böyle düşündüğün oldu mu?
.
Zihnini aç. Sen mahkum değilsin. Sen gökyüzünde rüyalar arayan uçan bir kuşsun.

.
O gülümser.

Baharı vaat eden bir gülümseme

.
Ben de o duyguyu hatırlıyorum.

Olmuş olan ve olması gereken her şey arasında sıkışıp kaldınız. Kaybolmuş hissediyorsun.

.
Bu duyguların kaynağını bulamasam da içim hüzün dolu.

.
Buradayım, yalnızım, dünyanın sonunda.

Uzanıyorum ve hiçbir şeye dokunmuyorum.

Dünyanın sonu insanın yüreğinin içinde gelir.
Fakat adaleti kaybolmuş bir yaşamın ne kadar anlamı olur ki?
Her insanın bir konuda birinci sınıf olabilme yeteneği vardır.Sorun yalnızca bunun yeterince açığa çıkarılamaması.Açığa çıkarmayı bilmeyen insanlar birbirinin üzerine yüklenip,o yetenekleri iyice ezdiği için, çoğu insan birinci sınıf olamıyor. Sonra karşılıklı olarak ufalanıp yok oluyorlar.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“Fakat onu elde edebilirsin.”
“Elde etmek?” diye sordum.
“Evet öyle. Sen onunla yatabilir, birlikte yaşayabilirsin. Bu şehirde,sen istediğin her şeyi elde edebilirsin.”
“Fakat o durumda yürek olmayacak,değil mi?”
“Yürek yok.” dedi yaşlı adam

Bu konuşma bana gerçekten dünyanın sonunu hissettirdi. Elde etmek demek işin içinde yürek yani sevgi var demek değil. Bazen elde edersin ama yürek ortada yoktur. Yüreğinizle mi alıyorsunuz, varsınız yoksa yüreksiz mi?

Herkes bir şeyler hisseder, ama bunu düzgün bir şekilde sözcüklere dökebilen pek fazla insan yoktur.
Yüreğini yitirmiş insanlar hareket eden hayallerden farksızdır.
Yaşlanınca insanın inandığı şeylerde azalıyor.
Beklentiler, hayal kırıklıklarını beraberinde getirir.
Yürek kullanılır bir şey değildir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Yorgunluğun yüreğinin içerisine girmesine izin verme.
Yeni doğan güneşle birlikte uyanmanın verdiği hazzı hiçbir şeye değişmem.
Kimsenin benimle işi yoktu. Olsun. Benim de kimseyle işim yok.
Beklentiler, hayal kırıklıklarını beraberinde getirebilir.
Yorgunluğun yüreğinin içerisine girmesine izin verme
Ondaki bir şeyler, bilincimin derinliklerine gömülmüş yumuşak, beşik gibi bir şeyi usul usul sallıyordu sanki.
bir kez yitirilen şey, tamamen yok olup gitse bile, o kayıp sonsuza dek devam eder.
Sanırım, naylon torbaya sarılıp da buzdolabına atılmış, sonra da kapak üzerine kapatılmış bir balıkla aynı çaresizliği yaşıyordum.
Dünyanın sonu insanın yüreğinin içinde gelir.
Yüreğini daha fazla aç.Sen mahkûm değilsin.Sen rüya peşinde göklerde uçan kuşsun
Şefkat ve yürek tamamen farklı şeylerdir.Şefkat bağımsız bir işlevdir.Daha net söylemek gerekirse,yüzeysel bir işlevdir.Bu yalnızca bir alışkanlıktır,yürekten farklıdır.Yürek dediğmiz daha derin,daha güçlü bir şeydir.Üstelik her şeyle de çelişir.
Yorgunluğun yüreğinin içerisine girmesine izin verme dedi kız. Annem her zaman söylerdi. Yorgunluk insanın vücuduna hükmedebilir, ama yüreğim bana kalsın isterim, derdi.
Dünya farklı şekillerdeki ilhamlarla doluydu.
Herhalde sınırlı yaşamlar, sınırlı şekilde kutsanıyordu.
Fakat adaleti kaybolmuş bir yaşamın ne kadar anlamı olur ki?
Tema net olduğunda esneklik kaybolur.
Bu sınırlılığın meşruiyeti o kadar önemli bir sorun değil. Bir yerlerde çizgi olması gerektiği için o sınır çizgileri vardır.
İnsan hareketlerinin çoğu, kendisinin daha sonra da sürekli yaşamaya devam edeceği ön koşuluyla ortaya çıkar, bu ön koşul ortadan kalkacak olursa da geriye hiçbir şey kalmaz.
Dünya farklı kurallarla doluydu.
İnsanların yürekleri nereye gidiyor peki?
Dünyanın varlığının gerçekten de çok çeşitli, hatta daha açık konuşmak gerekirse sınırsız olasılıkları barındırdığını düşünürüm. Olasılıkların seçimi, bir nebze de olsa dünyada yaşayan bireylere kalmıştır. Dünya yoğunlaştırılmış olasılıklara bağlı olarak ortaya çıkarılmış bir yuvarlak masadır.
işin kolay yolunu seçerek olguları değerlendirmenin, yaşadığımız dünyada olguların öz niteliğini anlamaya, meşru kabul edilen yorumlardan çok daha yakın olduğu durumlar olur.
Derin nehirler sessiz akar.
Başkalarından nefret etmen için bir neden yok. Acı yok, sıkıntı da yok
Dünyada sayılamayacak kadar çok farklı dinler ve mitolojide var ama insanların ölümle ilgili olarak düşündüklerinde, ulaştıkları nokta aşağı yukarı aynı oluyor.
Algılama öyle bir şeydir. Algılama yalnız başına dünyayı değiştirmeye yeter. Evet, dünya gerçekten burada durur. Ancak olgusal düzeyde bakıldığında, bu dünya sayısız olasılıktan yalnızca bir tanesidir.
Doğrusunu söylemek gerekirse, şu an bizim içinde bulunduğumuz dünyanın sonu gelecek değil. Dünyanın sonu insanın yüreğinin içinde gelir.
Bir diğer sorun insanın bilinçaltının sürekli değişmekte oluşudur.
Güneşli günlerde bile şemsiye açıp yağmura karşı hazırlıklı olmak gerek.
“Bir kez yitirilen şey, tamamen yok olup gitse bile, o kayıp sonsuza dek devam eder.”
“Karamazov Kardeşler’i okudun mu?” diye sordum.
“Çok eskiden bir kez okumuştum.”
“Bir kez daha oku o zaman.
İki kişi aynı yatakta yatar, ama gözlerini kapattığında yalnızsındır.
Daha gençken, bir şekilde üzüntüyü sözcüklere dönüştürmeyi denemiştim. Fakat sözcükleri ne kadar zorlarsam zorlayayım, o sözcükleri birilerine söyleyemediğim gibi, kendi kendime bile söyleyemediğimi düşünüp, bunu yapmaktan vazgeçmiştim. Öylece sözcüklerimi hapsetmiş, yüreğimi de kapatmıştım. Derin üzüntüler gözyaşı şekline bile dönüşmezler.
Bir sürü şeyi, insanları ve duyguları yitirdim bugüne kadar sanırım. Benim varlığımın sembolü paltonun cebinde hayati bir delik açılmış; hiçbir iğne ve iplik o deliği dikemez. O anlamda, birisi pencereden başını uzatıp bana “Yaşamın koca bir sıfır!” diye bağırsa, karşı çıkmak için bir dayanağım yok.
Fakat bir kez daha yaşamımı yeni baştan yaşayabilecek olsam bile, yine aynı tür bir yaşam sürecekmişim gibi bir his vardı içimde.
Çorba ve sandviçlerimiz geldi. Çorbamızı içip sandviçlerimizin yarısını yedik. Tost, salam, yumurta akı ve sarısının tadı ağzımın içinde yayıldı. Kâğıt peçete ile dudaklarıma yapışan ekmek kırıntılarını ve yumurta sarısı parçalarını silip, derince iç geçirdim.
Anlamsız hareketler, ilerlemesi olmayan çabalar, hiçbir yere ulaşmayan yürüyüşler Mükemmel değil mi sence? Hiç kimse yaralanmıyor, hiç kimseye yetişmek gerekmiyor, kimse kimseyi geçmiyor. Zafer yok, yenilgi de yok.
Komik bir halimiz vardı ama durup gülecek zamanımız da yoktu.
.
Dayanmak zorundasın. Dayanırsan her şey yoluna girecek. Endişe yok, acı yok. Hepsi yok oluyor.

.
Sana inanıyorum, diye fısıldıyor bir süre sonra. Lütfen aklımı bul diyor.

.
Kaybedilen şey kaybedildi. Nasıl planladıysan onu geri almak yoktu, işlerin nasıl olduğuna geri dönmek yoktu, geri dönmek yoktu.

.
Sadece hayal kırıklığının, depresyonun ve kederin olduğu yerde mutluluk ortaya çıkar; kaybetmenin umutsuzluğu olmadan, umut yoktur.

.
Derin nehirler sessiz akar.

.
Ben de o duyguyu hatırlıyorum. Olmuş olan ve olması gereken her şey arasında sıkışıp kaldınız. Kaybolmuş hissediyorsun.

.
Buradayım, yalnızım, dünyanın sonunda. Uzanıyorum ve hiçbir şeye dokunmuyorum.

.
Herkes sıradan olabilir ama normal değiller.

“Dünyanın sonu insanın yüreğinin içinde gelir.”
Benim gibi bir insanın büyüteçle bakılmadığı müddetçe fark edilmeyeceğini kendim de biliyorum. Eskiden beri öyleydim. Okuldan mezun olurken çekilen toplu fotoğrafa baktığımda kendi yüzümü bulmakta ben bile güçlük çekiyorum. Şu an yok olup gitsem bile hiç kimseye sıkıntı yaratmam. Ortadan kayboldum diye üzülenim olmaz. Bunu çok iyi biliyorum. Fakat tuhaf gelebilir belki, ama bu dünya bana yeterli geliyordu. Nedendir bilmem. Belki de ben ve esas kendim iki parça halinde çekişmelerimizi sürdürerek keyifli bir yaşam sürüyorduk, ondandır. Bunu da bilemiyorum. Fakat neticede kendimi bu dünyada daha rahat hissediyorum. Ben dünyadaki birçok şeyden nefret ederim, belki onlar da benden nefret ediyordur, ama hoşlandığım şeyler de var ve hoşlandığım şeyleri gerçekten severim. Onların beni sevip sevmemesi önemli değildir. Ben öyle yaşıyorum işte. Hiçbir yere gitmek istemiyorum. Ölümsüzlüğü de istemiyorum. Yaşlanıp gitmenin acı veren yanları da olabilir, ama yaşlanan tek kişi ben değilim. Herkes aynı şekilde yaşlanıyor.
“İnan, dedi kız. Bu da geçecek. Kötü şeyler üst üste gelebilir belki, ama bir an gelir mutlaka sona erer. Sonsuza kadar sürmez.”
“Kötü şeyler bir başladı mı, üst üste geliyor.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir