Charles Dickens kitaplarından Hard Times kitap alıntıları sizlerle…
Hard Times Kitap Alıntıları
Ne de olsa ruhlar da denizler gibidir; derinlik ancak derinliklere yanıt verir.
Bencil bir insan olmaması ona yine doğru yolu gösteriyordu.
O Romalı kaşların altındaki gözler, kayalık bir kıyıdaki fenerler gibiydiler.
Sevdiği tek kişinin bu köpek yavrusu olması sevgiye gereksinimini daha da artırıyor olmalı diye düşündü.
Huzursuz yüreğime merhem oldunuz.
Ne de olsa ruhlar da denizler gibidir; derinlik ancak derinliklere yanıt verir..
Ne de olsa ruhlar da denizler gibidir; derinlik ancak derinliklere yanıt verir.
Yaşamın tadını çıkarın; canını değil.
Beyhude bir palavracının çevresinde yanlış giden herhangi bir şeyi bu palavracıdan önce görmek tehlikeli bir iştir.
Bazı kimseler, aklın bilgeliğinin yanında bir de yüreğin bilgeliğine inanır.
zira kişiliklerde de denizlerde olduğu gibi derinliğe ancak derinlik yanıt verebilir
Ne de olsa ruhlar da denizler gibidir; derinlik ancak derinliklere yanıt verir.
Ne olacaksa olacak.İşleyen tek hakikat budur!
Mutlu olmaya ne hakkın var senin.? Mutlu olmak için bir nedenin var mı.?
Hiçbir şey yoksulluk kadar ezici olamaz. Hiçbir şey de servet peşinde koşmak kadar aşağılanmamıştır..!
Hayatımızda hiçbir zaman güzel şeylerin hayalini canlandırmadık. Ölüm hariç hiçbir şeyin hayalini kurmadık
Ne de olsa ruhlar da denizler gibidir; derinlik ancak derinliklere yanıt verir
Biz insanız, kadın ve erkeğiz. Ölü varlıklar ya da makineler değiliz. Sizin olduğu gibi bizim de kalplerimiz, duygularımız, isteklerimiz, hatıralarımız, korkularımız, sevinç ve üzüntülerimiz var
Gemileri batıranlar, akıntıya kapılmış giden buzdağları olurdu hep.
“Yaşamın tadını çıkarın; canını değil ”
Hayatın tadını çıkarın,en kötüsünü değil en iyisini yapın.
Aslında davranışlarımız olduğu kadar, düşüncelerimizin de sonuçlarına katlanmamız gerekiyor. Şu yıldız parıldarken dua ettim. İnsanlar birbirlerini anlasınlar, tanısınlar isterdim.
Ben pek cahil biriyim. Bütün bu olanların nasıl düzeltileceği konusunda yol gösteremem. Yalnızca neyin işe yaramayacağını söyleyebilirim: Tek tarafı koşulsuz moşulsuz haklı gösterme çabaları. Gövde gösterileri işi çözemez. Boşvermek de işe yaramaz. Binlercesini bırakın kendi başlarına. Onlar tek vücut olur, siz öbür taraf olursunuz. Aranızda aşılmaz, kapkara bir dünya, geçmesi gerektiği kadar zaman olur. Sıkıntıların yakınlaştırdığı bu insanlara şefkat, sabır ya da neşeyle yaklaşmazsanız işe yaramaz. Onları bir hesaptaki rakamlar gibi göremezsiniz. Makineler gibi değerlendiremezsiniz. Sevgileri tutkuları yokmuş, eğilimleri anıları yokmuş, yorgun ya da umutsuz ruhları yokmuş diyemezsiniz. İşler iyi gittiği zaman onları yok varsayıp, işler kötüledi mi de insanlıktan yoksun bunlar diyemezsiniz!
Akılalmaz umutlar da kişileri kıskaçlarına gerçekler kadar alabiliyorlardı
Yaşamın tadını çıkarın, canını değil
Şimdi; sizlerden yalnızca gerçek bilgiyi istiyorum. Bu çocuklara yalnızca gerçekleri öğreteceksiniz. Hayat için gerekli olan şey somut gerçeklerdir. Bu kafalara başka şey ekmeyin. Olanları da söküp atın! Düşünen hayvanların beyinlerini yalnızca gerçeklerle doldurabilirsiniz. Geri kalanı işlerine yaramaz. Ben kendi çocuklarımı bu ilke doğrul tusunda yetiştiriyorum. Bu çocukları da öyle. Gerçeklerden şaşmayınız bayım.
Gerçek hayatta var olmayan bir şeyi başka yerde de göremezsiniz. Beğeni denilen kavram aslında gerçek denen şeyin,
başka bir adıdır.
başka bir adıdır.
Gemileri batıranlar, akıntıya kapılmış giden buzdağları olurdu hep.
Biz insanız, kadın ve erkeğiz. Ölü varlıklar ya da makineler değiliz. Sizin olduğu gibi bizim de kalplerimiz, duygularımız, isteklerimiz, hatıralarımız, korkularımız, sevinç ve üzüntülerimiz var
Ne de olsa ruhlar da denizler gibidir; derinlik ancak derinliklere yanıt verir
“Yaşamın tadını çıkarın; canını değil ”
Beni tutarsan öleceğim! Bırak düşeyim!
Rakamların, kuralların, şekillerin yasa olmadığı bir yer özlemiyle büyüdüm. Özlem hiç dinmedi. Her adım bir savaştı.
Onları bir hesaptaki rakamlar gibi göremezsiniz. Makineler gibi değerlendiremezsiniz. Sevgileri, tutkuları yokmuş gibi davranamazsınız. İşler iyi gittiği zaman onları yok sayıp işler kötüledi mi insanlıktan yoksun bunlar diyemezsiniz! Tanrı biliyor ki bu iş böyle olmaz.
to these people,everyday was the same as yesterday and tomorrow. every year was the same as last year and next year
Nasıl oluyor da içimizdeki en büyük iyilikler bizi hep belaya götürüyor, bilemiyorum. Ama bu böyle. Bunu şu bulutların ötesinde cennetin olduğunu bildiğim gibi biliyorum. Sabırlıyız, doğru olanı yapmak istiyoruz. Hatamız nerede, bilemiyorum.
Bir dizi düşünce size bir başka dizi düşünce kadar yarar ya da zarar sağlar. Armalarında ‘olacak olan olacaktır’ biçiminde İtalyanca bir deyiş bulunan bir İngiliz aile tanıyorum. Tek gerçek budur işte.
Kuzu gibi sev. Ama hakkını da Aslan gibi korumayı bil
Unutma. Kendine yakışanı yapmazsan kendine yakışmayan bir hayat seçersin.
Ne de olsa ruhlar da denizler gibidir;
derinlik ancak derinliklere yanıt verir
derinlik ancak derinliklere yanıt verir
Sanki bir rasathane penceresiz olabiliyormuş, sanki gökbilimcisi yıldızlı gökyüzünü sadece kağıt kalemle düzenleyebilirmiş gibi, Bay Grandgrind de kendi rasathanesinde etrafındaki insan yığınını gözlemlemeye gerek duymuyordu ama onların yazgılarını bir tahtaya yazabilir, gözyaşlarını kirli bir süngerle silip yok edebilirdi.
Makineler doğayı geri plana atıp yok etmeyecekti. Kul yapımıyla Tanrı yapımı şeyleri koyun yan yana. Tanrı yapısı bu karşılaştırmadan başı dimdik öne çıkacaktır.
Böyle iyi, yumuşak, fedakâr birinin bu dünyada görüp görebileceği yaşam öyle aşağılık birininkine mi feda ediliyordu?
Bu sınıf kocaman bir kent dedi . Burada bir milyon insan yaşıyor. Her yıl açlıktan sokakta ölen binlerce insan.
Başkalarına , onların nasıl davranmasını istiyorsan , öyle davran.
Ve sen aldığım eğitimin meyvelerinin yaşayan kanıtı olacaksın.
he hated leaving Rachael, but it would be good for her
Dünyanın dört bir yanına ulaşan zenginliklere zıt bir yerdi burası
Benden incelik bekleyenler düş kırıklığına uğrayacaklardır.Ben inceliklerle büyütülmedim çünkü.
Ben düşünebileceğiniz en zavallı çocuktum.
Öyle hastalıklıydım ki , hep inler dururdum.
Öyle kirliydim ki bana bir maşayla bile dokunmadınız.
Öyle hastalıklıydım ki , hep inler dururdum.
Öyle kirliydim ki bana bir maşayla bile dokunmadınız.
Ne de olsa ruhlar da denizler gibidir;
derinlik ancak derinliklere yanıt verir
derinlik ancak derinliklere yanıt verir
Peki, verin elbiselerimi, yüreğim parçalanmadan gideyim.
birbirine benzeyen bir yığın küçük sokakta, birbirine benzeyen bir yığın insan, aynı saatte gider gelir, sokaklarda aynı sesleri çıkarır, aynı işi yapardı. Her günleri bir diğerine benze, her yılları bir öncekiyle bir sonrakinden farklı olmazdı.
İki artı ikinin dört ettiği ilkesinden yola çıkan biriyim.Daha fazla ettiğine inandırılamam.
Yaşam için yalnızca gerçekler gerekiyor bayım ,yanlızca gerçekler..
Kuşkucu insanlar hiç korkmasınlar; Makineler doğayı geri plana atıp, yok edemeyecekti. Kul yapımıyla Tanrı yapımı şeyleri koyun yanyana – Tanrı yapısı bu karşılaştırmadan başı dimdik öne çıkacaktır.
Bu dokuma işyerinde birkaç yüz el. Şu kadar beygir buhar gücü. Şu kadar güç verilince makine ne iş yapar hesaplanabiliyor. Ne var ki iyilik ve kötülüğü, sevgi ve nefreti, mutsuzluk ya da yurtseverliği, iyiliklerin kötülüklere dönüşme oranını ya da tam tersini bu yinelenen hareketler ve ifadesiz yüzlerden çıkarıp hesaplamak olası değil. Bunda bir giz yok. En kötüsünde bile çözülmeyecek bir giz var. Diyelim ki biz hesap kitabı nesnelere bıraksak da bu korkunç, bilinmeyen tutarları başka terazilere vurup, tartsak!
Bu dokuma işyerinde birkaç yüz el. Şu kadar beygir buhar gücü. Şu kadar güç verilince makine ne iş yapar hesaplanabiliyor. Ne var ki iyilik ve kötülüğü, sevgi ve nefreti, mutsuzluk ya da yurtseverliği, iyiliklerin kötülüklere dönüşme oranını ya da tam tersini bu yinelenen hareketler ve ifadesiz yüzlerden çıkarıp hesaplamak olası değil. Bunda bir giz yok. En kötüsünde bile çözülmeyecek bir giz var. Diyelim ki biz hesap kitabı nesnelere bıraksak da bu korkunç, bilinmeyen tutarları başka terazilere vurup, tartsak!
Gelin,yaşamı oluruna bırakalım!
Ben son sayfaya geldik sanıyordum.Ama görüyorum ki birinci cilt bile bitmemiş.
Boğulmakta olan insan,saman çöpüne sarılırmış.Bunu kararlarına saygısızlık olarak nitelemeyin ama ben hâlâ sonsuza dek sürecek bir sürgün cezasına çarptırılmadığımı ummak istiyorum.
Şaşırmadım aslında.Sen çok şey biliyordun, bense hiçbir şey bilmiyordum.Başka insanların arasına gittin ve gocunmaya hakkım yoktu.İncinmedim.
Hava toprağa sağlık verir,su onu zenginleştirir,ısı olgunlaştırır ama bunları toprakta tutayım derseniz ,toprağı yarar,çatlatıp çıkarlar.
Başkaları beni tanıyamamışsa, beni bilemiyorlarsa sanırım ben de onları pek anlayamadım.
Tek avuntum yaşamın kısalığıydı. Çabucak geçecekti ve direnmek anlamsızdı.
Yaşamın canını çıkarma, tadını çıkar.
“Yaşamın tadını çıkarın; canını değil ”
Gelin yaşamı oluruna bırakalım
İnsanların eğlendirilmeleri de gerekli. Hep öğreniyor, hep çalışıyor olamazlar.
Ben koşulların kölesiyim, bayım. Yaşantımı yöneten güçlere uyum sağladım.
“Yaşamın tadını çıkarın; canını değil ”