İçeriğe geç

Halef 1: Düş Kitap Alıntıları – Leman Veli

Leman Veli kitaplarından Halef 1: Düş kitap alıntıları sizlerle…

Halef 1: Düş Kitap Alıntıları

Elini tutarken kayboldum. Ama sakın beni bulma çünkü hâlimden memnun sayılırım.
Bir adama güvenirseniz onun eline silah vermiş olursunuz. Eğer adamsa bu silahla sizi korurdu. Adam değilse sizi vururdu.
Rüyalarımda tanıdığım bir adamın yanında güvende hissediyordum.
İnsan istediği her şeyi yapabilir.
Aptalcaydı biliyorum ama onun elini bırakırsam düşeceğimi sanmıştım o an.
Seni tanımıyorum.
Ama ellerin ellerimi tanıyor.
Tutmayacak mısın?
– Neden tutayım?
Rüyalarda el ele tutuşuyorduk
– ama bu farklı
Farklı değil, aynı hissediyorsun.
O, benim rüyalarımda çok güzeldi fakat şimdi neden beni gerçeğin tokadını yemeye mecbur bırakıyordu?
Küçükken üzerime örttüğüm yorganın beni her kötülükten koruyacağını sanırdım. Ayağım yorgandan dışarı çıktığı zaman hemen onu yorganın içine saklardım korumak adına.
Evimden uzakta neden evimdeydim?
Kimsesizim yalnızım
– Değilsin
Unuttum. Yemin ederim, adımı, soyadımı, kim olduğumu, kimin torunu olduğumu unuttum o an. Bütün gözler üzerimde toplanırken ben, bu yabancı adamın kollarında kendi evimi bulmuş gibi dans ettim.
Güldü, gülüşü ruhumun derinliklerinden çıkıp kıyılarına doğru çarptı.
Gözlerini gözlerime kilitledi, anahtarını ise kendine sakladı.
Kendimi bana yabancı ama ruhuma çok tanıdık olan adamın kollarına bırakabilir miydim?
Bıraktım.
O gerçekti. Bir İnsan hem şaşırır hem de bu kadar doğal davranabilir miydi? Şu an aynen bunu yapıyordum. Onunla dans ediyordum. Rüyalarımda neredeyse her gece buluşup acısını sıralandığım, elinden tuttuğum, sonrasında mesajlaştığım adamla ilk defa dans ediyordum
Düşünsem vazgeçerdim, bu yüzden düşünmeden tuttum elini
Bazı insanların sahteliği bile taktıkları maskeye rağmen belli olabilir miydi? Ne yaparlarsa yapsınlar saklayamadıkları ifadeleri vardı. Gözlerinden dahi okunuyordu bunlar.
Özel günlerde verilen hediyelerden hoşlanmazdım ama hiç bir özelliği yokken alınan ve sen seversin diye aldım başlığı adı altında takdim edilen şeylere bayılıyordum.
Kızaran gözlerini benden saklıyordu ama acısını her gece aynı şekilde benim yanımda çekiyordu. O birini kaybetmişti. O bir şeyler yaşamış ve birçok şeyi yaşamaktan mahrum kalmıştı. Canı acıyordu. Hissediyordum. Aramızda görünmez bir bağ vardı ve bu bağın gücü beni ürkütüyordu.
Rüyalarım durulmasdı. O durulmadı. Ben ise kendimi durduramadım. Uyudum. Onu görmek için kapattım gözlerimi.
Her şeye inat, Kalbim onu gördüğü zamanki ritmini hatırladı arsızca. Neden? Neden onu rüyalarımda ve gerçek hayatta görünce kalbim yıllarca mahkûmu olduğu kaburgalarımın hapishanesinden çıkmakta direniyordu? Kimdi o? Nasıl bu denli içime, bana işleyebiliyordu?
Aşka inanmazdı o benim aksime. Aşkın onu değiştirip fikirlerini etkileyebileceğini, gücünü azaltacağını düşünüyordu.
Ben rüyamda onu gördüm. .
Rüyamda gördüğüm o adamı gördüm.
Rüyamda gördüğüm o adamın bir gün karşıma çıkma ihtimalini düşündüğümde bile kalbim sıkışıyordu. İmkânsız bir hayal ama yine de güzel hissettiriyordu işte
Dakikalar birbirini kovalarken sessizlik aramıza buzdan duvarlar ördü, bu bedenimde titremeye sebep oldu fakat ellerimiz hâlâ kenetliydi ve sıcacıktı.
Elleri ellerimi tanıyordu, ruhu ruhumu bir yapbozun son parçası misali tamamlıyordu sanki ama o rüyamdaydı ve ben onun ismini bilmiyor, sesini dahi duymuyordum.
Ama neden her onu gördüğümde rüya olduğunu Bile bile yüreğim, sancılar içinde haykırıyordu göğüs kafesimin içerisinde?
Güçlü olmak için binlerce kez düşmek gerekir.
Lotus ruhun saflığını temsil eder, bataklıktan çıkan temiz ruhtur bu çiçek. aynı senin gibi
Her saç telini öpsem biter mi hasretim?
Durdursaydın, gidemezdim. Seni beklerken kendim sarardım yaralarımı. Kapının önünde uyurdum ama yine de seni beklerdim.
Hangi takvimin tek bir günü ayıracak bizi?
Söyle bana.
O sayfayı tamamen koparacağım.
Ben Sakalları arasında derin ve kıyısız denizler barındıran bir adama vurulmuştum sanırım. Her dokunduğumda çaresizce çırpınıp boğulurdum. Nitekim ne yüzmeyi bilirdim ne de sevmeyi
Başını eğerek kedilere bakmaya başladı, ne kadar güzel göründüğünün farkında değildi. Sanki gökyüzündeki tüm ay ve yıldızların ışığı onun vicdanının yansıması gibiydi. Zamir Hancıoğlu, Hatay’ın Antakya ilçesinde, unutulan eski bir apartmanın çevresinde karanlığa rağmen ışıldıyordu. Anlamıştım ki vicdan, bir insanı güzel yapan tek şeydi. Ve çoğu insan sırf bu yüzden çok çirkindi. Zamir ise çok güzeldi.
Bana sağır olmak isteyen insanların kulağının dibinde haykırsam ne değişir?
Bir yerde okumuştum sanırım. Diyordu ki, bir adam güvenirseniz, onun eline silah vermiş olursunuz. Eğer adamsa sizi bu silahla korurdu. Adam değilse sizi vurur.
Seni kim kazandı ben hep kaybederken? diye sordu. Seni kim kazandı bu kadar kısa sürede? Ben yıllarca çabalarken hem de?
Kanadın kırılınca annenin yanına gidermişsin. Ama kanatsız kalınca gideceğin tek yer babanın yanıdır. Benim kanadımı sırtımdan söktüklerinde bile dizlerime sarıldım.
İçimde birçok yangın var ama kül olan sadece benim.
Üşüyor musun?
Neden soruyorsun?
Sana sarılmak için sebep arıyorum,
Sanki gölgesi gölgemin kalkanıydı.
Tepemizde şimşekler çakabilirdi. Bulutlar evrendeki insanların acılarını sırtlanarak ağlayabilirdi ama ben, o an burada onunla dans etmek istiyordum.
Tozlu taşlık yolu temizleyen yağmur, beynimin içini neden yıkayamıyordu? Neden bir nebze olsun düşüncelerimi aydınlatmıyordu?
İçimde birçok yangın var ama kül olan sadece benim.
Kirpikleri daima ıslak olan küçük kız, seni iyileştirmek bana borç olsun.
Bir ölü çiçeği ne yapacaktı? Yaşadığı süre zarfında bir kere bile çiçek almamış, değerli hissetmemiş birinin ölüsüne çiçek götürmenin ne anlamı vardı? İnsanlar kendi vicdanlarını rahatlatmak için mezarlığa çiçekle gidiyordu.
Kirpikleri daima ıslak olan küçük kız, seni iyileştirmek bana borç olsun.
Evimden uzakta neden evimdeydim?
“Ruhuna öleyim ama tenine gömüleyim, Kıvırcık.”
“ Arsız bir acıdır ruhuma çöreklenen.
Sanırım adını yokluğun koyacağım .. “
“İhanet asla kapanmayacak bir yara açar. Unutma.”
“Bazı yaraların iyileşmesi için önce acıması gerekmez mi ?”
Ateşten bir top düştü öptüğü avuçlarıma. Ben yandım. O öldü.
Çünkü benim sözlerim seni, senin ise gözlerin beni yaraladı.
Arsız bir acıdır ruhuma çöreklenen. Sanırım adını ‘yokluğun’ koyacağım
Ay sönmüş, yıldızlar ölmüştü.
Çünkü bir kadın geceye gömülmüştü. Fakat buna rağmen her defasında olduğu gibi şafak umursamazca sökülmüştü.
Anlamıştım ki vicdan, bir insanı güzel yapan tek şeydi.
Yıldızlar ve ay sarılmış. Sen de bana mı sarılsan?
Odamdaki sessizlik ve sensizlik çok korkutucu. Bilmiyorsun
Söylesene Nasıl gidebildin?
Meğer ben ondan giderken bile onda kalmışım. Meğer benim evim bildiğim hiçbir yer onun kadar yuvam değilmiş.
Ve gitti.
Aynı benim gibi.
Acımasızca gitti.
Aynı benim gibi.
Terk etti.
Aynı benim gibi.
Kitapları, yağmuru, çayı seven insan çok kalmadı maalesef.
Geçmişi, yaraları, acıları temizlemeyecekse neden yağıyordu yağmurlar?
Bir hayat bitti. Belki de yenisinin başlaması için diğerinin bitmesi gerekirdi. Kim bilir?
Nasıl buldun beni?
Hiç kaybetmedim ki seni.
Sen Mihrinaz Akşahin’sin unutma. Benim annemin adı ve soyadı seninle yaşıyor. O çok güçlü bir kadındı. Sen de öyle olacaksın. Sakın korkma, yılma, kimseye boyun eğme. Çünkü sen halefsin.
Fakat bir çocuğun sessizliği daha gürültülüydü.
“Senin tenin alev, benim ki barut.
Yaklaşma.
Bu yangın daha fazla büyüsün istemem.”
“Eğer gidersen en çok güldüğün zaman dudağının kenarında oluşan kıvrımı özleyeceğim.”
Bir bataklıktayız ve batıyoruz.
Bataklıktan çıkan temiz ruhtur bu çiçek.
Aynı senin gibi…
“Buna rağmen sen hala bataklıkta ki nahif ama güçlü çiçeksin.”
“Bu yağmurda çokça acım var.
Her düşen damla beynimi yakıyor.
Dokunma.
İyileştiremezsin beni.
Daha fazla kanatırsın sadece.. “

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir