Osman Nuri Topbaş kitaplarından Hak Dostlarından Hikmetler: Hazret-i Mevlana kitap alıntıları sizlerle…
Hak Dostlarından Hikmetler: Hazret-i Mevlana Kitap Alıntıları
Cimrilerin hâli ne gariptir. Dünyada fakirler gibi yaşarlar, ahirette ise zenginler gibi hesap verirler. (Hazreti Ali)
Iman,akıl ile idrak değil, kalben bir ön kabuldür.
Şair Yahya Kemal’e:
-Ecdadımız Viyana kapılarına nasıl gitti? diye sorulduğunda :
-Bulgur pilavı yiyerek ve mesnevi okuyarak.
cevabını vermiştir.
Arif zatlar mücrimlere, kanadı kırık bir kuş gibi şefkat ve merhametle nazar etmişlerdir.
Sen hiç buğday ektin de arpa bittiğini gördün mü?
Bir kişiye Sünnet’ten bahsedildiğinde o; Bırak bunları, sen bize Kur’ân’dan haber ver! derse, bil ki o kişi kendisi sapıtmış olduğu gibi insanları da saptırmaktadır.
Rasûlullah ﷺ Efendimiz’in özledim buyurduğu âhir zamandaki kardeşlerinden olabilme idealine yaraşır bir istikâmetimiz var mı?
Rasûlullah ﷺ’in hiçbir mûcizesi olmasaydı, (yetiştirmiş olduğu) ashâb-ı kirâm, O’nun nübüvvetine delil olarak kâfi gelirdi.
Mevlâna hazretleri buyurur:
Sen katı bir taş olsan, mermer kesilsen bile; bir gönül sahibine ulaştın mı inci olursun.
Mesnevî , insanın iç dünyasına ayna tutarak kendini tanımasına, özüne dönmesine ve mânevî problemlerini çözmesine yardımcı oluyor.
Hazret-i Âişe Validemiz, herhangi bir sadaka vereceği zaman, o sadakanın ecrini zayi etmemek için büyük bir titizlik gösterirdi. Yoksulun duasına dahi aynı ile mukabelede bulunurdu. Kendisine;
-Hem sadaka veriyorsun, hem de dua ediyorsun; niçin böyle yapıyorsun? Diye sorulduğunda şu cevabı vermişti:
-Onun yaptığı duanın, benim sadakamın karşılığı olmasından korkuyorum. Bana yaptığı duanın aynısını ona yapıyorum ki, sadakam hâlis olsun, böylece infakımın mükafatını sadece Allah’tan beklemiş olayım.
Bendeniz, ancak on sefer hacca gidebildim. Fakir, haftada ancak bir hatim indirebiliyorum. Ne yazık ki şimdiye kadar sadece bir cami yaptırabildim ..gibi ifadeler, güya Hakk’a takdim ettikleri amellerini, halka da pazarlamaya gayret ederler.
Rabbimiz bizden daima samimiyet istiyor.
Allah aşkı için çalış, Allah aşkı için hizmette bulun! Halkın kabul etmesi veya reddetmesiyle senin ne işin var?!
Ol mâhîler ki deryâ içredirler deryâyı bilmezler.
Ahmak, herkesin ölümünü işitir de kendi ölümünü hiç hatırına getirmez
İnsanların çoğu, bedenlerinin ölümünden korkarlar. Asıl korkulması gereken husus, kalplerin ölümüdür.
Cahillerin yanında kitap gibi sessiz ol.
Altın ne oluyor, can ne oluyor, İnci mercan da nedir; bir sevgiliye harcanmadıktan, bir güzele feda edilmedikten sonra?!
Hz. Mevlana
İnsana, aradığı şeye bakılarak değer verilir.
Neyi arıyoruz?
Arayışlarımızın kıblesi dünya mı ukbâ mı?
Onlar ki, boş ve faydasız şeylerden yüz çevirirler.
Mü’minûn, 3
Kişinin dindarlığı, ekmeğinin helalliği nisbetindedir.
Süfyan-ı Sevrî (ks)
Fasıklar ve gafillerle zahiri beraberlik, zamanla zihni beraberliğe, zihni beraberlik de bir müddet sonra kalbi beraberliğe dönüşür. Bu ise, insanın adım adım helake sürüklenmesidir.
İmam Gazali
Sağlık, sıhhat, afiyet ve huzur çağında herkes dosttur. Ama dert çağında, gam vaktinde Allah’tan başka eş dost nerede!
Dünyada bir tek mümin üşüyorsa, ısınma hakkına sahip değilsin!..
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Övünmek âdemoğlunun neyine ki?! Evveli nutfe, sonu ise cifedir! Kendi rızkını dahi yaratamadığı gibi, kendini helakten de kurtaramaz.
Hz. Ali (ra)
Vicdan-cüzdan çatışmalarında, ne kadar vicdanın sesini dinlemeyi tercih edebiliyoruz?
Dünya ile ukbâ arasında tercih mecburiyetinde kaldığımızda; ne kadar esas hayat ahiret hayatıdır diyebiliyoruz?
Susuz kalsam, yanan çöllerde can versem, elem duymam,
Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlarda nem duymam,
Alevler yağsa göklerden ve ben masseylesem duymam,
Cemalinle ferah-nâk et ki yandım yâ Resulâllah!
Yaman Dede
Ya Rabbi!
Sen’i bulan neyi kaybetti?
Sen’i kaybeden neyi buldu?
Ataullah İskenderi
Kaba ve kırıcı ifadelerin mahsun gönüllerde açacağı bir yarayı hiçbir merhem iyileştiremez.
Resulullah (sas) Efendimiz, eline bir dünyalık geçtiğinde onu muhtaçlara infak etmeden huzur bulamazdı. Yoksullara infak edecek bir şeyi kalmadığında ise, utancından başını öbür tarafa çevirirdi. Bunun üzerine şu ayeti kerime nazil oldu:
Eğer Rabbinden umduğun bir rahmet için onların yüzüne bakamıyorsan, Hiç olmazsa kendilerine gönül alıcı bir söz söyle. (İsra,28)
Mal sahibi, mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan mülk de yalan,
Var biraz da sen oyalan!
Yunus Emre
Namaz kılmaktan zayıflayıp yay gibi, oruç tutmaktan eriyip çivi gibi olsanız da, haram ve şüphelilerden kaçınmadığınız takdirde, Allah o ibadetleri kabul etmez.
Abdullah ibn’i Ömer (ra)
Bir vaktin namazını cemaatle Eda edemeyince beni yalnızca Ebu İshak taziye etti. Halbuki bir çocuğum ölse, beni on binden fazla kişi taziye edebilirdi. Çünkü insanlar nezdinde dini musibetler, dünyevi musibetlerden daha hafif görülmektedir.
Cennet ehli, Cehennem’e girenlere uzaktan uzağa sorarlar:
Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir? Onlar şöyle cevap verirler: Biz namaz kılanlardan değildik.
(Müddessir, 42-43)
Namazı olmayanın İslam’da yeri yoktur!
Hz. Ömer (ra)
Aklını başına al da namazdan yalnız zahiren değil, manen de istifadeye bak! Tane toplayan bir kuş gibi, Allah’ın azametinden habersiz bir şekilde Sadece başını yere koyup kaldırma! Hazreti Peygamber’in; insanların en fena hırsızı, namazından çalanlardır beyanına kulak ver!
Kıldığın namaz, sana çobanlık eder; seni kötülüklerden, kurtlardan kurtarır!
Hz. Mevlana
Resulullah (sas) son derece zayıflamış bir hastayı ziyaret etti ve:
-Allah’a bir şey için dua ediyor muydun, veya O’ndan bir şey istiyor muydun? Diye sordu.
Hasta:
-Evet, Allah’ım, bana ahirette vereceğin cezayı bu dünyada hemen peşin olarak ver! diye dua ederdim. dedi.
Allah Resulü (sas) şöyle buyurdu:
-Sübhanallah! Senin buna gücün yetmez. Şöyle dua etseydin olmaz mıydı:
Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru! (Bakara, 201)
İnsan, maddi-manevi her hususta, önce haddini bilmelidir. Nitekim ârif zâtlar; Kişi noksanını bilmek gibi İrfan olmaz demişlerdir.
Peygamber Efendimiz (sas) Taif’te taşlandığında, ellerini yüce dergâha açıp;
Ey merhametlilerin en merhametlisi! Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnet ve belalara aldırmam! İlâhi! Sen razı oluncaya kadar işte affını diliyorum . Niyazında bulunmuştur.
Dünya, ahiretin satın alındığı bir pazar yeri hükmündedir.
Allah müminlerden canlarını ve mallarını kendilerine verilecek Cennet mukabilinde satın almıştır.
(Tevbe,111)
Şu bir hakikattir ki cehaletinin farkında olanı yola getirmek kolaydır. Zor olansa, kendini çok akıllı yahut alim zanneden, en doğrusunu Ben bilirim havasındaki mağrur bilgiçleri ve inatçı ahmakları yola getirmektir.
Akıl zorunludur; ama insanda, aklın sınırlı olduğunu anlayacak kadar akıl olmalıdır.
Hz. Mevlana
İslam’dan önceki katı yürekli Ömer, İslam’dan sonra rakik kalpli Hazret-i Ömer (ra) oldu. Fırat’ın kenarında bir kuzu zayi olsa, bu sebeple Allah’ın beni hesaba çekmesinden korkarım diyecek kadar ulvi bir mes’ûliyet duygusuna ve diğergamlık ufkuna ulaştı.
Lokman (as) oğluna şu tavsiyede bulunmuştur:
Yavrucuğum! Âlim kimselerle beraber ol ve onlardan ayrılmamaya çalış. Hikmet ehlinin sözlerini dinle! Zira Allah Teâlâ, bol yağmurla toprağa hayat verdiği gibi, hikmet nuruyla da kalplere hayat bahşeder.
Bir şeyin tamamı elde edilemiyorsa, elde edilebilen kısmından da vazgeçmek gerekmez.
Akıllı, nefsine hakim olup onu hesaba çekerek ölümden sonrası için çalışan; ahmak ise nefsini hevasına tabi kıldığı halde Allah’tan hayır umandır.
-Hadis-i şerif
Dindarlık, züht ve takva; dünyadan el etek çekmek değil, onun muhabbetini kalbe sokmamaktır.
Bu dünyada yapılacak en karlı ticaret, faniyi vererek bakiyi, cüz’iyi vererek külliyi, damlayı vererek deryayı kazanabilmektir.
Bizler bu dünyaya sahip olmaya değil, şahit olmaya geldik.
Unutmamalıyız ki çocuklar, cennete layık bir safiyetle doğarlar. Fakat anne babalar, çocuklarının manevi terbiyelerini ihmal ederlerse, o cennet kuşlarını -Allah korusun- yanlış bir yere uçururlar
Namaz kıldığı halde günahlardan yeterince sakınmayan bir kimsenin, nasıl namaz kıldığını gözden geçirmesi icab eder.
Nitekim Tabiin neslinin büyük imamlarından Ebu’l- Aliye der ki:
Biz kendisinden hadis almak için bir kişinin yanına gittiğimizde, onun namaz kılışına bakardık: eğer namazını güzelce kılarsa, ‘o diğer işlerini de güzel yapar’ diyerek yanına otururduk. Şayet namazını gafilane kılarsa; ‘onun diğer işleri de böyle dikkatsiz ve tutarsızdır’ diyerek yanından kalkardık.
Gençlerin aynada gördüklerinin daha fazlasını, ihtiyarlar bir tuğla parçasında görürler.
Yarin cefası, cümle vefadır; cefa değil,
Yari cefa kılar diyen, ehl-i vefa değil..!
Dünyadan ebedilik isteme, kendinde yok ki sana da versin!
Enes (ra) şöyle buyurmuştur:
‘Rasulullah sav Efendimiz’i bir gün Duha namazını kılarken gördüm. O günden sonra bu namazı hiç terk etmedim.’
Hasan-ı Basri de aynı hassasiyet içinde şöyle demiştir:
‘Hz Enes’in bu ifadelerinden sonra, ben de o namazı hiç terketmedim.’
Halbuki İslam, aklımızın beğendiği tarafını alıp beğenmediği tarafını atabileceğimiz bir şey değildir.
~
Kuran’ın tamamını inkar etmekle bir hükmünü inkar etmek arasında, kişinin düşeceği akıbet bakımından hiçbir fark yoktur.
Bugün haz ve hız odaklı yaşayan modern cahiliye insanıyla, 14 asır öncesi bedevi cahiliye insanı arasında bir gardırop farkından başka ne var?
Kendimize Allah Rasulü (sav) ve ashabını ölçü almak yerine, toplumdaki gafillerle halimizi kıyaslayıp boş tesellilerle mi avunuyoruz?
Hazret-i Mevlânâ buyurur:
ALLAH ile oturup kalmak isteyen kişi, velîler huzûrunda otursun. Velîlerin huzûrundan kesilirsen, helâk oldun gittin demektir
Şair ve mütefekkir Muhammed İkbal anlatır:
Bir gece kütüphanemde bir güvenin, pervaneye şöyle dediğini duydum:
-İbn Sina’nın kitapları içine yerleştim. Farabi’nin eserlerini gördüm. (Onların satırlarını kemirip durdum.Fakat) bu hayatın felsefesini bir türlü anlayamadım. Bir güneşim yok ki, günlerimi aydınlatsın.
Güvenin bu feryadına mukabil, yarı yanmış pervanenin şu güzel ve ince cevabını hiçbir kitapta bulamazsın:
-Bak! dedi güveye; “Ben bu aşk için kanatlarımı yaktım. Hayatı daha canlı kılan, muhabbetle çırpınıştır; hayatı kanatlandıran da aşk ateşiyle yanıştır.”
İnsanların çoğu, bedenlerin ölümünden korkarlar. Asıl korkulması gereken husus, kalplerin ölümüdür.
Ay, geceye sabrettiği için apaydın oldu.
Gül dikenin arkadaşlığına dayanıp sabrettiği için, ona çok güzel bir râyiha ve latîf bir renk nasip oldu.
Eşref-i mahlûkât olarak yaratılan insana yakışan
✔Rabbi emrettiğinde, gözle görülmeyecek kadar küçük bir mikrobun, sırtı yere gelmez denilen koskoca pehlivan cüsseleri nasıl yere serdiğinden ibret almaktır.
Senin rûhun bir ağaca benzer. Ölüm ise o ağacın yaprağıdır. Her yaprak, ağacın cinsine göre vücut bulur
Nefsânî menfaatlerin kıskacında sıkışıp kalan muhabbetler, kaldırım kenarında açan çiçeklere benzer ki, er ya da geç ayaklar altında çiğnenmeye mahkûmdur.
Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi, Müslümanlığının güzel olmasındandır.
《Hadîs-i şerif》
Mevlana Hazretleri buyurur:
İnsana, aradığı şeye bakılarak değer verilir.
Temâyül ve yönelişler, insanın aynasıdır. İnsan aradığı şeyi düşünüp hayâl eder, düşünüp hayal ettiği şeyin arayışı içinde olur.
O halde düşünelim: Neyi arıyoruz? Arayışlarımızın kıblesi dünya mı ukbâ mı?
Hayallerimizin rotası nefsaniyet çizgisinde mi , ruhâniyet istikâmetinde mi?
İbadetler, âdeta ruhâ verilen vitaminler mesâbesindedir.
Aşığa beş vakit namaz yetmez. Beş yüz bin vakit ister.
Gerçek dostluk, yâr olup bâr (yük) olmamaktır.
Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi Cehennem azabından koru! (Bakara,201)