Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır kitaplarından Hak Dini Kur’an Dili 1. Cilt kitap alıntıları sizlerle…
Hak Dini Kur’an Dili 1. Cilt Kitap Alıntıları
Binaenaleyh okuyanlardan tekrar tekrar rica ederim ki Kur’an’ı bu yazdıklarımdan ölçmeye kalkmasınlar.
Ben halis Anadolulu öz, Oğuz, Yazır Türküyüm: on beş yaşımda İstanbul’a geldim. Ne Arabistan’a gittin ne Türkistan’a. Ne İran’ı gördüm ne Frenkistan’ı. Öğrendiğimi bu vatanda öğrendim. Yazır’ın Kayı, Kınık, Bayındır, Eymir, Avşar gibi büyük Oğuz kabilelerinden biri olduğunu da Arapçadan Divan-ı Lügatü’t-Türk ten öğrendim. İran’da çıkan yünden, Avrupa’da bükülen ipten, Türk tezgahında dokunan halıyı Türk malı tanıdım. Bir binanın mi’marisi Türk olmak için bütün kerestesi yerli olması lazım değildir diye işittim. ( )
Binaenaleyh bunlar kur’anı tanıdacak bir meâl olsa da kur’an hükmünü haiz olamaz, onun yerine konamaz. Mesela namazda okunamaz.
Kur’an hadikai vücutta açılmış hakikî ve misalsiz bir gül farzedilirse, en güzel tercemesi nihayet onun desti meharetle yapılmış bir resmine benzetilebilir ki bunda aslının ne maddesi, ne kuvveti, ne nüumeti, ne nümüvvü, hasılı ne yağı, ne rayihası hiç birisi bulunamaz. Biz de işte o gülü, tutup koklayamıyanlara gücümüz yettiği kadar bir resmile olsun tanıtmıya çalışacağız.
Kısaca kulluğun başı zikir,sonu ise şükürdür.
İçin ve dışınlaona teslim olasın ki, istediğin hidayet ve mutluluğu bulasın.
Amelin farz oluşuna iman ile, o ameli yapmak birbirinden farklıdır. Müslüman amel ettiği için mü’min olacak değil, iman ettiği için amel edecektir. Şu halde amelini sırf aldırış etmeme ve küçümsemeden dolayı terketmiş değilse kâfir olmaz.
İman, dil ile ikrar ve kalp ile tasdiktir. Yalnız ikrar, iman olmaz. Zira olsaydı münafıkların hepsinin mü’min olmaları gerekirdi. Aynı şekilde yalnız bilmek de iman olmaz. Çünkü olsaydı, Kitap ehli olanların hepsinin de mümin olmaları gerekirdi.
Ağaçtan beklenen meyvesi olduğu gibi, imandan beklenen de güzel ameldir ve Allah’a yaklaşmak da onunladır.
“Kâinat onun delili iken o da kâinatın şahidi ve nurudur. “
Gerçekten İslâm dini, bir taraftan dünya hayatının zaruri şartlarını öğretecek, diğer taraftan bu geçici hayatın mutlak gaye olmadığını ve bunun da hedeflemesi gereken ebedî gayeler bulunduğunu gösterecek ve onun da kazanma şartlarını anlatacaktır.
Bu itibarla hidayetin, geçmişi bir yana bırakarak yine umumun hidayeti olmasına engel olan bir tahsis değildir. Arab için hidayettir. veya Acem (Arap olmayan)e hidayettir. denilmiyor. Şu halde Bu kitap bütün insanlık nevine hidayet için inmiştir. Fakat bu hidayetten faydalanmanın ilk şartı Allah’tan gereği gibi korkmayı seçmek, yani korunmayı istemektir. Bundan dolayı her şeyden önce korunmaya istekli olunuz ki, kurtuluş bulasınız. meâlinde bir takva tavsiyesini kapsamaktadır
Kur’ân, herkese genel bir şekilde doğru yolu göstermek için inmiş olmakla beraber, herkes bunu kabul etmede ve istiyerek seçmede eşit olmayacak, bir takımları buna iradesini harcamıyacaktır. Çünkü insanlığın fıtratının (yaratılışının) aslında genel olan hitap kabiliyeti birtakım insanlarda kötü alışkanlıklarla tamamen ortadan kalkmış bulunacağından, Kur’ân’ın irşadları tam belağatı ve kapsamlı gerçekleri ile beraber, o gibilerin kalblerinde tabii olarak sevinç arzusunu uyandırmayacak ve belki ters etki yapacaktır. Bunun için hitabın esas faydası, hüsn-i ihtiyar(doğru tercih) yeteneğine sahip olan kabiliyet sahiplerine ait olacaktır ki, bunlar da takvası veya en azından sakınma yeteneği bulunan müttakiler (takva sahipleri)dir. Bundan dolayı Kur’ân’ın inmesinin hikmeti, başlangıçta insan iradesinin katılması şartı ile bütün insanlara hidayet etmektir.
Gerçi bu kitap esas itibariyle İnsanlar için hidayettir. Genellikle insanları irşad ve doğru yolu göstermek için inmiştir. İyilik ve yumuşaklıkla yol göstermek demek olan bu hidayetin, bu çağrı ve rehberliğin esas itibariyle şuna buna tahsis edilmesi yoktur. Fakat hidayetten istenen şey ihtida yani maksada kavuşma gayesi, şimdiki halde veya gelecekte, sakınma sıfatına sahip olanlara nasip olacak, fıtrî kabiliyetlerini kaybetmiş olanlar bundan faydalanmayacak ve belki zarara uğramış olacaklardır. Biz Kur’ân’ı, iman edenler için bir şifa ve rahmet kaynağı olarak indiriyoruz. Kur’ân, zâlimlerin ise ancak zararını artırır.
Rahman, Rahim olan Allah’ı inkar eden kafir istediği kadar ümitsiz olsun, fakat müminin ümitsiz olması için hiçbir sebep yoktur.
Rahmân Rahîm olan Allah’ı inkâr eden kâfir istediği kadar ümitsiz olsun, fakat müminin ümitsiz olması için hiçbir sebep yoktur.
İnsan üzerinde etkili olan ve insanı kendine çeken hiçbir şey düşünülmez ki, arkasında Allah bulunmasın
İstenen en mükemmel şey ise, nimetin bizzat kendisi değil, o nimeti elde etmenin doğru ve kusursuz bir yolunu bulmada Allah’ın yardımıyla başarı nasib etmesidir. Çünkü bir nimetin doğru yolunu bulmak onu her zaman bulmak demektir.
Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler.
Yevme lâ-yenfeu de kalb-i selîm isterler.
Yevme lâ-yenfeu de kalb-i selîm isterler.
Sanma ey hoca ki senden altın ve gümüş isterler
Hiçbir şeyin fayda sağlamayacağı günde temiz gönül isterler.
Çünkü İslam dininin mahiyetini aslından ve hakkıyla dindarlığına sahip olan kaynaklardan araştırmıyorlar da çöküş içinde yuvarlanan şimdiki Müslümanlarda arıyorlar.
Rahmân Rahîm olan Allah’ı inkâr eden kâfir istediği kadar ümitsiz olsun, fakat müminin ümitsiz olması için hiçbir sebep yoktur.