İçeriğe geç

Güven Kitap Alıntıları – Osho

Osho kitaplarından Güven kitap alıntıları sizlerle…

Güven Kitap Alıntıları

Nefret hayırdır, sevgi evettir. Para hayırdır, ibadet evettir. Şüpheci, kuşkucu insanlar para biriktirmeye devam ederler çünkü hayata güvenemezler.
Kelimelerin gölgesinde kalma. Gözlerini kelimelerden uzak tut. Gözlerine ve kulaklarına yerleşmelerine izin verme; aksi takdirde yanlış bir dünyada yaşarsın.
Kelimeler kendi içlerinde sahtedir; sadece, geldikleri yer olan kalpte bir miktar gerçek varsa anlamlı hale gelirler.
Tüm sözde dinler, suçluluk üzerine kuruludur, Tanrı’nın varlığı üzerine değil.
Toplum, güveni kökten yok etmenin gayreti içinde; kendine güvenmene izin vermek istemiyorlar. Diğer tüm güven türlerini öğretiyorlar -ebeveynlere güven, kiliseye güven, hükümete güven, Tanrı’ya güven, bir sonu yok ama temel güveni tamamen yok ediyorlar. Oysa diğer tüm güven türleri sahtedir; sahte olmaktan başka bir şey olamazlar! O halde diğer tüm güven türleri sadece plastik çiçeklerdir ve gerçek kökleri olmadığından gerçek çiçeklere dönüşemezler.
Toplum bunu kasten yapıyor, bilerek yapıyor, çünkü kendine güvenen adam toplum için tehlikelidir; bu toplum, köleliğe bağımlıdır, köleliğe muazzam yatırım yapmıştır. Kendine güvenen kişi ise bağımsızdır. Onun hakkında tahminlerde bulunamazsın; o sadece kendi yolunda hareket eder; hayatının esası özgürlüktür. Yalnızca hissettiği zaman, sevdiği zaman güvenir ve güveninin muazzam bir yoğunluğu ve gerçeği vardır. Güveni her zaman canlı ve özgündür. Ve güveni için her şeyi riske atmaya hazırdır, ama bunu sadece içinden geldiği için yapar. Güvendiği şey doğru olmalıdır; kalbini, zekâsını ve sevgisini kışkırtmalıdır, aksi takdirde güvenmeyecektir. Onu herhangi bir inanca zorlayamazsın.
Bu toplum inanca bağlıdır; tüm yapısı otohipnoza dayanmaktadır. Tüm yapısı insan değil, robot ve makine yaratmaya dayanıyor. Bağımlı insanlara ihtiyacı var; bunlar o kadar bağımlı insanlar ki sürekli zulüm görmeye muhtaçlar, o kadar bağımlılar ki kendi tiranlarını arıyorlar; hayatlarında Adolf Hitler, Mussolini, Josef Stalin veya Mao Zedung gibi insanlara ihtiyaçları var. Burası çok güzel bir yeryüzü, ama onu devasa bir hapishaneye dönüştürdük. Güce aç birkaç insan, tüm insanlığı bir halk tabakasına indirgedi. İnsanın var olmasına ancak her türden saçmalığa taviz vermesi durumunda izin veriliyor.
Düşünceler içinde kayboldun; düşünceler rüyalardır. Sen kafada kayboldun ve o berraklık kalpte mevcuttur. Kafa senin karışıklığındır, doğal olarak böyle; kafandan her gün 50.000 tane düşünce geçiyor, her zaman kalabalık, 20 saat boyunca böyle. Ve bu 50.000 tane düşünce çok normal olan ortalama bir insan için geçerli. Nevrotiklerden, felsefecilerden, düşünürlerden, delillerden bahsetmiyorum bile; onlar hakkında hiçbir şey söyleyemiyorum bile; bu sadece ortalama bir insan için geçerli. Kafandan bu kadar çok düşünce geçerken nasıl berrak kalabilirsin? bu kadar çok bulut varken güneşi nasıl görebilirsin? fakat içinde bir yer var, bir netlik çeşmesi: orası kalbin. Kafadan çık kalbe düş . Aniden kişi farkına varır: Kalbin üzerinden bir tek düşünce bile geçmez. Düşünmenin mekanizması kafadadır ve farkındalığın mekanizması kalptedir. Kalp her zaman farkındadır. Bu yüzden kalpten yaptığın bir şeyin güzelliği, aşkın bir güzelliği, bir zerafeti vardır. O içinde ilahi olan bir şeyi barındırır-belki küçük bir şey, ufak bir jest, fakat o jestin içinden Tanrısallık açığa çıkar. Ve kafayla yaptığın her şey her zaman hesaplanmıştır, kurnazcadır, akıllıcadır, kirli ve çirkin kalır. Kafandan çık kalbine gir. Daha az düşün, daha çok hisset. Düşüncelere çok fazla bağlanma; duygularda daha fazla derinleş. Değişimi sadece gör; o yalnızca bir geştalt değişimidir
İlişkiler dünyasında çok fazla kaybolma çünkü bütün ilişkiler birer rüyadır. Kendi salt yalnızlığını hatırla: yalnız ölürüz, tek başına doğarız. Bu hayat sadece bir konaklamadır. Kendini ona fazla adama, çok fazla bağlanma. Bir handa konakladığında oraya bağlanmazsın. Gece orada kalırsın ve sabah ayrılman gerekir, bu yüzden han konusunda endişelenmesin. Bu yaşam sadece bir yolculuktur; bu yaşam sadece bir köprüdür. Onu geçmek için kullan; fakat ona kendini kaptırma. Mesafeli ve bağımsız kal. Ve o mesafeli ve bağımsız duruş zorlanmamalı. Eğer zorlanırsa, meseleyi kaçırmışsındır. O senin anlayışında meydana gelmeli. Eğer zorlanırsa senin duygularını öldürecektir; eğer anlayışında meydana gelirse duyguların daha canlı olacaktır
İlişkiler dünyasında çok fazla kaybolma çünkü bütün ilişkiler birer rüyadır. Kendi salt yalnızlığını hatırla: yalnız ölürüz, tek başına doğarız. Bu hayat sadece bir konaklamadır. Kendini ona fazla adama, çok fazla bağlanma. Bir handa konakladığında oraya bağlanmazsın. Gece orada kalırsın ve sabah ayrılman gerekir, bu yüzden han konusunda endişelenmesin. Bu yaşam sadece bir yolculuktur; bu yaşam sadece bir köprüdür. Onu geçmek için kullan; fakat ona kendini kaptırma. Mesafeli ve bağımsız kal. Ve o mesafeli ve bağımsız duruş zorlanmamalı. Eğer zorlanırsa, meseleyi kaçırmışsındır. O senin anlayışında meydana gelmeli. Eğer zorlanırsa senin duygularını öldürecektir; eğer anlayışında meydana gelirse duyguların daha canlı olacaktır.
Düşünceler içinde kayboldun; düşünceler rüyalardır. Sen kafada kayboldun ve o berraklık kalpte mevcuttur. Kafa senin karışıklığındır, doğal olarak böyle; kafandan her gün 50.000 tane düşünce geçiyor, her zaman kalabalık, 20 saat boyunca böyle. Ve bu 50.000 tane düşünce çok normal olan ortalama bir insan için geçerli. Nevrotiklerden, felsefecilerden, düşünürlerden, delillerden bahsetmiyorum bile; onlar hakkında hiçbir şey söyleyemiyorum bile; bu sadece ortalama bir insan için geçerli. Kafandan bu kadar çok düşünce geçerken nasıl berrak kalabilirsin? bu kadar çok bulut varken güneşi nasıl görebilirsin? fakat içinde bir yer var, bir netlik çeşmesi: orası kalbin. Kafadan çık kalbe düş . Aniden kişi farkına varır: Kalbin üzerinden bir tek düşünce bile geçmez. Düşünmenin mekanizması kafadadır ve farkındalığın mekanizması kalptedir. Kalp her zaman farkındadır. Bu yüzden kalpten yaptığın bir şeyin güzelliği, aşkın bir güzelliği, bir zerafeti vardır. O içinde ilahi olan bir şeyi barındırır-belki küçük bir şey, ufak bir jest, fakat o jestin içinden Tanrısallık açığa çıkar. Ve kafayla yaptığın her şey her zaman hesaplanmıştır, kurnazcadır, akıllıcadır, kirli ve çirkin kalır. Kafandan çık kalbine gir. Daha az düşün, daha çok hisset. Düşüncelere çok fazla bağlanma; duygularda daha fazla derinleş. Değişimi sadece gör; o yalnızca bir geştalt değişimidir.
İnsanlar bana geliyorlar “öldükten sonra ne olacak?” diyorlar. Diyorum ki “ilk önce ölmeden önce ne olduğunu gör.” Bununla ilgilenmiyorlar. Ölmeden önce mi? ölmeden önce kimin umurunda? gerçek soru ölümden sonraya dair. Eğer şu anda ne olmakta olduğunu göremiyorsan ve görmek istemiyorsan, sonra da hikaye aynı olacak.
Bir kaplan seni takip ediyor ve uykunda çığlık atıyorsun, bağırıyorsun “imdat’, imdat!” ve senin yanında birisi oturuyor, o uyanık. Sence ne yapması gerekir? sana yardım etmeye mi çalışmalı? o zaman tıpkı senin kadar aptal olacak. O zaman senin kadar, hatta daha fazla uykuda olacak. Gülecektir. Orada kaplan olmadığını biliyor; o senin yaratımın, o senin hayalin. Güzelce gülecektir. Fakat sen ısdırap içindesin – kaplanın hayali olabilir, fakat o an için ıstırabın gerçek görünüyor. Gözyaşların akıyor, titriyor ürperiyorsun. Uyanık olan kişi ne yapmalı? seni kaplandan koruyamaz çünkü ilk olarak zaten kaplan yok. Fakat bir şey yapabilir; seni uyanmana yardım edebilir.
Eğer güveniyorsan, insanlar seni kandıracak. Ve doğal olarak, birkaç insan seni kandırdığında, insanlığa güvenin kaybolur. Bu çok ilginç. Beş kişi seni kandırdı ve yeryüzünde beş milyar insana güvenini kaybediyorsun, öyle mi..?
Bak, hayatın tıpkı bir gökkuşağı gibi. Bütün renkleri taşır ve bir renkten diğerine hareket etmeye devam edersin. Bütün uçları, bütün zıtları taşır. Hazdan acıya doğru hareket edersin, acıdan hazza doğru hareket edersin. Eğer acı çok uzun sürerse, ondan belirli bir haz duymaya bile başlayabilirsin. Eğer haz çok uzarsa, kesinlikle ondan acı duyacaksın. Her ikisi de heyecan halleridir. Her ikisi de ateştir
İçinde birikmiş olan bütün gerilimlerin sebebi şüphedir. Korkun vr güvensizlik yüzünden gerilimler varlığını mesken tutar
Zihin, ana güvenemez; her zaman korkar, her zaman plan yapar. Plan yapmanın anlamı korkudur. Planı yapan aslında korkudur ve plan yaparak her şeyi kaçırırsın; güzel ve gerçek olan her şeyi, ilahi olan her şeyi kaçırırsın .
Şimdiki anda yaşamak tehlikelidir çünkü şimdiki anda yaşamak sahici olmaktır
Yaşam bir gizemdir
Güven, kesinlikle sevgiden daha yüce bir değerdir. Güvenin içinde sevgi örtüktür; fakat sevginin içinde güven örtük değildir
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Güven, içsel bir gözdür. Tıpkı, evreni görmek için iki dışsal göz bulunduğu gibi, içinde adı güven olan üçüncü bir göz mevcuttur.”

“Güven, gerçek bir yaşamın mutlak temelidir

Ve bilen kişi, nefesi kesilecek kadar büyük bir huşu ve sonsuz bir hayret içinde kalır. Hayatın gizeminin huzuruna çıktığında, insan tamamen kaybolur
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kuşkuculuk düşünceyi yaratır. Hayır dediğinde düşünce doğar ;evet dediğinde bitmiştir, düşünmeye gerek yoktur. Hayır dediğinde, düşünmen gerekir. Düşünmek negatiftir .
Ilişkiler dünyasına çok fazla kaybolma çünkü bütün ilişkiler birer rüyada nokta kendi Salt yalnızlığını hatırla: yalnız ölürüz, tek başına doğarız. Bu hayat sadece bir konaklamadır. Kendini ona fazla adama, çok fazla bağlanma .
Bilim adamları, yirmi dört saat içinde, ortalama bir zihinden elli bin tane düşünce geçtiğini söylüyorlar. Elli bin tane düşünce sürekli dolaşıyor. Her düşüncenin gerçekleşmesine izin veremezsin; seçersin
Kafanda bu kadar çok düşünce geçerken nasıl berrak kalabilirsin? Bu kadar çok bulut varken güneşi nasıl görebilirsin? Fakat içinde bir yer var, bir nitelik çeşmesi: orası kalbin. Kafadan çık ve kalbe düş. Aniden kişi farkına varır: Kalbin üzerinde zaten bir bulut asılı değil ve ay için arkasına saklanacağı bir daha yok Çünkü kalbin üzerinden bir tek düşünce bile geçmez. Düşünmenin mekanizması kafadadır ve farkındalığın mekanizması kalptedir. Kalp her zaman farkındadır. Bu yüzden kalpten yaptığın bir şeyin güzelliği, aşkın bir güzelliği, bir zarafeti vardır. O içinde ilahi olan bir şey barındırır- belki küçük bir şey, ufak bir jest, fakat o jestin içinden tanrısallık açığa çıkar. Ve kafayla yaptığın her şey her zaman hesaplanmıştır, kurnazcadır, akıllıdır, kirli ve çirkin kalır
Olgun insan gerçeklikle uzlaşır, onu olduğu gibi kabul eder. Talepte bulunmaz, talepkar değildir
Bizim tanrılarımiz bizim yaratımlarimizdir.
Bu bırakmadır;ölü gibi yaşamak, bağın olmadan yaşamak, sahiplenme olmadan yaşamak, tutunma olmadan yaşamak, neşe içinde yaşamak.
İlişkiler dünyasında çok fazla kaybolma çünkü bütün ilişkiler birer rüyadır. Kendi salt yalnızlığını hatırla :Yalnız ölürüz, tek başına doğarız
İnsan bir tuval değildir, onu istediğin gibi boyayamazsın. İnsan tanrısaldır, kadın tanrısaldır; her insan ilahidir. Bir insanı kim değiştirebilir? Bir insanı değiştirme fikrinin kendisi bile kutsal olana saygısızlıktır, günahtır.
Aktif çatıda yaşa, edilgen çatıda yaşama. Senin başına ne geldiğinden ziyade, senin neyi gerçekleştirdiğin üzerinde daha çok düşün. Dilek kipi yerine haber kipinde yaşa. Geçmiş için pişmanlık ya da gelecek için endişeden ziyade, elindeki görevle şimdiki zamanda yaşa. Diğerlerinde hata bulmak yerine, birinci tekil şahista kendini eleştirerek yaşa. Kalabalığın alkışı yerine, kendi bilincinin onayına daha çok önem vererek tekil şahısta yaşa. Ve eğer bir fiil çekmek istiyorsan, sevmek fiilinden daha iyisini bulamazsın.
Hiçi gören, hiçi söyleyen, hiçi duyan basitçe Buda’yı aşar.
Bu doğum ve ölüm dünyasındaki yolumuzda, bir refakatçimiz yok ;yalnız ölürüz, tek başına doğarız.
Felsefe en büyük saçmalıktır..
Din mezarlığa dair olmalı, yaşama dair değil. Din negatif olmalı.
Basit bir gerçeği hiç izledin mi? Güzel bir dişi köpek fotoğrafı alıp bir köpeğe göstersen, hiç ilgilenmeye cektir. Köpekler çapkın değildir. Güzel dişi köpekler sevmedikleri için değil, müthiş hoşlanırlar, fakat bir resimle, pornografiyle ilgilenmeyeceklerdir. Çünkü pornografi yaratmak için azizlere ihtiyaç var. İlk önce cinsel içgüdüyü, doğal içgüdüyü bastır ve insanlara onun yanlış olduğunu, fena olduğunu anlat. Fakat cinsel içgüdülerini bastırdığında, bastırılmış içgüdüler çıkış yolları bulurlar. Şimdi gidip caddeden geçen güzel bir kadını izlemek zor olur. O halde ne yapmalı? Kendini odana kilitle ve Playboy dergisine bak. Bu daha güvenli, hiç kimse öğrenemez. Playboy dergisini İncil’in içine saklayabilirsin ve İncil okuyormuş gibi yapabilirsin.
Paylaşmak zorunda, paylaşmak kaçınılmaz, önüne geçilemez. Tıpkı yağmur dolu bir bulut gibi yağmak zorunda. Tıpkı kokulu bir çiçek gibi kokusunu rüzgârlarla yaymak zorunda. Tıpkı karanlıktaki bir lamba gibi ışığı karanlığı dağıtmak zorunda.
Rus devriminden önce, sadece altmış yıl önce tüm Rusya dindardı, aslında o en dindar ülkelerden birisiydi. Sonra ne oldu? Sadece devrim oldu! Komünistler gücü ele geçirdi ve on yıl içinde tüm dindarlık buharlaştı. İnsanlar ateist oldu çünkü artık okullarda, yüksekokullarda, üniversitelerde, her yerde Tanrı’nın olmadığı, ruhun olmadığı öğretiliyordu.
Eğer yarın kesin olsa, o zaman emniyet olacak fakat özgürlüğün olmayacak. O zaman sadece bir robot gibi olursun.
Sevgi talep edilemez. Eğer o senin karşına çıkıyorsa, şükran duy; eğer çıkmıyorsa, bekle. Bekleyişinin içinde bile bir şikâyet olmamalı çünkü hiçbir hakkın yok. Sevgi hiç kimsenin hakkı değildir. Hiçbir anayasa sana sevgi hakkı vermez. Fakat her şeyi mahvediyorlar, kadınlar kocalarına gülümsüyor, kocalar karılarına sarılıyor
Özgürlük olmadan yaşam olmaz. Fakat kafese ilgili iyi bir şey var; o emniyetlidir. Şimdi kuşun yemekle ilgili endişelenmesine gerek yok, yarın sabah her zamanki gibi beslenecek. Düşmanlar konusunda, yırtıcılar konusunda endişelenmesine gerek yok, kimse ona saldıramaz. Kuş kafese kapatılmadığını, aksine korunduğunu düşünebilir. Bu demir çubukların onun düşmanı değil dostları olduğunu düşünebilir; onları sevmeye başlayabilir. Hatta bir gün onu özgür bırakmak istesen bile, bu fikirden çok hoşlanmayabilir, direnebilir. Kapıyı açsan bile gitmeyebilir. “Gitmiyorum. Emniyetimi nasıl bırakabilirim? diyecektir. Özgürlüğün tüm sevincini unutmuştur; şimdi artık sadece konfor ve emniyetin rahatlığını hatırlar.
Sadece ölüler emniyettedir çünkü artık ölmezler;artik onlara başka bir şey olamaz.
Sıradan ahlakçıları dinlersen, onlar sana yaşamın tehlikeli olduğunu söyleyeceklerdir. Öyleyse karar alarak hareket et, yoksa yanlış bir şeyler yapabilirsin. Ve ben sana diyorum ki, karar alarak yaptığın ne varsa yanlış olacaktır çünkü varoluş senin kararlarını izlemiyor; varoluş kendi yolunda ilerliyor. Sen onun bir parçasısın-bütün adına nasıl karar verebilirsin?’
Bir ustayı ölümle bile heyecanlandıramazsın çünkü heyecan zihne aittir. Ve ölüm bile orada olsa, bir ustayı şaşırtamazsın çünkü şaşırmak zihne aittir. Neden bir ustayı şaşırtamazsın? Çünkü hiçbir zaman hiçbir beklentisi yoktur. Hiçbir şey beklemeyen bir insanı nasıl şaşırtabilirsin?
Sahtekarları kınama. Onlar bir ihtiyacı karşılıyorlar. Oradalar çünkü onlara ihtiyacın var. Hiçbir şey sebepsiz var olmaz.
İnanç olmadığında, kişinin çok cesur olması gerekir. İnanç olmadan yaşamak bilinmezde yaşamaktır;inanç olmadan yaşamak büyük bir meydan okumadır. Sıradan insanlar bunu göze alamazlar. Çok fazla cesaretle acı ortaya çıkar, gerilim yaratılır.
Ve bilen kişi, nefesi kesilecek kadar büyük bir huşu ve sonsuz bir hayret içinde kalır. Hayatın gizeminin huzuruna çıktığında, insan tamamen kaybolur.
Tüm bilgin etiketlemek ve isim koymaktan ibaret. Eğer birisine Bu çiçeğin ne olduğunu biliyor musun? diye sorsan, Evet biliyorum, o bir gül der. Neyi biliyor ki? Sadece ismini. Başka ne biliyorsun? Gül kelimesini bilerek gülü biliyor musun? Tanrı kelimesini bilerek Tanrı’yı biliyor musun? Aşk kelimesini bilerek aşkı biliyor musun? O çok güzel bir meseldir. Âdem oldukça aptaldı. “Hayır, nasıl isim verebilirim? bilmiyorum” demeliydi.
Bilim bir tür bilgidir. Din bir tür bilme veya bilmemedir. Bu yüzden yolları hiç keşizmez ve asla kesișmeyecektir. Bilimin bittiği yerde, din başlar. Kurnazlığın bittiği yerde, masumiyet başlar. Bilen yok olduğunda, bilme başlar.
Ne zaman korku olsa şüphe mevcuttur. Şüphe derinde korkudur. Daha da derine gidersen şüphe ölümdür çünkü ölümden korkuyorsun. Ve herkes seni öldürmeye çalışıyormuş gibi gelir, herkes kavgacı, rekabetçi, seni bir kenara itmeye çalışıyor, seni tahtından indirmeye çalışıyor gibi gelir. Şüphe ölümdür, mekanizma anlaşılmalı. Şüphe düşünmek demektir. Ne kadar çok şüphe edersen o kadar düşünebilirsin. Bütün büyük düşünürler kuşkucudur – öyle olmak zorundadır. Kuşkuculuk düşünce yaratır. Hayır dediğinde düşünce doğar; evet dediğinde bitmiştir, düşünmeye gerek yoktur.
Nefret hayırdır, sevgi evettir. Para hayırdır, ibadet evettir. Şüpheci, kuşkucu insanlar para biriktirmeye devam ederler çünkü hayata güvenemezler.
Kuşkuculuk düşünceyi yaratır. Hayır dediğinde düşünce doğar ;evet dediğinde bitmiştir, düşünmeye gerek yoktur. Hayır dediğinde, düşünmen gerekir. Düşünmek negatiftir.
Hiç kimse sana doğumunu sormadı, zamanı gelip götürüleceğinde hiç kimse sana sormayacak.
Hiçbir şey sebepsiz var olmaz. Etrafındaki tüm insanlar mevcut çünkü onlara ihtiyacın var.
Yaşam bir gizemdir.
Ve şüpheden kaçmak, sorgulamadan kaçmaktır. Çünkü şüphe nedir? O sadece bir soru işaretidir. O senin düşmanın değildir. O seni sorgulamaya hazırlayan, içindeki basit bir soru işaretidir.
Onu o kadar yüksek bir yere koyuyorsun, o kadar değerli kılıyorsun ki, o yükseklikten düşmesi neredeyse imkansız hale geliyor.
Bu toplum, inanç üzerine kuruludur ;bütün yapısı, kendi kendini hipnotize etmek üzerine kuruludur, robotlar ve makineler yaratmak üzere kuruludur. İnsana dayalı değildir. Bağımlı insanlara ihtiyacı vardır.
Haritaya gerek yok ;keşfetmek için büyük bir tutkuya ve arzuya gerek var.
Gelecek henüz bilinmeyendir, gelecek sonsuz bir olasılıktır.
Şüphe ve güveni, tıpkı erkekle kadın gibi, geceyle gündüz gibi, yazla kış gibi, yaşamla ölüm gibi birbirinin tamamlayıcısı olarak düşün. O ikilileri her zaman birbirinin kaçınılmaz tamamlayıcıları olarak düşün, asla zıt olarak düşünme. Yüzeyde zıtlarmış gibi gözükselerde, onlar derinde birbirlerinin dostu, birbirlerine yardım ediyorlar. Güveni olmayan bir kişiyi düşün, onun şüphesi de olmayacaktır çünkü şüphe duyacak bir şeyi yok.
Güven, şüphe enerjisinin en yüksek formudur. Şüphe merdivenin en alt basamağıdır ve güven aynı merdivenin en üst basamağıdır.
Suçluluk duygusu yaratmak, kendini suçlu hissettirmek insanları istismar etmek için bir stratejidir. Bir kez kendilerini suçlu hissettirmeyi başardıktan sonra, onlar senin kölen olacaktır. Suçluluk duygusu yüzünden, asla yeteri kadar tamamlanmayacaklardır. Suçluluk duygusu yüzünden bölünmüş kalacaklardır. Suçluluk duygusu yüzünden asla kendilerini kabul edemeyecek, her zaman kınayacaklardır. Suçluluk duygusu yüzünden, sadece bu duygudan kurtulmak için her şeye inanmaya hazır olacaklardır. Her şeyi yapacak, suçluluk duygusundan kurtulmak için tüm saçma ritüelleri yerine getireceklerdir. Asırlardır rahipler insanları suçlu kılmıştır. Tüm sözde dinler, Tanrının varlığıyla değil, senin suçluluk duygunu var olurlar.
Suçluluk duygusu yaratmak, kendini suçlu hissettirmek insanları istismar etmek için bir stratejidir. Bir kez kendilerini suçlu hissettirmeye başardıktan sonra, onlar senin kölen olacaktır. Suçluluk duygusu yüzünden bölünmüş kalacaklardır.
Kendine güvenemeyeceğini bilirsin çünkü bölünmüşsündür. Bir kez suçluluk duygusundan özgürleştiğinde dindar bir kişi olmuşsundur.
Şüphe ve güveni, tıpkı erkekle kadın gibi, geceyle gündüz gibi, yazla kış gibi, yaşamla ölüm gibi birbirinin tamamlayıcısı olarak düşün. Bu ikilileri her zaman birbirinin kaçınılmaz tamamlayıcıları olarak düşün, asla zıt olarak düşünme. Yüzeyde zıtlarmış gibi görünselerde, onlar derinde birbirlerinin dostu, birbirlerine yardım ediyorlar. Güveni olmayan bir kişiyi düşün, onun şüphesi de olmayacaktır çünkü şüphe duyacak bir şey yok. Güven, şüphe enerjisinin en yüksek formudur. Şüphe, merdivenin en alt basamağıdır ve güven aynı merdivenin en üst basamağındadır.
Bir hedef belirlediğinde geçmiş karar verir. Senin geçmiş deneyimin, geçmişe ait bir bilgin karar verir. O zaman kendi geçmişini tekrar etmeye devam edersin – belki biraz değişmiş, rahatına ve kolayına uygun gelen şekilde bir değişiklik yapılmış, yeniden boyanmış, tamir edilmiş halde – fakat yine de kaynağı geçmiştir. Bu kişinin geleceğin izini kaybetmesinin yoludur: insan bir hedef belirleyerek geleceğini kaybeder. Ölü hale gelir. Bir makine gibi işlemeye başlar. Yön canlı bir şeydir, andadır. Geleceğe ait hiçbir şey bilmez geçmişe ait hiçbir şey bilmez; burada ve şimdi de nabız gibi atar, bir kalp gibi çarpar. Ve bu çarpma anını içinden bir sonraki an yaratılır.
Hedef egoya aittir; yön hayata, varlığa aittir.
Geçmişteki tüm evrimsel süreçlerin aksine, önümüzdeki adım bizim elimizde! öyle gözüküyor ki, biz insanlar artık kritik bir nokta ile karşı karşıyayız: ya kendimizi değiştireceğiz ya da dünyada süregelen deliliğin devam etmesine göz yumacağız. İnsan tamamlanmamış olarak, bitirilmemiş olarak doğan tek hayvandır; o bir şey değil, bir süreçtir. Bilinçaltı seni hayvan dünyasına geri çeker; aşağıya çeker. Ve daha bilinçli hale gelmen için, bilinç seni yukarı çekmeye çalışır. Çünkü bilinç sana pek çok şey vermiştir. Evet sana endişe, gerginlik, acı vermiştir fakat sana müzik, resim, şiir de vermiştir. Ve sana hiçbir hayvanın sahip olamayacağı bir haysiyet vermiştir. O, bilinçli olmanın haysiyetidir.
Ağaçlar asla nevrotik olmazlar, kuşlar ve hayvanlar asla psikotik olmazlar.
Kendini sevme kapasitesine sahip değilsen, asla başkasını sevemeyeceksin. Bu mutlak bir hakikattir, istisnası yoktur.
Hiç gören, hiç söyleyen, hiçi duyan basitçe Buda’yı aşar. Buda’yı aş! Bunda kararlıyım, demek istiyorum ki, buda’yı aş çünkü Buda’yı bile aşmış olduğunda, bu hakiki budalalıktır. O sonsuz kaynak sana açık. Şanslısın. Onu kaçırma. Bugünlük yeter.
Hakikat çok eğlenceli olmayabilir, fakat aydınlatıcıdır. Ve bir kez hakikati gördüğünde, yaşam tamamen farklı bir boyuta doğru gider.
İnsan bir tuval değildir, onu istediğin gibi boyamazsın.
Bilim adamları, yirmi dört saat içinde, ortalama bir zihinden elli bin tane düşünce geçtiğini söylüyorlar. Elli bin tane düşünce sürekli dolaşıyor. Her düşüncenin gerçekleşmesine izin veremezsin; seçersin.
Zihnin dilek ağacıdır. Kalpatarudur; ne düşünürsen, o er ya da geç yerine getirir. Boşluk bazen onu ilk algılamış olduğun zamanı unutacağın kadar uzun olabilir; boşluk bazen yıllar, bazen yaşamlar boyu olabilir, bu yüzden kaynağı unutursun. Fakat eğer derinlemesine izlersen, düşüncelerini seni ve yaşamını yarattığını göreceksin. Senin cehennemini yaratırlar, senin cennetini yaratırlar. Senin ıstırabını yaratırlar, senin neşeni yaratırlar. Negatif yaratırlar, pozitif yaratırlar. Acı ve haz, her ikisi de yanılsamadır; tatlı rüya ve kabus, her ikisi de yanılsamadır. Bunlara yanılsama diyerek ne kastedilir? Bunun tek anlamı onları senin yaratmış olduğundur. Sen etrafında sihirli bir dünya yaratıyorsun. Maya kelimesinin anlamı budur. Buradaki herkes birer sihirbazdır; herkes kendi etrafında sihirli bir dünya eğiriyor, örüyor ve sonra da ona kendini kapatıyor. Örümceğin kendi ağına takılıyor. Sana kendini dışında işkence eden kimse yok. Senin dışında hiç kimse yok; tüm yaşamın senin eserin, senin yaratımın.
Suyun üzerine yazılan sayılardan daha dayanıksızdır ve hayalidir.
Doğum ve ölüm dünyasındaki yolumuzda, bir refakatçimiz yok; yalnız ölürüz, tek başına doğarız.
Kalbin üzerinde zaten bir bulut asılı değil ve ay için arkasına saklanacağı bir dağ yok.
Doğaya güven.
Etiketler:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir