İçeriğe geç

Gürültülü Yalnızlık Kitap Alıntıları – Bohumil Hrabal

Bohumil Hrabal kitaplarından Gürültülü Yalnızlık kitap alıntıları sizlerle…

Gürültülü Yalnızlık Kitap Alıntıları

insandan geriye bir kutu kibrit yapmaya yetecek kadar fosfor ve bir idamlığın çivisini dövecek kadar demir kalır sadece.
insan gençken temiz olmayı sever, etrafa verdiği görüntüyü sever, hattâ daha güzelleştirmeye çalışır
bazen Yunan güzellik ideali içimi kapladığında, bir ayağımı, hattâ boynumu yıkarım, ertesi hafta da öbür ayağımı ya da kolumu, ve büyük dinî bayramlar gelip çattığında gövdemi ve bacaklarımı temizlerim
bir dönem, sandaletler satın alarak yakışıklılığıma yakışıklılık kattığımı düşünmüştüm, pek moda olan, çapraz kayışlarla tutturulmuş, mor çoraplarla giyilen açık ayakkabılardı bunlar; annem bana bir çift mor çorap örmüştü.
Yazmayı bilseydim insanların en büyük mutsuzlukları ve en büyük mutlulukları üzerine bir kitap yazardım.
Ben bir kitaba gömülünce, büsbütün başka yerde olurum, metnin içinde şaşakalır, hayallere dalar, daha güzel bir dünyaya, gerçeğin tam içine girerim.
Ben okurken, gerçek anlamda okumam, ağzıma güzel bir cümleyi alır, bonbon gibi emerim, küçük bir kadeh likör gibi yudumlarım, ta ki düşünce içimde alkol gibi eriyip dağılana kadar; sadece beynime, yüreğime nüfuz etmekle kalmaz, damarlarımın köklerine, kılcal damarların kökçüklerine kadar işler.
Sevilen her nesne yeryüzü cennetinin tam ortasındadır, öyle yazar…
Ancak tam anlamıyla ezilip mahvolduk mu en iyi yanımızı, yaradılışımızı çıkartırız ortaya.
Arthur Schopenhauer belirdi karşımda… “Aşk en yüce yasadır ve bu aşk merhamettir.”
Bu dünyada gördüğüm her şey eşzamanlı bir git-gel içinde deviniyor, her şey ilerliyor ve birden her şey geri çekiliyor, ,ağır aksak her şey kendi karşıtına doğru kayıyor, bu sayede de dünyada işler aksamıyor.
bir kez daha beni bağışlamasını rica ettim, neden bağışlayacaktı bilmem ama buna şaşırmadım, hep özür dilemek de benim kaderimdi, kendimden bile özür dilediğim oluyordu, böyle olduğum, yaradılışım böyle olduğu için özür dilerdim kendimden…
fazla gürültülü yalnızlığım başımı döndürmüştü…
O zaman Rimbaud’nun sözlerinin ne kadar doğru olduğunu anladım, düşünce mücadelesi herhangi bir silahlı mücadele kadar korkunçtur, demişti.
o dehşet verici sahne karşısında tam bir serinkanlılıkla beklemişti, çünkü göklerin insanca bir yanı olmadığını biliyordu ve düşünen bir insanın daha fazla insan olmadığını.
Bu dünyada gördüğüm her şey eşzamanlı bir git-gel içinde deviniyor, her şey ilerliyor ve birden her şey geri çekiliyor, tıpkı bir demirci körüğü gibi
Yalnız değilim, sadece tek başımayım, düşüncelerle dolu bir yalnızlığın içinde yaşarım; ilksizlik ve sonsuzluğun Don Kişot’uyum biraz
Yalnız değilim, sadece tek başımayım, düşüncelerle dolu bir yalnızlığın içinde yaşarım; ilksizlik ve sonsuzluğun Don Kişot’uyum biraz
Ben okurken, gerçek anlamda okumam, ağzıma güzel bir cümleyi alır, bonbon gibi emerim, küçük bir kadeh likör gibi yudumlarım
Ve ; Gülen yüzün solmasın diyip gitti..!
kendi kendime kalabilirim çünkü yalnız değilim, sadece tek başımayım, düşüncelerle dolu bir yalnızlığın içinde yaşarım; ilksizlik ve sonsuzluğun Don Kişot’uyum biraz, ilksizlik ve sonsuzluğun benim gibilere karşı bir zaafı var galiba.
Burada böyle sonsuza kadar yaşamaktan başka bir şey istemezdik, sanki uzun zaman önce her şeyi söylemiştik birbirimize, sanki dünyaya birlikte gelmiş, birbirimizden hiç ayrılmamıştık.
Gökler insancıl değil, ne üstümdeki ne altımdaki ne de içimdeki yaşam öyle.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kendi kendime kalabilirim çünkü yalnız değilim, sadece tek başımayım, düşüncelerle dolu bir yalnızlığın içinde yaşarım;ilksizlik ve sonsuzluğun Don Kişot’uyum biraz, ilksizlik ve sonsuzluğun benim gibilere karşı bir zaafı var galiba
derin düşüncelere dalmış olarak, sessizce evime döne­rim; sokakta yürürken, o gün bulduğum ve çantama koydu­ğum kitapların akıntısında yitmiş olurum, tramvaylardan, otomobillerden, yayalardan kaçınırım, farkında olmadan yeşilde geçerim gülümserim, çünkü çantamda, hakkımda henüz bilmediğim şeyleri he­men o akşam açıklayacaklarını beklediğim kitaplar vardır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Hem taze ve serin hem de durgun suyla dolu bir testi­yim ben, güzel düşüncelerden bir ırmağın içimden akıvermesi için biraz eğilmem yeterli. Kendime rağmen bilgi sahibi oldum, kendi düşüncelerimle kitaplardan okuduklarımı birbirinden ayırdetmeyi bile beceremiyorum ama otuz beş yıl boyunca, beni çevreleyen dünyaya işte böyle bağlı kal­dım.
Kendi kendime kalabilirim çünkü ben hiçbir zaman yalnız değilim. Sadece tek başımayım.
Yazmayı bilseydim, insanların en büyük mutsuzlukları ve en büyük mutlulukları üzerine bir kitap yazardım.
Çünkü itiraf etmeliyim ki ben bir kitaba gömülünce, büsbütün başka yerde olurum, metnin içinde şaşakalır, hayallere dalar, daha güzel bir dünyaya, gerçeğin tam içine girerim. Her gün, günde on kez kendimden bu kadar uzaklara gidebilmiş oluşuma hayret ederim.
Düşünce mücadelesi herhangi bir silahlı mücadele kadar korkunçtur.
Zeytine benzeriz biz, en iyi
tarafımızı ancak ezilince veririz
Hiçbir zaman yalnız değilim, sadece tek başımayım, düşüncelerin kalabalıklaştırdığı bir yanlızlığın içinde yaşarım;
Yalnız değilim, sadece tek başımayım; düşüncelerle dolu bir yalnızlığın içinde yaşıyorum.
Çünkü itiraf etmeliyim ki ben bir kitaba gömülünce, büsbütün başka yerde olurum, metnin içinde şaşakalır, hayallere dalar, daha güzel bir dünyaya, gerçeğin tam içine girerim. Her gün, günde on kez kendimden bu kadar uzaklara gidebilmiş oluşuma hayret ederim. Böylece yabancılaşmış, kendimden uzaklaşmış, derin düşüncelere dalmış olarak, sessizce evime dönerim; sokakta yürürken, o gün bulduğum ve çantama koyduğum kitapların akıntısında yitmiş olurum. Tramvaylardan, otomobillerden, yayalardan kaçınırım, farkında olmadan yeşilde geçerim. Yolda yürüyenlere ya da sokak lambalarına çarpmadan ilerlerim, ama gülümserim; çünkü çantamda, hakkında henüz bilmediğim şeyleri hemen o akşam açıklayacaklarını beklediğim kitaplar vardır.
Çünkü eğlenmek, zaman öldürmek ya da daha kolay uykuya dalmak için okumam ben; on beş kuşaktır okuma yazma bilen bir ülkede yaşayan ben, okumak sonsuz bir uykuya dalmamı engellesin, korkudan tir tir titretsin beni diye okuyorum. Çünkü Hegel gibi, yüce gönüllü birinin ille de asilzâde olması ya da bir suçlunun ille de câni olması gerekmediğini düşünüyorum.
yani engizisyoncular boşuna yakar kitapları! Bir kitapta işe yarar bir şey varsa, alevlerin ortasında sessiz kahkahalarını işitmeye devam edersiniz; çünkü gerçek bir kitap hep bir başka yere, kendi dışına göndermede bulunur.
Yazmayı bilseydim,insanların en büyük mutsuzlukları üzerine bir kitap yazardım.
İnsandan geriye bir kutu kibrit yapmaya yetecek kadar fosfor ve bir idamlığın çivisini dökecek kadar demir kalır sadece.
Bir direğe yaslanmış, gözlerim son vagona asılı kırmızı fenere dikilmiş, manzarayı seyrediyordum, bir sütuna yaslanıp Fransız askerlerine bakan Leonardo da Vinci gibiydim, ustanın atlı heykelini hedef seçip parça parça havaya uçuran o askerlere böyle bakmıştı Da Vinci; tıpkı şimdi benim durduğum gibi öylece durmuş, o dehşet verici sahne karşısında tam bir serinkanlılıkla beklemişti, çünkü sonradan farkına varmıştı ki ne gökler insancıl ne de aklı başında bir insan.
Hangi balya Goethe ve Schiller’e, hangisi Hölderlin ve Nietzsche’ye mezar olmuş, bilen bir tek ben varım. Bir anlamda hem sanatçı hem seyirciyim; bu durum tüketir beni, her gün yorgunluktan ölürüm, yüreğim parçalanır, sarsılırım.
Yazmayı bilseydim, insanların en büyük mutsuzlukları ve en büyük mutlulukları üzerine bir kitap yazardım.
Okumak sonsuz bir uykuya dalmamı engellesin, korkudan tir tir titretsin diye beni diye içiyorum, çünkü Hegel gibi ben de yüce gönüllü birinin ille de asilzade olması ya da bir suçlunun ille de cani olması gerekmediğini düşünüyorum.
düşünce mücadelesi herhangi bir silahlı mücadele kadar korkunçtur.
Gayriihtiyari bilgi sahibi oldum, kendi düşüncelerimle kitaplardan okuduklarımı birbirinden ayırt etmeyi bile beceremiyorum ama otuz beş yıl, beni çevreleyen dünyaya işte böyle bağlı kaldım.
Hem ölüm hem yaşam suyuyla dolu bir testiyim ben, güzel düşüncelerden bir ırmağın içimden akıvermesi için biraz eğilmem yeterli.
Otuz beş yıldır atık kâğıt işinde çalışıyorum, bütün love story’m bu benim. Otuz beş yıldır kitapları ve atık kağıtları presliyorum, otuz beş yıldır, ağır ağır, harflerin kirine pasına bulanıyorum, öyle ki ansiklopedilere benziyorum artık
Zeytine benzeriz biz, en iyi
tarafımızı ancak ezilince veririz
Zira ben okurken, gerçek anlamda okumam, ağzıma güzel bir cümleyi alır, bonbon gibi emerim, küçük bir kadeh likör gibi yudumlarım, ta ki düşünce içimde alkol gibi eriyip dağılana kadar; sadece beynime, yüreğime nüfuz etmekle kalmaz, damarlarımın köklerine, kılcal damarların kökçüklerine kadar işler.
Siyah Birahane’nin tezgâhına dayanmış, bir büyük bardak bira içiyorum şimdi; bugünden itibaren işte tek başınasın ahbap, tek başına göğüs germek zorundasın, insanlarla görüşmeye kendini zorlamalısın, eğlenmeye, bu dünyaya çakılı kaldıkça oyunu oynamaya zorlamalısın kendini
Burada böyle sonsuza kadar yaşamaktan başka bir şey istemezdik, sanki uzun zaman önce her şeyi söylemiştik birbirimize, sanki, dünyaya birlikte gelmiş, birbirimizden hiç ayrılmamıştık.
” otuz beş yıldır litrelerce bira içiyorum, sevdiğimden değil -ayyaşlardan nefret ederim – düşünmeye yardımı olsun diye, metinlerin içine daha iyi girebilmek için içiyorum, çünkü eğlenmek, zaman öldürmek ya da daha kolay uykuya dalmak için okumam ben ”
Zira ben okurken, gerçek anlamda okumam, ağzıma güzel bir cümleyi alır, bonbon gibi emerim, küçük bir kadeh likör gibi yudumlarım, ta ki düşünce içimde alkol gibi eriyip dağılana kadar.
Kendi kendime kalabilirim çünkü ben hiçbir zaman yalnız değilim. Sadece tek başımayım.
Zeytine benzeriz biz, en iyi tarafımızı ancak ezilince veririz.
Kitaplardan öğrendim ki gökler insancıl değil.
kendi kendime kalabilirim çünkü yalnız değilim, sadece tek başımayım, dü­şüncelerle dolu bir yalnızlığın içinde yaşarım; ilksizlik ve sonsuzluğun Don Kişot’uyum biraz, ilksizlik ve sonsuzluğun benim gibilere karşı bir zaafı var galiba.
İnsandan geriye bir kutu kibrit yapmaya yetecek kadar fosfor ve bir idamlığın çivisini dövecek kadar demir kalır sadece
kendi kendime kalabilirim çünkü yalnız değilim, sadece tek başımayım, dü­şüncelerle dolu bir yalnızlığın içinde yaşarım; ilksizlik ve sonsuzluğun Don Kişot’uyum biraz, ilksizlik ve sonsuzluğun benim gibilere karşı bir zaafı var galiba.
“Tam anlamıyla ezilip mahvolduk mu en iyi yanımızı, yaradılışımızı çıkartırız ortaya.”
Bir yaz gecesinin ürpertili aydınlığı göz kırpan yıldızlarla doluyken, ay tam tepedeyken, dostluktan, dünyayı küçük görmekten ve sonsuzluktan yapılma yüksek bir duyarlılık durumuna çekilirim ağır ağır…
Zeytine benzeriz biz, en iyi tarafımızı ancak ezilince veririz.
…yalnız değilim, sadece tek başımayım, düşüncelerle dolu bir yalnızlığın içinde yaşarım; ilksizlik ve sonsuzluğun benim gibilere karşı bir zaafı var galiba.
…elimde bir kitap, benimkine yabancı bir dünyaya şaşkın şaşkın bakarım, çünkü itiraf etmeliyim ki ben bir kitaba gömülünce, büsbütün başka yerde olurum, metnin içinde… şaşakalır, hayallere dalar, daha güzel bir dünyaya, gerçeğin tam içine girerim.
Bir kitapta işe yarar bir şey varsa, alevlerin ortasında sessiz kahkahalarını işitmeye devam edersiniz, çünkü gerçek bir kitap hep bir başka yere, kendi dışına göndermede bulunur.
Dünyadaki tek korkutucu şey donmuş, taşlaşmış olandir, tek mutluluk verici olan şey de bireyin ve toplumun yaşama hakkini kullanabilmesidir.
Düşünce mücadelesi herhangi bir silahlı mücadele kadar korkunçtur.
Insandan geriye bir kutu kibrit yapmaya yetecek kadar fosfor ve bir idamligın çivisini dövecek kadar demir kalir sadece.
İlksizlik ve sonsuzluğun benim gibilere bir zaafi var galiba.
Ben bir kitaba gömülünce, büsbütün başka yerde olurum, metnin içinde.
Yüce gönüllü birini asilzade olmasi ya da bir suçlunun ille de cani olmasi gerekmez.
Kendime rağmen bir bilge olup çıktim.
Kendime rağmen bilgi sahibi oldum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir