İçeriğe geç

Günlük Yazılar 3 – Sûr Kitap Alıntıları – Sezai Karakoç

Sezai Karakoç kitaplarından Günlük Yazılar 3 – Sûr kitap alıntıları sizlerle…

Günlük Yazılar 3 – Sûr Kitap Alıntıları

– ( ) İnsan gönlü hakikatlerin tecelli ettiği bir aynadır!
ama onu gurur pası kaplamadığı sürece
– ( ) Gurur, insanın kendi kendini putlaştırmasıdır
– ( ) Düşe kalka kapaklanıp, doğrula doğrula bir daha düşmemenin ve bu hâle gelmemenin sırrına ereceğiz.
Daha doğrusu bu sırra ermek için bu çileyi çekeceğiz
– ( ) Tövbe kapısı, gururu kıran bir hakikat kapısıdır
– ( ) Sırrın çilesini çekmeliyiz!..
– ( ) İnsan görünüşlere inanırsa, en kısa zamanda aldanışın zehir dolu bardağını içmeye mecbur olur
– ( ) Umut, umutsuzluğun olduğu yerde başlar
– ( ) Her kim İslâm’dan daha yüce bir yolu olduğunu iddia ediyorsa, bilsin ki, yanılmaktadır ve onun yolu haraptır
– ( ) İslâm’ı söz olarak, kelime olarak değil, tam anlamıyla yaşamak demektir İslâm ruhuna sahip olmak
– ( ) İnsanı çevreleyen ilk ateş, nefstir!..
– ( ) Put deviren İbrahim, ateşin yakmadığı İbrahim, kurban sunan İbrahim, hem maddede hem de mânâda benim atamdır.
Ateş bizi tanır
Tarih, gerçeğiyle öğretilmemekte.
Her şeyden önce ruhtan başlamalı boykot. Basılan bin kitaptan biri ancak kendimizin, kendi kültürümüzün. Öyleyse 999 kitap Batının çerçöpü olarak içimize, üstümüze atılmış vaziyette.
İnsanı çevreleyen ilk ateş, nefstir.
Şeytanla karşılaşan ve hesaplaşan ruh, yenilmemek ve dize gelmemek şartıyla, bu tecrübeyi geçirmemiş ruhtan daha çok yol almış, ebediye yaklaşmayı daha çok haketmiştir.
İslâma tam inanmış ve onu tek ideal olarak benimsemiş tarihçiler,sosyologlar, psikologlar, generaller, ekonomistler, şairler, yazarlar gelmedikçe ve bunlar, her yönden olan yıkılışı ortaya koyup ona karşı kuruluşun örgüsünü gerçekleştirmedikçe, İslâm ülkelerinin kararan bahtı aka dönüşemez.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Batının en büyük başarısı sürekli olarak müslümanların dikkatlerini istedikleri yerde toplamalarıdır. İlkin dikkati gerekli olandan çeviriyor, sonra boş bir yere çeviriyor, dikkatin boş yere harcanmasını sağlayabiliyorlar.
Bediüzzaman, İkbâl, Âkif, Necip Fazıl, Mevdûdi, Seyyit Kutup gibi yüzyılımızda İslâm aleminin her köşesinde boy göstermiş, metotları ve açıları ayrı da olsa bütün ömürlerini İslâma adamış önderlerin ektikleri tohumları en iyi şekilde verimlendirmek için neler yapılmıştır, muhasebesini yapalım.
İslâm halklarının görünüşlere saplanmalarına, aldanmalarına sebep, kolaya kaçış psikolojisidir. Bir an önce kurtulma dileğidir. Kurtulmanın zahmetine ve mâliyetine katlanmak istemeyiştir. Herkes, burnu kanamadan, en ufak bir fedâkarlık yapmadan, hatta adeta nefsinin bütün nemrutluğunu muhafaza ederek kurtulmak istemektedir! Ne mümkün bu. Firavunun firavun kalarak Musa olması!
İnsan görünüşlere inanırsa, en kısa zamanda aldanışın zehirli bardağını içmeğe mecbur olur.
Zamanında, gençliğinde ideali olmamış, her şeyi dar şahsî menfaat açısından görmüş bir kadro, bütün dünyanın en ince teferruatına kadar planlayarak hazırladığı meselelerde nereden başarılı olacak?

Bu kadar zayıf bir bilgi hamulesine sahip, ahlâk sağlamlığından mahrum ve hayatı boyunca ideal nedir bilmemiş bir diplomalılar kadrosu, islâm âleminin en büyük problemidir. Hatta denebilir ki islâm aleminin bütün problemi bundan ibarettir. Eğer batarsak bu kadro yüzünden batacağız. Kurtulmamız için de bu kara kadrodan kurtulup ak bir kadro, gerçek, derin ve inanmış bir aydınlar kadrosu yetiştirmemiz ve bu kadro yetişinceye kadar da her türlü fedakârlığa katlanmamız şarttır.

Darı ekmeğini suya batırıp yiyelim, ama bütün varlığımızı böyle bir neslin yetişmesine adayalım. Tarihi Oksfortdaki, Sorbondaki kadar bilen, Harvardtaki kadar psikolojiden, sosyolojiden anlayan batılılar kadar pozitif bilimlerde ve ekonomi ilminde derinleşmiş, bütün bu ilmî kudret yanında en derin ve samimi şekilde islâmı yaşayan aydın bir kadro yetiştirip islâm milletinin varoluş sorumluluğunu onların ellerine ve omzuna terkedelim.

Tarihi görev budur.Görevi idrak edene ne mutlu.

İnancın geçerliliğini kaybettiği toplumlar, büyük bir bunalıma girer,sabırlı düşünce ve kararlı duygu düzeninden mahrum olarak aşırı davranışlar içinde yanıp kavrulurlar.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Sosyalizm,komünizm, liberalizm, nasyonalizm, faşizm ve benzerleri, hep Avrupa esintileri, hep kültür ve medeniyet kişiliğimizi yitirişimizin sonucunda bize doğru esmiş sam yelleri. Kendimiz olmak demekse şu demektir: Varoluşumuza, hayata kendi görüşümüz içinden bir anlam vermek. Tabiata ve diğer insanlara bakışımızı kendi tarihimiz ve geçmişimizden gelen sistemlerin ışığında yeniden bulmak. Hayat aşk ve şevkini yeniden kendi düşünce ve sanat mahsullerimiz içinde bulmak.
Ruhun ana silâhı tapınmadır. Allah’a tapma. Allah’a tapma, insanın ve tabiatın tanrılık iddiasını yıkma, onları çıplak hakikatleriyle kavramaktır. Yaratılanı aşmak, iğretiyi yıkmak, yalanı devirmektir. Allah’a tapma, izafi olandan sıyrılıp mutlak olanla donanmak, fanilik perdesini yarmaktır. Allah’a tapma, insanları ve tabiatı putlaştırmama, benlik putunu kırma demektir.
Sağır, asıl sağır, kulağı işitmeyen kimse değildir. Asıl sağır, ruhu sağır olan kimsedir. İşitmeyen organın yerine bir aleti koyarak sözleri duyma ihtiyacımızı giderebiliriz. Ama ruhu sağır olan kimseye neyi nasıl duyuracaksınız? Ruhu susamayan insana nasıl anlatacaksınız inançların sıcaklığını, düşünüşlerin yüceliğini? Ruhu kutup buzullarına dönmüş bir topluma nasıl etkide bulunulur?
hayatla ölüm aynı oluşun birbirinden ayrılmaz iki yüzüdür. Hayat nimetini manevî bir bağış olarak görmek ve o açıdan anlamlandırmak, ölüm gelince de onu bir sürpriz saymamak müslümanın varoluş anlayışının gereği olmalı.
İnsanları sevmesini öğrenmelidir Avrupa. Severken de küçümsememesini bilmelidir. Küçümsediği insanın en az kendisi kadar yüksek duygular taşıdığını anlamalıdır, unutmamalıdır.
Bunu anlayacak kadar değişmelidir Avrupa.
Yalnız yergiye değil, övgüye dayanma gücüyle de ölçülür insan. Yergiler ve övgüler insandan bir şeyler alıp götürmemeli. İnsanda hep dengede olması gereken duygular arasındaki ilişkiyi bozmamalıdır övgüler ve yergiler. İnsan yerginin ve övgünün hakikatine inmeye çalışmalıdır. Hakikatını görmeye. Yerginin arkasında saklı olan nedir? Bunu araştırmalı. Övgüden mümkün olduğu kadar korunmaya , yergiden de olabildiği kadar faydalanmaya çalışmalıdır.
Fatih, önce kendi nefsini yendiği için maddi zaferi aşmış, ruhun zaferine ulaşmıştır. Ona şehirlerin kapısını açan, maddi imkanları elde etme hırsı değil, hazineler,saraylar değil, yeni bir insan kavramına ulaşma, ruhun zaferini insanlığa tattırma idealidir.
Kahraman, düşman ile savaşırken onun gerisindeki şeytanla, haksızlıkla, kötülükle ve çirkinlikle savaşmaktadır. Perdenin gerisindeki anlamları sökmeğe çalışır. Kötülüğün ve zulmün bir daha başkaldırmaması için savaşı seçer.
Susuzluktan kurumuş toprakları kurtarmak için yağmur duasına koşan insanlar gibi, ruhlarımızın içinde kısırlaşmış dehalarımızın tekrar ışıldaması ve hayat damarlarına kavuşması için Allah’ın kapısına varalım, dualar ederek yalvaralım.
Savaş,insanın önce kendi nefsindeki kötülüğü, daha sonra, çevreleyen kötülüğü yok etmek, ateşe vermek demektir. Yoksa nefsinin ateşiyle çevreyi yakmak değil. Bunun için savaştan dönerken, Büyük Peygamber: savaşı,iç savaş, yani içimizle,kendi nefsimizle yaptığımız savaş anlamlandıracak, değerlendirecek, verimlendirecektir. Dışta kazanılanı içte kaybetmeme demektir insanın kendi kendisiyle savaşı. Dışı ak veya kara renge boyayacak içtir.
İyinin kendini bilmesi ve sürekli olarak kendini kurması için kötünün saldırısı lâzımdır. Kötü iyiyi, kendi şuuruna vardırmaya yarar.
kurtuluşun temeli birlik tir. Çünkü bütün müslümanlar bir yapının birbirine geçmiş taşları gibidir. Taşlar çözülürse yapı çöker. Birliklerini koruyamayan bizlere ceza da birlikte geliyor.
Biz bir krizin içinde olduğumuz gibi Batı da bugün bizimkinden aşağı olmayan bir krizin içine yuvarlanmak üzeredir. Maddi üstünlük bu krizi saklıyor ve gözlere pek göstermiyorsa da Batı’nın krizi gittikçe daha çok hız ve yoğunluk kazanabilir. Allah göstermesin biz dirilmemecesine batacaksak, ben eminim ki, Avrupa bizden önce batacaktır.
Sıkışık anların psikolojisi ile, insan, umut lâmbasını aşırı yakma veya kısma yoluna gider. Ama sükûnet anlarında ölçülü şekilde düşünür ve ne boş umut, ne umutsuzluk, dengeli bir umma içinde dâvasının güçlüklerine katlanır.
Kıyamet kopup insanlığın defteri dürülünceye kadar iyiliği emreden, kötülükten alıkoymaya çalışan, Allah’a, hesaba, öteye inanmış, ölünceye kadar zulme razı olmayacak denli yürekli, doğru, iyi ve güzelin bayrağını yere düşürmeyecek bir topluluk olacaktır.

Aksi halde insanlık, hayvanlık derecesine düşecektir.

Aksi halde, yiyeceği yemekten ve çiftleşmekten başka bir şey düşünmeyen, güdümlü bir maymun nesli insanlığın yerini almış olacaktır.

Medeniyet tarihi, eski bir tomar halinde toparlanıp bir yana itilecektir.

Hayır,insanoğlu bu dereceye düşmeyecektir.

İslâm dünyası yeniden insanlığın kurtuluşunda önderlik görevini üstlenecektir.

İkiyüz yıldır ülkemiz ve islâm dünyası, yalancı düşlerle gerçek düşün, yalancı fecirlerle gerçek fecrin, yalancı sistem ve doktrinlerle vahiy hakikatleri ve medeniyetinin, sahte ütopyalar, göz kamaştırıcı hayallerle boğulmak istenen hakikat ve idealin savaşını yaşıyor. Ruhumuz,kafamız ve kalbimiz bu savaşın kanlı alanı.
Kendimizi aldatmayarak, hakikate kavuşmanın çetinliğini bilerek ve bu çileyi göze alarak, yalancı vaat ve umutlara kapılmayarak, ruhumuzu, kafamızı ve kalbimizi yalancı medeniyet istilasından sıyırıp hakikate döndürmek için olanca gücümüzü sarf ederek içinde bulunduğumuz bataklıktan sıyrılmanın ilk şartına erebiliriz. O zaman yalancı düşler ve yalancı fecirler biter. Kalbimizde gerçek fecrin ışıkları belirir. Sonra da güneş doğar. Kalbimizin gerçek güneşi doğar.
Karanlık koğmakla giderilmez.
Batının en büyük başarısı sürekli olarak müslümanların dikkatlerini istedikleri yerde toplamalarıdır.
Amentüyü yeniden yaşamaya başlamak. İslam aleminin muhtaç olduğu ilk uyanış budur.
İslam’ı söz olarak kelime olarak kullanmak değil, tam anlamıyla yaşamak demektir İslam ruhuna sahip olmak.
Doğru ve haklı olanın Allah’tır yardımcısı.
Bayram ruhun toyu, ruhun düğünü demek.
Müslüman müslümanlığını sözde bırakmamalıdır.
Allah’a tapınma, insanın ve tabiatın tanrılık iddiasını yıkma, onları çıplak hakikatiyle kavramaktır.
İnsanları sevmesini öğrenmeli Avrupa. Severken de küçümsememesini bilmelidir. Küçümsediği insanın en az kendisi kadar yüksek duygular taşıdığını anlamalıdır, unutmamalıdır. Bunu anlayacak kadar değişmelidir Avrupa.
Put deviren İbrahim, ateşin yakmadığı İbrahim, kurban sunan İbrahim hem maddede hem de mânada benim atamdır. Ateş bizi tanır.
İnsan gönlü hakikatlerin tecelli ettiği bir aynadır. Ama onu gurur pası kaplamadığı sürece.
Gurur insanın kendi kendini putlaştırmasıdır.
Çağımızda müslümanların ilk işi ise Müslümanlığın gerçek anlamından haberli olmaya çalışmaları olmalıdır. Haberli olmak ve haberdar etmek. Ölünceye kadar ödevimiz budur.
Ya hep bir araya gelip var olmak için direniriz veya teker teker yok oluruz. Tarihin sûru bütün gücüyle bunu söylüyor
Umut umutsuzluğun olduğu yerde başlar.
Silah karşısındaki silahlarla güçlenir, ondan beslenir. Karşıda silah olmayınca bir an gelir silah da ölür
Her bağış Allah’tan geliyor. İnsan O’nun lütfuyla ilerliyor Allah’ın durdurduğunu kimse ilerletemez. Allah’ın ilerlettiğini de kimse durduramaz. Attın, attın ama sen atmadın sen atmadın. Allah attı, Allah attı ayeti de bu zafer gerçeğini belirtiyor.
Size tarihin matematik kuralını söyleyeyim: İnsanlığın dirilişi Ortadoğu’nun dirilişiyle doğru, Avrupa’nın dirilişiyle ters orantılıdır.
Sırrın çilesini çekmeliyiz
Dünya artık ilk ayak basılan dünya değildir.
Elden çıkmış cennetini tekrar bulması için Adem’e tek yol açık kalmıştı: düşüşlerin en düşüşü olan bu dünyanın şartlarından sıyrılmaya çalışmak.
Her kim İslam’dan daha yüksek bir yolu olduğunu iddia ediyorsa bilsin ki yanılmaktadır ve onun yolu haraptır.
İlkin ruhlarımıza kurtarıcı devlet fikrini aşılayalım.
Habeşistanda ezilen, Filistin’de yokedilen müslümanların acısı, doğmakta olan neslin ilk dünya idrakidir
Büyük sur üflenmeden önce herkes kendi sûrunu üflesin! İşte dinin öz anlamı.
Kötü iyinin daha belirmesi için vardır. Kötü iyinin kendini denemesi, daha temellendirmesi, daha sağlamlaştırması için vardır.
Hazreti Mevlâna tevazu için ,Cudi Dağı’nın davranışını örnek veriyor: bütün dağar Nuh’un Gemisi kendilerine konsun diye yükseldiler yalnız Cudi Dağı tevazuundan küçüldü büzüldü alçaldı Allah da bunun için Nuh’un gemisi’ni onun üzerine indirdi.
Tövbe kapısı gururu kıran bir hakikat kapısıdır.
Anlamak masraflı iştir. Emek ister, gayret ister, samimiyet ister.
Oysa yanlış anlamak kolaydır biraz kötü niyet, biraz cehalet kâfidir.
Ben müslümanım, insanlığın türküsünü söylüyorum..
Ben müslümanım, insanlığın türküsünü söylüyorum.
Diriliş Nesli yetiştiği gün dava kazanılmış, kültür mirası kurtulmuş ve hakikat medeniyeti yeniden kurulmuş olacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir