Boris Vian kitaplarından Günlerin Köpüğü kitap alıntıları sizlerle…
Günlerin Köpüğü Kitap Alıntıları
&“&”
“Birbirini yok eden şeyler yapmakla o kadar çok zaman kaybediliyor ki.”
İnsanlar değişmez. Sadece eşyalar değişir.
Sanki dünya çevrende daralıyormuş gibi geliyor.
Sen de bilinen hiçbir şeye benzemiyorsun.
– Ben âşık olmayı isterdim, dedi Colin. Sen âşık olmak
isterdin. O aynı şeyi isterdi (âşık olmak). Biz, siz, isteriz,
olmak isterseniz, onlar da aynı şekilde âşık olmak isterler.
Kızlarla tadı tadı erkekle neşeli bir tonla konuşurdu. Neredeyse her zaman keyifliydi, geri kalan zamanda da uyurdu.
“Mozaikli koridorda Colin’in arkasından gitti, fareleri okşadı ve geçerken çakmağına birkaç güneş damlası koydu.”
– Ne yapmamızı istersin Chloe’m? diye sordu Colin.
– Öpüşmek, dedi Chloe.
– Tabii ki!… diye cevap verdi Colin. Ya sonra?
– Sonra, dedi Chloe, yüksek sesle söyleyemem.
Daha önce sana, seni bütününle ve ayrıntılarınla sevdiğimi söylemiştim.
– İnsanlar hayatlarını yaşayarak zaman kaybediyorlar, böylece onlara çalışmak için zaman kalmıyor.
– Aslında tam tersi değil midir? diye sordu Chloe.
Korkunç bir şey bu. Aynı zamanda hem umutsuz hem de feci derecede mutluyum. Bir şeyi bu denli istemek çok güzel bir şey.
Sert ve kendinden emin bir hareketle de şakağını Colin’in yanağına yapıştırdı.
Çevrelerinde derin bir sessizlik yayıldı ve dünyanın geri kalan kısmı umurlarında olmadı.
Bir kaldırımın kenarına oturdu ve yine ağladı. Ağlamak onu çok rahatlattı, gözyaşları küçük bir çıtırtıyla dondu ve kaldırımın parlak graniti üzerinde kırıldı.
Ben âşık olmayı isterdim, dedi Colin. Sen âşık olmak isterdin. O aynı şeyi isterdi (âşık olmak). Biz, siz, isteriz, olmak isterseniz, onlar da aynı şekilde âşık olmak isterler.
Sizce bugün ruhumun eşine rastlayacak mıyım?
Çiçekçilerin asla demir parmaklıkları olmaz. Kimse çiçekleri çalmayı aklına getirmez.
Şair sürekli doğruyu söyleyen bir yalancıdır.
Çiçekci dükkanlarının hiç demir kepenkleri olmaz. Kimse aklına getirmez çiçek çalmayı."
“Ben aşık olmak isterdim, dedi Colin. Sen aşık olmak isterdin. O aynı şeyi isterdi (aşık olmak). Biz, siz, isteriz, olmak isterseniz, onlar da aynı şekilde aşık olmak isterler.”
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Colin artık hiçbir şey duymuyordu, geçmişte yaşıyor, ara sıra gülümsüyor her şeyi anımsıyordu.
Chloé yok oldu ve parçalandı diye ağlıyordu; onun artık hiçbir şey hissetmediğini düşündü ve daha çok ağladı.
“Chloé öldü” demenin ne demek olduğunu biliyor musunuz siz?
– Chloé öldü, dedi Colin.
Colin, kendisinin “Chloé öldü” dediğini duydu ve inanmadı.
İdare Colin’e iyi para veriyordu ama artık çok geçti. Şimdi her gün insanların evine gitmesi gerekiyordu, ona bir liste hazırlıyorlardı, felaketleri bir gün önceden haber veriyordu. Her gün kalabalık ya da güzel semtlere gidiyordu, bir sürü basamak tırmanıyordu ve kötü karşılanıyordu; başına ağır ve yaralayan eşyalar fırlatıyorlar sert ve inciten sözler savuruyorlar, ve kapının önüne atıyorlardı; bu işi devam ettirecekti. Yapacağı tek şey buydu, kendisini kapının önüne attırmak. Yorgunluk onu kıvrandırıyor, dizlerinin bağını çözüyor, ve yüzünü çökertiyordu, gözleri sadece insanların çirkinliğini görüyordu, durmadan gelecek felaketleri haber veriyor; durmadan da onu yumruklar, çığlıklar, göz yaşları ve küfürlerle kovuyorlardı.
İki basamak çıktı kapıyı çaldı ve hemen arkasından bir adım geri çekildi; siyah kasketini gören insanlar onu tanıdılar, ve çok kötü davrandılar, ancak Colin hiçbir şey söylememeliydi bu iş için para ödüyorlardı ona. Kapı açıldı, haberi verdi ve gitti, ağır bir odun parçası sırtına isabet etti, listede bir sonraki ismi aradı, kendisininki olduğunu gördü. Sonra kasketini fırlattı, yolda yürüdü, yüreğine bir ağırlık çöktü, çünkü yarın Chloé ölecekti.
Mavi yeşil gökyüzü kaldırıma kadar sarkmıştı ve yerde bulutların çarptığı yerde kocaman beyaz lekeler vardı.
İyi geçen zamanları çok daha fazla hatırlıyorum, kötüleri neye yarıyor o zaman?
– Çalışmak iğrenç bir şeydir, bilirim, diye mırıldandı profesör, insanın kendi seçtiği iş de fazla gelir getirmiyor, çünkü…
– Siz ne iş yaparsınız? diye sordu profesör.
– Birtakım şeyler öğrenirim, dedi Colin. Ve de Chloé’yi severim.
– Çalışmayı sevmiyor musunuz? dedi antikçağcı.
– Korkunç bir şey, dedi Colin. İnsanları makinelerin düzeyine indiriyor.
– Zamanınızı neyle geçirirsiniz?
– En aydınlık zamanımı karartmakla geçiririm, dedi Colin.
– Neden? diye sordu daha alçak sesle, müdür.
– Çünkü ışık beni rahatsız ediyor… dedi Colin.
Bir kaşığa çekilmek istedim.
..Burda çöküyorsun. Sekiz gündür on yıl yaşlandın."
Kızıl kahve derili ayakkabı giymiş ayaklarına bakarak yürüyordu ve ayaklarından birinin bir yöne diğerinin ise tam ters yöne onu götürmeye çalışmasına şaşırdı. Birkaç saniye düşündü, kafadan açı ortayı buldu ve o çizginin üstüne atıldı.
Odamda kalabilir ve bütün gün kitap okuyabilirim.
Sizce bugün ruhumun eşine rastlayacak mıyım?
Çiçekçilerin asla demir parmaklıkları olmaz.
Kimse çiçekleri çalmayı aklına getirmez.
&”Sizce bugün ruhumun eşine rastlayacak mıyım?&”
– Chick’i çok seviyor musun?
– Evet, dedi Alise. Ama o kitapları daha çok seviyor.
– Lambalar ölüyor… dedi Chloé. Duvarlar da daralıyor. Ve buradaki pencere de.
– Neden böyle konuşuyorsun? diye sordu Alise.
– Susuyorum… dedi Chloé nefes nefese.
– Sen iyi değilsin.
– Şey, dedi bilmiyorum. Yaşlanıyorum gibi geliyor.
– Pasaportunu göster, dedi Alise. Yan cebini karıştırdı.
– İşte… dedi.
Alise pasaportu açtı ve rengi kaçtı.
– Kaç yaşındaydın? diye sordu kısık sesle.
– Yirmi dokuz… dedi Nicolas.
– Baksana…
Saydı. Otuz beş yapıyor.
– Anlamıyorum… dedi.
Çiçekçilerin asla demir parmaklıkları olmaz.
Daha da öte bir şey! Bildiğim hiçbir şeye benzemiyor.
Çiçekçilerin asla demir parmaklıkları olmaz.
Çiçekçilerin asla demir parmaklıkları olmaz. Kimse çiçekleri çalmayı aklına getirmez.
– Hayat böyle, dedi Chick.
– Hayır, dedi Colin.
Hepiniz aynısınız, dedi. Eşlerin güzel olması gerektiğini sanıyorsunuz.
Kendimi, vahşi canavarların tekneyi alabora etmek için uyumasını beklediği zavallı kazazedelere benzetiyorum.
Gözleri kadar iri gözyaşları gözkapaklarının köşesinde göründü ve yuvarlak, tatlı yanaklarında soğuk çizgiler çizdi.
O kadar nazikti ki ince ellerinin damarlarında dolaşan mavi ve mor düşünceleri görünüyordu.
Çiçekçilerin asla demir parmaklıkları olmaz. Kimse çiçekleri çalmayı aklına getirmez.
Çiçekçi dükkanlarının hiç demir kepenkleri olmaz. Kimse aklına getirmez çiçek çalmayı.
Ben herkesin mutluluğunu değil her bir kişinin mutluluğunu istiyorum.
Daha önce sana, seni bütününle ve ayrıntılarınla sevdiğimi söylemiştim
– Neden bu kadar kibirliler? diye sordu Chloé. Çalışmak o kadar iyi bir şey değil mi ki?
– Onlara bunun iyi bir şey olduğu söylenmiş. Genelde bu iyi bir şey zannedilir. Aslında kimse böyle düşünmez. Alışkanlıktan yapılır tam da bunu düşünmemek için işte.
– Yine de makinelerin yapabileceği bir işi yapmak aptalca.
-Makineleri yapmak gerekli; dedi Colin. Bunu kim yapacak?
– Ah, tabii ki bir yumurta yapmak için bir tavuk gerek, ancak bir kez tavuk oldu mu bir sürü yumurtaya sahip olabiliriz. O zaman en iyisi tavuktan başlamak.
– Makinelerin üretilmesini neyin engellediğini bilmek gerekir. Herhalde zaman yokluğundan. İnsanlar hayatlarını yaşayarak zaman kaybediyorlar, böylece onlara çalışmak için zaman kalmıyor.
– Aslında tam tersi değil midir? diye sordu Chloé.
– Hayır, dedi Colin. Eğer makineleri yapmak için zamanları olsaydı, sonra bir şey yapmalarına gerek kalmayacaktı. Yani söylemek istediğim onları çalışmadan yaşatabilecek makineleri yapmak yerine yaşamak için çalışıyorlar.
– Çok karmaşık, dedi Chloé.
– Hayır, dedi Colin. Çok basit. Ancak anlaşılacağı gibi hemen harekete geçmek gerek. Birbirini yok eden şeyler yapmakla o kadar çok zaman kaybediliyor ki.
– Ama sen onların evlerinde kalıp, karılarını öpmeyi, havuza ve eğlenmeye gitmeyi daha çok seveceklerini düşünmüyor musun?
– Hayır, dedi Colin, çünkü bunu düşünmüyorlar.
– Çalışmanın iyi bir şey olduğunu düşünmeleri onların hataları mı ki?
– Hayır, dedi Colin, onların hataları değil. Çünkü onlara dendi ki: çalışmak kutsaldır, iyidir, güzeldir, her şeyden önemlidir ve sadece çalışanların her şeye hakkı vardır. Onları sadece her zaman çalışmaları için düzenlediler, o zaman da her şeyden yararlanamadılar.
– O zaman aptallar, dedi Chloé.
– Evet aptallar, dedi Colin. Bu yüzden çalışmanın en iyi şey olduğunu kendilerine inandıranlarla anlaştılar. Bu onların gelişmelerini ve bir daha çalışmamayı düşünmelerini engelliyor.
İnsanlar değişmez. Sadece eşyalar değişir."
Çiçekçilerin asla demir parmaklıkları olmaz. Kimse çiçekleri çalmayı aklına getirmez."
Birbirini yok eden şeyler yapmakla o kadar çok zaman kaybediliyor ki."
Saçlarının kokusu siniyor. Artık hiçbir zaman saçlarının tatlı kokusunu koklayamayacağım."
Belli ölçüdeki samimiyet ancak dışarıya karşı sınırlar birlikte korunursa kabul edilebilir bir durumdur."
Benim istediğim bütün herkesin mutlu olması değil, kişilerin mutlu olması.
-Chloé öldü, dedi Colin.
Colin, kendisinin Chloé öldü" dediğini duydu ve inanmadı.
-Siz ne iş yaparsınız? diye sordu profesör.
-Birtakım şeyler öğrenirim, dedi Colin. Ve de Chloé’yi severim.
Colin kitabı aldı ve baktı, ancak sayfaları görmüyordu. Alise’in, düğünündeki gözlerini, Chloé’nin gelinliğine hüzünlü bir hayranlıkla bakışını görüyordu; ama Chick anlamıyordu. Chick’in gözleri asla bu kadar ileriyi göremiyordu.
-Başka şeylerden konuşalım, dedi Chloé. Bu konular çok can sıkıcı. Saçlarımı sevdiğimi söylesen.
-Daha önce söylemiştim…
Onu kucağına aldı. Kendini yeniden çok mutlu hissetti.
-Daha önce sana, seni bütününle ve ayrıntılarınla sevdiğimi söylemiştim.
Çalışmak iğrenç bir şeydir; bilirim, diye mırıldandı profesör; insanın kendi seçtiği iş de fazla gelir getirmiyor, çünkü…
– Sanmam, dedi Alise. Eski Chick değil artık.
– Hayır, dedi Colin. İnsanlar değişmez. Sadece eşyalar değişir.
Görmek istemiyorum onları, ben, görmek istemiyorum onları. Canımı sıkıyorlar..
En aydınlık zamanımı karartmakla geçiririm, dedi Colin,
Çiçekçilerin asla demir parmaklıkları olmaz. Kimse çiçekleri çalmayı aklına getirmez.
İnsanlar değişmez. Sadece eşyalar değişir.
Çiçekçilerin asla demir parmaklıkları olmaz. Kimse çiçekleri çalmayı aklına getirmez.
Nehirlerin denize döküldüğü yerlerde, ganimetlerin dans ettiği köpüklü ters akıntılar, aşılması güç bir engel oluşturur. Dışarının karanlığıyla lambanın ışığı arasında anılar geri geliyordu, aydınlığa çarpıyor, bir batıp bir çıkarak beyaz karınlarını ve gümüş rengi sırtlarını gösteriyorlardı.