İçeriğe geç

Güneş Ülke Kitap Alıntıları – Tommaso Campanella

Tommaso Campanella kitaplarından Güneş Ülke kitap alıntıları sizlerle…

Güneş Ülke Kitap Alıntıları

sevgi özü
gereği, ateş gibi dört bir yanı sarıveren bir şeydir.
sevgi kendinde olanı
aramaz.
Mal mülkü azaltmak insan sevgisini, şefkati artırır.
insanoğlunun kusurlarını görmek hoşuna gitmez.
Sokrates der ki, herkes yaşlıları
ana baba, gençleri evlât, akranlarını da kardeşi bilirse,
yurttaşlar arasında sevgi saygı artar. Oysa, bu aslında
her çeşit sevgiyi ortadan kaldırır. Evet, bütün insanları
ortak bir yaşama düzeni içinde düşünürsek, bütün
yaşlılar bütün gençlerin babası sayılırlar, burası doğru.
Ama, o zaman, her yaşlının gençlere olan sevgisi, tıpkı
çokça suya akıtılan bir damla bal gibi eriyip dağılır;
hiç bir baba öz evlâdını, hiç bir evlât da öz babasını
tanıyamayacağı için, bu sevgi hemen kaybolur gider.
Herkesin herkesi baba sayacağı bir toplum düzeninde
sevgi artar, burası doğru. Ne var ki, herkesin birden
çok anası babası olamaz. Ayrıca her ana baba kendi
çocuklarını yüzlerinden tanır, dolayısıyla daha çok
sever onları.
Sezarın hakkını Sezar’a verelim.
İki şeyin kalkmasını istersen davranışlarımızdan,
Durdursunlar savaşı, barış kendiliğinden yaşar.
Düzensizlik, başı bozukluk
kötülüklerin kaynağıdır ve bizleri iyiliğe zorlayan her
ihtiyaç mutlu bir ihtiyaçtır.
erdemli yaşamak,
mutlulukların en yücesidir.
Hiç bir zaman var olmamış, olmayacak, olacağını da
umamayacağımız bir şeyle uğraşmak hem faydasızdır,
hem de boşuna.
doğan şeyin, kendini doğuran iki öze
katılmaması mümkün değildir.
Güneş Kentlilere göre, istem güçten
ve bilgiden doğar, yoksa güç ve bilgi iradeden,
istemden değil.
daha önce var olan yeniden
başlamaz, yeniden başlayansa önce yoktu demektir.
birbirine benzeyen şeyler, her
zaman birbirini bulur. Şaşmaz bir yasadır bu.
Güneş
Kentlilerce yalan insanlara uğursuzluk getirir. Çünkü,
yalan, çoğu zaman, erdemli insanın gölgede
kalmasına; ahlâksız ve berbat insanların, gerek korku,
gerek yaranma, gerek açgözlülük yüzünden, övülüp
yüceltilmesine yol açar.
İnsanoğlunun bilmek yetisinde olduğu ne varsa hepsini bilmemek şanına yakışmaz.
onlara göre,
savaşın amacı düşmanı yok etmek değil, daha iyi hale
getirmektir.
Aylak otura otura kadınların yüzleri solar, tenleri bozulur, buruş buruş
olur, boyları kısalır. O zaman, allık, pudra sürmeye
başlar, yüksek ökçeler giyer, güzel görünmeye
özenirler.
Hoh’un Pon, Sin ve Mor
adlı eşit yetkide üç yardımcısı vardır. Bizim dilimizde
bunlara Güç, Akıl ve Sevgi diyebiliriz.
Mutlu bir altın çağ olduysa eskiden
Niçin bir kez daha olmasın?
Her şey dönüp dolaşıp
Gelmiyor mu eski yerine.
İşte, orada (özel) mülkiyet olmadığından, bencillik, kendini düşünme özelliği amaçsız, işe yaramaz bir hale geldiği için, ortak varlığa (topluma) kalan artık sadece sevgidir..
Kışın kuru yemiş ve sebzeleri, sonbahardaysa melankoli ve hüznü ortadan kaldırmak için Tanrı tarafından bahşedilen üzümü yerler
Gören aynı gözlerden yaşlarda boşanır, konuşan aynı ağız tükürük de saçar. Demek ki vücudun işleyişinin parçası olan her şey utanılmaması gereken, gurur verici davranışları temsil eder.
Kafamın içindeyim tıpkı bir yumruk gibi ve dünyanın bütün kitaplarını yiyorum, sonsuz iştahımı kesmiyorlar.
Bizi gelecek yüzyıl yargılayacak. Çünkü şimdiki zaman daima iyi insanlarına acı çektirir, ama daha sonra, üçüncü günden ya da üçüncü yüzyıldan sonra, onları yeniden canlandırır.
Yasa günah saymasaydı bunu, ben de saymazdım.
Çünkü, insanın özgürlüğü, Tanrı’ya dil uzatacak kadar ileriye gidebilir. Tanrı ne kendini ne de başkalarını kendine karşı gelmeye zorlayamaz.
şunu da kabul etmek gerekir ki, insanın kendini haklı bir savaşa sürükleyecek kadar haklı bir öfkeye kaptırdığı haller de yoktur denemez.
Bu dünyada her şey Tanrı’nın isteğiyle ve
istediği zamanda olur
«Sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma ve sana yapmalarını istediğin şeyi de onlara yap!»
İnsanoğlu, Tanrı’ya bile dil uzatabilecek kadar özgürdür.
İnsanın, neyse o olmayı kabul etmek yerine, hep başka bir kişilikte görünmek uğruna kendi özünü durmadan ayakları altına alması, mutluluk değildir.
Bütün varlıklar, metafiziksel özlerini gücün, bilginin ve sevginin birlikteliğinden alırlar; ama söz konusu olan hiçlik (var olmama hali) ise, kaynağında çaresizlik, güçsüzlük, cehalet ve sevgisizlik barındırır.
Parlak zekası olanlar devlet işlerine alınıyor.
Zayıf ve fakirsek, bu sefer de aç gözlü, kurnaz ve iki yüzlü insanlar oluyoruz.
Ayıbın ve ahlaksızlığın okulundan çıkar gibi aylaklık ve tembellikten devleti çürümeye ve yozlaşmaya sürükleyen tefessüh etmiş (bozulmuş/kokuşmuş) özneler ve kötü insanlar sürüsü türeyip durmaktadır.
Bir çocuğumuzu zenginliğe ve şan şerefe ulaştırabilmek ve ona mirasçımız olarak fazla fazla mal mülk bırakabilmek için, kamusal varlıkların, malın mülkün haydutlarına dönüşürüz, işte bencillik buna yol açar, kişi, kendi ailesi (soyu) itibariyle zaten zengin ve güçlüyse bu endişeyi taşımaz; oysa güçleri sınırlı olan ve saygın bir aileden gelmeyen kimse, (bu amaçlar doğrultsunda) eli sıkı, sinsi, riyakâr, ikiyüzlü, sahtekâr biri olup çıkar.
Öyle zamanlar oluyor ki insanlar, birbirlerine savaş açabilmek için, içlerindeki öfkeye mantıksal bir kılıf bile bulabiliyorlar.
Her şey kendi benzerini arıyor.
Çocuklarımızı zenginlik ve şatafat ile büyütünce onlara büyük zenginlikler bırakmak istiyoruz. Elde ettiğimiz güç de bizi korkularımızdan sıyırdığı için, kamu malını çalıp çırpmaya eğilimli hale geliyoruz. Zayıf ve fakir isek bu sefer de açgözlü, kurnaz ve ikiyüzlü insanlar oluyoruz.Eğer bencilliği ortadan kaldıracak olursak, geriye sadece,
ülke yararına olacak olan sevgi kalır diyorlar.
Dünya’nın bütün kitapları doyuramaz kafamın açlığını, Neler neler okumadım!
Ama yine de kafamın açlığından ölüyorum Anlayışım arttıkça, bilgim eksiliyor
Çünkü birbirine benzeyen şeyler daima birbirini bulur.
Güneş Ülkesi insanları derler ki büyük yoksulluk insanı alçaltır, onları ikiyüzlü, hırsız, yalancı hale getirir; zenginlik ise insanı küstah, kibirli, cahil, duyarsız, uyuşuk ve hain yapar. Ama Güneş Ülkesi’nde halk hem zengin hem yoksuldur: Zengindir çünkü her şeyi vardır; yoksuldur çünkü eşyayı onlara sahip olmadan kullanmaktadırlar.
Yalan, çoğu zaman erdemli insanın gölgede kalmasına; ahlâksız ve berbat insanların, gerek korku, gerek yaranma, gerek açgözlülük yüzünden övülüp yüceltilmesine yol açar.
Anlayışım arttıkça, bilgim eksiliyor.
Bizler zanaatkarları biraz aşağı görüp hiçbir zaman zanaatı öğrenmemiş, boş oturup tembellik eden ve tembellikleri sürsün, zevkleri keyifleri bozulmasın diye bir sürü köle tutmuş olanları saygı duyulacak soylu kimseler yerine koyduğumuz için, bizimle alay etmektedirler.
Kötülüklerin ve haksızlıkların kaynağı, insanın kendinden başkasını düşünmemesinde.
Sizdeki gibi bilgiler için, o kadar çok çalışma ve ezber gerekir ki, kişi yeteneklerini geliştirmeye fırsat bulamaz. Çünkü düşündüğü tek şey kitaplardaki ölü sözcüklerden ibarettir. Ölü kavramlar üzerine düşünür ve yararsız sonuçlara varır.
Dünyanın bütün kitapları doyuramaz kafamın açlığını. Neler neler okumadım!
Ama yine de kafamın açlığından ölüyorum
Anlayışım arttıkça, bilgim eksiliyor
“Özgürlük diliyorum tanrım!
Beni dinlemiyorsun!
Gözlerini ötelere çeviriyorsun!
Yoksul doğdum ,
Nice yoksunluklar içinde kaldım!”…
/
“Ellerini ellerimden çekme Tanrım”
Çünkü her şey kendi benzerini arıyor.
Kötülüklerin ve haksızlıkların kaynağı, insanın kendinden başkasını düşünmemesinde.
Ölmeden kimsenin heykelini dikmezler.
Kadınla erkeği birbirine bağlayan şey, ten isteklerinden çok daha içten, çok daha temiz bir dostluktur.
Bencilliği ortadan kaldırırsanız geriye -evrensel sevgi- kalır
Dünyanın bütün kitapları doyuramaz kafamın açlığını. Neler neler okumadım! Ama yine de kafamın açlığından ölüyorum Anlayışım arttıkça, bilgim eksiliyor
Dünya’nın bütün kitapları doyuramaz kafamın açlığını, neler neler okumadım! Ama yine de kafamın açlığından ölüyorum
Anlayışım arttıkça, bilgim eksiliyor
“Dünya’nın bütün kitapları doyurmaz kafamın açlığını, neler neler okumadım!
Ama yine de kafamın açlığından
ölüyorum
Anlayışım arttıkça, bilgim eksiliyor.”
Bir karıncanın veya bitkinin anatomisine bakarak, dünyanın kuruluşundan beri yazılmış tüm kitaplardan daha fazla bilgi ediniyorum.
-Tommaso Campanella-
Kafamın içindeyim tıpkı bir yumruk gibi ve dünyanın bütün kitaplarını yiyorum, sonsuz iştahımı kesmiyorlar.
-Tommaso Campanella-
Dünya Tanrı’nın kendi düşüncelerini yazdığı kitaptır. Canlı tapınaktır bu; orada davranışlarına özen gösterir, canlı heykellerinden derinliği ve yüksekliği güzelleştirir.
-Tommaso Campanella-
İçtiğiniz şaraptan daha fazla kandil yağı tükettim.
Halkların tarihi inanç yaratır.
Her canı istediği zaman karısıyla birleşen koca, aptal ve anormal yaratıklar getirir dünyaya.
Bizlerse yetiştirdiğimiz atların üstün nitelikte olmasına özeniriz de, kendi soyumuzu önemsemeyiz.
Roma cumhuriyetinde de aynı şey olmuştu. Yurttaşlar yoksul, devlet zengin olduğu sürece, herkes yurt uğrunda ölmeye can atardı, ama yurttaşlar zenginleşince, herkes kendi çıkarı uğrunda yurdunu batırmaktan çekinmez oldu
Tanrıbilimciler zehir içmenin günah olduğunu ispatlaya dursunlar, Sokrates, yasaların baskısı altında baldıran içmekle günah işlemiş değildir.
Platon’a ve Süleyman peygambere göre, bir devletin başına ne gelirse yoksulluk ve zenginlikten doğan bu tür kötülüklerden gelmektedir.
Güneş Kentlilere göre, kadınlar yönettikleri bölgelere bolluk getirirler.
Gerçekte, Güneş doğarken bizi yatağımızdan kalkmaya zorlamaz, yalnız kalkmaya çağırır, gece karanlığının bizi uykuya çağırışı gibi. Demek, doğa olaylarının özgürlüğümüz üstünde ancak anlık, dolaylı bir etkisi vardır: Böylece, ruh kendini kimi zaman sevginin, kimi zaman nefretin, kimi zaman öfkenin ve çeşitli tutkuların itilerine kaptırırsa da, insan yine de bu tutkuların kölesi olmak ya da onlara kafa tutmak yetisinden yoksun değildir
Güneş Kentlilerce yalan insanlara uğursuzluk getirir. Çünkü, yalan, çoğu zaman, erdemli insanın gölgede kalmasına; ahlâksız ve berbat insanların, gerek korku, gerek yaranma, gerek açgözlülük yüzünden, övülüp yüceltilmesine yol açar.
Güneş Kentliler ölümden korkmazlar. Çünkü, ruhun ölmezliğine inanırlar. Onlara göre, bedenden ayrılan ruh yeryüzü hayatındaki iyi kötü davranışlarına göre, iyi ya da kötü ruhlarla buluşur
Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkalarına yapma, başkalarının sana yapmasını istediğin şeyleri sen de onlara yap.
Kötülük ve günah hiçliğe meyillidir; günahın zati varlığından söz edilemez, o bir yokluk, eksiklik halidir. Bu eksiklik, gücün, aklın ve iradenin eksikliğidir.
Çünkü her şey kendi benzerini arıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir