İçeriğe geç

Gündem Kitap Alıntıları – Eric Vuillard

Eric Vuillard kitaplarından Gündem kitap alıntıları sizlerle…

Gündem Kitap Alıntıları

En büyük felaketler çoğunlukla küçük adımlarla kendini belli eder.
Tufan öncesinden kalma canavarlar, ellili yıllarda kalmış acınası yaratıklar değiller, Rossellini’nin resmettiği sefalette kalmadılar, Berlin’in yıkıntılarına sürüklenip ortadan yok olmadılar. Bu isimler bugün de hâlâ var. Servetleri muazzam. Bazılarının şirketleri başkalarıyla birleşti ve çok güçlü holdinglere dönüştü.
Pislik içinde yaşanıyordu orada, bit istilasının ortasında, kamptan fabrikaya, fabrikadan kampa gitmek için yazın olduğu gibi kışın da basit tahta ayakkabılarla beş kilometre yürünüyordu. Sabah dört buçukta, SS gardiyanları ve eğitimli köpeklerle uyanıyor, dayak yiyor, işkence görüyorlardı.
Savaş kârlı olmuştu.
Bayer, Mauthausen’deki işgücünü kiralamıştı.
BMW Dachau, Papenburg, Sachsenhausen, Natzweiler-Struthof ve Buchenwald’dakileri kullanmıştı.
Daimler, Schirmeck’tekileri.
IG Farben, Dora-Mittelbau, Gross-Rosen, Sachsenhausen, Buchenwald, Ravensbrück, Dachau, Mauthausen’dekileri toplamıştı ve Auschwitz Kampı’nda devasa bir fabrika işletiyordu; firmanın organizasyon şemasında bütün arsızlığıyla IG Auschwitz adıyla yer alıyordu bu.
Agfa, Dachau’dakileri toplamıştı.
Shell, Newengamme’dakileri.
Schneider, Buchenwald’dakileri.
Telefunken, Gross-Rosen’dekileri,
Siemens ise Buchenwald, Flossenbürg, Neuengamme, Ravensbrück, Sachsenhausen, Gross-Rosen ve Auschwitz’dekileri.

Herkes böylesine ucuz bir işgücünün üzerine atlamıştı.

Avusturya şirketinin Yahudilere gaz vermeyi reddetmesinin sebebi, Yahudilerin çoğunlukla gazla intihar etmeleri ve arkalarında ödenmemiş faturalar bırakmalarıdır. Bu gerçek miydi, şuursuz bir pragmatizmle onca dehşet yaratmış mıydı çağ-, yoksa sadece uğursuz mumların ışığında icat edilmiş korkunç bir şaka mıydı diye sordum kendime. Ancak bu ister en acı şakalardan biri olsun ister hakikat, fark etmez; mizah, böylesi bir karanlığa meylettiğinde gerçeği söyler.
Avusturya’nın ilhakını onaylamak için bir referandum düzenlendi. Kalan muhaliflerin hepsi tutuklandı. Papazlar, Naziler lehine oy kullanılması için minberden çağrı yaptılar, kiliseler gamalı haçlı bayraklarla donatıldı. Sosyal demokratların eski lideri bile insanları evet oyu vermeye çağırdı. Ahengi bozan tek bir ses bile yoktu neredeyse. Avusturyalılar, %99,75 oranında Reich ile birleşme yönünde oy kullandılar. Bu hikâyenin başındaki yirmi dört beyefendi, büyük Alman sanayisinin ruhban sınıfı, ülkenin nasıl parçalara ayrılacağını incelemekle meşgulken Hitler, Avusturya’da adeta bir zafer turnesi yapmıştı. Fantastik kavuşmaları her yerde alkışlanmıştı.
Dünya savaşı ve onun başlangıcı, içinde artık doğruyla yanlışı ayırt edemediğimiz bu sonu gelmez filmin içine sürüklendi. Reich, bu dramın bütün diğer kahramanlarından daha fazla sinemacı, montajcı, kameraman, sesçi, makinist işe aldığına göre Ruslarla Amerikalılar savaşa girene kadar, savaşa dair sahip olduğumuz bütün imgelerin Joseph Goebbels tarafından sahneye konduğunu söylenebilir. Tarih, gözlerimizin önünde Joseph Goebbels filmi gibi akıp gidiyor. Sıra dışı bir durum. Alman kısa haberleri kurmaca modeli haline gelmiş.
Tarihin en iğrenç paçavralarını çekip alırsak şunu buluruz: eşitliğe karşı hiyerarşi, özgürlüğe karşı buyruk.
Hakikat her türlü tozun arasına dağılmıştır.
En büyük felaketler çoğunlukla küçük adımlarla kendini belli eder.
Yolsuzluk büyük işletmelerin bütçesinde azaltılması mümkün olmayan bir kalemdir, lobicilik, hediye, parti finansmanı gibi adlar alır.
En hoyrat hileler bizi lal eder. Hiçbir şey söylemeye cürret edemeyiz. En derinizmizdeki fazla kibar, fazla çekingen varlık bizim yerimize cevap verir; söylenmesi gereken şeyin tersini söyler.
Aynı uçurumdan iki kere düşmeyiz. Fakat hep aynı şekilde, gülünçlükle korku arasında düşeriz. Ve düşmeyi öylesine istemeyiz ki, asılır, çığlık atarız. Topuk darbeleriyle parmaklarımızı parçalar, gaga darbeliyle dişlerimizi kırarlar, gözlerimizi oyarlar. Uçurumun kenarları yüksek köşklerle çevrelenmiştir. Tarih, şu akılcı tanrıça, oradadır Fetes meydanının ortasında bir heykel olarak dikilmiştir; ona bedel olarak her yıl bir demet kurumuş şakayık, bahşiş olarak da her gün, kuşlar için ekmek kırıntıları bırakılır.
“Anayasa hukuku da matematik gibidir,orada hile yapılmaz.”
“Zira malum,bütün zavallılıkların merkezi insan ruhudur.”
Aynı uçurumdan iki kere düşmeyiz. Fakat hep aynı şekilde, gülünçlükle korku arasında düşeriz
yalana karşı esrarengiz bir hürmet hüküm sürmektedir
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
kendisini alkışlayan kalabalıkla karşı karşıya geldiğinde, Ah ahmaklar, bir bilselerdi! diye mırıldanmış olmalıdır
malum, bütün zavallılıkların merkezi insan ruhudur.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Historia Augusta’nın bir yerinde, vaktiyle Roma senatosunda kalkan balığı sosu hakkında saatlerce görüşme yapıldığı anlatılır.
hayatın ona ayırdığı payın zirvesindeydi.
En sağlam hukuk emrivaki değil midir?
özgürlüğün cesedi üzerinde dans eden birinin, hürriyetten medet umması nafileydi!
ölüm, nihayetinde elinde ne varsa onu sunar bize.
anayasal bir norm, yolunuzu aynı bir ağaç kütüğünün ya da polis kordonunun kestiği kudretle keser!
Anayasa hukuku da matematik gibidir, orada hile yapılmaz.
Her hayat zavallı ve ıssız her yol hüzünlüydü.
aniden bir kaygıya kapıldı; gerçeğin kıyısında olma duygusuna
“Çünkü Avusturya şirketlerinin Yahudilere gaz vermeyi reddetmesinin sebebi, Yahudilerin çoğunlukla gazla intihar etmeleri ve arkalarında ödenmemiş faturalar bırakmalarıdır.”
“ zira ölüm, nihayetinde elinde ne varsa onu sunar bize.”
En büyük felaketler çoğunlukla küçük adımlarla kendini belli eder.
Tarihin iğrenç paçavralarını çekip alırsak şunu buluruz: eşitliğe karşı hiyerarşi, özgürlüğe karşı buyruk.
Dünyanın çelik liderlerinden biri olan düsturları şeffaflık olan Krupp gurubunun sitesinde Krupp’lar hakında küçük bir not var. Gustav’ın 1933’den önce Hitler’i aktif olarak desteklendiği söyleniyor, ama Hitler şansölye ilan edilince ,ülkesine karşı sadık davranmak istemiş.
Siyasi hareketlerin arkasında, bulunanların hepisi bu işten çıkar sağlamışlardı . Bayer Mauthausen’deki iş gücünü kiralamıştı. BMW, Papenburg’dakini kiralamıştı.
Herkes böyle ucuz bir iş gücünün üzerine atlamıştı.
Daha ilk anında rejimi destekleyen gördüğümüz sanayi guruplarından biri Gustav Krupp’du.
Krupp yıllar boyu Auschwitz ve diğer kamplardaki mahkumları kiralamıştı . Onların yaşamları belirli aylarla sınırlıydı. 1943’te Krupp fabrikalarına altı yüz mahkumun gelmesinden bir yıl sonra ,bunlardan sadece yirmi tanesi hayatta kalmıştı.
Avusturya şirketinin Yahudilere gaz vermeyi reddetmesinin sebebi ,Yahudilerin çoğunlukla gazla intihar etmeleri ve arkalarında ödenmemiş faturalar bırakmalarıdır.
Avusturya şirketinin Yahudilere gaz vermeyi reddetmesinin sebebi ,Yahudilerin çoğunlukla gazla intihar etmeleri ve arkalarında ödenmemiş faturalar bırakmalarıdır.
Leopold’un ,sabahleyin Avusturyalı iki Nazi tarafından kapısı çalındığında yüzü aniden yaşlandı . Bir an ruhun uzun süreli zehirlenmelerinden her zaman firar eden şu küçük iç sesini duydu, pencereyi açtı ve atladı.
Olayların çoktan hazırlandığı bu koca sefalet karmaşasının içinde, yalana karşı esrarengiz bir hürmet karmaşası sürmektedir.
Kimi zaman başımıza gelenler ,aylar öncesine ait bir gazete de yazıyor gibidir, daha önce görülmüş kötü bir rüyadır.
Amerikalılar savaşa girene kadar ,savaşa dair sahip olduğumuz bütün imgelerin Joseph Goebbels tartından sahneye kullandığı söylenebilir.
Tarihin iğrenç paçavralarını çekip alırsak şunu buluruz.
Eşitliğe karşı hiyerarşi ,özgürlüğe karşı buyruk.
Tuhaftır , en inanmış tiranlar, nezaket kurallarına sonuna kadar belli belirsiz bir saygı gösterirler, bütün teamülleri açıkça tepetaklak ettikleri halde usule aykırı davranmadıklarını izlenimi vermek isterler sanki. Sanki iktidar onlara kafi gelmez de, hasımlarını ,yıkmakta oldukları yönetimin ritüellerini son bir kez kendileri için gerçekleştirmeye zorlamaktan ayrı bir zevk alırlar.
Eski şansölye gidip ABD’ye yerleşecek burada örnek bir Amerikalıya, örnek bir katoliğe Saint Louis Katolik Üniversitesi’nde örnek bir üniversite profesörüne dönüşecekti.
Kariyerinin sonuna geldiğide bir keresinde on tane viskiyi götürdükten sonra, üçyüz kırk hükümlüyü asarak infaz etmekle övündüğünü anlatılır.
Azılı deliler gülümsediklerinde onlara direnmek zordur, onları mutsuz eden şeyden bir ana önce kurtulamak ister insan.
Hitler, çocuksu bir şevkle Hamburg’da dünyanın en büyük köprüsünü yaptıracağını anlattı. Sonra da yakında rn yüksek binaları inşa ettireceğini söyledi, kendi kendinin dizginleyemediği anlaşılıyordu.
Reichstag Yangını, Dachau Toplama Kampı, akıl hastalarının kısırlaştırılması, sonraki sene uzun bıçaklar gecesi ( 30 haziran gecesi gerçekleştirilen ,çok sayıda Nazi Muhalifinin öldürüldüğü siyasi tasfiye operasyonu ) alman onurunun korunması hakkında kanunlar ve ırk özelliklerinin liste haline getirilemesi yeter de artardı bile.
Göring hakkında biraz fikir sahibi olmalıydı, hikayesinin biliyor olmalıydı; darbeci hayatını, havalı üniformalara merakını, morfinmanlığını, İsveç’te göz altına alınmış olduğunu, aşırı şiddet düşkünlüğünü, akli dengesizlik ve depresyon tanılarını, intihara eğilimini….
Yolsuzluk büyük işletmelerin bütçesinde azaltılması mümkün olmayan bir kalemdir, lobicilik ,hediye, parti finansmanı gibi.
Alma Biro intihar etmedi. Karl Schlesinger intihar etmedi. Leopold Bien intihar etmedi. Helene Kuhner de öyle. Hiçbiri. Ölümleri, kendi bedbahtlıklarının esrarlı anlatısıyla teşhis edilebilir ancak. Onurlu bir ölümü seçtikleri bile söylenemez. Hayır. Onları harap eden içten gelen bir umutsuzluk değildi. Acıları müşterek bir şeydi. Ve intiharları bir başkasının cürümüydü.
Bütün zavallılıkların merkezi insan ruhudur
Şansölye(Hitler) odaya girerken biraz çekingendi
En büyük felaketler çoğunlukla küçük adımlarla kendini belli eder
Hukuka da geçmiş olsun, kurallara, anayasaya ve antlaşmalara geçmiş olsun, kanunlara geçmiş olsun, hani şu normatif ve soyut, genel ve gayrişahsi küçük haşereler, Hammurabi’nin metresleri, herkes için aynı olduğu söylenen sürtükler! En sağlam hukuk emrivaki değil midir?
İnsanoğlu asla güvenilir değildir; zavallı bir herif aniden kendi derinliklerini eşeleyebilir, orada saçma bir direniş bulur, küçük bir çivi, bir kıymık. Ve işte ilkesiz olduğu aşikar, haysiyetsiz bir ahmak şahlanır.
Vaktiyle gençliğinde, Birinci dünya savaşı esnasında İtalyanların esiriyken Schuschnigg, aşk romanları yerine Gramsci’nin makalelerini okumalıydı; belki şu satırlara rastlardı: Bir hasmınla tartışırken kendini onun yerine koymaya çalış.
Zira ölüm, nihayetinde elinde ne varsa onu sunar bize.
Anayasa hukuku da matematik gibidir, orada hile yapılmaz.
En hoyrat hileler bizi lal eder. Hiçbir şey söylemeye cüret edemeyiz. En derinimizdeki fazla kibar, fazla çekingen varlık bizim yerimize cevap verir; söylenmesi gereken şeyin tersini söyler.
Papazlar, Naziler lehine oy kullanılması için minberden çağrı yaptılar, kiliseler gamalı haçlı bayraklarla donatıldı.
Haber bültenleri, ortada yenilmesi imkansız bir makine varmış hissiyatı yayıyordu.
Tuhaftır, en inanmış tiranlar, nezaket kurallarına sonuna kadar belli belirsiz bir saygı gösterirler, bütün teamülleri açıkça tepetaklak ettikleri halde usule aykırı davranmadıkları izlenimi vermek isterler sanki.
Anayasal bir norm, yolunuzu bir ağaç, kütüğünün ya da polis kordonunun kestiği kudretle keser!
Anayasa hukuku da matematik gibidir, orada hile yapılmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir