İçeriğe geç

Gündelik Hayatımızın Tarihi Kitap Alıntıları – Kudret Emiroğlu

Kudret Emiroğlu kitaplarından Gündelik Hayatımızın Tarihi kitap alıntıları sizlerle…

Gündelik Hayatımızın Tarihi Kitap Alıntıları

Yazı Tura

Romalıların Iulius Caesar’a gösterdikleri saygının bir ifadesidir. Alım-satım, evlilik gibi önemli kararlar dahil, Caesar’ın yokluğunda karar almak zorunda kalan Romalılar, para atarak, onun resminin yukarı gelmesi durumunda imparatorun bu karara onay verdiğini kabul etmişlerdir.

Günlük yaşamda insan tanımak çoğu kez güvenilirlikten uzak bir varsayımdır. Statü toplumundan liberal, her türlü toplumsal bağ ve nirengiden koparan bireyselliği zorlayan burjuva toplumuna gidiş, ilişki yoğunluğunu artırırken, güvenilirliği azaltmıştır.
14. yüzyılda Aşık Paşa’nın Garibname’sindeki “Yoksa ger hayvan huyiysa hu sana/ Adem iken hayvan oldun yu sana” beytinden başlayarak, borulu ya da borusuz yuh çekilmektedir.
Sivilleşmenin tarihi bizde iki boyut içeriyor. Birincisi başıbozukluk, ikincisi çıplaklık.
Görgü kuralları yerine eskiden adab-ı muaşeret denirdi. Muaşeret birlikte yaşama, geçinme anlamına gelirken, edep sözcüğünün çoğulu olan adap, terbiye, yol, yöntem anlamına gelmektedir. Edep iyiye, güzele davet anlamını içerdiği gibi, “muaşeret”le aynı kökten gelen “işretin içki içme anlamına gelmesine paralel biçimde, düğün yemeğine çağırmak anlamını da içerir. Yani görgü, öncelikle yemesini, içmesini, konuşmasını bilmek demektir.
Ahmet Haşim şöyle yazar (Bize Göre, 1928):

İstanbul’u yenileştiren ve yerlisini saşırtan istilaların en gizlisi ve en tesirlisi yabancı saatlerin hayatımıza girişi oldu. ‘Saat’ten kastımız, zamanı ölçen alet değil, fakat bizzat zamandır. Eskiden kendimize göre yaşayışımız, düşünüşümüz, bu hayat üslubuna göre de ‘saat’lerimiz ve ‘gün’lerimiz vardı .

Bilinen en eski evlilik belgesi, Yahudilerden kalma İÖ 5. yüzyıla ait Aramca yazılmış bir papirüstür. Sağlıklı, on dört yaşında bir kızın altı inek karşılığı evlilik aktinin yapıldığını bildirmektedir.
Yazı tura atmak, büyüklerin çocukların sayışmaları yerine başvurdukları bir seçim yapma yoludur. İkilem karşısında kalanlar da kararlarını yazı tura atarak alabilirler.

Yazı tura atarak karar alma tarihsel olarak büyüsel bir adet değil, Romalıların lulius Caesar’a gösterdikleri saygının bir ifadesidir. Alım satım, evlilik gibi önemli kararlar dahil, Caesar’ın yokluğunda karar almak zorunda kalan Romalılar, para atarak, onun resminin yukarı gelmesi durumunda imparatorun bu karara onay verdiğini kabul etmişlerdir.

Dilde yaşayan kalıplardan, kişisel uğur inançlarına ve maskot kavramına kadar birçok öğesiyle bu büyülü dünya bugün de dönüşüp yeniden üretilerek günlük hayatın parçası olmaya devam etmektedir.
Antropolog ve folklorcuların “amulet” adını verdiği nesneler zararlı etki ve tehlikeleri uzaklaştırmak için kullanılır. En yaygın amuletler el (Fatma Ana Eli çok yaygın, güçlü bir motiftir) ve göz biçiminde olanlardır; Türkçede özellikle kem göze -nazara- karşı kullanılanlara nazarlık denmektedir. Taşıyıcısına iyilik ve talih açıklığı getirenlere ise uğurluk denir. Nazarlık ve uğurluklar pasif büyü alanına girmektedir. Doğa olaylarını etkileyerek kendi amaçları için kullanmayı hedefleyen büyüye de aktif büyü denir. Kurban ve adak da aynı genel kategori içinde, yüce güçleri isteğinin olması veya olmaması için ikna etmek üzere başvurulan bir yöntemdir.
Çin’de İÖ 2852’de soyadı almanın zorunlu tutulduğu söylenir. Milyarlık Çin’de soyadı sayısı dört yüz civarındadır, dolayısıyla milyonlarca Çinli aynı soyadını taşır ve 1911 Devrimi’ne kadar aynı soyadını taşıyanlar evlenemezdi.
Adlandırmalar ve anlam değişimleri kültürel alımlama ve algılamanın doğrudan ürünüdürler.
Bir Alman’a Hans diye seslenmek normaldir; Rus İvan, Amerikalı Co’dur. Türkler askerlerinden Mehmet, Mehmetcik diye söz ederken, ABD’liye göre Amerikalı Uncle Sam (Sam Amca), İngiliz’e göre tipik İngiliz John Bull’dur.
İlk cam tabaka halinde kırılabilir aynalar 15. yüzyılda Venedik’te üretildi, gümüş sırla kaplanıyorlardı ve elbette ancak zengin sınıfların tüketim eşyasıydılar. 1600’lerde İngiltere ve Fransa’da ucuz ayna üretimi başlayana kadar, bu pahalı aynaları kırmanın insanı yedi yıl süründüreceği inancı da kıtaya yayılmıştı.
Romalıların inancına göre, insan sağlığı yedi yıllık dönemler geçirdiğinden, kırılan ayna yedi yıllık hastalık veya talihsizlik anlamına gelmeye başladı.
Nuh’un gemisinden suların çekilip çekilmediğini anlamak için salınıp, ağzında zeytin dalıyla dönen güvercin, barışın simgesi sayılmıştır.
Folklor uzmanları tavşan ayağının kadının ve tarlaların verimliliğini sağlayan fallik simge olduğunu ileri sürerler.
Batı Avrupa’da İÖ 600 yılından itibaren tavşan ayağının amulet olarak kullanıldığı saptanmıştır.
Anadolu’da kapıya katran sürmek, o hane kadınlarının ahlaksızlığına işaret eder ve ev halkı böylelikle taşınmaya mecbur edilerek mahallenin namusu kurtarılırdı.
Avrupa’da aldatılmış koca simgesi olarak geyik boynuzlu erkek ortaçağdan itibaren simgeleşmiş ve gravürlere yansımıştır. Boynuzlamak, boynuz takmak Batı dillerinde boynuz horn-korn sözcüğüyle genellikle ortak köktendir ve Vikingler gibi birçok kavim miğferleri ne boynuz taktığı gibi, içme kabı, haberleşme borusu (korna) olarak kullanımı uzun süre devam etmiştir. Bu boynuzların, Büyük İskender ve sözcük anlamı iki boynuzlu olan Zülkarneyn efsaneler zincirinde ki gibi dünya egemenliğini, güç ve iktidarı gösterdiği ve anlamının tersine döndüğü anlaşılıyor.
Çin kaynaklarından öğrenildiğine göre Türk boylarından sayılan Ye-Da’larda çokeşlilik geçerlidir ve kardeşlerin karısı ortaktır; hiç kardeşi olmayan adamın karısı başında bir boynuz taşır, boynuz miktarı, kardeş sayısına göre çoğaltılır. Ye-Da toplumunda kadınların çokeşliliği anaerkilliğin geçerliliğini ve kadınlarının geyik-ata kültünün taşıyıcısı olarak geyikleştikleri ni göstermektedir. Moğolistan’a Budizmin yerleştiği dönemin ürünü olan Eski Tsaayin Biçik’te zinanın cezası Cengiz Han yasalarına göre çok hafif olduğu gibi, zina yapan kadının kocasına boynuzlu denildiğine de tanık oluyoruz. Böylece ataerkilliğe geçişin gerçekleşmesiyle geyikleşme erkekler için alçaltıcı bir anlam kazanmaya başlıyor.
Eski Yunanlar ve Romalılarca uğurlu kabul edilen at nalı, ortaçağ da büyücülük salgını ve büyücü avı başladığında bütün Avrupa’da güçlü bir tılsım olarak yaygınlaşmıştır. Büyücülerin attan korktukları için süpürgeye bindikleri ve demir at nalına da yanaşamadıklarına inanılmaktadır. Büyücülük suçlamasıyla öldürülen kadınların tabutunun önüne hortlamaması için at nalı çakılır. At nalının yararlı olabilmesi için uçlarının yukarı bakması gerekir. İngiliz tarihinde, Fransız Devrimi ve Napolyon Savaşları’nın kaderini etkileyen, Trafalgar Zaferi’ni (1805) kazanan amiral olarak önemli yer tutan Nelson gemisinin ana direğine nal çakmasıyla da ünlüdür.
Dünyanın en yaygın amuletlerinden biridir. Eski Yunanlar dördüncü yüzyıldan itibaren at nalını talih simgesi olarak görmüşlerdir. Demirle özdeşleşen savaş tanrısı Mars, büyücüler tanrısı Saturnus’un düşmanı olduğu için, demir kötü güçlere karşı korunma aracıdır. Batı Avrupa geleneğinde ise at nalını evinin kapısına ilk asanın Aziz Dunstan olduğu kabul edilir.
İzin, müsaade, ruhsat anlamlarında dışarı şerri yi durdurmak için kullanılan sözcüğün kökeni Zerdüşt dininin ruhani başkanına verilen addan gelir ve bir anlamı da kanun, töredir. Bazı işleri destursuz yapmak, bazı yerlere destursuz girmek tekin değildir. Örneğin sokağa kirli su dökülürken Süleyman Peygamber’in cinlerle yaptığı senin adını anana dokunmayacağız (yani seni peygamber kabul ederek adını zikr edenlere zarar vermeyeceğiz) sözleşmesini hatırlatmak için destur yâ ahd-i Süleyman denir.
İbranice ab baba, ben oğul, Ruak Akadaş Kutsal Ruh anlamına geldiği veya Gnostik Hıristiyan tarikatlarca Yunanca Tanrı anlamında kullanılan ve tılsımlı taşa yazılan abrasaks sözcüğünden kaynaklandığı söylenir. Sıtma, diş ağrısı ve ateşli hastalıklara karşı kullanılmıştır. IS 2. yüzyılda Basilide tarikatından Sereneius Sammonicus’un yazdığı tıp kitabında da kayda geçmiştir. Her satırda sondan bir harf eksilterek her yönden okunabilecek tarzda üçgen biçiminde yazılıp vefklere benzer biçimde muska olarak boyna asılır. Batı dillerinde gizli dernekleri anlatmak için alaycılıkla kullanılırken, bizde illüzyonistlerin sözcüğüdür.
Nazarın insanı mezara, hayvanı kazana sokan gücünden korkulmaktadır. Nazara karşı üzerlikle tütsü yapılırken söylenen elemtere fiş/ kem gözlere şiş/ üzerlik çatlasın/ nazar eden patlasın dua sının da gösterdiği gibi, nazarla büyü iç içedir.
Birden vücudu ürpermek, terliğin ters dönmesi, köpek uluması gibi işaretleri yorumlamak, gece tırnak kesmemek, kesilen saç ve tırnakları herhangi bir yere atmamak, içine şeytan girmesin diye yumurta kabuğunu kırmadan bırakmamak, başlar tokuşunca kel olmak türünden yapılacaklar ve yapılamayacaklar listesi, inayet ine başvurulan gücün niteliğine göre çaput bağlamak, mum yakmak, yatır ziyaretleri, Ay görününce Ay gördüm Allah/Amentü billah” demek gibi ritüeller, kapıdan önce sağ ayağını atarak çıkmak, okunmak gibi tedbirler, bazıları din adamlarının mücadele ettiği, bazıları ancak insanların kişisel inanç dünyalarına göre din içi veya din dışı olarak yorumlanabilecek, kökeni ve nedeni bilinen ve bilinmeyen uygulamalar dünyasını yaratmaktadır.
Romalı kadınların ise genellikle önadları yoktur, yalnızca aile adını kullanmışlar, bazen önadlarını aile adlarının sonuna eklemişlerdir. Ailede birden fazla kız çocuğu varsa onları sırayla Birinci (Prima), İkinci (Secunda), Üçüncü (Tertia) vb. diye adlandırıyorlardı. Kadınlar çoğu zaman evlendikten sonra da kocalarının değil, babalarının aile adını taşıyorlardı.
Romalılarda ise erkek önadlarının sayısı çok azdır; hemen hemen tamamı Aulus, Gaius, Decimus, Lucius, Marcus, Numerius, Publius, Sextus, Servius, Titus, Tiberius gibi yaklaşık yirmi addan ibarettir. Bu önadların ardına soyun adı (nomen gentile), baba adı ve kabile (tribunus) adı eklenirdi. Örneğin: M. Iunius L. f. (=Lucii filius) Stellatina’nın anlamı, Iunia soyundan Lucius’un oğlu Stellatina kabilesine mensup Marcus’tu. İÖ 3. yüzyılın başından itibaren kabile adı yerine cognomen yani aile adı kullanılmaya başlandı. Örneğin G. Iulius Caesar’ın anlamı Iulia soyunun Caesar kolundan Gaius’tur.
Eski Yunanlar atı çok sevdikleri için hippo yani at la başlayan adlar almışlardı; en ünlüleri Hippokrates olmak üzere, Hipparkhos, Hippias, Hippodamos, Hipponaks tarihe geçen at adlılardır.
Dursun, Durmuş, Satı, Satılmış, Hediye, Ömür, Yaşar gibi adlar çocuk ölümlerine karşı tedbir olarak konulan adlardır. Bebekleri ölen aileler, bu adları tercih ederek, ad büyüsü yapmaktadırlar. Satmak kökünden türetilen adlarda, bebeğe musallat olan kötü ruhları, bebeğin o aileye ait olmadığına, başkasına satıldığına inandırarak kandırma hilesi yatmaktadır. Bazı yörelerde bebek, satıldığı yeni anasının eteklerinin altından geçirilip yakasından çıkartılarak satma işlemi, gerçekte doğurma işlemi yapılmaktadır. Eski Türkler de aynı yöntemi uygulayarak kötü ruhları bebeklerin değersizliğine inandırıp kaçırtmak için çocuklarına İtalmas(z), İtboku, Çoçkabay (domuzbay) gibi adlar koymuşlardır.
Deli deliyi, imam ölüyü sever.
Fransa’da ‘carte de visite’ arkadaş ziyaretleri ve özel günlerde davetiye yerine kullanılan kartlardı.Parisli portre fotoğrafçısı Andre-Adolphe-Eugene Disderi’nin 1854’te sekiz negatif çıkaran dört mercekli fotoğraf makinesi patentini aldıktan sonra çektiği ve kartlara yapıştırdığı portre fotoğraflar kartvizitin yayılmasında etkili oldu.
( )
Osmanlı’ya 1850’lerde vizita bilyetosu adıyla girmişti. ‘Hamil-i kart yakinimdir’ cümlesi halk arasında nasıl yer ettiyse, bugün de arkası çizilmeden yabancıya kart verilmemesi adeti devam etmektedir.
1960’lı yıllarda bakkallarda 23 Nisan süslemeleri için kâğıt fener de satılırdı ama fazla rağbet görmezdi. Osmanlı zamanında ise daha sokaklar aydınlatılmaya başlanmadan önce fenersiz sokağa çıkmak yasaktı.
( )
Fener olmadan sokağa çıkıldı mı, yerine göre yeniçerisi, bostancısı adamı tutardı. 4.Murad sokağa fenersiz çıkanları ‘bilâ aman katlettiğinden’ on yılda binden fazla ‘erazil makulesi’ (reziller türünden olanlar) katledilmiş’ diye tarihlerde yazar.
( )
Çocukların eğlencesi de, (Ramazan ayında) yaşlı, saf veya şaka kaldırır cinsinden birini gördüler mi fenerini kapıp kaçmaktı.( ) Ondan sonra çete, ‘ Bakkalda üzüm/ Fenerde gözüm/ Bakkalda kursak/ Feneri vursak’ tekerlemesini söyleyerek sokaklarda koştururdu. Elektrik gelmemiş köylerde pilli fenere doğrudan ‘elektrik’ denirdi. Sonra bir zaman evlere Japon feneri asmak moda oldu.
“Eski Romalı doktorlar, annelerin yeni doğmuş bebekleri esnediğinde ağızlarını elleriyle kapamalarını öğütlüyorlardı. Bebeklerin doğumdan sonra ciğerlerine fazla hava almak için esnemelerini ölümle mücadele olarak yorumlamışlardı ve esnemeyle ruhun ağızdan kaçabileceğini düşünüyorlardı. Bebek ölüm oranının çok yüksek olduğu dönemde esnemenin tehlikesi ürkütücüydü.”
Kuzey İskoçyalı Keltlerin ölüler ordusu için özel sözcükleri vardır: sluagh , birçok ruh demektir. Ölü ruhları gökte sürü gibi dolaşır, zehirli oklarıyla kedi, köpek, sığır öldürür, savaşırlar. Gairm haykırış, çığlık anlamına gelir, sluagh-ghairm ölülerin savaş çığlığıdır. Slogan sözcüğünün kökeni de budur.
Bugün üretilen mürekkeplere yasal nedenlerle katılan bir madde de, o mürekkebin hangi yıl üretildiğinin adliye uzmanlarınca saptanmasını sağlamaktadır.
Anadolu’da taze ebegümeci dalı çocuk düşürme aracı olarak yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Hatta tuzlu suda saklanarak kışın da kullanılması sağlanır. Bazen ölümle sonuçlanmakla birlikte, yarattığı mekanik etki ve enfeksiyonla gebelik engellenir. Bitkinin adının da bu yaygın kullanımdan aldığı düşünülebilir.
Halk dilindeki otuz bir çekmek, Osmanlıca ebced hesabı ile, elif bir, lam otuz değerinde olduğundan, el in değeridir.
Sünnetçi dükkânın vitrinine sandalye koymuş, ne ilgisi var diye sormuşlar, ne koysaydım demiş.
Osmanlıların fethinden sonra Kafkasya’ya Müslümanlık girdiğinde, müftünün verdiği fetvayla ailenin Müslüman üyeleri için kazan hasır perdeyle ayrılıp, bir yanda domuz bir yanda koyun aynı anda pişirilerek aile huzur içinde aynı anda sofraya oturup yemeğini yiyebilmiştir.
Çinliler ise yemekte bıçak kullanılmasını barbarca bulurlar. Yüzyıllardır Çin’de yemek bıçak kullanılmadan yenmekte ve yemekler sofraya bıçak kullanmayı gerektirmeyecek biçimde hazırlanmış olarak gelmektedir. Bu durum, Çin bürokrasisinin sivilleşmesinin başka kültürlerden çok daha eskilere dayandığının bir göstergesi olarak da yorumlanmaktadır.
Zamanla ordu mensubu olmayan herkese başıbozuk denmeye başlandı, hatta şimdi sinema biletlerinin tam ve öğrenci diye iki kategoriye ayrılması gibi, kumpanya, tiyatro vb. kapılarında bilet fiyatları, asker ve başıbozuk olarak sınıflandırılmaya başlanmıştı.
İçki kadehleri cam değilken şerefe kaldırmaktan amaç kadehlerini tokuşturulması değil içini göstermektir. Bu hareket içilenin ne olduğunu göstermek kadar kadehin dolu ve herkesin eşit içki sahibi olduğunu vurgulamak saygı ve eşitlik temelinde ki toplantıyı bir kez daha teyit etmek amacını taşır
Selamı büyüğün küçüğe vermesi esastır. Böylece güçlü olan zayıfı gözetmiş olur.
Bu kadar işi olup Kabe’ye konmayan kuş başımıza pislerse bir bildiği vardır heralde.
İngiltere kraliçesine armağan edilen kocaman bir incinin delinmesi gerekmektedir ancak bu bir sorun haline gelir. Londra’da hatta bütün ülkede hiçbir kuyumcu bu incinin delinmesi sorumluluğunu üstüne alamaz. Sonunda bu işi ancak İstanbul’da Kapalıçarşı esnafının yapabileceği söylenir. İngiliz görevliler gelip ustayı bulurlar, konuyu anlatırlar. Usta, “Kolay” der, “hele siz çaylarınızı için”, ve çırağına döner, “oğlum şunu deliver.”
İster İtalyancadaki “cravata” dan ya da Fransızcadaki “cravate”den veya “croater” yani Hırvat’tan gelmiş olsun, kravat sanki Roma’nın boyunbağı gibi. Ama değil; iş boyundaki bağın nasıl bağlandığına gelince hiç de öyle değil. 1974 yılında, MÖ 2.yüzyılda yaşamış olan ilk Çin imparatoru Ch’in Şih Huang-Ti’nin mezarını açan arkeologlar, gerçek insan boyutlarında 7500 asker heykeli buldular. Pişirilmiş topraktan yapılan bu heykel askerlerin hepsinin boynunda özenle bağlanmış boyunbağları vardı.
Mobilya cilalarının bilmeyenler için şaşırtıcı bir tarihi vardır. Türkçede kırmızı rengine adını veren boyarmaddenin aslı kırmız denilen böcektir. Akdeniz bölgesinde yaygın olan kabuklu bir böcek olan kırmız dan elde edilen boya Eski Mısır’dan beri kullanılmaktadır.
Tespihin Budizmle doğduğu ve yayıldığı kabul edilir. Budist dünyada tespihler yüz sekiz, Katoliklerde yüz elli tanedir. Katolik dünyasında tespihin yaygınlaşması, Dominiken mezhebinin kurucusu Domingo de Guzman’a rüyasında Meryem’in günah ve sapkınlığa karşı tespihi öğütlemesiyle başlamıştır.
Eski Ahit’te 13, Yeni Ahit’te 119 yerde geçen ve Kuran’da bulunmayan amin sözcüğünün kökeni Eski Mısır’da İÖ 2500 yıllarında gizlenen, gizli olan anlamında kullanılan amun sözcüğüdür.
Doğum günü kutlaması Eski Mısır’da İÖ 3000’lerde kutsal firavunun doğum gününün kutlanmasıyla başladı.
Gelinlikten daha eski olan, gelinin yüzünü örtmesidir. Asurlarda nikah, tanıklar önünde kadının başının örtülmesiyle tescil edilir.
Bilinen en eski evlilik belgesi, Yahudilerden kalma İÖ 5. yüzyıla ait Aramca yazılmış bir papirüstür.
Belki internetin müzik albümlerinin satışını yüzde yetmiş düşürdüğü, futbol kavgalarının basketbola da girdiği, televizyonlarda haber kuşaklarına da reklam alındığı, ortak yaşamımızın en önemli bilgileri olabilir. Ama esas olan, adı konmayan yoksunlukların ölçülemezliğidir.
Ortaçağda Hıristiyanların ağaca vurmasının, tutulan dileğin gerçekleşmesi için duanın kuvvetlendirilmesi anlamına geldiği ve tahtanın, İsa’nın gerildiği çarmıhı ifade ettiği yazılmıştır.
Kabe’ye güvercin konmadığı hatta üstüne geldiği zaman derhal yönünü değiştirdiği inancı güvercine atfedilen dindarlığın göstergesidir. Kabe’ye konmayan kuş başımıza pislerse, bir bildiği vardır herhalde. Milli piyango alma zamanınızın geldiğine bir işaret olabilir.
Dünyanın en yaygın amuletlerinden biridir. Eski Yunanlar dördüncü yüzyıldan itibaren at nalını talih simgesi olarak görmüşlerdir. At nalını evinin kapısına ilk asan da Aziz Dunstan’dır.
Çin’de İÖ 2852’de soyadı almanın zorunlu tutulduğu söylenir. Milyarlık Çin’de soyadı sayısı dört yüz civarındadır, dolayısıyla milyonlarca Çinli aynı soyadını taşır ve 1911 Devrimi’ne kadar aynı soyadını taşıyanlar evlenemezdi.
İnsanların ruhani inançlarına ilişkin ilk bulgular, 50 bin yıl önce Neandertallerin Batı Asya’da ölülerini gömmeye başlamalarıyla ortaya çıkıyor.
Matbaa Türkiye’de yaygınlaşıp basın ve kitap dünyası canlanınca matbuat rejimi de oluşturuldu ve sansür başlatıldı. II.Abdülhamid sansür rejimi ve kurduğu jurnal sistemiyle de tarihe geçti. Cumhuriyet döneminde sansür ve yasaklamalara Tan Olayı”, “Zincirli Hürriyet Olayı , Marko Paşa Olayı gibi komplo ve saldırılar da dahil oldu. 12 Eylül döneminde, 10 Ocak 1985 tarihinde TRT’de 205 sözcüğün kullanımı yasaklandı.

Türkiye’de sinema, kitleselliği nedeniyle olsa gerek, basın ve yayın dünyasının hukuki haklarına da sahip olamamıştır. 1932 yılında Sinema Filmlerinin Kontrolüne Dair Talimatname çıkarılmış, 1933’te senaryo sansürü bu kapsama alınmış ve 1939, 1948, 1957, nihayet 1977 ve 1983 yıllarında yapılan değişikliklerle sinema yönetilmiştir. Halit Refiğ’in TRT için çektiği Yorgun Savaşçı filminin TRT Genel Müdürü’nün açıklamasına göre tarihi gerçeklere uymadığı için” 1983 yılında yakılması son yılların akılda kalan olaylarındandır.

Sansürün yasal işleyişi ortadan kaldırılmış olsa da, düşünce suçu, ahlak ve umumi terbiye kavramları ve yurtdışından gelen yayınlarda idarenin tasarruf biçimi, yasaklama ve sansürün devamına yol açmaktadır.

bir yemeğin ve pişirme işlemini, kültüre göre yaş veya kuru, sıcak veya soğuk kabul edilmesinin örneği Anadolu’da ritüel değerini hala koruyan aşure dir..
Erkekler dantel kravat takarken çok zaman harcıyorlardı. Savaş esnasında acele ile giyinen prensler, kravatlari baştan savma bağlamaya başladılar. Bu baştan savma bağlanan kravatlara Steinkirk adı verildi..
Evliliklerin kız kaçırılmadan gerçekleştirildiği dönemlerde damat adayının bir süre kayınpederinin hizmetinde çalıştığı anlaşılmaktadır. ( ) Örneğin, İngilizcede koca anlamına gelen husband sözcüğü ahır hizmetlisi anlamına geldiği gibi, Türkçe güvey sözcüğü de hayvan gütmek köküyle ilişkilendirilerek damadın bir süre kayınbabasının çobanlığını yaptığı döneme göndermedir.
Yılbaşı ağacının pagan Anadolu kökenli olduğu ileri sürülmüştür;
6 Ocak gününün Kybele ve Attis günü olarak kutlandığı ve bugünlerde ağaç süslendiği bilinmektedir. Ağaç kültü Türkmenlerde ve Alevilerde çok kuvvetli olduğu gibi, seyirlik oyunlarda, evlenme ve sünnet düğünlerinde alayın önünde yürütülen, insan ve hayvan resimleri, meyve, çiçek, değerli taşlar, sırma ve tellerle süslü nahıl adı verilen ağaç da bu külte bağlanabilir.
Evliliklerin kız kaçırılmadan gerçekleştirildiği dönemlerde damat adayının bir süre kayınpederinin hizmetinde çalıştığı anlaşılmaktadır. ( ) İngilizcede koca anlamına gelen husband sözcüğü ahır hizmetlisi anlamına geldiği gibi, Türkçe güvey sözcüğü de gütmek köküyle ilişkilendirilerek damadın bir süre kayınbabasının çobanlığını yaptığı döneme göndermedir.
Bir gün kendi ayaklarına at nalı takılmasını isteyen biri gelir.Adamın çift tırnaklı ayaklarını gören Dunstan hemen onun şeytan olduğunu anlar ve at nalı takabilmesi için onu duvara bağlanması gerektiğini söyler. Aziz duvara bağlı şeytana eziyet eder ve kapısında at nalı asılı evlere yanaşmayacağı sözünü almadan bırakmaz.Böylece önce kapı tokmaklarına dönüşür.Hristiyan dünyasında 19 Mayıs Aziz Dunstan günü olarak kutlanır ve o günlerde at nalıyla oyunlar oynanır.
Anadolu’da yaygın olarak anlatılan bir esneme hikayesine göre, bir Tanrı misafirini evine alan köylü, misafirle karısının karşılıklı esneyip durmasından işkillenip, bunların işaretleştiklerini düşünür ve karısını bir bahaneyle ahıra çağırıp baltayla öldürür. Sonra misafirin karşısına kendisi geçip esnemeye başlayınca, esnemenin bulaşıcı olduğunu anlar: Esnem esnem getirir, esnem uyku getirir, vay ahırdakinin başına! diye hayıflanır.
Yazı tura atarak karar alma ( ) Romalıların Iulius Caesar’a gösterdikleri saygının bir ifadesidir. Alım satım, evlilik gibi önemli kararlar dahil, Caesar’ın yokluğunda karar almak zorunda kalan Romalılar, para atarak, onun resminin yukarı gelmesi durumunda imparatorun bu karara onay verdiğini kabul etmişlerdir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir