İçeriğe geç

Gün Doğmadan Kitap Alıntıları – Sezai Karakoç

Sezai Karakoç kitaplarından Gün Doğmadan kitap alıntıları sizlerle…

Gün Doğmadan Kitap Alıntıları

Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!
“Sen geldin ve benim deli köşemde durdun
Bulutlar geldi ve üstünde durdu
Merhametin ta kendisiydi gözlerin
Merhamet saçlarını ıslatan sessiz bir yağmurdu
Bulutlar geldi altında durduk

Konuştun güneşi hatırlıyordum
Gariptin yepyeni bir sesin vardı
Bu ses öyle benim öyle yabancı
Bu ses saçlarımı ıslatan sessiz bir kardı

Dişlerin öpülen çocuk yüzleri
Güneşe açılan küçük aynalar
Sert içkiler keskin kokular dişlerin
İçinden geçilen küçük aynalar

Ve güldün rengârenk yağmurlar yağdı
İnsanı ağlatan yağmurlar yağdı
Yaralı bir ceylan gözleri kadar sıcak
Yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı

Sen geldin benim deli köşemde durdun
Bulutlar geldi üstünde durdu
Merhametin ta kendisiydi gözlerin”

Hızır güldü
Kur’an’ı Cebrail açtı
Sofrayı Mikâil açtı
Ölümü öldürdü Azrail
Sûrunu üfledi İsrafil
Dirildi Taha
İşte böyle dirildi Taha
Siz bilmezsiniz size anlatmak da istemem

Ötesini Söylemeyeceğim /

Seni ben kalbime çarptım kalbim artık eski kalb değil
Gelen ve giden
içimizde ve dışımızda
Son durak İstanbul
İlk durak Ankara
Arzın merkezi gibi soğuyorum gün gün
Benim kalbimden başlıyor ölenlerin ölümleri
Bu yıl ilkin benim kalbimden başlıyor sonbahar
Bakmayın gözlerimin içine
Gözlerim cebirden bir deprem
Bir karınca kadar sabrın yok velilik taslıyorsun
Bedir’in ve Kur’an’ın askerleriyiz
Zaten yoktur bir yenilgi sûresi
Her sûre bir bakıma bir Fetih Sûresi
Her âyet bir ülkeye bedel bir erdir
Her sûre cihana bedeldir
Kur’an’sa arşın manifestosu
Reddin reddi protestosu
Her eri Hızır olan bir ordu
Sonra gördü ve bildi Görüneni
Görünmeyen görüneni
Öleni ölümle diriltmek
Ölümle sağ tutmak sağ olanı
Ölümün ışınıyla görmek
Karanlık gecede
Karataştaki
Kara karıncayı
Bütün sevgileri sen kendin kendin için öce çevirdin
Ve üstüne büyük harflerle yazdın
BAŞKA YERDE KULLANILMAYACAK
Seni bana getirsin ölüm yatağımdayken
Kırık ayaklı tahta at
Hangi köşesinde huzur o köşesinde sen
Artık kendimize bile o kadar yakın değiliz
Ama aşk ki ezeli bir tanışıklıktır
Doğmadan önce başlamışlıktır
Sen bir mahşer içinde en aziz yalnızlığı yaşadın.
Her şeyi beni anlayınca anlayacaksın..
Benim gözlerim yeşildir, ah onun gözleri kara;
Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara
Ne cennet ne cehennem ne dünya
Âraf’ım ben
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Sen doğu olursan güneş sana gelecektir
Sen kuşluk olursan kuş sende ötecektir
Sonra Kur’an okudular ayıldık
Öyle aydınlandık ki
Doğudan da batıdan da
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Biz bir Hızır’ız ama belki bin Hızır gibi
Ben kötülere iyilik saçarım
Bu ceza olur
Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı
Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim
Bunu bana söylemediniz
İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler
Bunu bana öğretmediniz
Kadının üstün olduğu ama mutlu olamadığı
Günlere geldim bunu bana öğretmediniz
Okuyan kimseyi göremedim
Okusa da anlayanı görmedim
Ekin gibi biçildim öldüm ama dirildim
Her deprem ölü bir şehrin öfkesidir
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
Ölüm bana günde iki kere göz kaş eder
İçimde ölen öldü kalan kaldı ben aynı
Gün de doğar gün de doğar
Bir gün mutlaka gün doğar
Gün doğmadan neler doğar
Gün doğmadan Şehzadebaşı’nda
Kuşların özrünü bile dinlemenin vakti geçmiştir
Çok geç ah çok geç
Bir kere o silâhı doğrultmuştur
Ve o silâh doludur
Ve o silâh omuzdadır
Ve hedefte bir kuş vardır
Ve el tetiktedir
Ve kuş vuruldu.
Ekin gibi biçildim öldüm ama dirildim
Bir gül kırılır ve düşer yere güllerin akşamı
Bir kuş ilk defa uçar ve başarır
Konmaz artık sivri olmayan hiçbir yere
Bir bulut kopar ve alçalır
İçinde açılır yamyassı bir ayna
Ve kayalar hep kendilerini seyreder orda
Her evde kutsal kitaplar asılıydı
Okuyan kimseyi göremedim
Okusa da anlayanı görmedim
Ben onun sılası, kendimin gurbetiyim..
Bir gün gözlerimin ta içine bak:
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış..
Monna Rosa, seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek;
Anla Monna Rosa, ben öteliyim
Hayat bir ölümdür, aşk bir uçurum
Ben geldim geleli açmadı gökler.
Bu inciler denizlerin en karanlık noktalarında bile yoktur
Benim ak ve kara kayalar içinde bulduğum inciler
Bu inciler sen olmasan bende bile yoktur
Oldukları yerde bile
Sen bana yeni yılsın her dakika
Her dakika bir yaşıma daha giriyorum
Her şey bir kere daha yanlış gibi
Sevgiden kireç tutmuşum
Yarım tozlu pencerem
Kıldan ince çarpık bilgileri unut
Sessiz derin sonsuz yaslı duvarlar önünde
Türküler içinde en şen en senin olanı söyle
Şen dünya içinde şen dünya içinde bir avuç şen dünyaydın sen
Ve güldün rengârenk yağmurlar yağdı
İnsanı ağlatan yağmurlar yağdı
Yaralı bir ceylan gözleri kadar sıcak
Yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı
Sen geldin benim deli köşemde durdun
Siz bilmezsiniz size anlatmak da istemem
Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı
Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum
Gelmiş dayanmışım demir kapısına sevdanın
Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum
Ruhumuzun içinde kar yağar
Anamızdan doğduğumuz geceden beri
Her affın içinde bir intikam gelip gider
Bu adam o adam gelip gider
Senin ellerinde rüyam gelip gider
Koyverip telli pullu saçlarını rüzgâra,
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara.
Entarimi parça parça edip
Zehirli kirpilere bırakacağım.
Beyaz bir kayanın üstüne çıkıp
Göğsüme siyah bir gül takacağım.
Batan güne doğru kurşunlar sıkıp
Kendimi boşluğa bırakacağım.
Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz
Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım,
Siz beni ne anlarsınız siz!
Artık ben gideceğim atım kişniyor;
Bir bebek mum istiyor, bir ölü şarkı istiyor,
Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz, bir deniz;
Beni onun gözleri çağırıyor, duramam duramam
Açma pencereni, perdeleri çek:
Monna Rosa, seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek;
Anla Monna Rosa, ben öteliyim
Açma pencereni, perdeleri çek.
Artık kendimize bile o kadar yakın değiliz
Gece yarıları Samanyolu yok
Gün doğmuş doğmamış
En büyük acı şu: insanlık hadım edildi
Hakiki düşünceden gerçek duyarlıktan ve öz bilgiden
Ama Afganistan’ın
Kahraman çocukları
Bir bir can verecek gerekirse
Yurtları mukaddesatları uğruna

Hindikuş dağlarında bugün
Bambaşka bir ateş yanıyor
Sönmez bir ateş bir ateş tohumu
Geleceğin diriliş meşaleleri için

Bir gün Hayber geçidinden
Kuş uçmaz dağlardan o Sancak geçecek
Kurtuluş günü olacak o gün
Şehitlerin dirildiği gün
Ebedî anlam ve amaçta

En sefil bir kapitalizm taklidi
Ve komünizm ciridi
Kendi insanımızı
Ruhumuzu canımızı kanımızı
Eritip emdi, emdi eritti
Bir oyun böyle başladı
Bir oyun böyle gitti
Bir oyun böyle bitti
Artık ölebilirdim
Bütün İstanbul şahidim
Ben kandan elbiseler giydim
Bundan senin haberin var mı
Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni
Ve bir şehir yaratmak, ruhundan Gülce diye.
Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni
Katıvermek sessizce söylenen bir türküye.
Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni
Ve son vermek bitmeyen, bu bitmeyen şarkıya,
Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni.
Kan damlaları gibi gönülde donuklaşan sanrılardan sorulardan
Duyuşdan düşünceden sesten, ruhta damıtılmış kanılardan
Arınıp, durdu ayak basılmamış yerinde çölün.
Karşısındaydı artık bölünmeyen Bütün
Şairler yaşayamadıklarını yazarlar
Ama o yazılacak olanı yaşarlarsa susarlar
Dil kımıldamıyor ağız kapalı
Kalem cepte küf tutmuşcasına saklı
Kendi elimizle kendimiz
Cehenneme çevirdik içimizi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir