İçeriğe geç

Gül Yarası Kitap Alıntıları – DuruMavii

DuruMavii kitaplarından Gül Yarası kitap alıntıları sizlerle…

Gül Yarası Kitap Alıntıları

İnsan kendi kokusunu alamaz derler ya, ben alıyorum Mehmet. Senden sonra bir daha asla gül kokmadığımı, adım gibi biliyorum.
ve senden sonra hiç sevilmediğimi de.
Senin sevmeye kıyamadığın gözlerim ne çok gözyaşı döktü, bir bilsen.
Bir zamanlar cebimin boşluğundan şikayet ederdim, bilirsin. Asıl eziyetin kalpteki boşluk olduğu bakmaya doyamadığın yüzüme çarpalı çok oldu, bunu bilme.
Belki bu kırık cümlelerin akıbeti de tıpkı diğerleri gibi kül olmak olacak. Ben yine yazacağım. Sonra yine kül olacak, ruhumdan arta kalan küllere karışacaklar, yine ve yine yazacağım
Yar dediyse bir kere, bin yıl geçse de silip atamıyordu.
Çünkü ben onu hiç hoşça bırakamadım. Hep nahoştu uzaklaşan adımlarım, hep bir burukluk vardı. Hayat bize yavan bir hoşça kal demeyi bile çok görmüştü her defasında
İçten içe yanıyordum, ama bir türlü kül olamıyordum.
Uyuyunca geçiyordu bazı şeyler, geçici de olsa, geçiyordu.
Kalbim onunla geçmişte yaşıyorken, bugünde nefes alıyor olmamın manası var mıydı?
Beni içinde öldürdüğünü mü söylüyorsun?
Hayır. İçimde bir mezarının dahi olmadığını söylüyorum.
Oysa saçlarının her bir telini ayrı ayrı sevmiştim. Şimdi, kokundan bile nefret ediyorum.
İşte o zaman gördüm canının acısını, o zaman gördüm beni öldürmeye çalışırken ne devasa yaralar aldığını.
Beni burada öldürse, kalbime bir bıçak saplasa ve kanım çekilene dek başımda beklese, bu kadar acıtamazdı.
Ben yitip giden aşkımızın yasını tutuyordum, o ise ihanete uğramış aşkının mezarına kara topraklar savuruyordu.
Ben, tüm kırıklıklarımı saklayan gözlerimle ona bakıyordum.
Paslı bir çiviyi tüm mazimizin üstüne çakarken, beni sevdiği zamanların üzerine benzin döküp yaktı Mehmet.
İnsanlar değişir Beyza. Kimse aynı kalmaz.
Bir insanın gözlerinde tek bir ifadeye rastlanmaz mıydı?
Rastlayamadım
Kalbimin üstüne koca bir bardak kaynar su dökülmüş gibi hissediyordum.
İnan bilsem, bulunduğun şehrin sokaklarına bile uğramazdım.
Gözleriyle ruhuma binlerce bıçak darbesi indirecek olsa da orada olmak zorundaydım.
Kalbim acıyla çırpındı.
Bir sonbaharda terk etmiştim ben o adamı ve bir sonbaharda yeniden bulmuştum. İşin kötüsü terk ettiğim adamla bulduğum adam birbirine çok, çok yabancıydı.
Oysa göğsüne bastırdığı benim ellerim değildi, umarsız bir ihanetin cam kırıkları vardı orada.
Bir damla düştü gözlerinden, bir hayal yere düşüp parçalara ayrıldı. Gök gürledi, onun yüreğinden yükselen acının sesinden daha güçlü değildi. Yağmur başladı, onun gözyaşları kadar ıslatmadı şehri. Son kez birbirine kilitlenen gözlerimiz ihanetimin kuşatması altına alınmıştı. Arkamı döndüm, adım adım ondan uzaklaşırken alında çiğnediğim taş zemin değil, onun güzel aşkıydı
Ne çok çukur vardı ruhumda, daha kaç hezimete uğrayacaktım.
Sen benim sarhoşluğumsun
Ne ayılırım,
Ne ayılabilirim,
Ne ayılmak isterim
Başım ağır,
Dizlerim parçalanmış,
Üstüm başım çamur içinde.
Yanıp sönen ışığına, düşe kalka giderim.
O şiir seven bir adamdı ama bilmiyordu, şiirden anlamayan bir kız olduğumu
Oysa o benim kaybettiğim güzergahımdı. Adresini bilmediğim rotam, ruhumun acı romanında okuyamadığım son sayfaydı.
Yarım bıraktığı kadar yarım kalırdı insan Kırdığı kadar kırılır, parçaya ayırdığı yerden tuzla buz olurdu.
Sen benim mazimsin. Kırık geçmişim, puslu geleceğimsin. Sen her şeysin Gül, her şeymisin.
Kadın gitti. Adam kaldı. Bir daha yolları hiç kesişmedi. Ve bir ömür boyu mutlu yaşadılar. Ama ayrı ayrı
Yolda yürürken arkana bakma, orada olmayacağım. Rüzgâr haindir, kokumu getirmeyecek sana. Belki, rüyana bile girmeyeceğim. Öyle silineceğim ki senden, hatıralarındaki varlığım devasa bir yoklukla eş değer olacak. Ben mi? Ben unutmayacağım.
Oysa o benim kaybettiğim güzergâhımdı. Adresini bilmediğim rotam,ruhumun acı romanında okuyamadığım son sayfaydı.
Zamanı ateşe versem, kokunun eksik olduğu dakikaları kül edebilir miyim?
Kalmam gereken zamanda gitmenin cezasını, ölesiye kalmak isterken, gitmek zorunda bırakılarak ödüyordum.
Sen, beni içinde öldürdüğünü mü söylüyorsun?

Hayır. İçimde mezarının dahi olmadığını söylüyorum.

Gül’üm,sadece adına bile harf harf aşığım. Kirpik uçlarına kadar meftun bu kalbim sana, dedi kalbinin üzerindeki elime avcunu bastırarak
Ne tutku ne de başka bir his; saf acı vardı busesinde
Uçurumumdu ettiğim ihanet; ne atlayıp paramparça olabiliyordum, ne geri adım atabiliyordum. Öylece, biçare, tam ucunda savruluyordum.
Beni içinde öldürdügünü mü söylüyorsun ? diye sordum ,ağlamaktan çatallaşmış sesimle .
Hayir Bana doğru attığı adım aramızdaki tüm mesafeleri kuşatma altına aldı yeniden.Nefesi saç diplerimi yalarken ,katran damladı dudaklarından.
Içimde bir mezarının dahi olmadığını söylüyorum
“Gür sesli bir bülbülünki gibi altındandı kafesim; dışarıdan imrenilen, içerisinde bir damla nefes alamadığım cinsten.”
Kadın gitti. Adam kaldı.
Bir daha yolları hiç kesişmedi.
Ve bir ömür boyu mutlu yaşadılar. Ama ayrı ayrı
“Dakikalar çabucak geçiyordu; saatler, günler hatta seneler Her şey geçiyordu da bir acılar kalıyordu geriye. Kalbi yoklayan sızıların izleri bakiydi.”
Kadın gitti, adam kaldı.
Bir daha yolları hiç kesişmedi
Gök gürledi, onun yüreğinden yükselen acının sesinden daha güçlü değildi. Yağmur başladı, onun gözyaşları kadar ıslatmadı şehri.
“Ben sana dokunduğumda, huzura dokunurdum,” “Şimdi parmak uçlarımı yakıyorsun, şimdi cehennemin en yakıcı korlarına dokunur gibiyim.”
“Beni içinde öldürdüğünü mü söylüyorsun?”
“Hayır.” “İçimde bir mezarının dahi olmadığını söylüyorum.”
Kabuğun altında sevgili sen kanayansın.
Meğerse ben onu düşünmek için ne çok bahane yaratıyormuşum kendime, yeni yeni anlıyordum.
Beni içinde öldürdüğünü mü söylüyorsun? diye sordum, ağlamaktan çatallaşmış sesimle.
Hayır.

İçimde bir mezarının dahi olmadığını söylüyorum.

Babamla aynı çatının altında uyuduğum evi beğenmezdim bir zamanlar, meğer evi ev yapan duvarları tuğlaları değil, içinde yaşayan insanlarmış.
Aldatılan bir kadının serzenişleri kapris olabilir miydi?
İnsanlar değişiyor,diye konuştu.Peki neden kokuları aynı kalıyor ?
İnsanlar; yorgun biri için gürültü kirliliğinden başka bir şey değillerdi.
“Zamanı ateşe versem, kokunun eksik olduğu dakikaları kül edebilir miyim?”
Ben sana dokunduğumda, huzura dokunurdum.
Şimdi parmak uçlarımı yakıyorsun, cehennemin en yakıcı korlarina dokunur gibiyim.
Ben sana ne su yeşili gözlerin için yandım ne de saçlarının kumralına kapıldım. Alnını alnıma dayayıp gözlerini kapattı. Onun aşkı öylesine büyüktü ki ben yanında ufacık kalıyordum. Gül’üm sadece adına bile harf harf aşığım. Kirpik uçlarına kadar meftunum sana . dedi kalbinin üzerindeki elime avucunu bastırarak
İnsan cebi boş olunca ölmüyordu da kalbi boş olunca ruh ölümü gerçekleşiyordu. Ruhum ölmüştü benim de bedenim ise hayatı yakaladığı yerden yaşamaya devam ediyordu.
Ben onun kalbinin en ücra köşelerinde beyaz bir gül goncasıyken, o gülü daha açılmadan soldurmaya gidiyordum. Ben o beyaz gülün üzerine katran dökmeye gidiyordum.
O şiir seven bir adamdı ama bilmiyordu, şiirden anlamayan bir kız olduğumu
İnsan kendi kokusunu alamaz derler ya, ben alıyorum. Senden sonra bir daha asla gül kokmadığımı, adım gibi biliyorum. Ve senden sonra hiç sevilmediğimi de.
İnsanlar değişiyor,diye konuştu.Peki neden kokuları aynı kalıyor ?
Benden af dileme.
İhanetin öyle büyük ki seni affedersem kendime ihanet etmiş olurum.
Arkamı döndüm, adım adım ondan uzaklaşırken aslında çiğnediğim taş zemin değil, onun güzel aşkıydı
O şiir seven bir adamdı ama bilmiyordu,şiirden anlamayan bir kız olduğumu
İnsanlar; yorgun biri için gürültü kirliğinden başka bir şey değillerdi.
”Meğer evi ev yapan duvarları tuğlaları değil, içinde yaşayan insanlarmış.”
”İnsan cebi boş olunca ölmüyordu da kalbi boş olunca ruh ölümü gerçekleşiyordu. Ruhum ölmüştü benim de bedenim ise hayatı yakaladığı yerden yaşamaya devam ediyordu.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir