Jerome Neu kitaplarından Gözyaşı Entelektüel Bir Şeydir kitap alıntıları sizlerle…
Gözyaşı Entelektüel Bir Şeydir Kitap Alıntıları
Sevgi kendisiyle birlikte bağlılığı ve yaralanabilirliği getirir. Bunlar da nefret için verimli zeminlerdir. Birisi bir başkasına ne kadar bağlıysa, hayal kırıklığı için o kadar çok imkan olur.
Kıskançlıkta yanlış olanın insanları nesnelermiş gibi görmeye itmesidir.
Doğamız neyi yapabileceğimize sınırlar koyar ve mutluluğumuzun koşullarını oluşturmada bir rol oynar.
Kişi kendisinin tüm psikolojik durumlarının üstesinden gelinemez otoritesi değildir
Gerçeği, sadece bütünüyle gerçeği bilmek her zaman en iyi şey değildir.
Yüzündeki kederin nasıl gittiğini fark ettiniz mi?
En trajik olan insanların ihtiyaç duyduğu şeyler hakkında yanılmasıdır
Başka insanların anlayışlarını düzeltmek isteyen insanların ilk görevi gerçekleri iyi anlamalıdır. Sona doğru, duruma karşı kendi ilgilerini belirlemeli ve kendilerini yanılgılara karşı daha duyarlı kılmalıdır
Sen hasta bir adamsın. Bunu biliyorsun. Durumunda sorunlar var. Öncelikle çok tehlikeli ahlaki ateş ve daha da kötüsü sürekli kahramanlık hezeyanlarına teslim oluyorsun. Sürekli senin dışında olan bir şeye hayran olmak istiyorsun.
Biyolojik bir bağ sevgi için gerekli değildir
Yalan üzerine kurulmuş bir mutluluğun yarattığı problem sadece yanıltıcı değil, aynı zamanda güvensizdir
Gerçekler mutluluk için gerekli midir?
O yaratıkla aynı çatı altında yaşadığını, onun ev dediği şeyin bir yalan üzerine kurulu olduğunu düşünür
Zincirlerini seven köle, istediğini alan ama yeteri kadar istemeyen bir tür hata yapar. Memnuniyetini, mutluluk sanarak hata yapar. Üretilmiş arzuların nesnelerini kovalayan insan da başka türlü hata yapar. Sahip olamadığı bir şeye ihtiyacı olduğunu sanarak yanılır ve ondan yoksun olduğunu düşünerek mutsuz olur
Memnuniyet sadece kişinin istediğini elde etmesiyse bir insan daha az istemesi sağlanarak memnun edilebilir
Bir insan ihtiyaç duyduğu şeye ulaşmadan, arzuladığı şeye ulaşabilir
İhtiyaçlar ve arzular arasındaki farkı anlamak meselenin genel farkındalığını kazanmak için ilk adımdır. İhtiyaçlar, özellikle biyolojik ihtiyaçlar nesnel ve verilidir. Neye İhtiyaç duyduğun genelde senin gerek duyduğunu, düşündüğünden bağımsızdır
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Huxley’in kitabındaki sakinleri, boş gülümseyişleriyle mutlu insanlardan çok memnun inekler gibidir. Memnuniyet ve mutluluk arasındaki fark belirtmeye değerdir
Ortalama bir insanı yaşam alanlarından arındırın onu aynı zamanda mutluluğundan da etmiş olursunuz
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Onun her şeyi senden elde ettiğini düşünerek çok mutluydun
Filozoflar hakikatin lehine bir önyargıya sahiptir ve yalnız değiliz
Psikanaliz tarafsız bir bilimsel araştırma değil bir terapidir. Amacı bir şey kanıtlamak değil sadece değiştirmektir. Ancak sonunda terapatik başarı bizim öncelikli amacımız değildir. Hastanın bilinçaltı isteklerini bilinçli bir şekilde anlayabilmesi için çalışırız.
Bir ritüel içsel bir duruma uyan ya da duyguları açığa çıkaran bir dışsal ifadeyi üretmeyi başardığı zaman bu duyguları ve hayatı güzelleştirebilir
Özel bir rol oynayan bir aktör için anlamsız olan şey tüm sistemin gözlemcisi ve analisti olan biri için çok daha yüksek bir anlama sahip olabilir
Yerlilerin anlamdırmaları yetmediği yerde yabancıların görüşleri özel anlamlar taşır
Bazen saçmalık karşısında gerekçeler gözünde tutulmaktansa sadece reddedilir
Tüm bu gözlemlerden çıkaracağımız sonuç, insanların düşmana karşı yalnızca düşmanca tepkiler göstermediği olmalıdır
İnsanlar yanlış bilincin mağduru da olabilirler
Bir mit kırılmış bir kemiği tedavi etmeyecek ve inanç bir aspirini doğum kontrol hapına dönüştürmeyecektir
İstemek yapmak değildir, yapmak da istemek değildir.
Komşusu tarafından ödünç aldığı tencereyi hasarlı olarak geri verdiği yönünde itham edilen adam gibi olmuştur. Davalı adam önce onu hasarsız olarak geri verdiğini, ikinci olarak ödünç aldığında tencerenin içinde bir delik olduğunu ve üçünkü olarak da komşusundan hiçbir zaman tencere ödünç almadığını iddia etti. Her cevap tek başına yeterli olabilirdi ama birlikte sunulduklarında her biri diğerlerini çürütür
Sorunların ardında düşünceler yatıyorsa bu durumda düşünceleri aydınlatmak bu sorunları çözmeye yardım edebilir
Tabu sadece eyleme değil düşünceye kadar uzanır
Sevginin belli türleri, güvenin belli türlerini de gerektirir. Güvenin belli türleri belli nedenleri göz ardı eder.
Her nesil ya eski nesille çatışarak ya da kaybettiği için üzülme gibi bir şey sayesinde kendi kimliğini edinmek zorundadır
Koşullara rağmen belli kayıpların önüne geçilemez ve belli eller temizlenemez
Tabular sorgulamaya gelmez. Nedenler, bilhassa neden oldukları için, sorguya yer verir.
Tabu eyleme olduğu kadar (fanteziler de dahil olmak üzere) belli düşüncelere de bir sınır çeker
Kim olduğumuz kimi ya da neyi, nasıl sevdiğimizle anlaşılır. Arzularımızın yapısı, iç ve dış baskılarla engellemelerden oluşan dünyada, başkalarıyla ve kendimizle yaşamayı öğrendikçe cinsel güdünün dönüşüm rotasında anlaşılır hale gelir
Sağlıklı olmak ve olgunlaşma gerçekte neyi, niçin istediğimizi bilmeyi gerektirir. Dahası, neyi istediğimiz neyi düşündüğümüze bağlı olduğundan, ne istediğimizi değiştirmek istersek, nasıl düşündüğümüzü de değiştirebiliriz
Cinselliğin amaçları işlevleri ve hedefleri de çok katmanlıdır. Salt bedensel ya da biyolojik işlev değildir. Belki de bilhassa sapınçlarla ilgili olarak ortaya çıkan koşullara atıfta bulunan özel bir durum söz konusudur
Cinsel doyumun psikolojik koşulları vardır. Cinsellik eylem olduğu kadar bir düşünce olayıdır.
Kişinin yaşayacağı sadece bir yaşamı vardır. Yaşadığı toplumun taleplerine direnmesi ya da onu terk etmesi kaçınılmaz olabilir. Böylece ötesini aramak zorunda kalır
Doğa ya da en azından insan doğası eğitim koşullarını içerir: her insan hayatta kalabilmek ve gelişebilmek için eğitilmek zorundadır. Elbette bir ölçü çeşitliliğe açıktır
Süresiz yaşayan yapma gül, çok kısa ömürlü olan ve güzelliği geçip giden canlı gülden daha iyi olabilir mi?
Genel sevgiyi tetikleyen unsur, kaçınılmaz olarak tükenen, güvenilmez ve kısa süreli olan fiziksel cazibedir
Seven bir kişinin sevdiği kişi önünde cesaretten yoksun olduğunu göstermekten utanç duyacağı için bir sevgililer ordusunun yenilemez olduğunu iddia eder
Zaman değişti
Aristoteles’in gururlu kişisi yarar sağlamayı bilen ancak kendisine yarar sağlamaktan utanan biridir, zira ilki yücelik, ikincisi bayağılık göstergesidir.
Neyin ilgi çekici olduğu kişinin neyi arzuladığına bağlıdır. Peki, arzular basitçe belirlenebilir mi ya da eleştirilebilir ve değiştirilebilir mi? Kuşkusuz arzular geliştirilebilir ve değiştirilebilir, zaten birçok reklam da bu olguya dayanır, arzuları yaratmayı ve biçimlendirmeyi hedefler. Arzular sonlandırılabilir de insan bağımlılıkla bile boğuşabilir farklı şartlandırma ar yanında başka teknikler de vardır
Bazen çok uzun sürede, çok az şey olur
Neticede insanlar karışık yapıdadır, dolayısıyla birilerini bir açıdan sevip başka bir açıdan onlardan nefret etmelerinde bir sorun yoktur.
Sevgi ve nefret toplumsal açıdan eşit değildir. Sevdiğimizi hemen kabul ederiz ancak nefret ettiğimizi hemen kabul etmeyiz. Bu yüzden nefret daha sık bastırılır ve gizli tutulur. Sevgi dünyada her zaman kendisine bir yer bulur
Sevgiyi farklı türlere ayırabiliriz oysa nefreti ayıramayız? Niçin?
Gurur hava atar, utanç saklanacak yer arar
Ne sadece sevebilir ne de nefret edebiliriz.
Ne yazık ki sevgi her daim bir haz ve nefret de her daim acı veren bir şey değildir
Bir şeyi kendimiz gibi sevdiğimizde elimizden geldiğince karşılıklı olarak bizi sevmesi için elimizden geleni yaparız
Toplumumuzda birçokları kıskançlığını davranışlarıyla açık etse de reddeder
Rüyamda olmana izin vereceğim, ben de seninkiler de olabilirsem
Birisi sizin fiziken içinizde olmasa da sizin bir parçanız olabilir
Birçok sevgi biçiminin ama özellikle de romantik sevginin temel işlevi sevilenin idealleştirilmesidir
Bebek annesinin yüzüne bakar, şanslıysa ve annesi kendinden geçmiş ya da kopuk değilse onda yansımasını görür
Memnun olmayı aramaz aşk,
ilgi de beklemez kendisine
Verir başkasına huzurunu aksine
Ve bir Cennet inşa eder Cehennem çaresizliğine
ilgi de beklemez kendisine
Verir başkasına huzurunu aksine
Ve bir Cennet inşa eder Cehennem çaresizliğine
Şakımıştır küçük bir Toprak Parçası’nı Sığırların ayaklarına yapışmış olan
Ama bir de deredeki Çakıl’ı
Metrelerce şarıldamaya şahit olan.
Sadece memnun olmayı arar aşk
Tadına müptela etmeyi başkasını
Keyiflenir başkasının huzurunu yitirmesinden
Ve bir Cehennem inşa eder Cennet’in öfkesine
Odak noktası yeniden insan ilişkileri ve sevgi ile sınırlayalım: Kıskançlık sevgi yoksunluğunun bir işareti de olabilir
İnsan ancak fazlasıyla değer gören bir şeyi kıskanır
Kadına sanki değersiz ve çöpmüş gibi davranırken birisi ona açgözlü bir şekilde baktığında kıskançlık krizine girerek efelenen belalı birini düşünün. Bu adamın yitirmekten korkarken, korktuğu bu yitirişin düşkünlükle bir ilgisi yoktur. İlişkide değer verdiği şey kendi egemenliği ya da egemenlik görüntüsüdür. Onu tehdit eden herhangi bir şey onun erkekliğini tehdit etmiş olur. İçerilen yitirme korkusu, buradaki durumun kıskançlık olarak sayılmasına yeterli olabilir ancak ben bunun bozulmuş ve türetilmiş yani patolojik bir durum olduğunu belirtmek isterim.
İnsanlar eşya değildir, sahip olunamazlar. Düşkünlük istence tabi değildir, yükümlülük kabul etmez
Sadece kendisini seven birisini sevmeyi seçen biri doğası gereği kıskançlığa meyli besleyen bir durum meydana getirir
Sevgileri temelde fiziksel cazibeye dayanıyorsa yirmi yıllık birliktelikleri bir anlaşma üzerine kurulu demektir. Geçmişleri bir yüktür. Yükümlülükler yaratır.
Sevgi, değişimle karşılaştığında değişmeyen sevgidir
Nitelikler insana uymayacak bir şekilde değişkendir. Bizler mevcut vasıflarımızın toplamının çok daha fazlasıyız. (Bunun için bizim saklı ve gizli ya da ulaşılmaz ve bilinçliliğin boş merkezi olmamız gerekmiyor.)
Sevgi, dilek nesnesi değildir, talep üzerine verilmez.
Kıskançlığın merkezinde korku vardır, bihassa yitirme korkusu.