İçeriğe geç

Gözün Hikayesi Kitap Alıntıları – Georges Bataille

Georges Bataille kitaplarından Gözün Hikayesi kitap alıntıları sizlerle…

Gözün Hikayesi Kitap Alıntıları

Çok genel olarak ortaya koyalım: Sanat (ve sanat yapmak) bir bilinç biçimidir; sanatın malzemeleri, bilinç biçimlerinin çeşitliliğidir. Sanatın bu malzemeleri kavrayışı, toplumsal kişiliğe ya da psikolojik bireyselliğe üstün gelen aşırı bilinç biçimlerinde bile, hiçbir estetik prensiple dışlayıcı olarak anlamlandırılamaz.
Oedipus gibi, bilmeceyi çözdüm: Kimse bunu benden daha derinlemesine sezemez.
Başkalarına evren dürüst gibi görünür
Bu kadar korku seni yazgılı kılıyor..
Dürüst insanlara, gözleri kör edildiği için dürüst gibi görünür evren
Her şey olup biterken sanki bu dünyayı terk ettiğim duygusu içindeydim.
Buralar kötü, insan acı çekiyor
Ölümün kaçınılmazlığını hissetmek
Eğer birisi çıkıp bana ölenin aslında ben olduğumu söyleseydi pek şaşırmazdım bu işe, olaylara öylesine yabancılaşmıştım.
Genellikle, insanlar ”tensel zevklere ” yalnızca tatsız tuzsuz oldukları zaman hoşgörüyle bakarlar..
Kendisine işemek sözcüğünün aklına neler getirdiğini sorduğum zaman yanıtladı: Yok etmek, gözleri bir jiletle çizmek, kırmızı bir şey, güneş..
Bezginliğime rağmen, hayatımın bir anlam kazanması gerektiğini ve yalnızca arzulanabilir olarak tanımlanan belirli olaylar gerçekleştiği zaman bunun olabileceğini fark ettim.
”iki gerçeklik arasındaki ilişkiler ne kadar uzak ve doğru olursa, imge o kadar güçlü olur ”
İhlal eden sadece kanunu çiğnemez. Diğerlerinin gitmediği yere gider ve diğerlerinin bilmediği şeyi bilir..
Herkes, en azından düşlerinde, birkaç saat, gün ya da yaşamının daha uzun dönemleri için pornografik imgelem dünyasında yaşamıştır; fakat sadece yerleşikler fetişleri, andaçları, sanatı yapar. Kişinin ihlalin şiiri olarak adlandırabileceği bu yöntem de bilgidir. İhlal eden sadece kanunu çiğnemez. Diğerlerinin gitmediği yere gider ve diğerlerinin bilmediği şeyi bilir.
“Birtakım olayları arzu edilebilir saydığım ölçüde yaşamımın anlamı olacaktı.”
Edebiyatın konusunun insanların birbirleriyle ilişkileri, onların karmaşık duyguları ve duygulanımları olduğu; pornografinin ise tam aksine tam tamına oluşturulmuş kişilere dudak büktüğü, güdüler ve onların geçerlilikleri sorununa ilgisiz kaldığı ve sadece kişiliksiz organların nedensiz, yorulmak bilmez alışverişlerini rapor ettiği savıdır.
Yoksulluk beni eziyordu, içsel ironi ise yanıtladı; ”Bu kadar korku seni yazgılı kılıyor.
Babam, annemi bana gebe bıraktığı zaman kör olduğu için, gözlerimi Oedipus gibi parçalayamıyorum.
Böyle anıların içinde asla kaybolma; zirâ onlar uzun bir süre önce üzerimdeki duygusal önemlerini kaybettiler.
Yok etmek, gözleri bir jiletle çizmek, kırmızı bir şey, güneş.
Ayağa kalk diye buyurdu Sir Edmond, girl’le sevişeceksin .
Güneşten, susuzluktan ve azgın cinsellik duygulardan üçümüzün de yüzü buruşmuş, içimizdeki öğelerle artık uyuşmayan bu üzgün ve hırçın yozlaşmayı paylaşıyorduk.
Simone, Marcelle’in kendini asmasından sonra adam akıllı değişmişti. Gözleri dalıp dalıp gidiyordu, başka bir dünyada yaşıyor gibiydi.
Ama artık hiç kuşku yoktu: Tensel zevkler denen şeyden hoşlanmama nedenim yavan olmaları değildi. Ben herkesin pis bulduğu şeylerden hoşlanıyordum.
Genellikle tensel zevkler den yavan olmaları koşuluyla tat alınır.
O yaşta bile sert bir yüze sahip olduğumdan, ben de onu korkutuyordum.
Bana sevgiyle bakıyordu; sessiz sevincim onu duygulandırmıştı sanki.
Giyinik insanlardan oluşan gerçek dünyayı terkettiğimizden bu yana geçen zaman o kadar uzakta kalmıştı ki erişilemez gibi görünuyordu.
Bize çok uzun gelen bir süre geçti; sonra odasında ışıkları yakıp temiz havayı solumak üzere aniden pencereye geldi ve denize doğru bakmaya başladı.
Simone’u ilk kez kendi utanmazlığından başka bir şey için kaygılanmış görüyordum.
Yavaş yavaş, kendimi öldürme düşüncesi şekillendi kafamda. Sonunda tabancayı elime aldığımda umut ve umutsuzluk gibi sözcüklerin anlamlarını yitirmiştim.
Bu oyun sırasında annesine yakalandık, ama son derece yumuşak bir kadın, örnek bir yaşam sürmüş olmasına karşın, bizi ilk kez yakaladığında tek kelime etmeksizin oyunumuza seyirci kalmakla yetindiğinden kendisini fark etmemiştik.
Üçümüzün de bedenleri hoyratça bir taşkınlıkla coşmuştu.
benim sefahat tercihim, sadece bedenimi ve düşüncelerimi kirletmekle kalmıyor, onunla birlikte hayal edebileceğim her şeyi, yani yalnızca bir dekor olan engin, yıldızlı gökyüzünü de kirletiyordu.
Gözleri dalıp dalıp gidiyordu, başka bir dünyada yaşıyor gibiydi. Her şey canını sıkıyormuş gibi görünüyordu. Bu hayata giderek daha ender yaşadığı, ama eskisinden çok daha şiddetli orgazmlar sayesinde bağlı kalıyordu yalnızca. Vahşilerin kahkahaları uygar insanlarınkinden ne kadar farklıysa mesela, bu orgazmlar da normal, bildiğimiz zevklerden o denli farklıydı.
Bana ölmüş olduğumu söyleseler bile şaşmazdım. Bu olaylar bana öylesine yabancı geliyordu.
Dürüst insanlara, gözleri kör edildiği için, dürüst gibi görünür evren.
Burası kötü, insan acı çekiyor.
Bezginlik içinde, her şeye karşın yaşamıma bir anlam yükleme zorunluluğu hissettim. Birtakım olayları arzu edilebilir saydığım ölçüde yaşamımın anlamı olacaktı.
“Tensel zevkler” olarak bilinen şeyle ilgilenmiyordum çünkü gerçekte bunlar tatsız tuzsuzdu; yalnızca “iğrenç” olanla ilgileniyordum.
bezginliğime rağmen, hayatımın bir anlam kazanması gerektiğini ve yalnızca arzulanabilir olarak tanımlanan belirli olaylar gerçekleştiği zaman bunun olabileceğini fark ettim.
Ölümün kaçınılmazlığını hissetmek
Hiç kimse pornografilerin varlığını kabul etmeden -en azından üç tane vardır- ve onları teker teker haklarını vererek ele almadan önce, pornografi üzerine tartışmaya girişmemelidir
Dürüst insanlara, gözleri kör edildiği için dürüst gibi görünür evren.
Herkes (en azından fantezi olarak) fiziksel zalimliğin erotik çekiciliğini, şeytani ve tiksindirici olanın erotik baştan çıkarıcılığını duyumsamıştır..
Sadece, alışılmadık şeyler yapmak için her fırsatı değerlendiriyorduk. Ar damarımız çatlamamıştı -tam aksine-; bir şeyler, bizi mümkün olduğu kadar çabuk hem ardan hem de arsızlıktan kurtulmak için zorluyordu.
Pek çok insan kendi duygularına galip gelmeye çalışır; zevke karşı alıcı olmak isterler ama “korku”yu kendilerinden uzakta tutarlar.” Bataille’a göre bu budalacadır, zirâ korku çekiciliği” pekiştirir ve arzuyu ateşler.
Genellikle, insanlar “tensel zevklere” yalnızca tatsız tuzsuz oldukları zaman hoşgörüyle bakarlar.
Genellikle, insanlar “tensel zevklere” yalnızca tatsız tuzsuz oldukları zaman hoşgörüyle bakarlar.
Dürüst insanlara, gözleri kör edildiği için, dürüst gibi görünür evren.
İçsel bir şaşkınlık duygusu beni tüketiyor.
Her şey olup biterken sanki bu dünyayı terk ettiğim duygusu içindeydim.
O, acının yolunda kaybolmuştur artık. Bu hiçbir şekilde erotik bir haz değildir, ondan çok ötedir. Ama bu sonuçsuzdur. Ne de mazoşistiktir ve bu coşku, düş gücünün adamakıllı ötesindedir; her şeyi geride bırakır. Ancak, temeli yalnızlık ve hiçliktir.
“Tensel zevkler” olarak bilinen şeyle ilgilenmiyordum çünkü gerçekte bunlar tatsız tuzsuzdu; yalnızca “iğrenç” olanla ilgileniyordum.
Diğerleri için evren, doğru, düzenli ve namusludur çünkü namuslu insanların gözlerine mil çekilmiştir. Bu nedenledir ki, şehvetten korkarlar.
İnsana bir yandan acı veren, bir yandan da son derece estetik duran cansız bedenin yarattığı aşırı ürküntü ve umutsuzluk, bizim birbirimize bakarken hissettiğimiz duygulara eşitti.
Hiç kuşkusuz, pek çok insan cinsel açıdan saplantılı bilincin prensipte, edebiyata sanat biçimi olarak girebileceğinde anlaşır. Arzu üzerine edebiyat mı? Neden olmasın?
Pornografinin ve edebiyatın ortak en dışlayıcı tanımları dört ayrı sava dayanır. Bunlardan biri, “pornografik eserler, onu cinsel olarak coşkulandırmayı önererek okuyucuyu hedef alır” diyen en uçtaki dar kafalı açı, edebiyatın karmaşık işlevinin antitezidir.
Tanrı olmak; çıplak, güneş gibi, yağmurlu bir gecede, bir tarlada, kırmızı, kehânetsel bir fırtınanın azimetiyle gübrelenerek, yüzü çarpılarak, parçalanarak, gözyaşları içinde, olanaksız olarak: “Benden önce kim azametin ne olduğunu biliyordu?”
Buralar kötü, insan acı çekiyor
Burası kötü, insan acı çekiyor
Dünyadaki ya da gökteki hiç kimse, babamın şiddetli ölüm korkusuyla ilgilenmedi.
Tanrım, sesin derinliğinde

cesedin kanı ne kadar da hüzünlü.

İnsanların, bilincin en uç köşelerine doğru tehlikeli girişimlerde bulundukları zaman, bunu akıl sağlıklarının yani insanlıklarının pahasına yaptıkları pekâlâ bilinir. Fakat insanlık derecesi ya da sıradan yaşama ve davranışlara uygun insanî standart sanata uygulandığı zaman galiba yanlış yere konur, aşırı basitleştirilir.
Sanat (ve sanat yapmak) bir bilinç biçimidir; sanatın malzemeleri, bilinç biçimlerinin çeşitliliğidir. Sanatın bu malzemeleri kavrayışı, toplumsal kişiliğe ya da psikolojik bireyselliğe üstün gelen aşırı bilinç biçimlerinde bile, hiçbir estetik prensiple dışlayıcı olarak anlamlandıramaz.
Giyinik insanlardan oluşan gerçek dünyayı terk ettiğimizden beri geçen zaman öylesine uzaktı ki, erişilmez gibi geliyordu bana. Bu kişisel sanrımız artık belki de insan toplumunun tüm kabuslarıyla aynı sınırsızlıkta, örneğin yeryüzü, gökyüzü ve atmosferle birlikte genişliyordu.
Buralar kötü, insan acı çekiyor
Bana ölmüş olduğumu söyleseler bile şaşmazdım. Bu olaylar bana öylesine yabancı geliyordu.
‘Kimi kez, babamın kör gülümsemesinde nasıl da “tüyler ürpertici bir gurur” var!’
Tanrım, sesin derinliğinde
cesedin kanı ne kadar da hüzünlü.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir