İçeriğe geç

Görkemli Dünya Kitap Alıntıları – Hermann Hesse

Hermann Hesse kitaplarından Görkemli Dünya kitap alıntıları sizlerle…

Görkemli Dünya Kitap Alıntıları

Ölmek yaşamaktan çok daha iyi.
Yakında, çok yakında sessizlik gelecek
Ben de dinleneceğim ve üzerimde
Ağaçların güzelim yalnızlığı hışırdayacak
Ve burada bile kimse beni bilmeyecek
Şarkılar üzüntü dolu, fakat üzüntü sadece bir yaz bulutudur, arkasında güven ve güneş vardır.
Kendine güven başlangıçtır.
Hiçbir şey istemiyorum, hiçbir şeyin özlemini duymuyorum.
Katıksız acı, kişiyi şiddetli yapar.
Sen benim dünyayı sevmemi mümkün kılıyorsun!
Ah! O an seni ne kadar çok sevmiştim!
Yalnızım ve yalnızlığımdan acı duymuyorum.
Kalbimde artık bahar yok.
Kurtuluşa giden yol ne sağa ne sola, kalbinizin ta içine gider ve tanrı yalnız oradadır ve barış yalnız oradadır.
Yaşamımın yarısını onun yaşamını yaşamaya çalışarak geçirdim.
Dünya üzerinde hiçbir şey sınırlardan daha tiksinti verici, daha aşağılık olamaz.
“Dünya üzerinde hiçbir şey sınırlardan daha tiksinti verici, daha aşağılık olamaz.”
İnanmamız gereken Tanrı bizim içimizdedir.Kendisine hayır diyen kişi Tanrıya evet diyemez.
Ağaçlar bir çeşit tapınaktır.Kim ki onlarla konuşmayı ve onları dinlemeyi becerir, gerçeği öğrenebilir. Onlar öğretilerden ve kurallardan bahsetmezler, titizce yaşamın eski yasasını anlatırlar.
Hiçbir şey güzel ve sağlam bir ağaçtan daha kutsal ve ibret verici olamaz.
Dünyanın hasta kalbi çarpmaya devam ediyor. Bu büyük, hassas yüreği, çayırda, bir kulağımız yere dayalı, uzanarak, köprüde suya eğilerek ya da uzun uzun parlak gökyüzüne bakarak dinleyebiliriz ve bu kalp çocukları biz olan annenin kalbidir.
Kurtuluşa giden yol ne sağa ne sola, kalbinizin ta içine gider ve tanrı oradadır ve barış yalnız oradadır.
Dünya üzerinde hiçbir şey sınırlardan daha tiksinti verici, daha aşağılık olamaz.
Fakat dünyanın bütün suları birbirini bulur. Kutup denizleriyle Nil nehri bulutların nemli uçuşlarında birbiriyle buluşur.
Eğer benim gibi, ülkeler arasındaki sınırlardan nefret edenlerin sayısı çok olsaydı, bundan sonra ne savaş ne de ablukalar olurdu.
Yakında, çok yakında sessizlik gelecek
Ben de dinleneceğim ve üzerimde
Ağaçların güzelim yalnızlığı hışırdayacak
Ve burada bile kimse beni bilmeyecek
Benim yolum birçok yanlış ve acılardan, kendi kendime acı vermekten, adamakıllı aptallıklardan ve aptallıklar ormanından geçer.
Dünyevi zevkler ne kadar yavan! Yarın tekrar uyanmak, yemek yemek ve yaşamak ne kadar korkunç. Öyleyse neden yaşanır? Biz niye böyle aptalca iyi tabiatlıyız? Çok daha önceleri niye göle atlamadık.
Ah ne kadar güzel ve kutsal
Düş kurmak ve tatmin olmak
Hiçbir şey istemiyorum, hiçbir şeyin özlemini duymuyorum
Sadece çocukluğumun seslerini mırıldanıyorum
Ve düşlerin sıcak güzelliğinde
Şaşkınca evime varıyorum.

Yüreğim, ne kadar parçalandın
Ne kutsal toprağı sürmek körcesine
Hiçbir şey düşünmemek ve bilmemek
Sadece nefes almak ve hissetmek.

Sessizlik, barış ve bir orta sınıf yaşamı istiyorum. Güzel yatakların, bir bahçe kanepesinin, iyi bir mutfağın kokusunun, çalışmak için tütünün ve eski kitapların özlemini çekiyorum.
Defalarca hissediyorum.
Yaşlı ya da genç olmam ne fark eder:
Gecede bir dağ dizisi,
Balkonda sessiz bir kadın,
Ay ışığında yavaşça kıvrılan beyaz bir sokak,
Yüreğimi, özlemiyle bedenimden ayırıyor.

Ah yanan dünya, ah balkondaki beyaz kadın,
Vadide havlayan köpekler, uzaklara kaybolan tren
Yalancıydınız hepiniz, beni kötü aldattınız.
Sizler hâlâ benim tatlı düşüm ve serabım olarak
sonuçlanıyorsunuz.

Onun sevgisiyle kendimi yitirmiştim.
Ah! O an seni ne kadar çok sevmiştim! Tekrar on sekiz yaşındaydım.
uzak yerleri sevdiğimi herkese anlatma özlemi ve mutluluğu kayboldu. Kalbimde artık bahar yok.
Ben yaşamı içimde titrerken, dilimde, ayak tabanlarımda, arzularımda veya acı çekişimde hissediyorum. Ben ruhumun yüzlerce şekilde hareket edebilen, arayan bir şey olmasını istiyorum.
Şiir kuşkulu göründü. Ev dar geldi. Ulaştığım hiçbir amaç, amaç değildi. Her patika, her yol bir sapmaydı. Her dinleniş yeni özlemleri doğurdu.
İzleyeceğim sapmalar ve arzular hala beni hayalkırıklığına uğratacak. Bir gün her şey anlamını ortaya çıkaracak.
Orası zıtlıkların olduğu yerdir, Nirvana’dır. İçimde özlem duymanın sevgili yıldızları hala yanıp tutuşuyorlar.
Seni daha önce kimin sevdiği fark etmez. O seni benim sevdiğimden daha fazla sevememiştir.
Acaba gerçek olarak ele aldığım her şey sadece dışarı atılmış bir şekilde iç dünyamın yansıması mı?
Ben nefreti hak eden kişiyim.
Ölmek yaşamaktan çok daha iyi. Bu melankoli, bir saldırı gibi zaman zaman geliyor başıma. Hangi aralıklarla olduğunu bilmiyorum. Gökyüzümü yavaşça kara bulutlar kaplıyor. Kalpte bir huzursuzluk başlıyor.
Dünyevi zevkler ne kadar yavan! Yarın tekrar uyanmak, yemek yemek ve yaşamak ne kadar korkunç. Öyleyse neden yaşanır? Biz niye böyle aptalca iyi tabiatlıyız? Çok daha önceleri niye göle atlamadık.
Ben kendimi rahipler, gezginler, kadın aşçılar, katiller, çocuklar, hayvanlar ve daha bir sürü şey olarak, kuşlar, ağaçlar olarak düşlemek istiyorum. Bu benim için gerekli, yaşamam için gerekli ve eğer bir gün bu olasılıkları kaybedersem ve dedikleri gibi gerçeğe mahkum olursam ölmeyi yeğ tutarım.
Sık sık gerçeğin korkutucu yolunu denedim,
Geçerli olan şeyler; meslek, yasa, moda, maliye.
Fakat düş kırıklıklarına uğramış ve özgür bırakılmış olarak
Diğer tarafa, düşlerin yanına ve kutsanmış aptallığa yalnız başıma kaçtım.
Ölmek yaşamaktan çok daha iyi. Bu melankoli, bir saldırı gibi zaman zaman geliyor başıma. Hangi aralıklarla olduğunu bilmiyorum. Gökyüzümü yavaşça kara bulutlar kaplıyor. Kalpte bür huzursuzluk başlıyor.
Dünyevi zevkler ne kadar yavan! Yarın tekrar uyanmak, yemek yemek ve yaşamak ne kadar korkunç. Öyleyse neden yaşanır? Biz niye böyle aptalca iyi tabiatlıyız? Çok daha önceleri niye göle atlamadık.
Sık sık gerçeğin korkutucu yolunu denedim,
Geçerli olan şeyler; meslek, yasa, moda, maliye
Fakat düş kırıklıklarına uğramış ve özgür bırakılmış olarak
Diğer tarafa, düşlerin yanına ve kutsanmış aptallığa yalnız başıma kaçtım.
Eğer benim gibi, ülkeler arasındaki sınırlardan nefret edenlerin sayısı çok olsaydu, bundan sonra ne savaş ne de ablukalar olurdu. Dünya üzerinde hiçbir şey sınırlardan daha tiksinti verici, daha aşağılık olamaz.
Kalbine evet diyerek
(Sabaha bu sökmeyecek)
Geçmiş acılardan
Oyun oynar gibi bir şiir ör.
(…) yaşamı ancak bir görev olarak algılayabilir [anlayabilir] ve sevebilirdim.
Belki bir gün yolculuk için yeterli uzaklığa varacağım ve uzaklıklar ruhumun bir parçası olacak, böylece onların şekillerini içimde taşıyacağım, onları harfi harfine gerçekleştirmem gerekmeyecek. Belki bu içimdeki gizemli evi bulacağım ve bundan böyle bahçeler ve küçük kırmızı evlerle flört etmeme gerek kalmayacak. İşte bu, kendimle evde olmak.
kendi iç dünyamın benzerini gördüm bu gökyüzünde
Ve böylece tanrının ışığı
Binlerce biçimde
Hep birlikte yaratılır ve şekillenir.
Ve biz onu güneş olarak el üstünde tutarız.
Biz büyüklerin bir palyaçodan farkı yok!
Şarkılar üzüntü dolu, fakat üzüntü sadece bir yaz bulutudur, arkasında güven ve güneş vardır.
Ah zevklerle neşelenen dünya
Sonunda basıl beni yorgunluğunla
Dolduruyorsun.
Ve beni sarhoş ediyorsun.
Bugün parlayan ne varsa
Yakında sönecek
İnanmamız gereken tanrı bizim içimizdedir. Kendisine hayır diyen kişi tanrıya evet diyemez.
Ben özgür bir ruhtum ve biliyordum ki dindarlık ruhun bir hastalığıdır.
Sen fırtınada bir kuşsun. Bırak rüzgar essin. Bırak seni yönlendirsin.
Dünyevi zevkler ne kadar yavan! Yarın tekrar uyumak, yemek yemek ve yaşamak ne kadar korkunç. Öyleyse neden yaşanır?
Ben tanrının içimde olduğuna inanıyorum.
Ağaçlar bir çeşit tapınaktır. Kim ki onlarla konuşmayı ve onları dinlemeyi becerir, gerçeği öğrenebilir.
Çoktandır dışımdaki parlaklıktayım
Başkaca bir yere gidememeye
Kendi ruhumda evimde olmaya
Ben bu kargaşaya alışık değilim
Aksırdığımda bir fırtına olur, nefes alışımla karlar erir, şelaleler dans ederdi. Öldüğümdeyse tüm Dünya ölürdü.
Bir rahip ya da sokak serserisi olmamın yaşamla ne ilgisi var? Birkaç derin konunun dışında benim için hepsi bir. Ben yaşamı içinde titrerken, dilimde, ayak tabanlarımda, arzularımda veya acı çekişimde hissediyorum. Ben ruhumun yüzlerce şekilde hareket edebilen, arayan bir şey olmasını istiyorum. Ben kendimi rahipler, gezginler, kadın aşçılar, katiller, çocuklar, hayvanlar ve daha bir sürü şey olarak, kuşlar, ağaçlar olarak düşlemek istiyorum. Bu benim için gerekli, yaşamam için gerekli ve eğer bir gün bu olasılıkları kaybedersem ve dedikleri gibi gerçeğe mahkum olursam ölmeyi yeğ tutarım.
Sık sık gerçeğin korkutucu yolunu denedim.
Geçerli olan şeyler; meslek, yasa, moda, maliye.
Fakat düş kırıklıklarına uğramış ve özgür bırakılmış olarak
Diğer tarafa, düşlerin yanına ve kutsanmış aptallığa yalnız başıma kaçtım.
Bir gün yaşantımı değiştiren ve beni sık sık üzüntüye boğan şeylerden hiçbir kalıntı kalmayacak. Bir gün son yorgunlukla birlikte barış geri gelecek ve ana toprak beni geri alacak. O son olmayacak, sadece yeniden doğum için bir yol, eski ve solmuş olanın yok olduğu bir yıkanış, uyuklama olacak ve orada genç ve yeni olan soluk almaya başlayacak.
Savaş ve sorumluluk, ayrılmak ve geri dönmek zorunluluğu, şu kırmızı kağıtlar, yeşil kağıtlar, ekselanslar, bakanlar, generaller, bürokratik daireler. Ne kadar inanılmaz ve gölgeli bir dünyaydı o, hâlâ da devam ediyor, hâlâ toprağı zehirleyecek kadar güçlü, şu küçük gezgini, suluboya ressamını, beni, barınağımda yakıp kül etmek için çağıracak trampetlere sahip hâlâ.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir