İçeriğe geç

Gönül Sohbetleri Kitap Alıntıları – Ömer Tuğrul İnançer

Ömer Tuğrul İnançer kitaplarından Gönül Sohbetleri kitap alıntıları sizlerle…

Gönül Sohbetleri Kitap Alıntıları

Ben yârimi tenhâ severim.
Ebû Cehillerin de Ebû Bekirlerin de varisleri dünyada tükenmez. Allah bizi kendi rızâsına uygun ameller işlemeye muvaffak kılsın, gönlümüze kendi rızâsına uygun emeller nasip etsin.
Efendimiz (sav) evveldir, âhirdir. Bu âlem onunla başladı, onunla biter.
Bu âlem buldu sende bidâyet yâ Resûlullah
Yine sende olur nihâyet yâ Resûlullah
Âdem’le şeytanı ayıran en önemli unsur, Hz. Âdem’in o zellesinden dolayı kabâhati kendi üstüne alıp; Ya Rabbi, ben nefsime zulmettim beni affet, Sen bize merhamet et demesi, şeytanın ise Beni sen azdırdın diye isyan etmesidir.
Ben bana küfredeni affedebilirim. Efendimiz (sav) hakkında konuşanı ise affetmem. Kim olursa olsun. Çünkü Efendimiz ümmete emanettir. Ne diyor Allah kitabında? Müminler için Resûlüm kendi nefslerinden daha yeğdir ve onun zevceleri müminlerin anneleridir.
Ne diyor âyette Allah?
Müslümanlar birbirine karşı mütevazi, kâfire karşı izzetli olurlar
Hz. Mevlânâ’nın kendisine selâm veren bir papaza daha fazla ve daha uzun bir müddet eğilmesini kimse anlamadığı gibi. Papaza niye bu kadar eğiliyorsun diye kafa tutuyorlar. Ben Muhammedî’yim, tevazuda papazdan daha mı aşağı kalayım. O bana eğilerek selâm verdi. Ben daha çok eğilirim diyor.
Mürşid, el öptüren adam olarak tanıtılmaya çalışılıyor. Hiçbir mürşid elini uzatmaz, mürşid elini çeker, ama mürid muhabbetinden öper.
Benim ümmetimin âlimleri benî İsrâil’in peygamberleri gibidir diye de bir hadîs vardır.
Allahsız bir düşünce olamaz. Müslüman böyle bir şey düşünemez.
Kul tedbîrle mükelleftir. Ben iki tane ikiyi yan yana koydum, muhakkak neticesi dört olacak diyemezsin. Sen iki tane ikiyi yan yana koymakla mükellefsin. Allah onu dört mü yapar, sekiz mi yapar, bir mi yapar onu bilemeyiz biz.
Adı üzerinde; dûn aşağılık demektir, dünya aşağılıkistan demektir. Kelime mânâsı bile böyle.
Sevdâ ayıp bir şey değildir ki. Davranış biçimi ayıptır, duygu ayıp değildir. Ben sana sevdâlanırım ama adam gibi yaşarım sevdâmı.
Şerîatsız tarîkat bâtıldır.
Aklı inkâr etmek bir deliliktir. Fakat aklın her şeye yeteceğini zannetmek daha büyük deliliktir.
Senin çocuğuna karşı sadece Allah’ın ve Resûlü’nün emrettiği şekilde terbiye vs. görevlerin vardır. Çocuk senin değildir. Sen bile senin değilsindir. Çocuk nereden senin oluyor.
Cenâb-ı Hakk’ın günah diye tâbir ettiği meseleler seni zarardan koruyacak meselelerdir. Bu zararlar hem dünyevîdir, hem ebedîdir. Ne kadar çok söz dinlersen o kadar az zarar görürsün. Ne kadar az söz dinlersen o kadar çok zarar görürsün.
Allah inâyet etmezse Resûlullah şefaat etmez, Resûlullah şefaat etmezse evliyâ himmet etmez.
Allah göz vermiş, göze de kapak vermiş. Kaymasın.
Yani dağ başında evliyâ olmanın âlemi yok.
Sen Allah’tan râzı olursan Allah da senden razı olur.
Eli kârda gönlü yârda.
Çünkü dervişlik günlük hayattan kopmak değildir.
Her şey verdikçe azalır; muhabbet ve ilim verdikçe çoğalır.
Nakşı görüp nakkâşı sevmemek, resmi görüp ressamı sevmemek mümkün değildir. Mahlûku görüp Hâlık’ı sevmek meselesidir. Bu mahlûku sevmeden Hâlık sevilemez.
Dünyadaki ilk ölüm hadisesi bir cinâyettir. Buradan belli dünyanın ne olduğu..
Olduk diyenler sadece kuru iddia sahipleridir. Olduğuna ahâlinin inandığı büyük zevât-ı kirâmın hiçbirisi böyle yapmamıştır. Hz. Abdülkâdirler, Hz. Mevlânâlar, daha yakın zamanda Hacı Bayram-ı Veliler, Aziz Mahmud Hüdâîler hiçbirisi böyle yapmamıştır.
Resûlullah Efendimizi (sav) sevmeyenler onu tanımayanlardır. Tanıyıp da sevmeyene rastlamadım. Ne tarihte ne de günümüzde..
Sadece akıl, olmaz; sadece gönül, olmaz; sadece kalp, olmaz. Allah hiçbir şeyi sadece yaratmamış. Yaratılış hikmetine muhaliftir. Her şeyin bir hududu vardır.
Dünyada ne kadar sapıklık varsa, aşırılıktan kaynaklanır.
Hem fikren hem bedenen..
Ama zaten gönül meseleleri akılla çözülecek meseleler değildir.
Kalb sahipleri değil ama gönül sahipleri, sözsüz ve sessiz de sohbet ederler.
Akılsız gönülde olmaz.
Akılsızlık başka bir şeydir, akla akılla vedâ etmek başka bir şey.
Gönül gönüldür olsa da göğsünde bir kahbenin
O’nu yıkan, gitmesin tavâfına Kâbe’nin
Kâbe bünyad-ı Halîl-i Âzerest
Dil, nazargâh-ı Celîl-i Ekberest
Gönül ve aşk meselelerinde akıl, bataklığa düşmüş eşek gibidir, çırpındıkça daha da batar.
Çünkü bildin mü’minin kalbinde Beytullah var
Niçin izzet etmedin ol evde ki Allah var
Her ne var, Âdem’ de var, Âdem’den iste Hakk’ı sen
Olma iblis ü şakî Âdem’de sırrullah var
Ez-sohbet-i dervişân, bûy-i Muhammed âmed
Dervişlerin sohbetinden Muhammed (sav) kokusu gelir.
Gönül, Çalabın tahtı
Çalab, gönüle baktı
İnançlar tartışılmaz. İlim tartışılır, inanç ilim değildir.
Kendi tarihimize bakarsak,otuz altı Osmanlı padişahı içinde dediğim dedik üç tanesinin ismi söylenir. Biri Fatih Sultan Mehmed Han, biri Yavuz Sultan Selim Han, biri 4.Murat Han. Diğerlerinin istedikleri olmamıştır. Evlenmelerine varıncaya kadar karışılır.Adet değildir efendim, usul değildir padişahım, hükme aykırıdır, vs. diye her şeylerine karışılmıştır.
Vida sıkarak olmaz, gönül alarak olur. Efendimiz vida mı sıktı? Efendimizin hal ve harekatına, davet tarzına çok dikkat etmek lazımdır. İhtiyat tedbirleri, insanları sıkıp o dairenin haricine çıkarıyor. Ve bütün bu işi yapanlar da mes’uldürler. Gevşeklik değil, belli bir serbestlik. Onun ölçüsü ve tartısı ne? İlim ve aşk. Ne yalnızca aşkla olur(o zaman laubalilik başlar), ne de sade ilimle olur (o zaman katılık başlar) ilimle aşk beraber olur.
Ama ben, bana verilen kabın tamamını doldurmakla mükellefim. Kabım dolduktan sonra dışarıya taşarım. O zamana kadar, kabım dolana kadar bütün aldığım bilgiler kabın içinde kalır. Bana aittir. Taşmaya başladığı zaman etrafa verebilirim. Taşmadan, kabı çevirerek döktüğümde dibindeki tortuyla dökülür. İşte cahillerin konuşmaları böyledir. Tortudur.
Aklı inkar etmek bir deliliktir. Fakat aklın her şeye yeteceğini zannetmek daha büyük deliliktir.
Kul tedbir alır Allah takdir eder.
Allah göz vermiş, göze de kapak vermiş. Kaymasın. Yani dağ başında evliya olmanın alemi yok.
Gönül gönlüdür olsa da göğsünde bir kahbenin
Onu yıkan , gitmesin tavafina Kâbenin
Kâbe Bünyad-ı Halil-i Azerest
Dil , nazargâh-ı Celil-I Ekberest
Dünyadaki ilk ölüm hadisesi bir cinayettir. Buradan belli dünyanın ne olduğu
Ömer Tuğrul İnançer: – Tarhana sever misin? Serdar Tuncer: – Severim efendim. Ömer Tuğrul İnançer: – Niye? Serdar Tuncer: – Niyesiz severim efendim. Ömer Tuğrul İnançer: – Heh işte. Sevgi niyesizdir.
Mâziyi tahattur ederek yâd etme
Âtîyi hayal kurarak şâd etme
Alacağın bir nefes, onu da berbâd etme.
Ebu Cehil’i deli eden hal, O’nun yüzünün gülmesiydi. Niye gülüyordu? Taş ağırlık yapmaz, Allah ağırlık yapar. Bıçak kesmez, Allah keser. Kesseydi İsmail’i keserdi. Ateş yakmaz, Allah yakar. Yaksaydı İbrahim’i yakardı. Su boğmaz, Allah boğar, boğsaydı Nuh’u boğardı. Senin üstüne elli ton taş koysalar da sen onu hissetmeyebilirsin. Allah dilerse.
İslamın şartı her ne kadar beş olarak öğretilse de aslında altıdır, altıncısı haddini bilmektir. Haddini bilmeyenler için de bir yedincisi zuhur eder, haddini bilmeyi bildirmektir!
Nakşı görüp nakkaşı sevmemek, resmi görüp ressamı sevmemek mümkün değildir.
Bu alem buldu sende bidayet Yâ Resullah (ﷺ)
Yine sende olur nihayet Yâ Resullah (ﷺ)
Mazi geçti. Âtinin ne olduğunu bilmiyoruz. Dem bu dem, an bu andır.
Bu anda ezan okunduysa namaz kılmak ânıdır.
Tezgahın başındaysan makineyi çalıştırmak ânıdır.
Dükkanına bir müşteri geldiyse hizmet etmek ânıdır.
“Sormaz ki bilsin, bilmez ki sorsun.”
Akla, akılla veda edip, aşka rağbet etmek gerekir.
Rabbimizin İhsan ve keremine boyun büker bekleriz.
Aşktan nasibdâr olabilmemiz için
Dünyaya dünya kadar, ahirete ahiret kadar değer vermek lazımdır.
Adı üzerinde: “dün” aşağılık denektir, dünya “en aşağılık” demektir. Kelime manası bile böyle
Ben Veli değilim, ama veliyi ve evliyayı çok seviyorum, bu sebepten onlar gibi değerlendirilirim.
-Resulullah (ﷺ) efendimizi sevmeyenler onu tanımayanlardır. Tanıyıp da sevmeyene rastlamadım. Ne tarihte ne de günümüzde
Şeyhlerin başına sardıkları sarığa destar diyoruz. Destarın sol tarafa doğru uzanmış bir uzantısı vardır. Buna da taylasan derler. Bu taylasan kulaktan kalp hizasına kadar uzatılır. Bu şunun temsilidir: Ne beyinsiz ne de kalpsiz adamdan şeyh olmaz Demek ki kalp de lazım beyin de
Senin üstüne elli ton taş koysalar da sen onu hissetmeyebilirsin. Allah dilerse.
Efendimizin her anlattığını bütün kulların eşit şekilde anlaması da mümkün değildir. Ama ben, bana verilen kabın tamamını doldurmakla mükelleftim. Kabım dolduktan sonra dışarıya taşarım Taşmaya başladığı zaman etrafa verebilirim. Taşmadan, kabı çevirerek döktüğümde dibindeki tortuyla dökülür. İşte cahillerin konuşmaları böyledir. Tortudur.
Ancak her musibet bir kabahat gereği değildir senin için Bir insanın başına gelen şeyler sadece hatalarının ve sevaplarının karşılığı değildir.
Bir musibet geldiği zaman, ben kabahat ettim, diyeceksin. Bir ihsan geldiği zaman, Rabbim lütfetti, diyeceksin.
Cenab-ı Hakk’ın ‘günah’ diye tâbir ettiği meseleler seni zarardan koruyacak meselelerdir. Bu zararlar hem dünyevidir hem ebedidir. Ne kadar çok söz dinlersen o kadar az zarar görürsün
Bu arada ‘nafile’yi Türkçe’de yanlış bir anlam yükleyerek ‘boş’ manasında kullanıyoruz, daha doğrusu anlıyoruz, halbuki öyle değil; ‘nevâfil’, ‘nafi’ yani faydalı demek
Ama zaten gönül meseleleri akılla çözülecek meseleler değildir. Hz Mevlana’nın deyişi ile ‘Gönül ve aşk meselelerinde akıl, bataklığa düşmüş eşek gibidir, çırpındıkça daha da batar.’ Akılsız gönül de olmaz. Akılsızlık başka bir şeydir, akla akılla veda etmek başka bir şey.
Kişiye cahilliğini kabul etmek kadar büyük bir ilim olmaz. Çünkü ilim arttıkça gurur eksilir, alim olan kendini cahil bilir.
Hz. Mevlana ne diyor: Bir çobanı bile dinle. Hiçbir şey bilmiyorsa bile senden iyi koyun gitmesini biliyordur. Bundan daha büyük tevazu olmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir